03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hilmi Yavuz'un yeni anlatısı: Kuyu Yeni bir anlatı izleğinde H i l m i Yavuz'un "Taormina " ve "Fehmi K.'nın Acayip Serüvenleri " adını taşıyan anlatılarının devamı niteliğindeki üçüncü anlatısı "Kuyu" geçen günlerdeyayımlandı. Yavuz ilk iki anlatısından sonra, bu kez kendine özgü bir ironi ile her şeyi tersyüz ediyor FERİDUN ANDAC i ilmi Yavaz'un Taormina \ (1990), Fehmi K.'nın Acayip i Serüvenleri (1991 anlatılarını 1 okuduğumda; bir romanla, bir öyküyle hemence kurulabilen okuma bağını kuramamıştım doğrusu. Bu, befiti de, Hilmi Yavuz'a karşı önyargılı bir okur olmamdan kaynaklanıyordu! Entelektüel kimliğini her zaman önemsediğim, bu yönelimdeki yazıların keyifle, her an yeni bir şeyler öğrenerek okuduğum biriydi üstelik. Hiç beklenilmeyen bir konuk gibi, çat kapı gelip de; "Buyurun size bir anlatı: Taormina! Şaşırmayın, öteki de geliyor: Fehmi K.'nın Acayip Serüvenleri" derse; neyaparsınız? Şaşkınlığım bir şair, bir eleştirmen, bir düşün adamı roman, anlatı yazamaz diye değil. Pekâlâ yazabilir. Yazarsa nasıl olur da değil. Bunun gelip o ilk imajın yanında durması, bu süreçte deokur(un)da nasıl bir ilgi/etkiyaratabileceği. Yani hemence çekim alanına alabilecek mi; alırsa, bununla açılan yeni bovut, okur/yazar ilişkisinin sürüklendıği okuma serüveni/eylemi hangi katmanlarda gelişir ya da tökezler... Doğrusu bu ilk iki anlatıyı bunları aşarak okumaya koyulmuştum. Ama her satırın altından ya şair, ya da düşün adamı Hilmi Yavuz çıkıyordu. Yani açıkçası; bunları biraz da, şairyazar Hilmi Yavuz'un düşsel serüvenlerinin yanılsaması fantezilerinin yazıya dönüşmesi, anısal/ansal izdüşümlerinin birer birer dile gelişi olarak okudum. O okuma serüvenlerimde keyifli anlar yaşamadım değil! Hele o ironik söylemi, birçok şeyi parodi düzleminde vermesi... Benim diyen birçok romancıda göremediğimiz bir üslup, bir bakıştı bu. Alıpgötürüyordu sizi, kısacası. Atıl Ant'ın, 'bir soluk alma anının okuma kitabı' diyerek Kuyu'yu* önüme koyması ile Rumelihisarı Kale Çaybahçesi'nde dört bardak çay içimlik sürede bu anlatıyı okuyup bitirmem arasında üçdört saatlik zaman vardı. Kuyu'yu bitirince, Yavuz'un diğer iki anlatısına döndüm. Orada anlattıklarını, dilegetirmek istediklerini anımsamaya çalıştım. Bu kez, çok farklı bir anlatıyla karşımıza çıkıyordu Hilmi S AY F A 8 Yavuz. 82 sayfaya sığıştırdığıbu metin oldukça önemli göndermeleri de içeriyordu. Bu kez, Hilmi Yavuz'a yabancılaşmadan baktım. Onu anlayarak, buradaki asal olan söylemini/imajını kavramayaçalışarak. Kuyu, bana ilkten, girişin ikinci paragrafında anlatılanlarla: "Hilmi Yavuz, anlatacağı öyküyle (buna 'öykü' denilip denilmeyeceğini göreceğiz!), bu öykünün anlatılacağı uzam arasında bir bağıntı olsun istiyordu; anlaşıldığı kadarıyla! Oykiiyü yazmadan önce, uzun uzun düşündü ve sonunda karar verdi: Bu anlatıyı bir kuyudayazacaktı!"(s.9);biryazmaserüveninc yönelişin, o serüveni yaşama sürecinin 'anlatıcıben'dekı oluşumunu çağrıştırdı. Sonra da bu oluşuma/ gelişme seyriyle çıkılan yol'un, yakalanılan/kurulan/asıl (onunla) dile getirilmck istenilen kuyu imgesi çevresinde kurgulanacağını sezdiriyordu anlatıcı. îlkten, yine Hilmi Yavuz, yaratıcı kimlik/sanatçıben sorunsalına bakı$ (ın)a dönük ilginç bir seyrin izleğinde yürüyeceğimi/zi sezdiriyor. Anlatı süresince de kuyu'nun gizini biraz bıraz açımlıyordubize. Kuyu, bir yanıyla okunduğunda böyle görülebiünirdi. Ama eksik olurdu bu. Anlatıyı okuyup