28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

tlhan Selçuk'ıın, bu yiğit yazarın dumanı üstünde taptazeyapıtı "Iskcle Sancak"ta, gittikçe olgunlaşan, gittikçe düşünceleri, dili billurlaşan, gittikçe bilgclcşcn bir düşün eriyle karşılasıyoruz. Her yazı, demek istediMcrimizi, tasarılarımızı, düşlerimizi, hayallerimizi, tasalarımızı, kuşkularımızı içeriyor. Insandan söz ediyor, insanın sözlük tanımını aktarıyor. MUZAFFER BUYRUKÇU Bcn, her gün tükeıımez kalemle beş on sayfa yazarım, sonra bunları daktiloda temizc çcker, üzerinde çalışmaya koyulurum. Oykülerimle, günlükıerimle, romanlarımla ilgili olan bu yazılarımın kısa sürede yayımlanması söz konusu değildir, bir 'yayımlanma zorunluluğu' yoktur. Kimse dürtmüyor beni, kimse baskı yapmıyor bana, ne zaman eksikliklerini giderirsem, ne zaman 'tamam, şimdi oldu' dersem yayımlamayı düşünürüm ya da saptadığım boşluklar, aralıklar dolsun diyc yıllarca bekletirim. Ama her gün yazı yazmakla yükümlü bir gazeteci, bir köşe yazarı benim sahip olduğum özgrülüğe sahip değildir. Delikanlılığımda Son TelgrarGecc Postası gazetelerinde görevliyken baş makaleleri yazan Nizamettin Nazif Tepedenli'yle Etcm Izzct Benice'nin konu sıkıntısı çektiklerini, tedirginlikle kıvrandıklarını, öteki yazarlardan kendilerine şöyle, ses gctirecek, yankılar uyandıracak bir konu bulmalarını istediklerini bilirim. Kimi vakit bulunan konular ikisini dc mcmnun etmezdi, bu kez güncel sorunlarla, düzenin işleyişiylc ya da devlet çarkını döndürcnlerle uzaktan yakından bagı olmayan, daha çok denemelerin çerçevesine gircn 'insanlık, dostluk, arkadaşlık, aşk, hüzün, kavga' gibi evrensel sorunlara eğilirlerdi. tlhan Selçuk'un (lskele Sancak SolSağ Şeriat) kitabını okurken anımsadım bunları. llhan Selçuk'u, yayımlanır yayımlanmaz toplumda (ırtınalar estiren, Mcnderes diktasının getirdigi ve henüz dağılmayan karanlığını dağıtmak için uğraşan vc 27 Mayıs devrimini savunan Yön dergisinin yönetim ycrindc tanimıştım. Filinta gibi, gcnç, yakışıklı, bilgili, yurt vc dünyayı sıkıştıran ya da genişletecek nitelikteki düşünceleri gönül hatır dinlemedcn, kinıscye ödün vermeden açıklayan bir yazardı. Bitirdiği, yayımlayacağı bir yazı hakkında konuşuyordu Doğan Avcıoglu'yla. Makale ya da fıkra yazanlar, sözcükleri kullanma konusunda tutumlu, dikkatli olmalıydılar, sözcük ckonomisinc önem vermeliydiler; fıkralar , makaleler fazla sözcük götürmezdi, taşıyamazdı. Belki dc bir öyküde, bir romanda gözden kaçan yedisekiz sözcüğün yarattığı biçimsizlik farkedilmczdi ama cni boyu belli bir fıkrada, bir makalede yama gibi dururdu. Çünkü fıkranın içeriğini oluşturan her sözcüğün bir işlevi vardı vc o işlev okuru etkilemeli, zihnindeki bulanıklığı silip süpürmeliydi. Aslında bu edebiyatçıların da sorunuydu... bir öykü, nir şiir öyle bir ustalıkla örülmeliydi ki bir tek sözcük yerinden oynatılmamalı, oynatılınca ua çökmeliydi yapı. Iştc, 1%0'larda başlayan dostluğumuz hiç aksamatlan bugünc geldi. Onun hem fıkralarının hem de kitapla rının tiryakisi oldum. Her sabah köse yazaısını okuduktan sonra gün başfıyordu ve okudugumdaki