Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Behçet Necatigil ödüllü Vural Bahadır Bayrd şiirini anlatıyor OSMAN HAKAN Geleneksel siirin estetiği ile iliski "Melek Geçti"de geleneksel şiirimizin estetiği ile ilişki kurma çabam, bizim şiirimizin 'derinliğini' bulduğu, onun asıl gizilgücünü oluşturan lirik geleneğe eklemleme çabasıdır... Melek Geçti'deki eda'ya, ses'e ve diğer stilistik özelliklere bu açıdan bakmak gerekir." diyor Vural Bahadır Bayrıl. yım elbet... Ama ne çare? "Mıknatıs Şehir" başlıklı şiirinde; "Kt'm derdı ki, ikiyoksulluk bırbinne I bu kadar benzeyebilir..." Diğer "yölcsul" İlhan Berk le kendi aranda kurduğun paralellikten de söz ederek yaşam öykünden bahseder misin? "Mıknatıs Şehir" benim doğup büsr» ı yüdüğüm şehir olan Manisa için yazılmış bir şiir. Orada Kavafis'in Iskenderiye ile ilişkisine bir atıfta bulunmuştum: "Bırakmaz, ncreyegitsem peşimdem / gelir." (Ayrıca Manisa'nın ismi Magnesia'dan gelir. Batı dillerindeki magnetique/magnetisme kelimelerinin kökeni olan bu kelime üç farklı anlamı kapsar: Mıknatıs, manyetizma ve mecazi olarak büyüleyicilik.) Benim için de durum bundan farklı değil. Ben o "taşralı ruhu" değerli bir emanet gibi içimde sakladım, yaşattım hep. Çocukluğum ve ilk gençliğim ile ilgili tüm hatırakrrm o ruha ait çünkü... İlhan Berk'le kurulan parallelliğe ge lince. O da Manisa'da doğmuş ve çocukluğu orada geçmiştir. "Bir Uzun Adam" adlı kitabın da kendisi üzerinde büyük etkisi olduğunu belirttiği, yanmda çalıştığı dişçi benim uzak akrabam olur. Bunlara ek olarak, biliyorsun, Şiir Atı/Kitap 6'da İlhan Berk özel Bölümü yapmıştık. Ve ben orada yazdığım yazıda şöyle bir ifade kullanmıştım: "Şimdi bir kesişmeyi anmanın tam yeri. Aynı şehirde doğmuşuz. Kırk beş yıl arayla. Ve aynı kütüphanede benim 'zamanımda' bir çocuk kütüphanesiydi kitaplar okumuşuz. Çocuklıık coğrafyamızda, sıkıntı ve yalnızlık, taşranın boğuntusu, insanın tenine ikinci bir deri gibi yapışan sıcak ve tabii ki yoksulluk var. Şimdi bütün bunların sadece bir 'tesadüf olamayacağını düşünuyorum." * Zamanda ve mekânlarda yaşanan bu tür kesişmelerden hoşlanırım. Çünkü bazı hallerde insana bu iki boyutun ortadan kalktığı hissini verir. Yaşamöyküm için bence Necatigil'in o güzelim "Kitaplarda ölmek" şiirinden birkaç dize yeterli "Adı, soyadı / Açılır parantez / Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti / Kapanır parantez." Arayışlarımızın bizi buluşturduğu günden beri, şiirin peşinde beraberce koşup duruyoruz. 1986'da Şiir Atı'nın kurulınası, basılan dergiler ve onlarca şiir kitabı. Eğer istersen senin şiiryolculuğundan bahsedelim. Ilkokuldayken romancı olmayı düşünüyordum. İdealim ise Dostoyevski idi. Ortaokulda ise "şair" olduğumun farkına vardım. O günden yaklaşık onüçondört yaşımdan beri şiir yazıyorum. Demek ki şiirle haşır neşirliğim onbeş seneyi geçiyor. Bir "heves" için oldukça uzun bir süre bu. Burada hayırla yâd etmem gereken birkaç kişi var. Ilki Manisa'dan Sevgili Attilâ Yamaç; bir rantiye, taşralı bir entelektüel. II. Yeni'nin şairleriyle onun kitaphğında tanışmıştım. Ayrıca Attilâ İlhan, Dağlarca, Nâzım Ilikmet ve bir parça Divan Şiiri, Yahya Kenıal. Şiir üzerine kendisiyle sohbet edebildiğim tek kişi oydu. (Bunun taşrada yaşayan bir kişi için ne kadar önemli olduğunu biIemezsinİ7.) Yazmamı da desteklerdi hep. Ki 7880 arası birçok genç şairde olduğu gibi bende de görülen "solcu söylemin" şiiri anonimlcştirdiği konubunda ilk ciddi eleştirileri ondan almıştım. Onu "eski kafalılık", "işbirlikçilik"lc oldukça saldırgjn vc fevri bir biçimde suçlamıştım o zaman.Oysanekadarhaklıydı? Şiirimin üzerinde hakkı olan ikinci kişi iseHilmi Yavuz'dur. Benim açımdan oldukça mutlu bir tesadüf tür bu. Açıkkalplilik ve minnet duyarak şunu söyleyebilirim; llilmi Yavuz'la karşı laşmasaydım bugün yazdığım şiirin çok uzağına düşerdim. Hilmi Yavuz'dan şiire nasıl bakmam gerektiğini, geleneği kavramanın ne demek olduğunu öğrendım. Kendisiyle bir ustaçırak ilişkisi içinde bulundum. İlk yayımlanan şiiılerimde onun etkisi açıkça görülür. Ancak zaman içinde C U M H U R İ Y E T K İ T A P SA Yl 155 H Sevgili Baha, hayatındaki önemli insanlardan biri olan Aziz Ogan'a (Jr) adadığın dört güzel şiir Veda başlığı altında Melck Geçti'mn ilk bölümiinü oluşturuyor. Bu kitapla 1992 Necatigil Şiir ödülü'nü aldın. Ve aynı gün sevgili ustamız, kendisine şiirler adadığın Aziz'in Babası Mengühan Ogan'ı da kaybettik, ne tuhaf bir rastlantı... Öiemli bir ödülün sevinciyle çok yakın bir dostun ölümünü bir arada yaşamak zorunda kaldığın o ana döniip söyler misin, "düşünülmesi gereken biricik şey..." olan ölümün karşısında hayat, şiir ve şair V.B. Bayrıl nasıl duruyordu? Yirmili yaşlarımın civarında ölüm benim için biraz uzak biraz da haksızlık gibi bir şeydi... Bugün otuzlu yaşlarımın başındayım. Yani "yolun yarısı" uzak bir gelecek değil artık. Tabii ki bu zamaO" aralığında ölüm ile hayat hakkındaki düşüncelerimde önemli değişiklikleroldu... Kişisel olarak ölüm karşısındaki tutumumun giderek daha Doğulu, mütevekkil bir bekleyişe dönüştüğünü söyleyebilirim. Tasavvufun "hakka yürüme" dediği şeye yakın hissediyorum kendimi. Bu nedenle ölüm benim için 'yokoluş' değil, olsa olsa bu sıkıntı veren 'kabuğumun', rubuma yapışan bu 'asalağın' geride bırakılmasıdır. O büyük sır perdesinin aralanacağı bir keşif, bir deneyim olarak görüyorum kendiölümümü. Kimselereaktaramayacakolsamda... Hayata gelince; bu karmaşık, çetrefil dokunun bir tesadüf mü, bize verilmiş bir mükafat mı, birgörev mi yoksa bir ceza mı olduğu konusunda kararsızım. O nedenle de kiyısında kalmayı seçtim. Kısacası hayat akıp gidiyor ve ben ona climi bile uzatamıyorum. Şiir de işte tam bu 'yarık'ta beliriyor benim için. Melek Geçti'deki Veda bölümünün bitişini bir hatırla: "Vakit geldi. llurufat, işte yürüyor / kâğıda. Şairin elini sürdüğü çığlıklar, / o biçare cisimler! Kaplanacak az sonra / som altınla."... Bu dizelerin göndermede bulunduğu Midas söyleninde de olduğu gibi, yaşadığım zaman.kesitlerini sonuçta mutsuzluk verecek bir biçimdc dc olsa "ölümsüzleştirmek" fikri sabitine tutulmuş biçare biri olarak bu gayretimin çocukça bir saflıktan ibaret olduğunun farkında S AY F A 8 Vural Bahadır Bayrıl