Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kaynak. Yazar için dc öyle: Çckilcn acılar, yoksunluklar, sürüklcnişlcr bambaşka bir duyarlılık evreni sunar.ona. Joseph Broclski, bıınıı, şöyle tanımlıyor: "Biz yazarlar için sürgün her şeyden önce bir dil olgusudur. Anadil bilincini geliştirir çiinkü. Ve ona sığınışın ya da ondan kopuşun koşullarını oluşturur." Bu yönelişin koşulları hep değişkenlilik gctirir: Yazarın/sanatçının siyasal erkle, dcvlctle, toplumla vcya toplum sal kurumlarla çatışması diişünsel plandaki muhalif kimliğinden kaynak Ianan bir olgudur. Dayatma zorunlu sürgünlüğü, değişmeme gönüllü sür günlüğü, çözülme/yozlaşma içsürgün lüğü veya kcndi kendinin sürgünlüğü nü getirir. Burada belirgin bir başka aynm da şudur: Sürgünc gidenlcr, sür günü seçenlcr. Giden zorunlu, seçenscgönüllüdür. Ortak paydaları ise: Kaçış tır; sürgün, göçebe, gezgindirler. Thomas Mann, Stefan Zweig, Rafael Alberti, Pablo Neruda, Yannis Ritsos, Nâzım Hikmet, Julio Cortazar zo runluydu; Henry James, Ernst Hemingway, Henry Miller, S.C. Fitzgerald gönüllü; Marcel Proust, R.M. Rilke, Franz Kafka, James Joyce isc iç sürgünlüklerini yaşarlar. Neruda'nın sözleri öncc ayrı kalmışlığın bir çığlığı gibi gelir bize: Ey Meksika, haber al o kanatlardan ki uçarlar Güney'in en ucundan başlayıp beyazlık içinde bittiği yere dek karanlık Amerika'nın gövdesi, haber al deviniminden tanıdığın kimliğimizin, kanı, mısırı, yoksulluğu ve ölçüsiiz yıldızından: aynı bitkiyiz bizler, birbirine değmez olur mu ri yineleyip duruyor, çalışmalartmdan firar eden sözcükleri bu şekilde yakalayıp bir araya gctiriyorum. Zamanımı böylece dolduruyor, kafamı meşgul ediyorum. Mutsuzluğumu düşünüp durmaktan böylece kurtarmış oluyorum kendimi. Sefaletimi şiirle unutmak istiyorum. Bu çalışmamın karşılığı olarak böyle bir ödiil alabilirsem yeter bana." (9) Nâzım Hikmet'in siirleri sürgün kokar, sıla tütcr, acı söyler, hırçınlaşır, kıyıları döver; döncr, başını abp yine gider... "Değişen, gclişendcn yana bir dünyanın öznesi olma konumundadır şair. îzfeyen, gezen, gören, gördüren, uyaran, değişen, değiştiren, tanıklık edcndir..." diycrck bunu vurgulayan, araştıran yazısında, Feridun Aıidaç, Nâzım Hikmet'in Sürgün Dönemi Şiirlerinde Biçimscl Yapı başlığı altında tam bir akademik çalışma yapmtş. (s. 303) Uğur Kökden'in, Memleket Hikâyelerinin Tersi ve Yüzü (10) başlıklı yazısı da öyle. Rcfik Halid Karay, Sürgün'ü izlcyen bir sürgündür. Sürgünün bütün sonuçlarını yaşamış, dolayısıyla sürgün edebiyatına eşsiz güzelliktc öyküleri ve Sürgün adıtıı taşıyan bir de roman kazandırmıştır. İlk gençlik yıllarımda tad alarak okuduğum bu öykü ve romanlar unutulmaz estetik birikimler çökeltiler bırakrnıstır belleğimde. Ama doğrusu, Istanbul a döndüğünde, 1 laydarpaşa'da, şöyle bir bakıp: " Bu beldcnin en has, cn vefakâr çocuğu bendim" demcsi var ya, doğrusu bunu ilk kez öğrenmiş oluyorum burada, yüreğime dokundu; bir sonraki bölümde "Sürgünde değildim, işte birden sürgündeyim" diyerek yazısına başlayan Leila Scbbar'ın (11) uyaran sözleriyle irkilip, kendime gcldim. Bütün bunlar bir 'insanlık durumu' olmayabilirdi. Peki ama bunca güzel, bunca diriltici sözler söylenmiş olur muydu? Ister istemez Yeryüzü Konukluğu'bölümünü başlatan kendi yazımdan şu satırları yeniden anımsadırn: "...Bir parmak bal çaCUMHURİYET KİTAP SAYI 358 Uy Karadeniz'in giimüş telleri, Bir vapur geçer Boğaz'a doğru. Nâzım usullacık okşar vapuru, yanar eileri... Pablo Neruda köklerimiz! ("Meksika Serenadı", Çev.: S. Maden) Nâzım Hikmet ise, yurdundan ayrı kalışın özlemini şöyle ciile getirecektir: hyoruz okuyucunun ağzına; ilgi duyarsa gerisini bulup okumak ona kalıyor. Okuyucuyu kitap sayfalarından oluşan bir narfler dünyasına sürmek de amacımız olsun. Öyle ya sürgünlerden eli boş dönülmüyor. Ne gam!.. IV. Bölümün ana başlığı Yervüzünde Bir Sürgün adını taşıyor. Burada sürgünü yaşamış yazar ve şairlerle yapılan Dİrebir söyleşiler yer alıyor. Nedim Gürsel'in Juan Goytisolo ile yaptığı söyleşiden şu bölümü okurun dikkatine sıınmak isterim: "... N. Gürsel soruyor: Okuduğum romanları tümündc bir dil sorunu var. Günlük dilin, dilbilgisi kurallarının aşılması sorunu. tspanvolcayı milliyetçi yazarların tekelinden kurtarmak için mi bu vola başvuruyorsun? Yoksa yıllardır üİKenden uzakta yaşadığın için mi?" J. Goytisolo yanıtlıyor: "Bu sorunu bir başka soruyla yanıtlayacağım. Nasıl olur da bir yazar kcndi ülkesinde yaşayarak hâlâ anadilindc yazmayı siirdürebilir? Bu durum, yani İspanya'da oturup ispanyolca yazmak, sürgünue yaşayıp ispanyolca yazmaktan daha zor bence. Çünkü bir iilke yalnızca bir toprak parçası dcğil, aynı zamanda bir geçmiş ve bir diluir. Don Julian'da anlatıcı ülkesinin topraklarında saldıramadığı için diline ve kültürüne saldırıyor. Daha uoğrusu belli bir dil ve kültür anlayışma saldırıyor. Bir de sunu ekleyeyim: Kendi dilimi her zaman bir başka dilin ışıömda yaşamışımdır. Ispanyol edebiyatını başka edebiyatların ışıöında değerlendirdiSim gibi. Böylece cok degişik değer ölçütleri edinebildim. Sürgün, ülkemdeki egemen değer ölçüleriyle bütünleşmemi engelledi. tspanyol edebiyatındaki orijinal yapıtları fark etmeme vol açtı. Anadilimin kontışuLmadığı ülkelefde yasayıp tspanyolca yazdığım için kendi dilimi, kendi iislubumu bulabildim: Sürgünde yaşayan bir yazar ülke toprağıyla ilişkisini kestiğinden diline daha çok sahip çıkar. Dil bir anlaşma aracı olmaktan çıkmış, Yiirek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden, teper ha babam teper paralanmaz teper taşlı yolları. Bir vapur geçer Varna önünden, bir çalışma nesnesine dönüşmüştür onun için. Anlama sürecinde bir başka dili kuîlanmakta ancak yazarken, yani çalışırken kendi diliyle baş başa kalmaktadır. Buysa bir yazar açısından avantajlı bir durum. Uzun yıllar îspanyolca konusnıadım. Bu, îspanyolca yazmamı kolaylastırdı. Ispanyolcaya daha yoğun bir ilgi duymama yol açtı. Yeni bir dil bulmam gerekiyordu akademik dile saklırn bilmem için. îlk kez Don Julian'da denediğim bu yeni dili ancak sürgünde yaratabilirdim." (s. 351) Feridun Andaç'ın Demir Özlü ile gerçekJeştirdiği söyleşi ise daha farklı t>oyutlar ekliyor soruna: uBen oraya gönüllü sürgün olarak gittikten sonra, buradaki imtiyazlarımı aramadırn. Derinde bir yalnızlığa sürüklendim. Ozcllikle hiç dilini bilmediği bir ortamda insanın yaşaması çok zordur. Biraz Isveççe anlamaya başladım, derin bir özlem duygusu yok oluşa götürmeyen, ama insanı figür halinc getircn o baskıcı ortam; ki dilden geliyor bu; azalmaya başladı. Elbette yalnızlığımı çoğaltan, ara sıra sıkıntılar veren, en çok da yurtsama duygusu veren bir şeydir bu. însan sürgündcyken biraz daha, sinema gibi, parça parça düşünüyor. Sincmada geriye dönüsler vardır ya. Birdenbire insanın aklına olmayacak yerde, Şehzadebaşı'ndaki caminin kııbbelerinin mimarisi geliyor, derin bir sızı duyuyorsun içinde. Niçin oradan uzağım... Alıştığım bir scy, güzel bulduğum bir şey. Ama arkadan hemen o figür gidiyor başka bir şey geliyor yerine Kendi dilini kullanamamak çok derin psikolojik sıkıntılar yaratıyor... Kendi dilini konuşamama Anadolu içlcrine sürdüğü, halk tarafından korumaya alınan bir uzun yol, bir zengin edebiyat. Sürgünü yirminciyüzyıla kadar koynunda yeşertmiş bir toprak. Daha kapsamlı bir ekte, tüm dünya edebiyatından seçme metinler verilebilir ikinci baskıda. Henry Miller, kcndisini gönüllü sür gün kıklığı Paris'e surüklcnişini, ilk anda yaşadıklarını anlatırken şunları söyleycccktir: "Sonra, Paris'in resimle ilgili yanı iyice çarptı beni. Garip olan şu ki, 1928 yılında Paris'e ilk kez turist olarak geldiğimde, onun bu yanından etkilenmemiştim; aslında, ilk gejjşte beni pek etkilememişti Paris... Orneğin Budapeşte'den daha az. Gerçek Paris'i görebilmem, onu sevnıem, kendimi keşfederken, tanırken onu keşfedip tanımam ikinci kez gelmem, tamamen meteliksiz kalmam, sokaklarda berduş gibi, serseri yaşarken umutsuzluk kuyusunun dibine diişmem gerekiyordu. H a r a p ve çirkin yaşlı duvarları anımsıyorum. Her yanda doğal tablolar (resimler) görüyordum. Ve resim yapar gibi yazmaya başladım, betimlemeye başladım. (...) Yazma konusunda, tekrar ediyorum, Paris'e olan borcum büyüktür." (Paris Söyleşileri, Henry MillerGeorges Belmont, ss. 2425, Çev.: Ozdemir lnce) Yine aynı serüvene katılan Ernest Hemingway'de, o yılların Paris'inde benzer koşullarda yaşar. Bu kentin sonu yoktur onun için de. Bir yerden bir yere sürüklenir dıırur. Avusturya'nın Vorarlberg yöresindeki Schruns'da yaşadığı günler yazmakla geçecektir: "Schruns çalışmak için iyi bir yerdi. Gerçekten öyleydi, çiinkü Güneş de Doğar'ın ilk taslağını çıkarıp sonra da romana dönüştürmem gereken 19251926 kışında taslağın yazılmasını altı hafta gibi olağanüstü kısa bir süre içerisinde orada bitirmiş, o zamana değin * " Büyük bir ekip çalışması kuşkusuz. Her üyesini ayrı ayrı kutlamak eerek. Böylesi kaynak kitaplara gelecek kuşakların, şimdıde bizlerin her zaman gereksinimi olacaktır. Ah dizgi vanlışları olmasa! Yapılmasa, daha titiz davranılsa bu konuda. Yazarlar zaten yoğun çalışmaları çoğu kez hiç karşılık, bedel beklemeden, alamadan yapmaktalar. Yayınevleri onların islerini nafiiletecek, onları hoşnut kılacak bir titizliğe ne diye önem vermezler anlayamıyorum. Kitapta ciddi baskıdizgi yanlışları var! Kitapta sözü edilen ve Türkçeye aktarılmış olan tüm yapıtlar, yayımlanış yıh, yayımlayan yayınevi ve çevirmeni belirtilcrek verilmcliydi. Ancak bu eksiklik ikinci baskıda sona bir kaynakça eklencrck okura gereken yardım açısından gidcrilebilir. Sürgün ve Sürgün Edebiyatı'nın Varlık dergisincc, Mart 1994 ve Haziran 1994 tarihli sayılanncla geniş biçimde konu edildiğini ve bu kitaba ÇIKIŞ noktası, genel kaynak oluşturduğunu belirtmeden geçmck haksızhk olur. Bu serüvenden kitabın başındaki sunuş yazısında aynntılanyla söz ediliyor. Yeni nice bu türden ekip çalışmasına şimdidcn başarı dileyerek... • (1) 383. Sürgün EdebiyattAçtkoturum, A. Behramoğfu'nun knnuşmasından. (2) 23. Süreün vc Sürgün Edcbiyatı, Cortazar, Necla Işık çevirisi. (3) 361. F. AnJaçD. Özlü sfjyleşisinden. (4) 157. Sürgün Ispanyol Insant İçin Bir Varoluşsal Scçenek, N. Güllşık. (5) Heinrich Mann (6) tlhan Berk, s. 25. (7) Nedim Gürsel, Sürgün ve Yazın s. 25. (8) Necla Işık, FranstzEdebiyatt vc Sürgünlük, v. 121, St. Exupery. (9) S. 286. Vahşi Ülkc, Ovıdius. Çev Gngiz lirlem. (10) Uğur Kökden, Memleket Hikâyelerınin Tersi ve Yüzü, s. 319. (11) Leila Sebbar, Sürgünden Sözler, s. 329. SAYFA 5 ("Vapur", 2K> Moyı\ 1V>7)