uyttnlar, eleşCUMHURİYET KİTAP SAYI 332 "İskele Sancak SolSağ Şeriat" tiriler, toplum ve bireylerle ilgili görüijler, tanımlar, özdeyişler saatlcrce aklımdan çıkmıyordu ya da bazı durumları o düşüncelerin doğrultusıında dcğcrlendiriyordum. Sanırım Cumhuriyet gazctesine sevdalı herkes benim gibi davranıyordu. llhan Selçuk, özgün düşünccleriyle, zelcice nuluşlarıyla kalabalıkları bcslcyen, doyuran, yönlcndiren, zorluklarla mücadele cücü aşılayan bir kaynaktı. Ve ezilenlerdcn, hakları yenenlerden, çiğnenenlerden, sömürülcnlcrden, emckçilerden, mutsuzlardan yanaydı. Su katılmamış, bir topkımcuydu. Su katılmamış bir laikti, su katılmamış bir Cumhuriyetçiydi ve su katılmamış, çelik gibi, mangal yürekli bir Atatürkcü'ydü. Ama Atatürk'ün arkasına saklananları, ikiyüzlüleri, Kemalizm ticareti yapanları en ağır bir dille suçluyordu. Kirli çamaşırlarını, karaktersizliklerini scrgiliyordu. Atatürk'ün insanı on kez, yüz kez, bin kez insanlık yarışmasında ötelere koşturacak ve uygarlık hedeflerine ula^tıracak ilkclcrindcn sapanlara, gericilere ödün vererek padişançıları, hilafctçileri hortlatanları yerin dibine batırıyordu. Çaödaşlıktan çagdışılığa geçilen kapılar Kapanmazsa, tutumlarını değiştirmezlersc ilerde meydana gelecek bir irtica dcprcminin herkcsi yutacağını belirtiyordu. Bu açık özlülüğü, bu yürekliliği, bu yurtsever, vatansever tavrı, sık sık başına iş açıyordu. Mahkemclerc gidiyor du, yargılanıyordu, tutuklanıyordu, ış kence görüyordu, hapse yollanıyordu, susturulmak, korkutulmak isteniyordu. Ama yılmıyordu, geri çekilmiyordu, hızla, hatta daha bir bilcnmiş, daha bir güçlenmiş olarak yoluna devam ediyordu. Demokrasiyle, laiklikle, Atatürk'le, uygarlıkla, çaödaşlıkla, işkcnceyle, devrimle ilgili bütün toplantılara, bütün konferanslara katılıyor, dinleyenlcrin kafalarındaki pürüzleri ayıklıyor, sorularını yanıthyor, bilinçlerini aydınlatıyordu. Bir yol göstcriciydi o. Bir öğreticiydi. Bir uyarıcıydı... Batılı bir yaşam tarzının, özgürlüğün,.eşitliöin, dcmokrasinin tutkunuydıı. Öyle nir yasamın tüm kurumlarıyla kurulması halinde kendisinden çok yakınılan ve boyuna yanlışjıklar, boyuna kötülükler üreten insanımızın daha bir insan olacağını, yanlışlıklarını azaltacağını, sürülükten kurtulacagını, yaratıcılığını arttıracağını ileri sürüyordu. Işte bu büyük, bu yiğit yazarın dumanı üstüncle taptaze yapıtı (lskele Sancakha, gittikçe olgunlaşan, gittikçe düşünceleri, dili billurlaşan, gittikçe bilgeleşcn bir düşün eriyle karşılaştım yenidcn ve okumaya başladım scvihçİe; satırların altını çizdim. Her yazı, bcnim demek istcdiklerimi, benim tasarılarımı, benim düşlerimi, benim hayallerimi, bcnim tasalarımı, benim kuşkularımı içeriyoıdu. Insandan söz cdıvordıı, insanın sözlük tanımını ak llhan Selçuk'tan yeni bir kitap tarıyordu. "tlk elli, dik duruşlu, büyük beyinli, mcmeli./ Zamanın nercsindeyiz? Ulkelcri tek tck cle alırsak her birinin zamanı ayrıdır; kimi gcçmiş zamandadır, kimi gelecek zamanda! 28 Ekim 1923'le 29 Ekim 1923 arasında bir gün vardır; bu bir günde Türkiyc, padişahlığı gcride bıraktı, saltanatı aştı, (^umhuriyete geçtii./ Türkiye'nin 21. yüzyıla yaklaşırken tam anlamıyla demokrasiye geçemcyişinin nedenlerini Cumhuriyet devriminde arayan ve Atatürk ü suclayan kişi; dik duruşlu, iki elli, mcmeli olsa da akıldan yoksıın bir yaratık sayılmalıdır." Kitaba adını verdigi yazıda 'bilme' konusunu deşiyordu. "Çünkü gelecegi bilmek, geleceğe egcmen olmak demektir; ama bu yolda çoğu zaman insanoglu yaya kalıyor. Crelecekbilimin şimdilık yetersiz olduöunu söylemeye gerek var mı? Sovyetlcr'in dağılacağını ve sosyalist blokun çözüleccğini önceden kim görebilmiştir?/ 2000'e doğru usul usul yaklaşan Türkiye'de ise bugünden yarına iki soru gündeme giriyor: Ülke parçalanacak mı? Bölünecek mi? Yoksa şeriatın karanlıfiına mı yuvarlanacak? Iran ya da Suudi Arabistan'a benzer bir din devIeti mi kurulacak? Ne iç açıcı sorular değil mi? Yıldız falı, ülkeler ve dcvletler için değil, insanlar için geçerliıiir. Gerçi bizim bayrağımızda yıldız var; ama suskun! Daha çok hilâl konuşuyor: 'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak?...' İnsanımız da balık gibi bakıyor geleceğe, Bir gözü ağlar... oir gözü güler.. Bir gözü iskele.. Bir gözü sancak." Bir garip adam yazısında, gazeteci, romancı Ahmet Mithat Efcndi'nin ilginç yanlarından söz cder ve şöyle der llnan Selçuk. "Kadın haklarını savunmakla ün yapan Ahmet Mithat Efendi'nin iki karısı vardı; evine, ailcsinc çok diişkün bir adamdı./ Dışarıda ve görevinde çok sert bir kişi olan Ahmet Mithat Efendi evinde kuzu gibiydi. Beykoz'da bir yalısı vardı./ Her gecc düfiün dernek yaşanır, sofra kurulur, ralcı şişelcri, mczelcr dizilir, erkek çocuklar babalannın yanında sigaralarını tüttürürlcr, nargilelerini çekcrlcr, kızlar udu, kcmanı alırlar, çalmaya başlarlar, lasıl gırla gider... Yakınları Ahmet Mithat'ı elcş,tirirler. Efendi, ne yapıyorsun.' Ahmet Mithat: Ben bu rakı ile rütünü elli yıldır içerim, bcnden olan çocuklar da içccekler, pis meyhane köşelerinde içeccklerine gözümün önünde içsinfcr!../ Ahmet Mithat Efendi, yalının üst katına bir de tiyatro sahnesi yaptırmış, bastıramadıgı vc dışarıda oynatamadıgı oyunlarını çocuklanna oynatırmış..." Çeşitü olanaklar içinde bulunan ama bu olanakların hiçbirine çıkar sağlamak ereğiylc dokunmayan Ahmet Mithat, dürüst, namuslu bir adammış, "Bu dünyaya çıplak geldim, çıplak gideceğim dermiş./ Gerçekten de geride pek bir şey bırakmamış; ama adını tarihc yazmış. Toplumun bugünkü haline bakınca Ahmet Mithat Efendi size büsbütün garip gelnıiyor mu?" Gcliyor llhan Selçuk, geliyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti cskitip yeni bir Cumhuriyet kurma çareleri arayanların davranışları da garip geliyor. "Kemalizm zulümdür! Hatırlıyorum, kasabanın meydanında jandarma anamın çarşafını yırtmıştı. Bcn hüngür hiinyür aölamaya başladını, sıısturamadılar.' diycnilen şcriatçının sözleri de garip geliyor. (Iskclc Sancakhaki dana pek çok söz, düşüncc, eylem garip gcliyor llhan Selçuk. Garip ama gerçek...gcrçck, gcrçek, gerçek! tskele Sancak/ llhan Selçuk/ Yazılar/ Çağdciş Yayınlan/ 240 .s SAYFA 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle