Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ve doğal olarak "el aldım" ve kendi şiirimin peşine düştüm. Bu süreçte de Türk şiirinin bütün büyük ustaları ve özel şairleriyle bir "ruh akrabalığı" kurmaya çabaladım. Dolayısıyla Yunus ve Mevlânâ'dan bu yana sürüp ge len tüm şür mirasına kcndi mülküm gibi bakıyorum. Hepsine karşı bir gönül borcu duyuyorum Melek Geçri'ye de buradan bakılnıasını isterim. Çünkii şür kim ne derse desin'hüdâyî nâbit'bir olgu değil. Hepimiz Türkçe denen o büyük ağacın / nehrin kollarıyız... Ve Türkçe'yi bugüne, Türk şiirini bugünkü düzeyine gctiren herkese karşı bir 'vefa' borcumuz var. İster benim gibi abartın, isterseniz daha alçak bir sesle söyleyin, ama bunu dile getirmekten çekinmeyin.Yaşadığım bu deneyimlerin ilk ürünü olan'Melek Geçti'ye gelince... Geçenlerde şöyle bir hesapladım. İlk şiirim 1984'de yayımlanmış, 8492 arasında yani kitap çıkarıncaya kadar topu topu 22 şür yayımlamışım. Yıl başına üç şür bile düşmüyor. Bir atalet, bir çekingenlik olarak yorumlandı kimi zaman bu tavrım. Kimi zaman da istihzayla karşılandı. Ama anlayamadıkları şuydu bu yorumu yapanların; "isim" sahibi olmakla "şür" sahibi olmak birbirinden farklı şeylerdir. Behçet Necaligil'in "Edebiyatımızda isimler Sözlüğü"ne bir bakın, ne çok 'şair ismi' vardır orada! Ben, Türk şiirine, sözlüklerde bir 'isim' bırakmak için değil, 'şür' bırakmak için geldim. Melek Geçti, 'Çocukluk' ve 'Anımsama'nın meddü cezr'leriyle örülmüş bir kitap. Alıntıların/ göndermelerin zenginliği ve çcşitliliğinc bakıldığında, kolayca ele geçirilemeyecek, kıvrak ve kaygan bir şiirin karşısında olduğunuzu ve 'üretici bir okuma'nın gerekliliğini farkediyorsunuz. Buna bağlı olarak, şirinin diğer izleklerinide sen anlatır mısın? İçimden "öyle yağma yok, oturup okusunlar" demek geçiyor, ama senin hatırın için kitabın bölümlerini belli izleklerleeşleştireyim: VEDA: ölüm/ Yasam, YADİGAR: Aşk/Acı, SİYANUR VE EŞYA ARASINDA: Hatıra / Çocukluk, ALAMETLER: Varlık / Hiçlik, MELEK GEÇTÎ: Zaman / Yazı / Masumiyetin yitirilişi... Zaten üç aşağı beş yukarı bu izlekler dünyadaki tüm şaiılerin de ana izlekleridir. Melek Geçti senin bir çeşit 'poetik omurga' kurmaya çalıştığın bir ilk kitap. Çoğu genç şairin ilk kitabında yapamadığı bir şey bu. Bunun üzerinde biraz duralım istiyorum. Poetik omurga! Bu lafı severim çünkü bildiğim kadarıyla 'mucidi' benim. Aslında yukarıdaki yanıtlarımda da bir nebze bunu belirttim, ama tekCUMHURİYET KİTAP SAYI 1 5 5 rarlamakta.fayda var. Şiire hep bir uzun yolculuk olarak baktım ben. O nedenle günlük, genelgeçer karakterli ve dahası şiirde esasa ait bir soruna tekabül etmeyen hiçbir modayı, gelişmeyi, girişimi fazla umursamadım. "Poerik omurga" deyişinden ne anladığımı sanaaçıklamayaçalışayım: Birçok genç şair (buna birçok yaşlı şairi de katabiliriz) şıir kitabı sahibi olmakla 'eser/ yapıt' sahibi olmayı bir ve aynı şey santyor. Şiirlerini arka arkaya sıraladımı onun bir şür yapıtı olacağını sanıyor. Oysa modern edebiyatta 'yapıt' kavramı bundan çok farklı nitelikleri içeriyor. Gerek belirtilme düzleminde gerekse derin yapıda, tek tek şürlerin kapsadığı anlamsal ve stilistik boyutları aşan ve sonuçta onları büyük bir bütünün parçaları haline getiren bir örgü, bir ağ, bir terkip kurmak zorundasınız. Işte bu ağ/örgü/yapı ancak bir 'poetik omurga' etrafında remellenebilir. Yoksa şür kitabınız çoğunlukla olduğu gibi bir "şür defterine' dönüşür ve 'yapıt' mertebesine ulaşamaz. "Poetik omurga"yı bileşenlerine ayırmak zor ancak çok genel olarak şöyle belirtebilirim bunu; 1) Geniş ve derinliğine bir şür bilgisi 2) Dünü ve bugünü kapv>ayan ve geleceğe dair ipuçları taşıyan bir algalama farklılığı 3) Geçmişi yorumlama, bugünü değerlendirebilme yetisi 4) Kendine ait bir şür dili kurabilme yeteneği 5) Neyi, niçin, nasıl yaptığının farkında olan bir bilinç durumu 6) Dilehâkimiyet 7) Şiirin estetik işlevi ile dilin anlam üretme, bildirişimi gerçekleştirme mekanizmaları arasındaki ayrımı görebilme, verili dilden kopmayı göze alma cesareti ve uyanıklığı 8) Ozel bir imaj sistemi, ses, anlam ve üslupta örtüşen, girift bir 'doku/yapı' kurabilme becerisi... Kuşkusuz her şairin 'poetik omurgası' larklı farklı özellikler taşır. Ama yukarıda saydıklarımın büyük bir kısmı iyi şairler için bir ortak payda, bir nirengi noktası oluşturur. Melek Geçti'deki sözcükleri sınıflayacuk olursak, eski ve yeni sözcük lerdcn oluşan iki büyük sözcük öbeği ortaya çıkıyor. Yalnızca başlıkların okunması bile aynı ctkiyi bırakıyor. Bu etkinin ses düzeyinde sürdürüldüğü başka bir sözcük öbeğinden dc söz edilebilir. Bu eskiyeni sözcüklerin bir arada kullanılmasının nedenleri merak ediliyor olabilir? Bir kere Mallarme'nin şu ünlü "şür kelimelerle yazılır düşüncelerle değil" sözü üzerindeki süregelen yanlış anlaşılmayı ortadan kaldıralım. Burada kastedilen "kelime avcılığı" yapmak değil, şiirin 'mazmunlardan', dilin gönderme işlevinden kurtulması, giderek kelimenin kendisinin bir nesneye dönüşmesinin sağlanmasıdır. Çünkü şiirde yer alan kelimelerüı işlevi bildiğimiz anlamda bildirişimi gerçekleştirmek değildir. Yani şiirdeki kelimeler bir gazete metnindeki kelimelerle aynı işlevi taşımazlar. Ben Dilemma'da Ey şuara şaşıracak ne var ki / bunda. Anla artık, kelimeler / Sallayınca içindeki karı uyandıran / oyuncaklardır" dizelerini yazarken buna işaret etmeye çalıştım. Şu eski/yeni sözcük meselesine gelince; şair için eski/yeni, iyi/kötü, güzel/çirkin gibi nitelendirilebilecek kelimeler yoktur. Kurduğunuz slilistlik ve anlamsal yapı için sizin yeni bir bağlamda imleyici karakterini yeniden oluşturduğunuz kelimeler vardır. Melek Geçti'de kullandığım kelimeler için şöyle söyleyeyim o kelimeler artık sözlüklerdeki anlam ve çağrışım alanlarını aşmışlardır. Bir bakıma benim kurduğum şiirsel yapı içinde hepsi yeniden doğmuşlardır. Tarafımdan ye niden yaratılmışlardır. Meraklı okura birönerim var, şürlerimdeki "eski" diye nitelenen kelimelerin yerlerine "yenilerini" koymaya çabalasınlar ve o şiirleri "yeni" kelimelerle okusunlar. Görecelderdir ki, o şür az önce okudukları şür değildir. Kısacası şu: Melek Geçti'de "eski" diye nitelendirilen sözcükler "dekoraüf" amaçla kullanı lan "süsler" ya da bir "özeııti"nin so nucunda aralara serpiştırilmiş ne idüğü belirsiz imler değildir. Melek Geçti'deki şiirler 'Eski Şiirin Edasıyla' yazılmıştır. Gcleneksel sesin bir atmosfer oluşturmak amacıyla kullanıldığını görüyoruz. Eskiyeni sözcüklerle oluşturulan bu yeni ses bileşimi üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorunı. Biraz senin şiirinin sesinden konuşahm. Şiirlerimde bir eda olduğu doğru dur. Ama bu eda sadece geçmişe ait bir atıfı, nostaljik bir yönsemeyi içermiyor. "Geleneksel sesin bir atmosfer yaratmakamacıylakullanılması' ifadesi ise benim Melek Geçti'de yapmak isteğimi tam anlatmıyor. Çünkü sesin, dolayısıyla müziğin bir 'atmosfer' yaratmak için gerekli olduğu, onun ötesinde başkaca bir işlev taşımadığı gibi bir sonuca götürebilir okuru, ki bu yanıltıcıdır. Yahya Kemal'den yola çıkarak Hilmi Yavuz'un da belirttiği gibi "dizeyi bir müzik cümlesine dönüştürmek" her şeyden önce geleneksel şiirirrjizin belagat altında ezilen lirik gövdesine, lirizm estetiği ile ilişki kurmanın bir biçimini temsil ediyor. İşte benim yapmak istediğim buydu. Melek Geçti'de geleneksel şiirimizin estetiği ile ilişki kurma çabam, bizim şiirimizin 'derinliğini' bulduğu, onun asıl gizilgücünü oluşturan lirik geleneğe eklemlenme çabasıdır. Bu nedenle Melek Geçti'de eda, se!> "dİ2eyi büyük bir terkibin müzik cümlesine dönüştürmek" için hayati bir önem taşır. Dolayısıyla tâli bir öge değil aslî bir ögedir.Melek Geçti'deki edaya, sese ve diğer stilistlik özelliklerc bu açıdan bakılmalıdır. Bu da, şiirde nıüziği, sadece bir uyak ve alliterasyon meselesi sanmanın ötesinde bir algılamayı ve bilgi düzeyini gerektirir ki, o ayrıbirsöyleşininkonusudur. Kuşkusuz yeni kitaplar için yeni şiirler yazmayı sürdüreceksin. Bundan sonraki durakta, senin şürindc neler olacak, bunu şimdiden söyleyebilir misin? Soruna kitabı bitirdikten sonra üzerinde bir süredir çalışmakta oldu ğum bir şiirin başhğını belirterek yanıt vereyim; şiirin adr "Sen Yıldızını İzle"... Veek olarak bir başka şiirden iki dize "Menzil muamma... Yolcu tenhâ!" • S AY F A 9