Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
dakiayrım sankiölüm ileyaşamın incesıntrı gibi saydam görünüyor bana. Bu sınır, hu eşik kendini nasıl ele verir? Başkaca küçük adatn niye küçüktür? Ayırmak, ölçülendirmek kolay değil böyle durumlarda. Bir keresinde, Ecc, "yüreğine çengelli iğne ile tutturmak" gibisinden bir yaklaşım getirmişti. Dönüp dolaşıp, iman/şüphe ikilemine getiriyorum sözü: Küçük adam kendisinden kuşku duymuvor pck, kurcalamak istemiyor fazla, duygusundan düşüncesinden neredeyse emin oluyor. Bir de, toplumsal başarıyı gereğinden çok önemsiyor. En iyisi, müşteriyi hiç düşünmemektir. Şişedeki mektuba şişede mektup gelirse arasıra, yeter, yetmelidir. İnsan, genellikle, yaptığının kendisi kadar niç kimseyi ilgilenairmeyeccğini bilir, kabul ederse yol alır, "vasat" eşiğinden atlayabilir. Hilmi Haşal ile konuşurken dünyanın, Lady Di'nin ölümüyle kocaman bir köye dünüştüğünü, zira benzer törenlerin ilkellerde de oldugunu söyledi. Ben, medyatik güce dönüşmüş paranın ilkel zevk bölgeferiniokşadığını, dolayıstyla korkuya, ham biçimimize wnelttiğini ifade ettim karşılık olarak. Burada yine bir sınıra, ilkeî/uygar sımrına dayanıyoruz. Sorum şu; sence uygar olmak yazılı kültür bilincinde olmak mı başkaca yüzümüze tutulmayan ilkellik/uygarltkaynasıya da şeffafve hissedilmeyen ortamlar var mı ya da geçişlerde hiçbir şey bissedilmeyen ama ancak yüze vuran ama ancak tanıyanlarca görülen bir ışık izi mi uygarlık? Sahici "ilkel" de, sahici "uygar" da, yeryüzü ölçeğinde azınlık statüsüne giriyor aslında. Biri neredeyse eldeğmemiş, bozuşmamış; öbürü olabildiğince kendini yontmuş, inceltmiş, korunmuş olan iki kategoriyi ayıracak olursak, Hayat'ı, döndüren ne yazık ki ortadakilerdir. İlkel olunamaz, doğulur. Uygar doğulmaz, olunabilirse olunur. Bütün bir iç ve dış program gerektirir uygar olma süreci, üstelık kesin bir "derecesi" yoktur. Işık, diyorsun ya, bana anlamlı görünen Karanlık vc Aydınlık gerçekte. Birine yaklaşan ötekini de seçebilir, tamıtamına göremese de. Bu açıdan, uygar'ın ilkel le buluşma noktasını aramak canalıcı önem taşıyor. Insan'ın, hayvan'dan ve bitki'den, su'dan ve taş'tan, toprak'tan ve ateş'ten öğrenmesi gereken bunca şey olmasının nedeni de bu, sanınm. Ne ki, bir daha söylüyorum, Hayat daha çok artada geçip gidiyor, bizi birinden ve öbüründen uzaklaştırıyor. Son iki yüzyıl, kacacak yer bırakmadı insanoğluna, yitirîlmiş cenneti sanatta ya da yazıda kovalamamıza yol açan biraz da budur. yandan. Öte yandan, radyo oyunları dinleyerek, çizgiroman okuyarak yetiştik. Şiirin öyküye bulaşması açısından bütün bu verileri gözönünde tutmak gerckir. Seyrüsefer Defteri'nde şiinnle ilgili açtklamalara giriştyorsun ve gıderek günceler çoğalıyor Kesif, iki Deniz Arası Siyah Topraklar ve geriye dönersek seni açıklama olarak ele alınabılecek Söz'lük kitapları bir kendini anlatma çabası yanında yazarın vazgeçemediği romantik dönem yaratıcıyazar anlayışının izlerini mi taşıyor? Ahmet Oktay'tn "anlaşılmama isteg'i", anlaşılmayı htememe sendromu" olarak niteliği derinlere açılma gıderek kendinikutsamaya, kutsallaştırmaya tannben'e mı vartyor? Bende 'anlaşılmama isteği' olmadı hiç. Ahmet Oktay, sanınm, anlam tabakalarını kuruş, içiçe geçiriş biçimimde gözüken karmaşıklıfia dikkat çekiyor. Her durum, açık ya da örtük, bir çokanlamlılık koyar önümüze; hem yatay ve dikey, hem de sarmal bir akışı vardır olayfarın, insanların. Imge mekanizmam böyle çalışıyor. Kişi kendisini bazen aşağılar, hiçe sayar, sıfırlar: bazen de yüceltir, kutsar. Ne biri doörudur, ne de öbürü; ama, denge genelde böyle tutturuluyor galiba. Aynaya bakmak, ille de aynada gördüğünüzü beğeneceksiniz anlamına gelmiyor: Belki de anlamaya çalışıyoruz oradan yansıyanları. Dostluk üzerine bir denemede kadın, erkek, her tür üçüncü cinsle; hayvanla, agaçla, evle, kentle; ölülerle; jeylerle dost oîunabileceğini söylüyorsun. Ama başka bir yerde "Yazı, Kadtn, Dost, Doğa, Yolculuk" diye sıraltyor ve "İlk ikisi üzerine çattım hayatımı, onlara tutunmadan dengemikuramazdım. Öbür üçü kurtaramazdı beni. (...) Dost sıralamada sonra geliyor. Bir kalabalıktan kurtulmak, artnmak içın bir tcnhalık zorunlu. Blanchot'nun, Bataille'ın "olumsuz cemaafın karşısına diktikleri seçenekcemaat" diyorsun Sence dostluk bu anlamıyla yalnızlıh paylaşmak mı, yoksa önceki sıralamada söz konusu ettipn ilişkiler, belki kavramlaşma düzeyinde yeni terimlere gereksinimli, ne dersin? Yazı ve Kadın (Eş), benim gözümde yalnızlığa endeksli bir denklem kurulması ve onun korunması için vazgeçilmez iki nokta oldu hep: Yalnızlığımızın altında ezilmemenin formülü, diyebüiriz Onlar, sizinle birlikte, içeridedir. Benliğim, eşim, işim: Fanusu bu üçgeni kurup kapatmak mümkündür. Gelgelelim, aışarısı vardır, ondan keşişler ve deliler bile büsbütün soyutlanamamıştır. Uyumlu bir yaşam, seçebildiğimiz oranda gerçekleşebiür, diye düşünüyorum: Kirnlerle ilişkide olacağıma kendim karar vere Seyrü Sefer Defteri'nde "şiirini kurbildiğim ölçüde başarı sağlayabilirim. dukça, önünde oluşan düğümleri çöz(üm Yaşamak aslında çok zor. le)me uVraşı veren şair" olarak ifade edi Zaman zaman şiirin yalmzlığından söz yorsun kendini. Şu günlerde gerek Opeedilir. Şiir çok genel bir kavram. Ama güra'nın devamıyla ilgili gerek başka şiirsel nümüz nitelikli şiiri uç burçlara yb'nelik. çalışmalar için teknikya da kavramsalboyutta düğümlenmiş, çö'zmeye, açmaya ça Tekhne ve teknik sorunsal ettiğin iki önemli kavram. Öncelikle bunlar arasınlıştığın nesneler neler? daki benzerlik ve ayrtlıklardan söz eder "Opera"nın ikinci cildinde de, tıpkı ilk ciltte olduğu gibi, en ciddî sorunum "mizansen" ile "iç ritm" arasındabir uzlaşma biçimi oluşturma konusunda doğuyor. Her bölümde kıvrandırıyor bu sorun. Lirik şiirler çerçevesinde, son yıllarda, sözses dengesinin yarattığı düğümler vaktimi alıyor: Karacaoğlan, Petrarca, Gongora, Rönesans musikîsi ile didişiyorum. Şiir, gerçekten de matematikten farklı bir uğraş değil: Sorunu koyuyor, çözümü anyorsunuz. Şiiri öyküye hulamak yaşamı algılayış biçiminden mi kaynaklanıyor? Divan şiirleri, bana Hayat'ı kuşatma konusunda açılımlar getirdi. Şiir ile öykünün alışverişi çok eski zamanlara dayanır, Homeros'tan bu yana anlatıyor şairler. Doğu'da da aynı eğilimle karşılaşırız. Şüphesiz, bugünün şairi, anlatı eğrileri konusunda uünün şairinden ayrılacaktır: Bizler sinemanın çocuklarıyız bir KİTAP SAYI 401 mistn? Sonra da şiirin okurunu azaltan, eleyen tekhne ve teknıklerin ne zaman şiire yiik, ne zaman yol açtct olduğunu söyler misin ? Şiirin ne ve nasıl olduğu üzerinde görüş birliği yok galiba. En iyisi, herkesin kendi tanımını getirmesi belki de. "El"imleçalışıyorum, ama "uz"um, "beceri"m salt bu organa bağlı değil, görüyorum. Zihnim, imgelemim, bilıncim ve bilinçaltım "iş"imi bilinçlendirmede "el"ime ne kadar yardımcı oluvorlar, ne kadar köstek? Şairin algı refleksleri, şair olmayanınkilerden ayrılır. Çalışma refleksleri benzeyebilir. Ikiüç yıldır Ovidius'la boğuşuyorum, iki bin yıl önce yasamış benden, reflekslerimiz açısından hiçbir fark yok aramızda. Yazı, yazma teknikleri başka, onlar çağdan çağa değişir, değişmiştir dc. Ben, sözün ham gerÇeUiğini ötedcn beri önemsemiş biriyim, "yetkin teknik" bu hamlığı zedelemeden verme yöntemidir. Şairin teknik bilgisi ona tuzak kurabilir, teknisyenliğinin dozunu iyi ölçmesi gerekir. Gerek tarihsel olarak gerekse bugün, bir iki şıırsel düzgüyü ya da ögeyi kullanarak, kalıplaştırarak sıırler üreten desair, şiir üretimine tüm birikimini ve dahastnı yü'kleyen de. Ben kabaca bir ulama yaparak şiir ameleleri, şiir kal/aları, şiir ustaları ve şiir dahileri bıçiminde bir sıralama yaptlabilecegını düşünüyorum. 20. yüzyıl Türk şiirınde sence gerçekten şiir dahisi sayabileceğimiz kişiler kimler olabilir? • Önce Yahya Kemal tabiî, yolumuzu açan odur. 194565 arası yazdıklanyla Dağlarca, sonra. Ardından, benim için, Necatigil, Ece Ayhan ve Oktay Rifat gelir. Bu beş şair, şiirimizin parametrelerini değiştirmişlerdir. Günümüz ya da senin şiiryazdığtn ytllardaki Türk şiırıne ilgin nasıl, yakından izleme olanag'ın oluyor mu, beğendiğin, umut verici bulduğun şairlerden söz eder mtsin? Yavıncılık yapıyor olmam, yaklaşık 25 yıldır, yeni şiiri izlememi kolaylaştırıyor. Kendi kuşağımdan beğendiğim şairler var; daha yenilerden de. îsim vermek biraz gül dağıtmak anlamı taşıyor, bundan kaçınıyorum. Büyük bir üretim var, 1970 sonrasına baktığtmızda, yüzlerce şiir kitabı yayımlandığını görüyoruz. Buna karşılık, değerlendirme cephesi çok zavıf. Şiirin yalnızlığı diyorum, şairin yalnızlığı da var demek. Bir kitabında Osmanlı şiirinin trigonometrisinin yaztlmadıiınt söylüyorsun. Ben Opera ile ilgili bildırimde bir bölüm olarak öznenin eylem ve edimlerinin Tekvin bölümünde kullammlannı çıkardım. Önce bunlann genel mantık açısından kendi aralarında, nasıl ulamlanabileceğini düşündüm ve bir stnıflandırma gerçekleştirdim. Sonra bunlann soyut sonuçlarını, daSılımlarını ve metin içindeki anlamsal deg'erlerini dikkate alarak nasıl bir eğri oluşturduklartnt, dengeli olup olmaaıklarını, işlevlerinin ne olduğunu anlamaya ve yorumlamaya çalıştım. Senin şi irinin bir bölümünde geometrik ve matematik denge ve denkıeminin çıkarılması için bir ön çalışma yaptığımı düşünüyorum. Senin, şiirin trigonometrisinden kasdtn neydi gerçekte? Osmanlı şiirinin trigonometrisini çıkaran bir tek kişi olmuştur: Tanpınar. O da bu işi derslerinde yapmış, oturup yazacak zamanı bulamamıştı. Tek tek şairlerin yapıtları üzerinde bu türden bir işleme dalmak ivice zor görünüyor bana. Bir yandan, kendi şiirleri arasındaki uzaysal denge, bir yandan metinlerarası ilişkiler: Kapsamlı ve çapraşık ilişkiler kısacası. "Özne" dediğinde iyice ürküyorum: Şiiri yürüten "t>en"ler nasıl konumlanabilir? Bazen şairin kendisi, ötekibenidir bu, bazen şiirin kendisi ya da bambaşka biri, bir "şey" kolay gelsin! Çok yazmış olsan, çok konuşmuş olsan da söyleminde seni, konuşmanın gerisine çeken, sözden ahkoymaya çalışan bir ekonomi kaygısı, belki de suskunluğun görkemli huzuru var ne dersin? Söz alan kişi, yazdıklarında ve söylediklerinde kaydolmuş olanlarla takip ediliyor genellikle. Ya sözünün içindeki sessizlikler, suskular? Ya yazmadıkları, söylemedikleri? Bir inceleme konusu daha işte. Hep aynı örneği veriyorum bu konuda, Borges'tn Kur'an için "Arap kültürünün ürünüdür, çünkü develerden hiç söz edilmez" demiş olması bir fantezi değildir. Söylemek, yazmak, yapmak bana öteden beri giderilmez bir susuzluğun göstergesi gıbi geliyor. Hani, asıl söyleyeceğimi daha söylemedim durumu. Her ne kadar üretken bir yazar olduğunu kabul etmesen de sürekli gündemde kalan ürünler vermeyi başarıyorsun, yazmayı, yazıyt tek iş seçmiş ender kişilerdensin, hatta benim için, köktenci bir lavırla yazıya kendini adamış birisin. Elbette sonuçta bir kitapla yaşamak çıkıyor karşımtza. Ben okuma ve yazma dhiplininı merak ediyorum. Nasıl yetiyorsun bunca işe? Üretken değilim demiyorum, üretkenliğim abartılıyor diyorum, dünya ölçeğinde üretkenliğe bakarak. Bir yazı insanı olduğum doğru elbette; düzeni, sıkıdüzeni olan biri olduğum da. Ama olağan bir ritmim var: Ciddiye aldığım bir özel hayatım, bir iş hayatım, bir de iç hayatım olması yeterince açıklık getirir mi soruya? Öpera'nm sonraki kitaplanna ait tasarılar ve çalışmalar hangi aşamada? "Opera"nın ilk kıvılcımı 1974'teçıkmıştr, ilk yazma girişimleri 197980'de gefdi (kısa bir bölümü, "Ateş", "Oluşum"daki "Dağar"da o zaman yayımlamıştım); kesin yazıma 1985'te başladım. 12 Ibölümlük çatı, başladığımda nemen hemen hazırdı. Geçen süre içinde bazı bölümlerin sırası değişti valnızca. Her bölüm için binlerce sayfalık belge okumam gerekiyor, onlan fotokopiler halinde dosyalıyor öyle çalışıyorum. Fetihle ilgili bölüm için örneğin, tam bir Bizans ve Fatih dönemi uzmanı kesildim, hatta tarihçilerin yanlışlarmı bulmaya başladım. Bazı bölümler için özel yolculuklar yapmam gerekiyor, Firnas'la ilgili olarak Endülüs'e, 1789'la ilgili olarak Devrim hapisanelerine gittim, Ovidius'un doğduğu köyü görmek için Italya'nın ortasında kaybolmayı göze aldım. Bunları biraz da şunun için söylüyorum: "Operayı neredeyse hayatımın gölgesi kıldım yılIardır, bir tek masabaşında yazarken oluşan bir kitap değil o, beni Zaman'ın ve Coğrafya'nın uçiarına savuran anlamlı bir uzun yolculuk da. Tek dileğim, onu bitirmeye hak kazanmak. Tuhaf, neredeyse bâtıl bir istek bu. Kaç yıl çalışmam gcrektiğini bilmiyorum üzerinde, nc kadar gerekeceksc o kadar çalışacağım, anlaşılan bana bir de uzun ömür gerek. • Opera IEnıt Batur / A Itıkırkbeş Yayın /14lJ r ' " SAYFA S CUMHURİYET