sonladığınızda size yeniden okuma gereğini duyuracak olan da işte bu yanıdır. Kuyu'nun gizi de buradadır işte. Bunu burada size açımlamak istemem. Ancak, şu kadarını söyleyebilirim ki; Kuyu, bence, çok iyi bir anlatı ama; eksik bir roman! Buna çok yazıksandığımı söyleyebilirim. Niye mi? Size Kuyu'dan bir iki bölüm aktarayım, bakın: "Sizin de kolayca onaylayacağınız gibi, bu anlatının kolay yazılmadığına, Hilmi Yavuz'un bir kuyuyu bulabilmek için büyiik veyorucu bir çaba gösterdiğine kuşku yok! Evet, evet, kuyuyu, istediği kuyuyu bulmuştu Hilmi Yavuz. Şimdi, işte, kuyunun dibine yerleşmesi ve anlatıyı yazmaya koyulması gerekiyordu... Şimdi artık, rahatlıkla itiraf edebiliriz: Hilmi Yavuz'un bir kuyuyu seçmesi, anlatının 'ölüm'le ilgili olmasındandı. Hilmi Yavuz, kuyuyla ölüm arasında bir bağlantı olduğunu, ölüm'ün (kuşkusuz, kendi ölüm'ü olacaktı bu!) ancak bir kuyuda yazılabileceğini düşünüyordu!" (s. 17) "tzzeddin Şadan Bey Amca'mın bize geldiği o güzelim hanımelleri ve saat çiçekleri geçesinde, havuzun başında içkiler içilirken, Entı Hasan Ağa, hayatımız mulemmâ sözünü nasıl da kaydetmişim! Evet, sonraları Hilmi Yavuz, bunu, bir yaşam felsefesine dönüştürecektir. Yaşam, bir dil oyunundan başka bir şey olabilir mi? "Oyleyse" (diye yazıyor Hilmi Yavuz buanlatısında) niçin, örneğin, neden her şeyi neden yazmayı denemeyelim? Yeniden adlandırmayı?"(s.2728) "Hilmi Yavuz bu öyküyii dinlerken, anımsıyor: Büyükbabanın yaşadığı o beyaz güneydoğu kentinde, o koca avlulu, çifte kuyulu, revaklı konakta, Muhammed Emin bulunamamıştı, kuyuya düşen topun nasıl çıkarılacağı sorunu yaşanmıştı bir keresinde. Kimseler kuyuya inmek yürekliliğini göstermiyordu; Muhammed Emin'in bulunabilmesi olasıhğı da söz konusu değildi nedense. "Pembo ablam, bız çocuklan" (diye yazıyor Hilmi Yavuz bu anlatısında) revakın sütünlarından birinin dibinde, öyle melul mahzun ve sessiz oturuyor gördüğünde, top kuyuya düştüğünde ve çıkarılamadığı için üzgündük, mutfaktan yayvan bir hasır sepet almış, üç yanından iple bağlayarak, terazi kefesi gibi kuyuya sallandırmıştı. Hepimiz, kuyunun başına toplanmıştık, Pembo ablam kuyudan topu çıkarabilecek miydi?" (s. 60). Hilmi Yavuz, bu anlatısında, daha birçok kapıyı açıyor. Birçok sorunu/ sorunsalı, ikilemi dile getiriyor. Bugünün izleğinde yürürken, düne de dönüyorsunuz çoğu kez. Izzeddin Şadan Bey Amca'nın serüvenine, anlatı kahramanı Hilmi Yavuz'un arayışlarına, daha çok da Doğu kentine... Ve Batı'ya... Anlatıcıyazar, anlatısını kuyularda yazma sevdasına düşen anlatının kahramanı Hilmi Yavuz'u arayış/ sürükleniş bağlamındaki konumuyla anlatır. Hilmi Yavuz da, yazacağı anlatısında mekân ararken, (kendi dolayımındaki) yaşamsal gerçeklikler(in)i dile getirir. Anlatı içinde anlatı izleğinde gitgeller, geriye dönüşler, anımsayışlarekseniyapıtınanaörgüsünüoluşturur. Yazarın buradaki ereğinin, daha çok neyi/niçin anlattığını, ne/ler olabileceğine dönük soruları; 'anlatıcıyazar'ın daha ilk tüm.cesiyle (s. 9); siz de hemence sormaya başlıyorsunuz. Bu sorgulayıct okuma eyleminiz, anlatı sonuna değin de sizi bırakmıyor. Gerçi, anlatısının önüne alıntıladığı Roland Barthes'ın şu düşünceleri: "Bir metin, birçok kültürden alınan ve karşıhklı diyalog, parodi ve yarışma bağıntısı içine giren çoğul yazılardan oluşur. Ama bu çoğulluğun odaklandığı bir yer vardır; bu da, bugüne değin J C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 2 4 0
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle