Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kanda oynayan çocukları onlara hiç hissettirmeuen izlcmeleri, oyunlarından, oyun sırasında çıkardıklan seslerden 'öteki'nc ilişkin işaretler çıkarmaya çalışmaları bilinen bir uygulamadır. Anadolu'da yaygın bir şekilde söylenegelen "bebekler melektir" deyişi, adeta onların "kutsal zaman "dan ya da "öteki"nden yeni geldiklerini vurgulamaktadır." Evet, Anadolu'nun bir başka Ayşafaklı ozanı da "Bebeklerin Ulusu Yok" dememiş mi idi? Biz dönelim Reha Çamuroğlu'na: "Tarihsel zaman, doğum ve ölüm karşısında yeniden ve yeniden zorlanmaktadır. Çizgi her an bir yerlerinden kırılmakta ve ilerleyen ya da basamak çıkan zaman, döngüsel zaman karşısında zorlanmakta, çizgisini kapalı,"dış etkiden" korunmuş birhalegetirememektedir." Işte kanımızca "inanç" denen "topraksız gül" bu çelişkiyle çatlayan zihinde açmaktadır. "Tanrı ancak Tanrı'yla bilinir." Büyük tslam mutasavvıfı Muhyiddin Arabî'nin bu sözünü ele alan yazar, Gnostik Zaman adlı bölümde, mistik ya da gnostik akımların vahiy'e bakış açılarını, Ortodoksların bakış açılarından ayırmaktadır. Ortodokslara göre insan Tanrı'yı ancak O'nun yarattıklan aracılığıyla dolaylı olarak bilebÜir. Oysa gnostiklere ya da âriflere göre gerçek bilgiye ancak dolayımsız, doğrudan doğruya bir ilişkiyle âşıkmâşuk ilişkisiyle varılabilir. Bunun için Tanrı'yı bilmenin en başta gelen koşulu, her türlü diltarihkültür bağlamından soyutlanmaktır. Dolayısıyla Kutsal kitapları emirnameler olarak ele almak marifetin (gnosis) yapısıyla çelişecektir. Şeyh Bedreddin'in Varidat'ında dediği gibi: "Tanrı b' t n u O'nun özü gereğidir, sözle, L.ullerle, Arapça'yla ya da başka bir dille açıklanacak türden değildir." "Tüm heterodoksilerde ya da gnostiklerde zamanın ortak bir özelliği vardır. Zaman döngüseldir. însan zamanla "zaman olmayan" arasında bir yerde bulunmaktadır. Başka deyişle insan, tarihsel ve kutsal zamanları mümkün kılandır." diyor yazar. Yani bize göre insan, varlığın ve yokluğun "sahip' olduğu ve aynı zamanda varlığa ve yokluğa 'sahip' olan, bunu mümkün kılan tek varııktır. "Bektaşi menâkıblannda mekân vardır, zaman yoktur." "Dem Bu Demdir Dem Bu Dem" adlı bölümde yazar, Bektaşi anlatılarında göze çarpan zaman konusundaki karmaşayı yukardaki cümle ile açıklamaya çalışır: "Tarihsel olarak birbirlerindcn yüzyıllar farkıyla yaşamış kişiler, bu menâkıblarda oturur muhabbet ederler, birbirleriyle mürşidmuhibb ilişkileri kurarlar. Aylar sürecek mesafeler bir anda katedilir. Bektaşi nefeslerinde de bu özellik hemen kendini CUMHURİYET KİTAP SAYI 242 Gnoostikzaman gösterir. Fakat bu Yalnız şunu dabesel'den bir deyiş: "Güzelliğin on * Çamuroğlu'na göre durumda şaşılacak lirtmek yerinde olur par'etmez/ Bu bendeki aşk olmasa." zamanın bir şey yoktur. Çündüşüncesindeyim: Yazara göre varlıkla yokluk arasında geçmişşimdigelecek kü bu görünüm BekYazar Reha Çamuinsan somutluğu kendinc özgü geritaşilerin zaman anlaDİçiminde değişmesi limli anlamını bulur. Dağların bile roğlu bu bölümde yışına tamamen uykorktuğu, karşısında titrediği bir geri"Bektaşilikte 'ölme'belirli bir zamanda' gundur." Evet, bu den önce ölün' diye inen vahiy'le, Tevrat'la birsöz vardır" diyor. limdir bu. Tanrı da Kur'an'da yüzden "Bektaşi me(sure:33,âyet:72)demiştirki: başlıyordu. Ortodoks nâkıblannda mekân Bu söz Bektaşilik'te "Biz emaneti göklere, vere ve dağlavardır, zaman yokHıristiyanlık ve söylenegelmiş olabira teklif ettik de onlar bunu yüklentur." mekten çekindiler, korktular. Onu inlir ama bu sözün Hz. ortodoks Islamiyet'te san yüklendi." Bir Bektaşi nefeMuhammed'e ait olde zaman çizgiseldi." sinde geçen "Dem duğunun belirtilmeReha Çamuroğlu'nun Dönüyordu bu demdir, dem bu kitabından söz ettik. Aslında bu kitap mesi bir eksiklikten dem" deyişi, yazara göre Bektaşi dügeleneksel kültürümüzü küçümseyenöte bi r yanlışlıktır gibime geliyor. Çünşüncesinin kilit cümlesidir. Birçok katIere güzel bir yanıttır. Modernizmin kü tarihsel zaman açısından da olsa, lı anlamlan barındınr bu deyiş. Dem, ontolojik açıdan da olsa Hz. Muham "çizgisel" dünya görüşüne karşın döArapça kan, Farsça soluk, nefes, içki, med'i önce anmak gerekir, diye düşünen dervişlerin, "öte"siz bir insanın ve an, vakit, zaman saat anlamlarını taşır. insanlığın sözdemutluluk bekleyişlenüyorum. Ve özellikle zamanın "döngüselliğini" rine karşın "insanca" bir gülümsemcSav«şk«tarhaı hissettirir. Deyiş içindeki "bu" vurgunin bir çağrısıdır. Biz de bu çağrıya Gilles Deleuze'ün 'göçebe' arketipilamasıda "tarihsel" şimdiyi ifade eder. Trabzon abdallarından, bir başka Ayni ele aldığı bölümde yazar, bu arketiBektaşilikte geçmiş ve gelecek bir varşafaklı ozan Özer Ciravolu'nun ezgipi Deleuze'ün "savaş makinası" olarak lık halinde değil, birer olanak olarak siyle yanıt verelim: kurmasına katılmadığını, bu kavram "şimdi"de bulunmaktadır. "Şimdi", "DerkiOzerbucanbenim değil yerine "aşk'ı koyduğunu ve yeğlediğiBergson'un "şimdi"sini anımsatmakEmaneten yandı değil ni ifade ediyor. "Çünkü aşk, en azıntadır. r leterodoks tslam düşüncesinde Varmak menzilim ırak değil dan savaş kadar hızlı ve sınır tanımazve özellikle Bektaşi edebiyatında IbnAşkla gelir, aşkla gider hârım dır." "Karşısına ne çıkarsa çıksın, yüzül vakt (:Vaktin oğlu) ve Eb'ul vakt leşmeye hazırdır göçebe. Deleuze'ün Bu divanda kimi geyik, kimi abdal, (:Vaktin babası) kavramları da zaman kiminâr..."» göçebe savaşmaktan korkmayacak. kavrayışını açımlayacak kavramlardır. Ama bizim göçebemizi harekete geçiŞöyle ki burada Ibnül vakt, vaktin oğren ise aşk. Dağın ardından yarın bir Dönüyordu, Bektaşilikte Zaman lu kavramı "Zaman sana uymazsa sen ucube çıksa da farketmeyecek." Ve Kavrayışı/RcbaÇamuroğlu, Metis Yazamana uy" ilkesi değil, aksine zamaAyşafaklı bir ozanımızdan, Aşık Veyyınları, Ekim 1993, 104say/a. nın gereklerinin ve gerçeklerinin farkında olmayı, bu güçlükler arasından kendi hakikatine yol bulmayı ifade etçoğtilıyor... Ciiltikçc çogaf/yor mektedir. Öte yandan, Eb'ul vakt, vaktin babası kavramı da insanın zamanın tutsağı olmadığını, zamanı kendine, dolayısıyla aşka doğru çekme çabasını dile getirmektedir. Biz burada yazarın değinmediği ama bizim ilginç gördüğümüz bir temaya değinmek istiyoruz: Bilindiği gıbi varoluşçu romancı vedüşünür Albert Camus'de de "şimdi" kavramının özel bir yeri ve önemi vardır. Camus, "öğle düşüncesi" adını verdiği tarihten ve tarihsellikten uzak bir "şimdi"ye bağlar insanın gerçek ve anlamlı vaşamını. O'na göre insanın "yarın"dan bir şeyler "umut" etmesi, şimdiyi ve şimdinin tüm olanaklarını kaybettirir. Camus'nün şimdi de yaşama tutkusu, Bektaşi'nin maddi yaşamı hor görmemesi ve gelecekte ortodoks Islam'ın düşlediği "Asrı Saadet"i aklından bile geçirmcmcsi ilginç benzerlikler sunmaktadır. Bu karşılaştırmada ve yaklaştırmada eğer haksız değilsek, geleneksel kültür ve sanatımızın, bugün bize modern olarak sunulan birçok bakış açısını köklerinde barındır dığını ya da "güneşin altında yeni bir şey yok" özdeyişinin geçerliliğini kabul etmek de uygun olur kanısındayız. Bunu döngüsel zamanın tarihsel zamanı zorlayarak kendini anımsatması olarak da yorumlayabiliriz sanırım. "ŞbnoT'kavpamı Gülayşe Koçak Çifte Kapıların Ötesi ilk psikiyatrik romanı olan Çifte Gülayşe Koçak, Türk edebiyatının Kapıların Ötesi'yle Oğlak'ta. Türk edebiyatının bir iyi ilk yapıtı daha Oğlak'ta. ŞİİR Ismei uzel Oıoltyln Bir Kofu • Ivnet Ozel Eval, Uyan • Ismel Ozal ClıuyMtor Kltabı • Ismel Ozel O I I M ı r n * aaiOmscrkMi • Ismol Ozal $ilr Okuma Kılavuzu • Sylvıa Plath Of Kadın ROMAN Adalsl AJaoölu Ruh ÜfOmMl • Adalat AflaoOlu Flkrtmln Inc* 0010 • Nahld Sırrı Orlk Kıakanmak HİKAYE OoOan Yarıcı KMnlk ELEŞTİRI Fethl Nacl «0 Yılda 40 Roman İLK YAPITLARI Ersın Salman Maallr Taıilktarl • Nur Nakkas NalM DariıOı • DoOan Yarıcı E«M • Umıt Onal Anwtlkan OOnll OĞLAK Y \YI\LARI Türk okunmun hak ettiği. yazariam boktedtğt kaltle SAYFA 18