Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Çağlar Keyder'den önemli bir kitap: Ulusal Kalkınmacılığın Iflası ORHAN KOÇAK anlaşılmaz değil. Anlaşılır ama yüzeysel değil. Öyleysc niye hiç karşılık almadı Çağlar Keyder'in Ulusal Kalkınmacılığın Iflası (Metis, 1993) adlıkitabı? Neden, Aydınlıkgazetesindeki bir kınama yazısının dışında, hiçbir tartışmaya yol açmadı? Şunlar olabilir: Hangi kitap tartışılıyor ki! Tembel miyiz? Tam değil. Gevşek zihinlerden söz etmek daha doğru: Okuyoruz, türetmiyoruz. Mantıksal uzantılarını aramıyoruz. Daha yakın birsebep debu olmalı: Keyder'in kitabı, tartışmayı kapatan, düşünceyi durduran kesin sonuçlar sunmuyor. Bize vediği, bir matnks daha çok: Değişkenler arasındaki ilişkileri gösteren bir tablo, bir çerçeve. îş bekliyor okurdan: Kullanılması, içinin doldurulması gerekiyor. Sadece tüketilmesi değil üretilmesi, türetilmesi gerekiyor. Derıklemler kurulacak, bozulacak, bir dahakurulacak... Ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel değişkenler arasında bağlantı kuran bir matriks bu. Son dönemin bazı uçuşan kavramları, hem kendi geçmişlerine, tarihsel ve mantıksal kökenlerine, hem de birbirlerine bağlanıyorlar burada: Küreselleşme; devletçiliğin gerilemesi; dünyanın her yerinde nüfusun gittikçe artan bir bölüğünün sistemden dışlanması; tarihin ve modernliğin sonuyla ilgili tezler; "fundamentalizm" ve yeni milliyetçilikler; bölgesel özerklik eğilimleri ve kimlik sorunu, en çok o, bütün bu kopuşların, çöküşlerin çözülmelerin toplanıp kışkırttığı soru: Kimiz biz.neyim ben.kendim oldum muhiç? Bu matriks, değişkenlereyükrenecek değerlere bağlı olarak, farklı tablolar da verebilir. Değişkenler arasındaki nedensonuç ilişkisi gevşetilebilir ve modelin kendini sorgulaması, kendine sorması sağlanabilir. Ben özetleyeceğim, birkaç noktada toplayarak. 1. Milliyetçilikleliberalizmin rakip ideolojiler olduğu düşünülür, değildir; kapitalist dünya sisteminin çerçevesi içinde bir tamamlayıctlık ilişkisi vardır aralarında, bir tür işbölümü: Merkezde liberalizm, çevrede milliyetçilik. Kapitalizm, merkezde (Batı Avrupa ve sonradan da Kuzey Amcrika) birkaç yüzyılda olgunlaşmış, bu süre içinde toplumsal dokuyu fazla yırtmadan, parçalamadan dönüştürebilmiştir. "Içsel" bir nedenselliğin ürünüdür bu ülkelerde kapitalizm. Ama çevreye yayılması çok daha kısa bir sürede gerçekleşecektir (19. yy sonundan II. Dünya Savaşına kadar). Ustelik, yerel birgelişimden çok, dışsal bir etkenin, bir dışmüdahalenin ürünüdür; eski doku içinde yabancı bir madde gibi çalışmaktadır. Sürenin kısalığı ve kaynağın dışsalltğı yüzünden kapitalizm çevrede daha sert, daha yıkıcı bir işlev edinir Doku çözülmekte, toplum kutuplaşmakS A YFA 8 Tİ tsa a m a < "°' y°S ' Yoğun ama c un Devlet velayetinden kurtulabilen burjuvaziler medeni haklar için verilecek mücadelede başı çekmeye namzet grupları oluşturuyorlar." diyor Çağlar Keyder. Bir sosyal grup, dışladığı, felakete ittiği ve bu yüzden de kendisini tehdit edecek grupların haklarını savunabilir mi? Keyder'in kitabı, bu türden itirazların kendi kavramsal çerçevesi içinde rasyonel bir biçimde tartışılmasına imkan tanıdığı için de önemli. Yaşadığımız dönemin iyi okunması için vazgeçilmez bir kaynak. ta, grupların birlikte yaşaması güçleşmektedir. Merkezde kapitalizmin "doğal" ideolojisi olarak görünen ekonomik ve siyasal liberalizm, bu toplumlarda kapitalizmin varlığını tehlikeye atmaktadır. Böylece "milliyetçilik liberalizme karşı beklenmedik bir başarı" kazanır: "Elitler milliyetçilik fıkrine bir devlet kurma ideolojisi olarak" sarılırken, halk kitleleri de "etnik türdeşliğe tekabül eden bir devlete sahip olurlarsa ellerinden giden cemaatleri bir iist düzeyde yeniden yarabileceklerine ikna" cdilirler. Sonuçta "milliyetçilik devlet elitleri ile halkı bir araya getirebilen bir ideoloji olarak ortaya" çıkar. Kapitalizmin çevre toplumlarındaki yıkıcı etkisi, milliyetçilik (ve onun ürünü olan) ulusdevletle denetim altına alınır veyumuşatılır. 2. Çevre milliyetçiliği, merkezdeki liberalizmin de onayını alacaktır: Kapitalizmin bir dünya sistemi olarak yaşaması, çevre toplumlannın bağımsızlık özlemlerinin giderilmesine bağlıdır. Bu kabullenme sürecinin aşamaları: "Meşhur Wilson prensiplerinde somutlaşan 'kendi kaderini tayin etme' diye bir ilke"; "Birleşmiş Milletler'in kuruluş sözleşmesindeki (şimdi gidcrck saçmalığı ortaya çıkan) ülkelerin 'iç işlerine karışmama' ilkesı"; yine 1945 sonrasında "ulusdevletlerin kendi ekonomileri ve halkları üzerindeki denetimi kabullenip tescil eden" Bretton Woods para sistemi gibi uluslararası ekonomik kurumlar; ABD hegemonyası altında örgütlenen kapitalist dünya ekonomisinde, ABD'nin az gelişmiş ülkelere yardım ve borç verirken, eskiden olduğu gibi "komprador" sermaye gruplarını değil de karşıdaki devleti "muhatap" alması ve böylece "devletin ekonomi ve toplum üzerindeki denetimkapasitesinigüçlendirmesi"... Sömürgecilik, hatta emperyalizm, dünya kapitalizminin tarihindc kısa bir epizoddur öyleyse; "bağımlılık teorileri" yanılmıştır: Kapitalist dünya sisteminde, çevre toplumlarının bağımsızlaşmasını ve kalkınmasını önleyen "içkin", yapısal, kalıcı bir engcl yoktur. 3. Ulusal kalkınmacılıktır milliyetçiliğin ekonomiye tercümesi: Ithal ikamcci sanayileşme ve korumacılık. Bu, sadece "milliyetçi elitler ve yeni gelişmekte olan sanayiciler arasında devletçi bir ittifak"a değil, bu ikiliyle işçiler arasında bir işbirliğine de yol açar. Yerel sanayinin ürünlerini satın alabilecek bir nüfus yaratılmalıdır. "Önceden içine kapanık olan kırsal nüfus, yeni bir işgücü biçiminde ekonomiye entegre" edilir. Bu süreçte işçi gelirlerinin artışı da kabullcnilir, çünkü iç pazar büyümelidir. Böylece yeni kurulan "modern sanayi sek töründeki imtiyazlı (sendikalı) işçiler (...) bir tür işçi aristokrasisi"halinege]ir.Bu işçi aristokrarisi, "modernleşme projesinin vaatlerine örnek teşkil eden, klasik modcle uygun bir proletarya"dır: Aldığı ücret, hanehalkının ihtiyaçlarını karşılayabiliyor, işgücünün yenidenüretimi sadece ücretle gerçeldeşiyordur. Öte yandan içinde yer aldığı kurumsal çerçeve de (sendika ve sözleşme düzeni) "istikrarlı ve kurallara tabi"dir. Kamusal alanın gittikçe genişlemesi ve kurallara bağlanması, bu sınıfın güvencesini oluşturur. Kuşkusuz, modern sanayi işçilerinin dışında "informel" ya da "marjinal" terimleriyle nitelenen bir kesim daha vardır: Marx'ın "yedek emek ordusu" dediği işsizler; küçük işletmelerdc düşük ücretle ve iş güvenliğiden yoksun olarak çalışan örgütsüz ve geçici işçiler, aldıkları ücretle tüm hanehalkını geçindiremeyenler • popülist/reformcu kamusal alanların dışında kalan bütün bir nüfus. Ancak, "marjinal kent nüfusu vc köylüler bile söz konusu iktisadi büyüme hamlesi içine (hiç olmazsa umut düzeyindc) çekilebil"miştir. "Krizin bastırışına kadar, evrimci umutlar, eski toplumsal düzenlerin çözülmesinden doğan partikülarist tepkileri önleyebilecek kadar güçlü kalır." 4. 70'lerin bunalımıyla birlikte ulusal kalkınmacılığın harcı da çözülmeye başlayacaktır. ABD'nin ekonomik gücü göreli olarak azalır. Dolar dünya parası konumundan düşer ve sabit kur sistemi terkedilir, ulusal paralardalgalanmayabırakılırve böylece devletlerin bağımsız iktisat politikası oluşturma imkanı kısıtlanır. ABD'nin çevre ülkelere verdiği borç azalır. Öte yandan ithalikameci sanayilerın ıhtıyaç duyduğu petrol gibi girdilerin faturaları sürckliyükselmektedir, çevrede bir "borç krizi" doğar, üstelik döviz de artık siyasal kanallardan değil banka sisteminden alınmak zorundadır, böylece devletlerin bağımsız iktisat politikası oluşturma imkanı daha da kısıtlanır: IMF'nin disiplinine boyun eğerlcr. Bunun anlamı, siyasal (popülist) kaygıların bir yana bırakılması ve bütün politikaların, borç ödeme yeteneğini artırmak üzere, ekonomik verimlilik ölçütüne göre belirlenmesidir: Korumacılık bırakılacak, destekleme alımları vc sosyal harcamalar gibi yenidenbölüştürme politikalarından vazgeçilecek, devletin ekonomideki payı azaltılacaktır. Sadece bir borç krizi de değildir bu; kapitalist üretimin yeni bir evresine geçilmektedir: Küresel kapitalizm. Artık "dünya kapitazilmi ulusal kapitalizmlerin toplamı olmaktan çıkmakta, gcrçekten bütün dünyada birden karar veren, her ülkeyi potansiyel üretim alanı ve pazar olarak gören, kendi hareketliliğine engel tanımayan şirketlerin oluşturduğu bir sisteme dönüşmektedir. Artık uluslararası değil, küreseldir (...) Ulus devletlerin bu denli yoğun bir kriz içinde olmalarının ncdeni de budur." Siyasal vc kültürel alanlarda üç sonucu olacaktır bunun: Proleter bi lincinin gerilemesi; yeni üretim teknikleri ve kamusal alanın daralmasıyla birlikte nüfusun geniş bir kesiminin sistemden dışlanması; milliyetçilikle modernleşmecilik arasındaki bağın kopması ve modernlik karşıtı akımların güçlenmesi. 5. "Korumacı sanayileşmeden bu sapıj, önceki dönemin iç pazara yönelik sanayilerinin bu sektörler tam da örnek prole ' CUMHURİYET KİTAP SAYI J 224