08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Modernizmin arafında Robinson ve Cuma IŞIK ERGÜDEN obinson Crusoe, Batı edebiyatının en tamnmış figürlerinden biridir. Daniel Defoe'nun Robinson hikâyesi çok sayıda yazarın dolaylıdolaysız esin kaynağı olmanın ötesinde bir imge, bir mitos olarak Batı kültürünün temel yapı taşı halinegelmiştir. 1924 Paris doğumlu Michel Tournier'nin Fransız Akademisi Roman Büyük Ödülü kazanan ve (Spinoza'dan Sartre'a ve özellikle LeviStrauss'a) felsefi, antropolojik göndermeleri ve tartışmaları yoğun, eğlenceli serüven romanı Cuma ya da Pasifik Arafı (1969), modernizmin bu mitosunu da yıkarken kapitalizmin ideolojik temellerini sorgulamaktadır. Roman, bir yandan dokuz yaşından büyük gençler için versiyonu yapılabilecek ve sahneye konabilecek, diğer yandan da Gilles Deleuze'ün oldukça teknik son sözünü hak edecek genişlikte bir ilginin odağı olmuştur. Tournier, Le Vent Paraclet (Kutsalruh Rüzgar) adlı entelektüel otobiyografisinde, "Bir mitos, herkesin önceden bildiği bir hikayedir" der ve şöyle devam eder: "Insan, hayvanlıktan ancak mıtoloji sayesinde kurtulur. Insan, mitolojik bir hayvandan başka bir şey değildir. însanın insan olması, bir cinsiyet, bir kalp ve bir insan imgelemi edinmesı ancak tarihin uğultusu sayesinde, küçük çocuğu beşikten itibaren çevreleyen ve mezara kadar takip eden imgeler kaleydoskopu sayesinde mümkündür." Michel Tournier, "Cuma ya da Pasifik Araffnda Robinson mitini paramparça ediyor Cjünümüz Fransız edebiyatının önemli adlarından Michel Tournier, yaşadığımız hayata anlam verebilmek için öykülere ihtiyacımız olduğünu düşünen ve kolektiflik kazanmış öyküler denebilecek mitosları ciddiye alan bir yazar. Temel kaygısı Batı kültürünün temel mitoslarını dönüştürerek bambaşka anlamlandırma ve yaşama imkanlarına işaret etmek. Elimizdeki romanında ise Batı modernliğinin "girişimcibirey" kültünü, "vahşileri ve doğayı uygarlaştıran beyaz adam" imgesini, "üretim, tüketim" tapınmasını ve "zaman, düzen, disiplin" kaygısını en özlü biçimde ifade eden Robinson mitini paramparça ederek çok farklı bir mitoloji inşa ediyor. Ada, başka bir kültürün, modernizmin yabancı olduğu bir kültürün ortamı olduğundan Batı dünyasından gelen insanın değişimc ve senteze uğramadan kendi düzenini sürdürebilmesinin tek koşulu da zordur (efendiköle ilişkisidir: Hem Ada'yla, hem de ortaya çıkması muhtemcl bır Yerliyle). Kndi varohışunun MNnclM vsrnMk Tournier'in Robinson'u, bir Batılı olarak, öncelikle başkasının yokluğunun anlamını kavrar. Kendi varoluşunun bilincine varmak ancak başkasının varlığıyla mümkündür; kendinin varlığı başkalarının onayından geçer. Başkasının yokluğu nesnelerin tanınmasını bile imkânsızlaştıracak şekildebütünüylealgısalyapının yokluğu, ölçünün olmaması anlamına gelir; duyuların doğruluğunu belirsizleştirir; insanın kendinin de yokluğu demektir. Var olduğuna dair "başkalarının onayı"nı yitirmiştir Robinson. Bu durumda, Robinson'un varolması, başkası varmış gibi, akılsal mantığının öngördüğü toplumsal örgütlenmenin bütün biçim ve ritüellerini tek başına gerçekleştirmesine bağlıdır. Yıl 1759, yirmüki yaşındaki, "sofu, cimri ve saf" bir Quaker olan Robinson'un gemi enkazından elde ettiği malzemeler, adanın bitki ve hayvanları ve yine gemiden bulduğu Incil kuracağı hayat için çıkış noktasıdır, Robinson, deniz yolculuğunu sağ salim tamamlasaydı Yeni Dünya'da yapacağı gibi, libcral ve kapitalist birikim ahlakından esinlenerek ("parayla clde edılebilir olmak en önemli erdemdir"), elde tncıl, toprakları sömürgeleştiren tngiliz soydaşlarının tavrıyla aşırı üretim (stokculuk) sınırlı tüketim diişüncesinden hareket eder; adanın kaynaklarmı aşırı ölçüde kullanarak hiçle geçinmektedir (konservelcr, reçeller, şekerlemeler yapar, yıllar içinde dev silolar oluşur). Bir su saatiylc, o zamana kadarhep aynı giinü yaşadığı duygusu içindcyken artık takvimi yeniden düzcnleyerek kendine sahip olduğu ve zamanı hapsedip gclecek zaman kavramını yarattığı duygusu edinir. Çalışma zamanı, ibadet zamanı gibi temel ayrımlar gündelik hayatına yeniden girmiştir (boş zaman hemen hiç yoktur). Robinson açısından adanın kavranılırhalegelmesi için her şeyin ölçülebilir, nesnel ve matematiksel bir kesinlik ve akla uygunluk içinde olması, bütün adanın kadastrosunun çıkarılması, her bitkinin etiketlenmiş, her kuşun künyelenmiş olması gerekmektedir ve hatta "mantığın silah sergisi" olarak bir Ağırlıklar ve Olçüler Müzesi de kurar; Adanın Anayasası'nı ve Ceza Yasası'nı hazırlar ve kendini vali olarak atar, general ve papaz rütbesi alır. (Yönetilen Adaevresi). Ancak yasanın öngördüğü cezalann çekilmesi, sıkı iş takvimi ve törenlerden oluşan bu çılgın düzenlenişin sarsılmaması hele ki adanın doğal varlığı düşünüldüğünde mümkün değildir. Robinson, başka bir adanın, başka bir hayatın imkânlarını hayal CUMHURİYET KİTAP SAYI 224 Kalabalıklar optasında yalıuzlık Defoe'nun Robinson'u, Batı insanının ruhunu y'apan unsurlardan biridir. Onu kısa süre içinde bir roman kahramanı olmaktan çıkarıp mitoloijk bir kişilik haline getiren şey, Batı toplumlarında sömürgecilik sayesinde artan zenginliğin ve 'özgürlüğün' sonucu insanın büyüyen yalnızlığıdır. Özelleşmiş, parçalanmış, yabancılaşmış, şeyleşmiş hayatlarda insani ilişki olarak adlandırılabilecek hemen hiçbir şey kalmamış, herkes kendi bencil dünyasına çekilmiştir. Anonim ve baskıcı kalabalıkların ortasında yalnızlık acısı çeken inanın püritanizmi onu daha fazla insansızlaşmaya itmektedir. tşte Robinson'u modernizmin mitosu yapan budur: O insansız yaşama sanatının ustasıdır!.. Hem herkesin ikizidir hem de okuyucunun özdeşleştiğini sandığıbirüstinsandır. Tek bir uygarlığın var olduğuna inanan Defoe ve Robinson için Cuma bir hiçtir, bir hayvandır; her şeyi, bütün bilginin ve bilgcliğin sahibi olan Batılı adamdan alacak ve böylelikle iyi bir köle olacak bir varlıktır. (Oysa ada Cuma'nın kültürel ortamıdır ve orada yaşamayı bilen biri varsa o da Cuma'dır!) Nitekim, Batı toplumlarının zenginliğinin ve 'özgürlüğü'nün yaratıcısı olan 'üçüncü dünya" ülkeleri kapitalizmin SAYFA 6 'nimetleri'nden henüz yeterince yararlanamadıklarından yürekleri Robinson'unki kadar ıssız değildi; ancak emperyalizmin 'yeni dünya düzeni'ni yaşadığımız günümüzde Robinson mitosu da evrenselliğe ulaşmıştır. Tournier ise 18. yüzyıl başında bir tngilizle bir Arokanlıyı Şili yerlisi bir adada bir araya getirip bunu iki uygarlığın karşılaşması, mücadelesi, kaynaşması ve bundan doğacak yeni bir sentezin hikâyesi olarak gördüğünde bu sentezin, yeni insanın rehberi ve ebesi doğal olarak Cuma olacak tır. Ada, her şeyden önce, 'başkasının olmadığı bir dünya'dır. Başkası modern kapitalist dünyanın ilişkileri içinde, varoluşa saldıran, boğan, özgürlüğü daraltan zorunlu bir etken olarak görüldüğünde Ada, bir kaçışın ve her şeye yeniden başlama imkânının ifadesidir. Ancak adaya gelen insan kendi kültürünün taşıyıcısı olduğundan Ada ütopyası baştan iflas etmeye mahkumdur.Ve coğrafi mekan olarak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle