05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

şey değildir. Bir 'unutuluş bölgesi'nden söz etmek daha doğru öyleyse... Evet, unutuluş bölgesidir hafıza, ama aynı zamanda bir huzursuzluk bölgesi... Her şeyin yarı karanlıkta uçuştuğu bir boşlukta gezinirsin, gerçeklerle bağların kopuktur, eskil birkaç algılamayı çekip çıkarabilirsin belki ama, gerçek ue ilişkisini kuramazsın... Campana'ya yaklaştırıyorum ben sendeki hafıza duygusunu... Campana'nın ünlü "hatırlamayan hatıra'sına... • Bu çok güzel, çok, çok güzel. Daha önce kimse söylemedi bunu. Siena'daki ilkgençlik yıllannın bu bağlamda 'hatırlamayan hatıra'ya yataklık ettığini düşündüğün oldu mu hiç? Duyduğum ilk kıpırtıları, ilk neyecanları, gerek zihnim, gerek zekâm, gerek yüreğimlc olsun, Siena'ya bağlamışımdır daima. Belki başka bir yerde de olsam açığa çıkacaktı bu düygular, ama ifadelerini Siena'da bulmuş olmalarından sanıyorum, bir türlü feragat edemediğim bir sihri barındırırlar İçTerinde. Sıfatları bile olmayan bu ilk duygularım her aklıma geldiğinde, Siena'nm sihrine bulanmış duşünürüm onlan ve sanırım içimde sakladığım, aşklarıma, en derin dostluklara ilişkin o tatlı utangaçlık hissi hep Siena'dan yayılan o sihirli ve iffetli haleden dönüp gelir bana. Günah duygusu aşılayan bir iklim değildir bu, ama ifade biçimlerine sinmiş, kelimelerin, hareketlerin, hayal kurmanın arınmış halleridir. Siena sanatı iffedidir, dili de, edebiyatı da... burada iffet, ruhun ve zihnin, gerçek üzerindeki hakimiyeti olarak ang aşılmalıdır. la Simone Martini için kurguladtğın bu yolculuğun amacı, Siena'ya, "o yüce somluğa, o mutluluğa" ulaşma arzusu mu? Evet, ama başka bir beklentim daha var bu dönüş yolculuğundan: Siena'dan bir geçiş bu aslında, bütün dileğim bu dönüşün bir başka, zamandaki değil, zamansızlıktaki yeni bir yola açılması. Işığın içinden, rengin değil ışığın içinden kaynağa ulaşabileceğim bir yolu açması... Evet, bu yolculuğun dibinde geçmişi, en azından geçmişin bir parçasını yeniden benim kılma arzusu yatıyor. Bilirsin Cennet'in son kantos unda Dante zihnin gelişimsel dikkatinin, öteyi, ışığın ötesini tanıma arzusundan söz eder. Demek ki bir öteye geçme, bir eşiği geçme arzusu bu... Kitaptaki kâhinler DU arzuyu, sınırm ötesine imliyorlar. Simone kâninlerden söz eder, zira sanatın güzellik olduğu kadar bir sınır olduğunun bilincindedir. Hayatın gizilgücü o sınırın ötesinde geçer... Haklıstn, bu kitapta hemen her şey varlık oluşuyla değil, onlan var kılacak gizılgücüyle anılıyor. Öyle ki bir tekvin feıvamında adsız, zamansız ve biçimsiz duruyorlar. llatta bir nokta geliyor, "adverme korkusundan" sözediyorsun. Tevratsı bir korku mu bu ? Bir şeyin adını koyduğumuz an tanımlarız onu ve sınırlarız. Kutsallık bir adla tanımlanamaz. Nitekim Tevrat 'ad'ı yasaklamıştır, îsrail kültüründeTanrı'nın adı yoktur. Kitaptan okuyorum: "Yeniden kuruyor dünya kendisini, bırleşiyor: / maksadı tamamlamak mı beni, yaralamak mı? / Simone hâlâ esrik, kapılmış / çocuksu, çocuksu soruyorkendısine." Bu dızelerdeki 'bütünlük' ve 'yara' izlekleriarasındaki uişkiyı \ormak istiyordum sana. • Benimle boy ölçüşmek üzre bütünlenen bir dünyanın beni, eksik ve paramparça olan beni yaralaması, hırpalaması kadar doğal bir şey olamaz... Bu bütünlüğc ayak uydurmalı mıyım, yoksa ezilmeli miyim? tste bu soru kalıyor geriye... Her şeyin belirli bir programa, bizi selamete götürçcek bir projeye göre olup bittiğini düijünecek olursak böyle hissederiz, değil mi? Bir tezat çıkmıyor mu bu durumda orCUMHURİYET KİTAP SAYI 408 taya? Biryandan bir bütünlüğe ulaşma çabası içinaesin, diğeryandan bu bütünlükle yaralamyorsun? Evet, doğru. Belki hazır değilim henüz buna... O bütünlüğün tamıtamına ulaşabileceği, tamıtamına sızabileceği bir kıvam yok belki içimde henüz. Bu durumda yaralanıyorum tabii. Ağır bir bedel ödüyorum... Simone Martini'nin DünyevtveSemavî Yolculuğu'nu siyahbeyaz bir insanlık teologyası olarak tammlayabilir miyiz? Bu kitap rengin değil ışığın şiiri bence; bammadde olarak kullandığı görselolguyu, hatta şıirsel kavramı bütünüyle silinceye, yok edilinceye kadar kavuran köredici bir ışık var bu şiirde, ne dersin? Evet, çok keskin bir saptama bu. Siyahbeyaz bir şiir diyorsun, doğru... hiç düşünmemiştim. Gerçekten de Simone, bir renk ustası olmasına karşın renkten sözetmiyor hiç. Yalnız ışıktan, ışığın içinde duran şeyferden sözediyor. Renkten sözeden, yolculuğu kayda düşen kişi. Bu son noktada Simone rengi aşmıştır artık, bilgiselyükselişi ışığın ötesiyle, ışıkla, ışığın da bulunmadığı bir ışık kaynağıyla özdeşleşmiştir... Benim için de böyle oldu... Bir an geldi, ışığın sadece kaynak olarak değil, fizik ve metafizik bir gerçeklik olarak renk üzerinde egemenlik kurduğunu farkettim. tlk dönem şiirimde renk ile ışığın bir ilişkisi vardı; renklere töz veriyordu ışık. Bu dönemimde sanıyorum ışık, ötekini de yaratan bağımsız, başına buyruk bir dünya oldu. Bir sır olarak duyuyorum ışığı ben. İlk kitaplarımda daha çok metarorik bir ışık söz konusuydu. Şimdi ise bir metafor değil benim için, ürettiği etkilerden bağımsız bir gerçek. Işık t e n i töze açıyor. Buyanıt Luzi poetikastm da açıkhyor bir anlamda. Ufak bir ekleme yapalım istersen ve şiirini kurarken Luzi fenomenden, görsel bir algılamadan yola çıkıyor, ama yol boyunca görüm şjeylerı dönüştürüyor ve biçimlerıkavurarak şeylerin özüne, deneüstü birboyuta ulaştyor, diyeltm. Yanılıyor muyum sence? Hayır yanılmıyorsun. Fenomenden, îtalyan doğasından yola çıkıyorum ve Siena'ya. Siena sanatına, imge ve görümün özdeşleşme noktasına vanyorum... Ortaçağ resminin kutsalı temsiı biçimidir bu. Giotto ve Simone'nin resmine yakınlık ve hayranlık duymamın nedeni de budur. Siena'da öğrendiklerim benim için geridönüşsüz bir durak olmuştur derken vurgulamak istediğim de budur: Gerçekçilik ile mutlaklık, imge ve hakikat arasındaki bağ. Bunu Siena'da öğrendim ben. Yeniden başlarken imlerden, işaretlerden başlarız yeniden, değil mi? Benim arketip adını verdiğim değer de budur. Ben de Siena Okulu gibi olgusal imgeyi, mistik imgeyi ve görümü daha yoğun, daha kor bir şeye, simgeye aktarıyor, orada taşırıyorum... Dans ögesi hiçbir kitabında olmadığı kadar yoğun bu kitapta. Yaradan ıleyaradılan arasındaki uyum mu aradığın? • Dans dünyanın ruhudur. Anima mundi. Hüzmelerin titreşimi, dünyanın ritmidir... Uyum kurabilmek hayata topyekun kaülmak demektir. Tiyatroda kişilerin, maskelerin, kijiliklerin tek bir sesten kopan, çoğalan sesleri gırtlaklannda taşıdıklanm ve bilginin kapısını tıklatan o hiricik sese kavuşmak ü'zre birle$meye çalıştığını söylemiştin '80'li yıllarda, hâlâ böyle mi düsünüyorsun? Edebî türler arasında ayırım yapmıyorum artık. Her şeye içre bir tek dıl olduğuna inanıyorum. Kitap bunun canlı kanıtıdır. Şiirsel anlamda bir can taşıyor mu, buna ben karar veremem tabii, ama canlı bir kanıttır, bu kesin. Hayatı oluşma, yaşanma evresinde yakalamak, kavramak, kayda düşmektir dilin işlevi, olup bittikten sonra, bir anı olarak değil... Hayatın yüreğinde iç dünyamızla çıktığımız yolculuklardır bunlar. "Biricik ses" derken Kelâm'a gönderme yaptyorsun, değil mi? Evet, insan hayatı sürekli ayrışır, bölünür ve parçalar karşılıklı düşerler; resmın renklerle karşılıklı düşmesi gibi, ama son nokta o yatıştırıcı bütünlüktür. Simone Martini'deki ışık bu uyumlu bütünlüğe ulaşmak için, farkları ve karşıtlikları silmeyi dener. Simone Martini'nin Dünyevtve Semavî Yolculuğu'nun bütün şiirin içindekiyerı nedir? Diğer toplamlara görefarklı ol duğunu söyleyebilir misin? Yılların içinde kazandığım bütün şiirsel, sanatsal ögeler, doğanın ve resmin seyri bu kitabın nizmetinde bir araya geldi, diyebilirim. Bütün bu unsurlar, hepsini özümlemek, hepsini aşmak, başka bir deyisle bir ortaçağ ressamının mistik halesinuen geçerek onlan hem bütünleştirmek, hem silmek isteyen bir öyküde birleştiler. Silmek diyorum, çünkü gerçeği hem yücelten hem kuşkulu kılan, onu bir anlamda tartışmaya açan bir bakış açısı var burada. Sanıyorum doğuşu açısından da diğerlerinden hayli farklı bu kitap; bir çeşit ıvork in progress şeklindc dogau değil mi? Evet, doğru. Gelişmesi ve olası anlamı açısından vol alırken açıldı bana. Yolunu katederken yolunu bulan bir kitap oldu ve değiştirdi beni. Ben de onu değiştirmişimair kuşkusuz; birbirimizi etkiledik karşılıklı, ikimiz de birbirimiz üzerinde çalıştık, birbirimizi yoğurduk. Diğer kitaplarda yaşadıklarımdan farklı bir etkileşimdi bu, uaha kesin bir yönü, bir hizayı arıyordum. îman ile şiir, Kelâm ile kelime arasındaki ilişki nedir sence? • Bu yapay bir ayırım bence. Asırların içinden gelen, gelenekleşmiş bir dili, o duzenin dışında kalan şeylere uyguluyoruz. Uyanık iken kullandığımız dille bir rüyayı anlattığımızda yaptığımız gibi. Kültürümüzde ve düşünme biçimimizde varolan tutarsızlıklar bunlar. Bir insanın ruhu imana doğru eğilmişse herhangi bir şeye inanmak olarak algdamıvorum imanı ben, görebildiği sınırlayabildiği gerçeğin ötesinde bir şeyler varolduğuna inanıyorsa... Îman ruhun biçimlerinden birisidir, buna inanıyorum. Şiir, imanın kendisi için aradığı bir neden, bir biçimdir. Dua ise şiirin Dİttiği noktada başlar, kelimenin artık yetmediği, başka bir dilin gerekli olduğu noktaofır orası. Bu güzel söylesi için çok teşekkür edertm. Simone Martini'nin Dünyevî ve Semavî Yolculuğu/ Mario Luzi / Çeviren: Işıl Saatçtoğlu / Yapı Kredi Yaytnları / 407 s. " Dans dünyanın ruhudur. Anlma mundl. Hüzmelerin tltreslml, dünyanın rttmidlr... Uyum kurabilmek hayata topyekun katılmak demektir dlyor Marlo Luzi. SAYFA 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle