25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K İ T A P Ö D Ü L L Ü 2 C 3 I 4 Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bul 11 H 12 F 13 H 14 I 15 maya çalışın ve her bir harfi bir 22 H 23 B 24 E 25 E 26 yatay çizgi üzerine gelecek bi 32 D 33 I 34 0 35 D çimde yazın. Sonra çizgilerin 43 E 44 H 45 I 46 C altlarındaki sayılara gore bu 53 I 54 B 55 I 56 I 57 harfleri bulmacadaki aynı sayılı 65 D 66 I 67 I 68 karelere aktann. (Kara kareler iki 75 I 76 F 77 D 78 sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda ka ADI. SOYADI: ra kare yoksa, ADRESİ: bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir). Bulmaca tamarnlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarldan aşağıya doğru bir şairimizin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şairin yeni çıkan "Geçtiği her yeri öpüyor zarnan" adlı kitabından bir alınü ve yayınevinin adı ortaya çıkacaktır. Dikkat: "U/9", "Ü/29" ve "Ü/34" harfleri ipucu olarak yerine konulmuştur. • B U L M A C A I 5 I F H 6 I 7 J 8 G 18 İLKER MUMCU0Û.U B 9 0 U 1 DIM| G 21 I 1 6 D^H 17 A 19 F 20 1 36 47 F 58 H 69 C 79 I 27~J^H 28~~Â H 37 D 38 H 49 I 60 I 39 F 50 I 61 G 71 F F 4Ö~ĞJ4^E I 31 C A J 42 Komutanın Tavşanları Nedim Gürsel'in kitabı Vransızca'da H 48 I 59 G *5Î C 62 J 72 !*••• 52 A I O 63 II64 G 74I • H 70 80 I 81 82 f CM •• 73 G 47 48 69 22 68 44 36 5 13 11 I. " satan çocuk/ Tarla adında üç ayda bir çıkan bir dergi" (tlhan Berk). 63 6 33 60 15 Nedim Gürsel'in, AnneMarie Toscan du Plantier'nin çevirisiyle 1985'te Messidor'da yayımlanan "Les Lapins du Commandant" (Komutanın Tavşanları) adlı öykü kitabı, bu kez, Selçuk Demirel'in kapağı ile Seuil Yayınları'nın Cep Kitabı Dizisi olan Points'de 366 sırt numarasıyla yayımlandı. Claude Prevost'nun bu yeni basım için kaleme aldığı sunuş yazısını sunuyoruz. CLAUDE PREVOST Nedim Gürsel'in Komutanın Tavşanları'nda topladığı öyküler görünüşte hiç olmazsa birbırine zıt özellikler altında toplanmış iki kategorinin alanına girmektedir: "Bozkır" vc "Kentler". îkinci bölümün sayfalarını çevirdiğimizde kendimizi "bildik yerler"de buîuyoruz: îstanbul, Atina, Moskova, Leningrad, Paris, Cezayir, New York... "Bozkır" öyküleri tam tersine bir kâbııs dür.yası taşıyor bize: Gecenin karanlığında nöbet tutan bir Türk askeri bir tavşan yakahyor ve onu öldürürken kendini de öldürüyo.r. Bir baska asker, Cehennemde Bir Omür adlı bir roman yazdığı için kurşuna diziliyor: "Dar bir çukura ittiler. Papağanın komutuyla üzerime doğrulan iki bin beş yüz elli altı tüfcğin aynı anda patladığını duydum." Aynı askeri ya da onun çile arkadaşını Raskolnikov'un Odası nda buluyoruz. Leningrad'a gelen anlatıcı Suç ve Ceza'yı tutkuyla nasıl okuduğunu hatırlar: Askerlik dönüşü, kışla havatından uzaklaşmak için kendini, özacşleşrirdiği acınası roman kahramanı gibi daracık bir odaya kapatır. Aynı şekilde Mont Souris Parkı'nda yazar, karısı, korku filmi izlemeye gittiği bir sırada geceleyin tek başına çalışırkcn Gümrükçü Rousseau'nun Yılanlı Kadın adlı taolosuna olduğu gibi girer ve fantastik bir kayma içinde hayallcrinde kaybolur gider. Demek ki "alışılmamış düşler"de ve "gerçeklik tabloları"nda geçen bu öykülerin iki bölüme ayrılması tamamıyla keyfidir. Geceleyin masa başında çalışırken gösterdiği yazar gibi Nedim Gürsel de en yüksek ve en meşru tutkuyu taşımaktadır: "Yazarak nerşeyi ele geçirmek istiyordu; denizi, rüzgârı, bozkırdaki kavakları, gözalabildifeine uzanan çölü, bedevileri ve deve kervanlarını; dağlar gibi okyanus dalgalarını." Birinci sınıf bir "gerçekçiliğin" zincirine kendimizi vurduğumuz zaman bu amaca nasıl ulaşabilir veya yönelebiliriz, en azından? "Betimlcme" burada durmakşızın "tuhaflığa" doğru kaymaktadır. Örnegin bir vantilatörün helikopter pervanesine dönüştüğü veya "dev uçak gövdelerinden atlayan" sömürge paraşütçülerinin mahallelerde arama yaptığı Kazba'da veya anlatıcıyla buluşan genç Rus kızının, Nâzım Hikmet in şiirindeki kadın kahraman Tanya ve Moskova yakınlarındaki köyünde 1941'de Nazilercc asılan genç 67 58 80 21 82 45 55 38 79 75 14 72 66 59 4 56 53 21 3 51 74 J. "Gösteren, benzeyen, gibi görünen" anlamıyla bileşikler yapan Farsça sonek. 30 71 27 7 52 Tanımlar ve sözcükleriniz: A. "Mary Baker ..." (Hıristiyanlık Bilimi hareketinin kurucusu). 18 28 62 42 B. Benzer, eş, aynı. 8 23 54 C. Osmanlılarda seferde ordunun ve önde gelen devlct yöneticilerinin atlarına bakan, barışta ise has ahır ve çayır hizmetlerınde çalışmak üzere Hıristiyanlardan ve özellikle Bulgarlardan toplanan görevlilere verilen ad. 378. sayının çözümü: A. Kılgı, B. Immanuel, C. Rebecca, D. Kes, E. Şefet, F. lçin Uyudum, G. Iblis, H. Rac, I. Velut, J. Edgü, K. Baba Bana Bağırma, L. Idylls, M. Rezede. ŞUr: "Gece yalnız gece, bense bir tesadüf bile değilım, burada. açık unutulmuş bir lambayım sadece Varlık" 78 2 31 61 46 83 D. "Inci ..." ("Türk Edebiyatında ShakespeareTanzimat Devrinde Tercüme ve Tesiri", "Halide Edip Adıvar'ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi" ve "Atatürk Devri Fikir Hayatı" adlı yapıtları da olan yazar). 37 10 65 16 77 32 35 E. Formülü RhO3 olan bir anhidrit. 24 43 25 41 1 F. lstekli. 12 19 26 57 39 49 81 76 G. "Otis ..." (bütün orkestrasıyla birlikte, bir uçak kazasında yaşamını yitiren soul müzik §arkıcısı). 40 73 17 50 20 64 70 H. "... Öyküleri" (G. Chaucer'ın, düzyazı ve dizelerden oluşan, 139O'a doğru yazılan ve 1478'e doğru basılan öykü kitabı). CUMHURİYET KİTAP SAYI 380 Ankara'dan: Ahmet Öngüç, Üstün Yıldınm, Kudrct Tanngüden, Ali Emre Aydyı, Orhan Zeki Demiray, Özlem Sönmez, Ali Sacit Gökkaya, Kenan Çızbaş, Ayşe Avşaroğlu. Aydtn dan: Başak Şimşek. Bursa'dan: Ismet Çiçek. Muğla'dan Tugçe Bıyıkhoğlu, Hafil lbrahim Durgut. îçeı'den: Halil Rıza Ergün. Hatay'dan: Ercan Coşkun. Babaeski'den: Şenay Yakut. htanbul'dan: Mustafa Bıçakçı, Köksal Tuncer, Yahya Çelik, Ayhan Utman, Zeynep Can, Sevinç Fuatoğlu, Ceyhun Kayam. Kırklareli den: Ildeniz Ergin. Zonguldak'tan. A. Tarık Demirel 878. sayımızdan kltap kazananlar: kadın direnişçi Tanya olduğu ve anlatıcıya Ayzenştayn'ın Ekim filmini yorumlayan, bclki şimdi polislerce katledilmiş olan Tanya haline geldiği Puşkin Alanı adlı olağanüstü öyküue olduğu gibi. Memleketinden uzakta yazarken sürgün dilinin kurutamadığı bir korkuyla kuşatılmıştır: Kendine henüz hiçbir şey olmadığını anladığında içini sevinç basar: "Türkçe sözcükler yağmur sularıyla kabarmış bir ırmak gibi akmava başlıyordu içimde." Ana dil, gerçeklik gibi, imgelem tarafından ele geçirilmiş ve zaptedilmiştir. Işte birkaç örnek: "Annesinin gözleri bir yaz akşamı, uzak bir ezgi gibi hüzünlüydü." / "Uzun zaman kıyısında yaşadığımız mavi su. Yumuşak, yakın. Bir atın ağzı gibi köpüklü." / "Davanılmaz olmuştu yokluğun. Paslı bir bıçak gibi sokulmuştu tenime." Böyle bir üslup, çok sayıda nesne ve olayı, duygu ve manzarayı "ele gcçirir": Sürgün acıları ve Paris metrosunun kalabalığı; bolluk ve bir balık pazarının çürükleri ve kuğulu park havuzundaki suyun dinginliği, buldozerlerin yıktığı bir gecekondu semti, Manhattan'ın yüksek binaları ve Brooklyn Köprüsü. 1922 îzmir yangını ve yağmalanması, Türk ve Yunan nalklarının yine de gerekli olan kardeşliği; karlar altında Moskova'ntn güzelliği; ergleri ve hayvan iskeletlcriyle Sahra Çölü; New York'ta bir odanın yakıcılığı; Ekim devriminin ve hemen hepsi birdenbire veya korkunç bir şekilde ölmüş Seferis, Blok, Hikmet, Mayakovski, Puşkin, Mandelştam, Yesenin gibi şairlerin hatıraları; geceleyin motor gürültüleri arasında eriyip giden bir aşk sahnesi; ayrılık aeıları ve çocukluk özlemleri. Eşine az rastlanır bir nitelikle sunulmuş bu olağanüstü üslup, "geniş düşünur ve "her şeyi önüne katıp götürür"ken son derece küçük olana karşı duyarlı kalıyor, işte buna son bir tanıklık: "îstanrjul, 1453'te değil bugün düştü. Haliç, Bizans'ın ve Osmanlı Imparatorluğu'nun bu güzel aynası, bu berrak su, kokuşmuş bir çirkef kuyusu oldu. Galata ve Beyoğlu'ndaki Rum, Yahudi vc levanten mahalleleri birbiri ardına yıkıldı. Onların yerine kuleler, lüks oteller yapıldı. Dev petrol tankerleri Boğaz'daki yalılara bindirdi, kıyılar hanidir betonlaştı. Gcrgin, öfkeli bir erkek kalabalık sokakları istila etti. Azınlıklar gidiyor, kozmopolit Istanbul'dan geriye hiçbir şey kalmıyor. Kır mızı çatılı küçük kiliselerin ve sırtını geneleve yaslamış Sinagog'un dindarlarının sayısı çok azaldı. "Markiz" pastanesi yerini bir ycdek parça üükkânına bıraktı. Îstanbul böyle düştü. Bu kıyılar, bu sokaklar, bu evler... Üç denizin birleştiği yerde kurulan bu harika şehir." Türkçesi: Halil Gökhan SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle