Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kapak konusunun devamı. de olduğunu göstermeye çahşıyorum okura. Umberto Eco, bir romanı onun koşullarına uygun hir tutum içinde okuyan okura, o romanın 'örnek okuru' adını takıyor. Ben de, "Yeni Hayat"ın örnek okurunun nasıl bir yöntem izleyerek bu romanı okuması gerektiğini gösterirkcn, özde çağcıl romanın örnek okurunun konturlarını çizmeye çalıştım. Bu sözünu ettıg'ın çağdaş roman okuru senın kitabımn odağında yer alıyor. Gclencksel roman okuruna hiç bcnzemeycn bu yeni okur tipini biraz açar mısın1 Böylelıkle kitabımn ana eksenıni de çızmiş olacağını düşünüyorum Çağdaş romanın okuru bu yeni romanlara nasıl yaklasmalı ? Bu çağın roman okurunun, 'nedensonııç' ilişkisine oturtulmuş bir 'konu' eerçevesinde ilerleyen ve son dcrcce belirgin 'tekc tek' bir ileti içeren gelenckselgerçekçi romanın okurundan farklı bir yaklaşım içinde olması gerektiği sıı götürmcz. Çünkü yeni romanlar çoğunlııkla nedensonuç ilişkisi mantığının dışında bir çizgi izliyor, öykii belli belirsiz, yazarın iletisi ise satır arasına itilmiş, çoğıı yazarın okuruna bir iletide bulunmak gibi bir savı da yok; Ernst Fischer'in deyişiyle, "gerçeğin buhannı veriyor" ona yalnızca. Okur tümüyle yabancı bir ortamda buluyor kendini bu romanlarda. Metnin içinde kendi yolunu kendi bulmak zorunda, çünkü önderliğine alıştığı yazar bu kez bilinçli olarak ne demek istediğini söylememektedir ona, eğer varsa anlamı 'grotesk'in içine gizlemekte, metnini 'yabancılaştırmaktadır'. Eskinin, okurunu etki altına alıp yönlendirmek isteyen yazarı, yerini yeni bir yazar tipine Dirakmıştır. Yeni yazar, dış gerçeği birebir yansıtan ve okuruna ders veren biri değildir artık; geleneksel 'mimesis/katnarsis' estetiğinin dışında bir yaklaşımla, okurundan etkin olmasını ve anlamı kendi üretmesini beklemektedir. Ipuçlanyla, anlam koordinatlarıyla ya da 'gerçeğin buharıyla' dolu bu metinler, sayısız anlamlandırma seçeneğine çağrı çıkartmakta. Bu yeni yazar tipinin oluşturduğu yeni romanın okuru da, yeni bir roman estetiğinin ışığında yeni bir okur tipine evrimleşmekle yükümlüdür; yüzcn anlamı sabitleştirmck, onun biçimini kıvrımlarında yakalamak zorundadır. Yeni roman okurunun ısınin zor olduğu ortada. Çünkü yeni edcbıyatta somuttan soyuta, dıştan içe, konudan biçime bir gidış söz konusu. Senin deyisinle, okurun 'donanımlı olması gerekıyor. Evet, yeni roman okurunun işi kolay değil. Yeni edebiyatın okuru kendisine sunulan bilgileri 'öğrenmek' ya da 'dinlenmek' ya da 'vakit gcçirmek' için kitap okuyan biri değildir artık. Romanın bir tür oyun olduğunu söyleyen postmodernistlerde bile, söz konusu l oyun' da olsa, Calvino'nun dediği gibi satranç oyunu türünde bir oyun olabilir bu ancak; yani edilgin bir konumda izlenen bir futbol oyunundan çok, akıl ve strateji gercktiren, etkin bir katılımcı isteycn bir oyun. O zaman 'oyun oynayan' bu yeni edebiyatın hiç de hafife alınmaması gerektiğini, aslında onun 'ciddi' bir is yaptığını söylüynrsun Evet, öyle. Edebiyat, anlamı teke tek vermese de, okurunu aktif kılarak, onu yaratıcılığa zorlayarak, onu tüketici konumdan üretici konuma geçirerek, onun yaşama yaklaşımındaki ana eğilimi değiştirmeyc çalışıyor. Işin esprisi burada. Yoksa izleyicisine doğru yolu, 'gerçeği' gösterdiğini, "gerçekleri izlediniz" gıbisinden sloganlarla medya da savlıyor her gün. 20. yüzyıl, özgünlüğün, yaratıcılığın, bunun bir türevi SAYFA 4 tr Yılıhz Ecevit Bir edebiyat araştîrtnacısı Yıldız Ecevit, Nuran özyerle söyleşl sırasında olarak da 'eleştirel bilinç'in yok edildiği bir çağ. Toplumcugerçekci romanın yaptığı da, çok farklı bir yaklaşım içerse bile, hazır çözümler sunan, insanlan yönlendirmeye çalışan medya ile aynı ortak pavdaya sanip. Çıkış noktaları ne olursa olsun, toplumsal ya da sanatsal; çözümün insanın 'bireysel' gelişmesinde, dolayısıyla rııhsal 'özgürleşmesinde' yattığını düşünüyorum. • Ve bu da cğitım sıstemıyle iç içe gelisen bir olgu. Kitabın kimi toplumcu edebıyatçıîar tarafından tepkiyle karşılandı. Bu bir yanltş anlasılma mı, yoksa savunduğun 'biçimct' estetikten mi kaynaklanıyor? Biraz önce eksenı, toplu çözümlerden bireye kaydırdın Belki de nedeni bu. • Yanlış anlaşılmak beni üzüyor. Kollektivist ilkelerin, sosyalizmin, toplumsal yaşamdaki en doğru, en insanca çözüm olduğunu düşündüğümü özellikle vurgulamak isterim. O zaman küabım eleştiren bir yazarın dedığının tersine, 'yeni sağ perspektıf'ın gözlükleriyle bakmıyorsun yaşama ve edebiyata da tabii... • Bence en büyük yanlış, insanlan ve düşüncelerini belirli kalıplara oturtına, klişeleştirme çabası; ucu paranoyaya varan bir eğilim bu. Tabii ki, dünyayı parsellemeye çalışmadan, onu herkcsle eşit ve ortak koşullarda kullanarak yaşamak son derece insanca bir çözüm. Sovyetler'deki sistemin çökmüş olması bu gerçeği değiştirmez. Ama sistemler de bireylerden oluştuguna göre, gelişmemiş bireylerden oluşan sistemler çökmeye yazgılıdır. Bu, sistemin kötü olduğunu değil, bircylerin sistemi taşıyacak gelişmişlikte olmadıgını göstcrir. Oğuz Atay'ın hep yineledigim bir sözü var; "Kendini çözemeyen kişi, kendi dışında hiçbir sorunu çözemez," diyor Atay; gelişmemiş insanı bekleyen son, yinc Atay'ın deyişiyle, "öznel çıkarların Dataklığı"dır, sistem ne olursa olsun. Insanın ruhsal yönden evrimleşmeden yaptığı devrimlerin bir anlamının olmadığınt düsünüyorsun o zaman. Klişelerden kurtulmamız gerek. Oğuz Atay'dan söz edilince, aklıma yaşadığım bir olay geldi. 1987 yılıydı; Atay ın onııncu ölüm yıldönümü nedeniyle bir yazı hazırlamıştım. Bir sempozyuma katılmak için bulundugum Istanbulda yazıyı bir yayın organına götürdüm. Yazı, Atay'ın bireyin gelişmesine verdiği önemi vurguluyor, "Tu tunamayanlar"daki iç dünya yolculuöundan, "Tehlikeli Oyunlar"daki iç nesaplaşmadan söz ediyordum. Yazım yayımlanmadı. Bunun yerine yayımlanmayan yazımın eleştirildiği iki yazı çıktı Atay'ın ölüm günü. Bu yazılarda Atay'ın ne denli toplumcu olduğu büyük bir çabayla kanıtlanıyor ve Atay kendisine 'bireyci', 'öznel' gibi sözcüklerle sürülmeye çalışılan 'leke'den arındırılmak isteniyordu. Bence bu, edebiyatımızın en büyük açmazlarından biri ve yaratıcılığa büyük zarar veriyor. Sol kesim aydtnına yöneltilmis bir elejtirt mi bu? Sanatı, toplumu aydınlatmak için bir araç olarak görmelc ve içinde toplumsal bir ileti barındırmayan yapıtları, yalnızca bu nedenden ötürü yerden yere vurmak, yaratıcılığı boyunduruk altına almaya çalışmak demektir; sanatın gelişmesine verdiği zarar çok büyük. Sanata uygulanan bir baskı bu. Uzun yıllar edebiyatımızda yalnızca toplumcu içerikli gerçekçi ürünlerin ortaya çıkmasının ana nedenlerinden biridir bu. O halde, bıçımcıı'roman tık eğılımlerın Türk edebiyatında ancak yetmişler/seksenlerden \onra ortaya çtkmasını buna bağlıyorsun. • Kuskusuz. Oysa gerçek anlamda sanatsal yaratıcılık bana göre, 'biçim' düzleminde kendini gösterir. Vurgulayarak söylüyorum: 'Sanat, biçimlendirmek demektir'. Beni çok şaşırtan bir olay vardır, her yerde yineliyorum: Bir edebiyatçı grubunda bir yapıt 'ne romantik' diye yerildiktcn sonra, bir diğcri 'ne gerçekçi' diye göklere çıkarılYILDIZ ECEVİT mıştı bir keresinde. içinde toplumcu çözümler bulunan tüm yapıtların, ki bunların çoğu gerçekçi yapıtlardır, en azından iyi olmak için önkoşula sahip oldukları savından kaynaklanıyor bu yanılgı. Romantizm de, realizm de yalnızca aynı değerdeki estetik eğilimlerdir, birer değer kategorisi değil. Bunda sana katılıyorum. Bir edebiyat yapıtının iyı olması ıçın toplumcu ve/ya da realıst olması önkoşul olarak görülüyor kimi edebiyat çevrelennde • Bu büyük bir estetik yanılgı. Ornek vermek gerekirse, Erendiz Atasü'nün romanı "Dağın Oteki Yüzü" iyi bir roman. Ama onu sanatsal açıdan iyi yapan, odakta yer alan Kemalist ideoloji değil, yaptığı kurgu ve biçim denemelerinde yazarının başarılı olması. Atasü, 'Kemalizm' yerine 'kadın haklarını ya da 'bir kelebeğin kırda geçirdiği öğIcden sonra'yı konu alabilirdi kitabına ve estetik açıdan aynı derecedc başarılı olabilirdı romanı. Gcrçi Atasü'nün toplumsal ve sanatsal kimlikleri, işlediği tema bağlamında birbiriyle çakışıyor. Ama her yazarda bu böyle olmak zorunda değil. Bir yazar, kitabında yalnızca kelebeklerden söz cdip, en avangard biçim denemelerinin içinde uçurabilir onları; ama öte vandan desteklediği siyasal partinin bifdirilerini dağıtabilir bir köşe başında ya da 'düşünce suçu' işlediği önc sürülen bir kitabm altına imza atıp yargı önüne çıkabilir. Bir sanatçının sanatçı kimliğiyle toplumsal kimliğini birbirine kanştırmayı bırakmamız gerek!.. Sanatsal değerlendirmelerimizi, 'estetik' ölçütler çerçevesinde yapmak zorundayız, 'toplumsal' değil. "Orhan Pamuk'u Okumak" kitabında uyguladtğın besinci eleştin yöntemı olan "ızlenimci" elestiri örneğinde, sanırım, estetik ve toplumcu ölçütleri birbirine kartstırdığtnt söylediğin bu tür okurları ve eleştirmenleri elestiriyorsun, hem de acımasızca, sivri bir dille... Evet, o bölümü kitabıma bilinçli olarak koydum. tlk dört okuma bölümünde "Yeni Hayat" romanını 'yapısalcı', 'biçimci', 'toplumcu' ve içinde tasavvufun yer aldığı 'alımlamacı' yöntemlerle ele alıyorum. Kitabın 155 sayfası boyunca çeşitli anlam katmanlarının ve Dİçim boyutlarının içinde dolaşıyorum. Amacım, anlam ve ileti içermediği öne sürülen Pamuk'un bu romanını temize çıkarmak değil, yeni romanlarda yüzergezer durumda olan 'anlam'ın nasıl dizginleneceğini ve nasıl yeniden üretileceğini okura göstermek. Tepki alan son DÖİümde ise; böylc bir çalışma yapılmadan, çağcıl edebiyat ölçütlerini göz önüne almadan, önyargılı 'izlenimci' sonuçlar içcren bir metin hazırladım. Yazardan, ille de toplumsal sorunlan doğrucian 'yansıtmasını bekleyen ve romanı bu bcklentisinin ne ölçüdc doyurulup doyurulmadığını göz önüne alarak değerlendircn bir okurun/eleştirmenin bakış açısını göstermek istedim bu metinde. 155 sayfalık bir motif ve biçim çözüm1 Y ıldız Ecevit, 28.1.1946'da Gelibolu'da doğdu. 1963 yılında Çamlıca Kız Lisesi'ni bitirdi. 19631967 yılları arasında Viyana'da mimarlık eğitimi gördü. Bu eğitimi tamamlamadan döndüğü Istanbul'da, l.Ü. Edebiyat FakültesiAlman Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne girdi ve bu bölümü 1973 yılında bitirdi. Oğrenimi sırasında ve daha sonra çeşitli Türk ve Alman kuruluşlarına ait işyerlcrinde çevirmen olarak çalıştı. Akademik kariyere 1980 yılında Hacettepe Üniversitesi'ndeki yüksek lisans seminerleriyle başladı. Daha sonra Ankara Universitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde dolctora yaptı. Ecevit şu anda aynı fakültenin Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı'nda Alman edebiyatı profesörü olarak çalışmayı sürdürmekte ve, "Alman Edebiyatından Seçmeler", "Çağdaş Alman Edebiyatı" ve "Avangard Edebiyat" başlıklı derslere girmektedir. Daha çok kültürler ve disiplinlcr arası alanlarla ilgilendiğini söyleyen yazar, Bilkent Üniversitesi'nde de "Türk ve Dünya Edebiyatından Seçmeler" konulu bir ders vermektedir. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 357