03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

sanıldığı gibi, yazar değil, 'okur'dur. Bir metnin tekliği, onun nereden geldiğinde (kökcninde) değil, nereye 'gittiğinde'dir. Okurun doğuşu, yazann ölümü pahasına gerçeldesmek zorundadır." Onun anlatısındaki ereğini az çok açımlıyordu. Zaten, Hilmi Yavuz, bu okuma eylemine sizi hazırlarken de; öylesine bir yere getiriyordu ki; siz artîk 'anlatıcıben'in (yani roman kahramanı, anlatı yazma tutkunu Hilmi Yavuz'un) yerine geçiyorsunuz! Obakışın seyriylegörüyorsunuz. Kuyu, anlatı içinde anlatı örüntüsünden oluşuyor. Hilmi Yavuz, burada iki şeye özen gösteriyor: Neyi/niçin anlattığı, nasıl anlatılması gerektiği. Bir kurmaca yapıtın da başansı bu sorulann yanıtlarıyla doğru orantılı olmasınabağlıdır. Anlatıyı çok katmanlı kılabilecek en önemli yan ise, düşünce boyutudur. Yazarın burada kurduğu/getirdiği söylemdir. Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Oğuz Atay'a, Oğuz Atay'dan Hilmi Yavuz eksenine baktığımızda; Hilmi Yavuz'un, anlatı düzleminde (yöntem ve söylem olarak) hesaplaşarak kendi anlatısını 'yeni bir anlatı izleği'ne oturttuğunu görmekteyiz.Kuyu'nun, bence, asıl tartışma odağı olabilecek, irdelenip konuşulması gerekecek yanı da budur. Hilmi Yavuz, 'dün'e ve 'bugün'e ait önemli birtakım gerçekliklerin de altını çiziyor. Buradaki başarısı, anlatı eksininde bunları ustalıkla kurgulay ıp geçmesi; başarısızlığı da, bence, romana dönük daha uzun erimli adım atabilme de sakıngan davranması. Hilmi Yavuz, bu ikircikliliğini aşabilseydi, eminim ki ortaya bir başyapıt çıkarabilecekti! Kuyu'yu yeniden dönüp okuduğumda; Yavuz'un şu dizelerini anımsadım: sevda derinlerdedir, oysa fcrhâd iistüne kazmada dağın. Derin olanı; dipte, kuytuda saklı kalan(lar)ı düşündüm. însan tininin derinliklerini. Ve ölümü...hayatımızın hep bir mülemmâ oluşunu! Kuyu'yu bu yanıyla da dönüp okumanızı isterim. Anlatıcı aradığı kuyuya bir türlü ulaşamaz. Ulaşınca da... Ama ona doğru yürüdükçe asıl kendi kuyusunun görüngüsünü dıştalar bize. O gizi, tinde sırlananı; bize dünü ve bugünü yaşatanı; anımsayanı, anımsatanı. O kazıdıkça bunu, sırlanan gerçeklıkler(imiz) bir bir öne çıkar. Kuyu'yu okuyun, onunla kendinizin, gizlerine; insanınızın, ülkenizin gerçekliklerine inin. Eminim ki, daha çok sorular sorarak yaşamak gerektiğine inanacaksınızdır. • Kuyu/ Hılmı Yavuz/Haziran 1994/ AFAYayınlan/82s C U M H U R İ YET K İ T A P SAYI Kuyuya düşen yazar ORUC ARUOBA "Aanın aşırtst güldürür." Wılliam Blake u sayfaların dikkatli okurları alışmışlardır hatta, belki, kanıksamışlardır bile: Hilmi Yavuz ne zaman bir anlatı yayımlasa, Oruç Aruoba onun üzerine, postmodern durumdan dem vuran bir yazı yazar. Bu bir gelenek haline geldiğine göre, Hilmi Yavuz'un üçüncü (son?) anlatısı üzerine olan bu yazı da yadırganmayacaktır kanıksansa bile... Hilmi Yavuz'un Kuyu'suna, Erich Heller ile birlikte (Picture Thisnasıl çevirmeli: Düşün Bir /Gözünün Önüne Getir/ (pekâlâ:) Bunun Resmini Yap Hele...; falan...) inmem mukaddermiş. Gene, ortak payda, postmodern durum: Öylesine yoğun bir acılılık barındırıyor ki, en ucuna gidip, gülünç olanı kendine katıyor. Doğrusu, Taormina ve Fehmi K.'da bir nayli kıkırdamıştım, hüzünlenirken; Kuyu'da ise, dudaklarım nasıl büzüldü ve kıpırdadı, belli olmadı tam, sıkı bir kahkaha koparmam gerektiğini düşündüğümde, yüreğime sıkı bir sıkıntı düşüverdi. Kahkaha tek bir kez çıkabildi... Böyle bir şey işte postmodern durum:Komik bir trajedi trajik bir komedi... Edebiyatın en eski karşıtlıklarının biraraya gelip birbirine karıştıkları, bir durum... Çaresiz Çaresizlik: Yazın adamlannın içine düştükleri evet, bir, kuyu... Hilmi Yavuz bu anlatısına, bu anlatıyı içinde yazabileceği içine girip, yazı masasını kurabileceği bir kuyu arayarak başlar. Bu kuyuyu bulamayacağının başından belli olduğunu da belirtir, biraz sonra: Bulabildiği tek 'kuyu','ekonomik'hesaplarla yazı masasının karşısına dikilmekte olan "kuyuotel"dir. Erich Heller de, Rembrant'ın "Aristoteles Homeros'un Büstünü Seyrederken" adlı tablosundan hareket eder; bu rcsmin tarih içindeki gidişgelişlerini bir eksen olarak kullanarak, Batı uygarlığının, Sokrates'in idamından bugüne bir panaromasını çıkarır, 'ekonomi' ile 'sanat' arasında ilişkiler kurar: Sonuç olarak oluşan 'tablo'nun pek iç açıcı olmadığını tahmin edebilirsiniz... Çaresizlik:Roland Barthes (Hilmi Yavuz'un Kuyu'nun başına başsöz olarak koyduğu alıntının geçtiği yazısında) "yapıt" ile "metin" kavramları arasındaki farkları irdelemesinin sonunda, bu yazının da ancak bir metin olduğunu; "metin"in, yapısından dolayı eklemlibağlamlı bir "kuram"a izin vcrmediğini; metin üzerine kuramsal bir çabanın da ancak, gene bir metin yazmak olabileceğini belirtir. 1971 tarihli bu metin, postmodern duruma "düşmüş" yazın adamlannın "çaresiz" durumunu çok iyi niteliyor. Buna, yukarıdaki bir tümcemi ele alarak örnek verelim. Yukarıda, "Hilmi Yavuz bu anlatısına, bu anlatıyı içinde yazabileceği bir kuyu ara yarak başlar" demiştim. Oysa bu yanIıştı; çünkü, Kuyu'da, Hilmi Yavuz'un bu anlatısına, bu anlatıyı içinde yazabileceği bir kuyu arayarak başladığı anlatılıyordu. Yani, Hilmi Yavuz'u anlatan bir metin bu; dahası, Hilmi Yavuz'un bu metni yazışını anlatan bir metin Hilmi Yavuz üzerine; onun bu metni yazışı üzerine... Peki, kimyazmış bu metni o zaman? Işte, can alıcı soru bu bu kimlik sorunu zaten postmodern yazarı yazmaya götüren; kendini yazmak zorunda çünkü... Hilmi Yavuz da, çocukluk anılarından, geçen ytl geçirdiği bir ameliyata uzanan olay kınntılarıyla ve yazının neredeyse tüm anlatı biçimlerini (masal, öykü, günlük, mektup, alıntı, dipnot...) kullanarak kendisinin hem ba^kişisi hem de, o başkişi olarak yazarı olduğu Kuyu'yu yazıyor daha doğrusu, kuruyor; ya da, Batı dillerinde "metin" (text) sözcüğünün kaynağını dü^ünürsek, bir doku olarak dokuyor. Bu doku için, belki, ilk bakışta, bir biçimsel eksen bir de içerikscl odak bulunabilir. Biçim/eksen: bir anlatı yazma hazırlığı içindeki yazar; içerik/ odak: buyazarın yazma hazırlığı içinde olduğu anlatıda kendi ölümünü konu cdinmesi. Ancak, postmodern metinler için 'biçimiçerik' kariitlığının anlamsız hale geldiğini anımsarsak, bu saptamanın da yanlış olduğu ortaya çıkar: Kuyu, yazma hazırlığı içinde olduğunu yazdığı metni, yazar, zaten; yazar anlatıda konu edindiği söylencn "kendi ölümü"nü dc hiçbir zaman yazamayacağını, zaten, bilir bunu da, yazar... Bu noktada, anlamlı olan tek şey, okurun (Hilmi Yavuz'un yazar olarak aradığı "o kuyucu"nun) dokuyu kendisinin yeniden dokumaya çalışması kendisinin, kuyuya inmeyi göze alması... Bu yüzden, Kuyu üzerine benim daha ileri bir irdeleme yapmam da anlamsız. Ama, son olarak, âdet yerini bulsun diye, 'klasik' bir 'eleştirel' yaklaşımla, anlatının 'içinde geçtiği ortam' daha doğrusu, anlatmın yazılmasının geçtiği mekân; Hilmi Yavuz'un bu anlatıyı içinde yazdığı daha doğrusu, yazılmasını yazdığı mekânı, niteleyen bir toparlama yapayım. Bu ortam ve bu mekan, Tstanbul kentidir. " Bu kent"," büyük ve yorgun"," her şeyin tozlu ve külrengi olduğu", "lânedi vesüprüntü", "bütün mevsimleri beyaz" olan bir"kuyukent "tir. Ben, kendisi de bu kentte yaşayan ve yazan bir okur olarak Kuyu'yu okurken, belirttiğim gibi, pek fazla kıkırdayamadım; bak bakalım, Sen Ey bu satırlann "o kuyucu"su; sen, Kuyu'yu okurken biraz daha neşeli olabdecek misin...» SAYFA 9 240
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle