25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

înci Aral'âan yaşam, aşk ve ölüm üçgeninde yeni bir roman Hiçbir Ask Hiçbir Öliim B lık/evliük oluşturuyor. Bütün gürültü o yalnızlıktan/sessizlikten kopuyor. Hayat karşısında umut ve beklcntilcr açısından farklı özlemler taşıyan Sara ve Simden, bir biçimde, ortak yalnızlıklarla karşılaşırlar. En azından ve altyapı olarak "ilişeri"ni kuramamış bir anne babanın, yani taJihsiz "cvlilik kurumu"nun serüvenine, birbirlerinin hayatına "annekız" olarak karışmadan çok önce ve dolayısıyla ayrı ayrı zaman dİlimlerinde yakalanıyorlar. (Halise'nin babasını romandan okumak gerek. Erken ölüyor ama okumak gerek.) "Ölüm" ile çocukların bir başka yalnızlıkla karşılaşması da var clbet. Akif Kurtuluş'un "Kırgınlıklar Galası"ndan birkaç dizeyi buraya almak isterim: "Uyku bir kusur gibi duruyor kirpiklerinde / Ve rüya şimdi sende, bir aldanıştır hayata / Keske bu rüyanın aldanışı olsaydın çocuk / Kaçsaydı ya da gömseydi başını göğsüne / Onu uykuna al çocuk, çalına! / Kalbinden başka müJkü olmayanlann / Yoktur rüyadan başka paylaşacağı". İNCİ AHAL Kapak konusunun clevamı. «~ tu. Kimseye ait değildi. / (s. 150151) Kadın olmanın tuzaklanna, engellerine, genc kadın olmanın / güzel kadın olmanın olanaklarını kullanarak / isteyerek gidiyor... Elbette ve elbette, başlangıç noktasında "koşulların zorladığı bir yer var. O koşullarda kalmıyor Sara, kalmak istemiyor. Bütün bunlarla înci Aral'ın "parçalanmış / dağılmış" olay kahramanlarını içtcn dışa, dıştan içe sarıp "tek bir kişi" kılabilmcsini açmak istedim. " Yabancılaşma" kapitalist toplumların sorunsalı oldu&u kadar, karma ekonomiyi yaşayan Türkıye gibi ülkelerin de açmazıdır. Ancak Türkiye gibi kasaba, memur, bürokrat ilişkilerinin fazla öne çıktığı, devletin bütün bir hayatı, bireyin hemen bütün davranışını kuşattığı toplumlarda bir başka olgu da ortaya çıkıyor. Halise'nin Alis olması. Kişilik/kimlik değişimi açısından bakarak, bireyin tepkisiz görünümünün fazla anlam taşımadığını, var olduğu öngörülen içuyumun, iğreti dengenin bazen bir gündc, tck bir günde birdenbirc bozulduğunu, eörürüz. Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm'de, konunun ağırhğını iki kadın (annekız) taşıyor olmakla birlikte, yazarın daha önceki iki romanında da özcn gösterdiği "erkek kahramanlar"ı gözönüne alaralc, Aral'ın "kadın erkek" sorunsalının bu romanında da bir "insan sorunsalı" olarak karşımıza çıktığını yakalayabiliriz. Yazar, kadınlarla erkekleri "ezilenezen" sınıflandırmasına almayıp, toplumsal koşulların dayattığı bireyin açmazları olarak ele almıştır. Daha doğrusu: Romanın alt yapısını, erkek lerin ve kadınların düştüğü büyük yalnızSAYFA 4 înci Aral'ın son romanj.annda ve özellilde Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm'de, hangi koşulların dayatmasıyla olursa olsun bir insanlık/hakHık durumuyla karşılaşıyoruz. Romanı bir savaş alanına dönüştürmüyor özellikle. Çekirdek yerden yani en içteki depremden "aileden" başhyor romanını kurmaya. Bachman'ın, "Faşizm iki insan arasındaki ilişkiden başlar' dediği yerden. Halise'nin babasıyla yaşadığıtir "akşam an"ı var. Annesinin gelinliğini giyiyor Halise. "Onbes yaşındayken o gelinliği giyip aynanın önünde durdu bir akşam. Saçını annesi gibi taramıştı Onun gibi gülümsemişti o sırada odauna giren babasına. Bir an ayakta kalakaldı baba, taş kesildi. Kolundan tutup savurdu onu sonra. Şiddetle vurdu yüzüne. Ama yetmemiştt bu kadan, masantn üstündekı makası kapıp saçlannı rastgele doğradı. Delirmiştı sanki. Dudağının kıymndan sızan kanı silerken, yalağın ktyısına çöküp hıçkırarak ağlayan adama baktı Halise. Onun gerçekte kim olduğunu anlamaya calısarak. Babasının yarastnı gördü. Korkunç yalmzlığını, sevdasımn actklı öyküsünü. Onun yasak bölgesine girmiş olduğunu sezdi." (s. 128) Burada Halise'nin yanında mı duracafiız, babasının yanında mı? Haklı ya da naksız olan hangisi? Aral'ın öykülerinde ve Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm'den önceki romanlarında da görmediğimiz, alışık olmadığımız kişi vekahramanlan "hırpalama" bizi esere sıcak tutuyor. Înci Aral, yazarlıkyaşamını "içtenlik" üstünekurmuş biri olarak okuyucuya bu anlamda duygusal bir anahtar vcriyor. Ki "duygusalIık"tan bir başka yere uzanmak isterim: Bireyin tarihini ve sosyal gerçekliğini iyi çizebildiği için tipler, kişiler/kahramanlar evimizde, sokağımızda, işyerimizde... Bir serüven/varlık taşıyorlar. Daha doğrusu înci Aral'da, zihinsel arka planını, birikimini okuyucuyla paylaşma cesaretini görüyoruz. Vejgcne DU sağlam yerden ötürü, "bireysel/tarihsel zaman"la "roman zamanı" içiçe geçmiştir. Bilinen örneği burda yinelemek isterim. Çaya karışan şeker gibi ya da uzak bir örnek olarak: KaHlçblr A$k Hiçbir Olüm bir tez romanı olmj Imatille Kurban(ı) gibi. Bütün bir insanlık dumakla birlikte "bireysel / tarthsel / sınıfsal rumunu, ayrıntılarıyla yerli ycrinc koyualtyapıyı iyi kurmus bir çalışma nsanbk durumu yor yazar, hemen bütün yapıtlarında. "Yaşam, ölüm, aşk" üçgeninde yoğunlasan ve bir "annekız"ın bireysel/ tarihsel/ toplumsal yapılanmalarını sorunsal ojarak öne çeken Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm'de "kişilcr" kenai koşulları içinde ve iyi anlatıldıöından yazarla okuyucu arastndaki mesafe kısabyor. Sanatın toplumsal bir işlevi olması gerektiğine inanan biri olaralc, Aral'ın yapıtlarındaki bu yeri baştan beri önemsiyorum. Sara'nın Amerikalı Çavuş'tan sonra genel ahlaktan kopmuş değil, kişisel ahlaktan kopmuş gibi bir çizgi geliştirmiş görünümünü veımesi bile, dinamik/tutkulu/hırslı bir kişilik olarak "ruhsal bir çıplaklık" bırakıyor okuyucuda. (Yazar bir türlü masumiyetini kaybettirmiyor roman kişilerine.) Gerek Sara, gerek Simden'in, en azından sonraki yıllar yeraldıkları stnıf gereği çürüme vc dökülmelerini, burjuvazinin ikiyüzlü, hasta, ruh öldürücü yanı olarak görüyoruz. Kokuşan tek tek bireyler değil, sistem ve onun getirdiği ilişkiler... Kaldı ki her iki kadının annekız olarak vardıkları yerde kendilerine yetmeyen, dar gelcn nayatları zorlamaya çalıştıklarını da görüyoruz. Doktor olduğu halde uzmanlık sınavlarını veremeyip mesleğini bırakmış olan Simden, seramik yapıyor, Sara resim. Sara'nın yazma girişimleri de var. Ki yazma isteği çok önemli. Kendini güzelÜğinin dışında da ifade etmek istediğini anlıyoruz ki gene, yaptığı resimlerde ancak bir "çıkışsızlıkla" kendini açabildiğini görüyoruz. "Güzel görünen resimler yapma hevesine kapılıyordu kımi günler. Dünyanın imgelemindeki tufandan önceki halini yansıtan görüntüleri boyamayı istiyordu bir an için. Ama elleri onu dinlemiyorlardı. Onlar kendı bildikleriniyapmaktan vazgeçmiyor, bütünüyle yanıp kararmıs ağaçları, çığlık kesilmtş insan yüzlerini, gözyaşlart içinde gezinen iskeletleri (...) yapmayt sürdürüyorlardı." (s. 55) Sara, yaptığı resimlerde estetik anlamda bir düzey yakalayamamış oldufiu gibi, Simden'in seramikleri de başarılı Dİr düzey tutturmuş sayılmaz. Ki, yazann da konu ettiği gibi: "Sanat için gerekli hırstan, inattan, ruh özgü'rlü'ğünden, o ödün vermez gö'züpeklik ve yaratıcüıktan yoksundu(r)." (s. 19). Burada her iki kadında erkekler tarafından dolaylı da olsa engellenmeler görüyoruz. Sara, David'e rastlamamış olsa resim okuyabileceğini, Suat Bey olmasa iyi bir caz şarkıcısı olabilece6ini düşünür. Simden'e de kocası Omer bazı şcyleri kaybettirmiştir. "Baskısız/dayatmadan", istekleryaşadıklannın içinde kendiliğinden unutularak, silinerek... Ne ki gün gelip var olanın yetmediğini duyuran anlar, üurumlar çoğalıp bazı uçlar vermeyebaşlamıştır. Sonuçta ner iki kadın da hayadarının gelişmeye, derinleşmeye, sağlam, kalıcı noktalar edinmeye uygun gcnç zamanlarında engellenmiş oluyorlar. Bir başka benzerliklcri, her ikisinin de cinselliği yaşayamamış olması. Sara'nın Enver'le ilişkisinde çok kısa bir siireçhem tensel çekim hem de duygu katında scvginin dcrinlcşmesi var yalnızca. Gene her iki kadının cinselliğinde aykırı, uç alanlar var. Simden'in, annesine aşık olan Adnan'a gidip sevismesi ki aslında nc aykırı ne uç ne arsız bir durum; insani bir durum yalnızca. (Aral'ın başarıyla verdiği sahnelerden biri.) Sonra Sara'nın Civan'la üişkisi... "Herhangı bir erkekle sürekli ve yorucu bir iliskiye girmek istemiyordu. Dinlemek, oyalayıp avutmak zorunda kalaca&t birine dayanacak gücü yoktu. Aşkla iliskisini çoktan bitirmişti. (s. 50). "Cıvan. Sara onun yumusacık bedeninioksamaya doyamıyordu. İstekle, açlıkla üişkisi olmayan bir düskünlüktü bu. Tutkudan, askın şiddetinaen uzak bir duygusallık. Tenin karanltğt yoktu sevişmelerinde." (s. 51). "Birlikteyken sessizce oturuyorlardı. Anlatacak bir seyleri yokmuş ya da daha çok, yürek acılartnı anlatmaya sö'zcükleryeterlideğilmişgibisusuyorlardı. (...)" "O kadar yaraltydt kikimseyi sevmek kimse tarafından sevilmek istemiyordu." (s. 53.) Sonuçta hem Sara hem Simden, kadın olarak aşkı hem can, hem tenden kaçırmış olmanın yanı sıra, insan olarak da ortaya kendi varlıklarının dışında yaratıcı bir değer sunamamanın acısını derinden duymaktadırlar. ; Hiçbir Ölüm bir tez romanı olmamakla birlikte ki romanın adı da bunun için işlevsel sayılmaz "bireysel / tarihsel /sınıfsal" altyapıyı iyi kurmuş bir ;alısma. Hemen bütün yazdıklarını ilgiye okuduğum Füsun Akatlı'nın Milliyet Sanat Dergisi'nde (Aralık 1984) Uykusuzlar adlı öykü kitabı için yazdıklarını anımsatmak isterim: "Aklın veduygunun uyum içersinde elele vermesiyle kotarılmış, toplumsal ve bireysel diye adlandınlıp ayrı çekmecelerde saklanan yasam boyutlannın, karşılığıgerçekyaşamda da hulunabilecek iyi hirbileşimini buluyoruz Aral'ın, Uykusuzlar'dakf. öykülerinde." Bunu Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm'de de bulmak olası. Romansal gerçeklikle yaşamsal gerçekliğin bir arada oldufiunu görüyoruz ayrıca. Yan yana duran iki çıngırak gibi: hangisine dokunsan öteki ses veriyor. Tıpkı ölümle yaşam gibi. Yukarıda lconu ettiklerimle bağıntılı olarak eklemek istedifiim, Aral'ın roman kişileri(nin) uslupları hem sosyal konumlarını hem düşünscl yapılarını açıklayacak nitelikte ve yazar onların "görüşleri"ni roman formu içerisinde okuyucuya taşırken artistik kareler çekmiyor. Küçük sıradan ayrıntılarla dönemin toplumsal haritasını da çiziyor. Sara'nın kızı Simden: "Üniversiteye başladtStnda hâlâ askeri yönetim vardı(r) ülkede. Görünürde yatışmıştı(r) ortalık. YÖK gelmisti(r). Sonuçta kararlı bir seçimi, tutarlı bir dünya sradanaynntflar l jhn içinde tasıdtg't kışiliksizlık ve siniklig'in farktna varmıstı(r)." (s. 200). Kocası Ömer'le birlikteliklerinin "ilk zamanları"ndd kaldıkları bir pansiyonu anlatırken "Zeytinliklerden bozma tuzlu otupark yoktu daha" der. "(...) "Bütün bu çirkin şarkılar yoktu " (s. 23). Bozulanı.yiteni anlarız böylecc. Doğayla birlikte, doğanın/toprağın talanıyla birlikte insanın ' CUMHURİYET KİTAP SAYI 408 görüşü olamamtştı(r) belktama tarafsıilı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle