Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Muzaffer Buyrukçu'dan "Bir Aşk Daha" Askın kacınılmaz diisselliği Kullandığı biçim, yöntem ne olursa olsun, Muzaffer Buyrukcu, sözcüklcrle darılıp barışmaktan bıkmayan, işiyle sanatıyla özdcşleşmiş bir yazar. Bu ncdenledir ki, aydınlardan yarı aydınlardan başlayarak, gcniş bir tarihscl ve kültürel yelpaze içinde, memurlara, işçilere, köyliilere kadar, baskın özelliklerini çok iyi bildiği sınıfların ezikliklerini, beklentilerini, bir görevi yerine getirircesine gayret ve sorumlulukla yansıtıyor bize. Bu yansıtmada, dozu gittikçe artan bir düijsellik vc belki ona baglı olarak da erotizm eğilimine rastlamak, şaşırtmamalı kimseyi. MELİSA GÜRPINAR vc orta katmanlarında yaşayan bireylerini, giderek kendini, öz bcnliğini sınadığı bir dcnek taşı. Bclki de bir bilinçaltı sınavı. Bu çalışmasıyla Muzaffer Buyrukçu'ya, 95te yayımlanan "(jece Bitmcdi" adlı romanını da unutmayarak ortadirek sorunlarının, bu sorunlardan onların hayatlarına yansıyan atı vc mutlulukların en öncmlisi, onların saklı kalmış cinselliklcrinin dc, yazınsal mimarıdır diyebiliri/. Ya/ar, yazı ile ycniden yapılandırdıgı sıradan insan serüvenlerini, son kitaplarında daha da baskın bir vurgu ile cn yumuşak karınlanndan, en naif, en dayanaksız noktalarından, yani cinselliklcrindcn başlayarak kurgulamaya girişiyor. Ihanet, ayrılık, tutku, özlem gibi kişiyi kıskaca alan boğucu duyguları, büyüteç altına alınıyor, yatay olarak gelişen olaylardan ÇOK, iç dünyalarının derinlerine inmck ilgilendiriyor onu. însanlara zaman içinde dayatılan tiirlü baskılar nedeniyle, herkesin içinde bir ölçüde, gizli ve örtük bir ilişki yumağı olarak kalan aşkı, güzelligi çirkinligi, yüceliöi ve bayağılığı ile giin ışığına çekip çıkarıyor bir bakıma. Kuşkusuz bütün olanaksızlığı ile de. Muzaffer Buyrukçu, denediği öykü ve roman biçimlcrini, değiştirerck zorlayarak; öyküleri roman uzunluguna çekerek, romanları, konunun getirdiği yer zaman kısıtlamasına uygun olarak yogunlaştırarak, bir bakıma içtenliğin dürüstlüğün scvginin kalmadığı ortamlardan kacılabileeck son sığınak olan düşselliği, şiirli anlatımların icinde eriterek, bize okuma seçenekleri sıınuyor son yıllarda. Daha önccki gerçekçi çalışmalarının bir uzantısı gibi görünmese de, aslında, ilişkilcrdeki nantallık, tekdüzclik ve beeeriksizliklerden etkilenerck, hayatlarını hayallerle, valanlarla sürdüren kişilik yapılarına, birbirine eklenmiş kurmaca sahnelerle, önemli göndermclcrde bulunuyor gene. Bu sahneler sergilenirken, toplumun her katmanından geciliyor, bütün duraklara ugranılıyor, eizilen resimler, verilcn gorüntiiler, dikkatlc ve hınzırca yapılmış bir sanatçı tanıkhgınıtı göstergeleri olup çıkıyor açıkça. Kullamlıgi bıcım, yontcm ne olursa olsun, Muzafler Buyrukcu, sözcüklcrle darılıp barışmaktan bıkmayan, işiyle sanatıyla ö/deşleşmis, bir yazar. Bu nedenledir ki, aydınlardan yarı aydınlardan başlayarak, geniş bir tarihsel ve kültürel yelpaze içinde, memurlara, işçilerc, köylülere kadar, baskın özelliklerini çok iyi bildiği sınıfların ezikliklerini, beklentilerini, bir görevi yerine getirircesine gayret ve sorumlulukla yansıtıyor bize. Bu yansıtmada, dozu gittikce artan bir düşsellik ve belki ona bağfı olarak da erotizm cğilimine rastlamak, şaşırtmamalı kimseyi. Yapıtlarında yer alan çoğu kahramanların, toplumda kabul görmemişliklerinin, solda sıfır insan konumunda olmalarının, üretimsizliklernin, unutulmuşluklarının, telafisi içindir sanki yaşadıkları, düşledikleri erotizm. Bir tür terapidir. Onlara kalan, yasaklarla dikenli tellerle de çevriJi olsa, son özgürlük alanıdır cinsellikleri. Oluşturdukları son tehdittir hayata karşı. Gene kimi kahramanların, hemen hcmcn her öyküdc, bir açlık saplantısından kurtulmak istercesine dıırmadan yenıek ycmeleri, güzelliğin ve özel duygulanımların peşinde koşarak, aşkı yüksek ökçeklerde deöerlendirerek ueğil, bir karşı koyuş gibi, hatta iç lerinde gömülü duran kapanıklıklarından kurtulur, hırslarını kavgaya dönüştürür gibi, birbirlerini yok edcrcesine sevişmeleri, insanların içindeki yabanıl özlerin, cesurca ortaya atıldığı insan manzaralan oluşturmaktadır ister istemez. Ilkel benliğin, sanatın yüceltisi ile böylesine apaçık gözler önüne serilmesi, içimizde gizlenen en eski bizi, bize tanıtmaya yaradıgı gibi, ülkemizin sosyal yapılanmasında yer alan kaba saoa yaşama kültürlerinin bir bölümüne de ayna tutuyor dogal olarak. Yazarın en pırıltılı aynası olan dil ise, Muzaffer Buyrukçu'da, kusursuz denilecck mükemmelliktcdir kuşkusuz. Yalnızca, her yapıtında rastladıgımız, yerel ağız adına, sanki bilerek yaptığı yazım yanlışları gene bu kitabında da var. Konuşma dilindeki şirin pelteklikler gibi, onun anlattıklarına da canlılık çekicilik katıyor. Cîelccck zaman kipi taşıyan sözcüklerin, yazıldıgı gibi değil de, söylendiği gibi yazılması, gelccem, yapacam vs halkın ag/ıyla halkın lıallerini anlatan sanatçının, kalasında gczincn ince bir alay, hoşgörü ve sevecenli^i sezdirdigi kadar, dil konusun da hepinıizi eevrelecn küçük bir sa\'ruklutıın i/leıini ile taşıun kıışkusıı/.. MuzaHer Buvrukçu, günün ııykıı ılışında kalan bııtün saatlerini, kişisel so runlarına fa/laea bölünmedcn, yii/.ünü duvara döndürüp masasının başında çalışarak geçiren, uretken ve usta bir yazar bilindigi gibi. Çok ya/dığı, çok kitap yayımladıgı halde, çok okunıiugunu, kitaplarının çok sattıgını beliıieyen Inılgular yok elinıi/de. Yürürlükteki yasalar ve oluşturulmuş sisteınler geregi, zaten hiçbir yazarın, gcıçek durumıınu bilmek gibi bir olanagı >ok. Bundan ötüıiı de "kitap satmıyor, okunmtıvor" türiinden, yazara ve okura yönelik sitenıler, önemini de, gerçekliğini de bir bakıma yitirdi aıtık günümüzde. Muzaffer Buyrukcu gibi, bütün olumsuz koşulları sabırla aşarak, yazarak yaşayabilme durumuna gelmiş bir sanatçının, ne yazık ki aynı öykülerinde rastladığımız çapraşık durumlar, çözümsüzlükler, yazı serüvenindc de pcşini bırakmıyor. Okurlarının onu hcmcn bulacağı, baglı bulunduğu belirli bir yayınevi bile yok. Ankara ve Istanbul'da degişik yayınevlerince, basılıyor dagılıyor, eleştircl ilgiden uzak, hele meuyanın tümüyle dışında, birbiri ardına sıralanıyor kitapları vitrinlerde. Oysa bilmeliyiz ki, kapaklannı solmaya terk ettiöimiz her dünya, bizimdir. Onları soldurmamak da, gene bizim, hepimizin görevidir. Kitabın kaderinde belirleyici olan, devlet politikaları ve onların değişgenligi değil, bireylerin ısrarlı tavrı olmalıdır bana kalırsa. lşte bu noktada, Muzaffer Buyrukçu'nun inatçı çalışkanlığı, daha da önem kazanıyor. Çünkü bir bakıma umudunu okura da taşıyor. "Bir Aşk Daha", öykü sevenlere yazarın bir yaz armağanı olsa gerek. On öykünün içinde, onlara romana konu yaratacak serüven, her bir öykü kişisinin içinde, hepimizin olan bir telas ve dalgınlık, her aşkta ikiyüzlülük, ner birleşmede bir düşük kırıklığı, her ayrılıkta bir yenilenme ve kurtuluş var Uretken ve usta bir yazar O mer 1 layyam rubaılerinden birinde, kendisinc sunıılan aşk kadehini, geri çevirebilecck kadar, aşkla dolu ve doygun olma istcğini dile getirir. Aşk sözcüöünün içerdiöi anlamlar yer ycr çok degişik olmakla birlikte, Muzaffer Buyrukçu'nun geçen ay yayımlanan "Bir Aşk Daha" adlı övkii kitabını okuvunca, öykülerindekı kahramanların da, bir değü, bin aşkı talcp edebilecek kadar, rııhsal bedensel canlılık ve hcyccanlarla donandıklarını, yaşadıkları her tiırlii yıkım pahasına, aşkı hayatın ana ivmcsi olarak korumaya ne denli kararlı olduklarını gördüm. Erkek ile kadın, öykülcrin çoğu böliimkrinde karşı karşıya kaldıklarında, giidülerinin doğrultusunda, doğrudan ve dogal bir sürükleniş içinde, nc açlığı doygunluğu, nc de eksiklik ve tamamlanmışlığı söz konıısu bile ctmeden, hatta yaşadıklarının gerçek mi düs mü oldugunıın sorgulanmasını bilc okura bırakarak, bcdcnsel hazların akışına bırakıyorlar kendilcrini. Çcvrclcri ise, cam kınkları gibi, aşkı kutsayan ya da hor gören değer yargılarıyla dolu. Oykülcr, coşkulu bir kavrayışla, karşılaşmaların çatışmaya dönüştüğü, kanadığı, boşluğa düştüğü ycrleri, usanmadan ayrıntılarıyla anlatıyur bize. Biraz gülümseycrek ve abartarak da anlatsa, gcrçcöin sıcaklığını dııymamak mümkiin degil. Düşsellik ve erotizm eğllimi sanki. îçkiden aldığı ilk yudumda, Ortadlrek sorunları Aslında aşk; kitabıtı adıtıd.ın başlayarak bülün öykülerc sarmal bir biçimdc dolanmış, her konu vc konumda varlığını duyııran bir izlek, bir ipucu durıımunda. Yazarın, özellikle toplumıın alt CUMHURİYET KİTAP SAYI 337 "afizının içi gülcn"lerin, eski deyimle belki biraz da rindâne hayatlarından alınmış pek çok kesitle karşılaşanlar, bu kitabı okurken, bir edcbiyat şöleni yaşadıklarını yadsımayacaklardır umarım. • Bir Aşk Daha / Muzaffer Buyrukcu / Öykiiler / Scl Yayınalık / 20H sayfa SAYFA 13