05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ruın. Yılda birkaç kez Tiirk oluşumu hissediyorum boyle. Ama Paris'teyken kimse bana hangi ulustan oldıığıımu sormuyor. Televizyonda bunlan böylece söylediniz mi? Şöyle söyledim onlara: Her sabah kalktığım da aynaya bakıp, "Ben Türküm" dıye düşünmüyorum, dedim. öylc bir sorunum yok Türk olmadığımı da sdylemiyorum... 24 yaşında geldim ben buraya. îstanbul'a benziyorum, ben, dedim onlara. Yarım orada yarım burada, coğrafyası gibi İs tanbul'un. Belki de başlangıç için çok iyı bir şey böyle bir durumda olmak... Şansımız yar, Amerikalı gibi hem tarihim var hem de yok. Iki ucun ortasındayım, hepsi olabilirim. Batılılar egzotizmi seviyor. Bir şeyler takıştırıyor kimliğine. Bana bakıp, "Acaba kilim desenleri mi?"diyor. Aslında bunlar hiç önemli değil. Yaptıklarım Önemli. Neyi nasıl yaptığım. O yaptıklarıma bakarak sorular sormak, başkalannın işi. ünJar da o işi yapıyorzaten. Bu soruların anlamı bir parça, yazarın ya da çizerin "yakın dünyasına" girtnek çabası değil mi? Paris'te jöyle bir gelenek de var: Ben ne ilk ne de sonuncuyum, Türkiye'den birtakım insanlar hep gelecektir. Bizden önce de geldiler. Dosyalarıyla her gün "Gare du Nord"a inen insanlar vardır, eminim. Buradaki gelenek gereği hoş karşılanır bu insanlar. Burada telefonla her istediğinizle randevu alabilirsiniz. Tabii o randevudan sonra* bir şey olacak ardamına gelmez bu. Dergilere gittiğimde görüyorum; genç çizerler desenleriyle geliyorlar. Sanat yönetmeni üstünkörü bakıyor. Ama yine de saygılı. Birkaç fotokopi alıyor, adresini alı yor. "Biz sizi arayaca «r ğız" diyorlar.O dergilerin temposunu bÜiyorum. O hız, telaş ıçinde o lotokopüer yitebiliyor. Aramıyorlar. Altı ay falan bekliyorsun. Böyle şeyleri de yaşadım ben. Ama inatla sürdürdüm. Hatırhyorum, bir hafta içerisinde otuz dergiden randevu almıştım. Birinden çıkıp birine giriyordum. (Tam o sırada kahvenin önünden geçen iki kijiyi gösteriyor Selçuk): Bakın şu şapkalı, gözlüklü iki adam... Birisi Tunus Büyükelçisi bunların. Öteki ünlü bir yontucu. Adı "Turki." Soyunun sopunun Türk olduğunu söylüyor. Arap âlemi ve îstanbul'un kurtuluşu için ancak Osmanlı gibi bir devlet gerekir, gibi teorileri var. Altı, yedi yüzyd müthiş bir prestijle yaşadıklarını, onurumuzu, ancak Osmanlı gibi bir devletle yeniden kazanacağımızı savunuyor. Peki, siz inanıyor musunuz bu teoriye? Hayır. Değişim ve harekete inanıyorum ben. Öyle nostaljik tarih tutkularım yok. İnsanlık, yaşam, hep kıpırdamış. Hep kan dökülmüş. Insanın doğasında var bu. Dünyanın haritası her an yeniden çiziliyor. Sorunlu yerler gangren gibi hep yeniden gündeme geliyor. Seloteyp yapıştırıyorlar, unutuyorlar. Sonra apse yine sızıntı yapıyor, yine açıyorlar falan... Dünya bir organizma. Bir tarih bütünlüğü var. Kız alıp vermişler. O onun tavuğunu çalmış, o onun ineğini vurmuş... Böyle sürüp gidiyor işte. îşte böyle şeyler anlatıyor Selçuk Demirel. Yüzünde gerçekten, kendilerini yakarak ışık üretenlerin bilge aydınlığı var. Ve Fransa ve yakında dünya bu özgün Türk çizerini giderek daha büyük bir ilgiyle büyüteç altına almış bulunuyor. Selçuk Demirel bu yıl, yetmiş yıllık bir katalog olan Belçikalı "Snoeck" yıllığında yer alan ilk Türk sanatçısı olacak. 600 sayfalık "Snoeck" yıllığı, bir sanat kültür kataloğu, Her yıl bir çizere yer veriyor Toni Ungerer, David Lewin ve birçokları daha önce söz konusu kataloğun konukları olmuşlar. 200.000 adet basılacak. 1992 "Snoeck" yıllığında Selçuk Demirel'le ilgili 18 sayfa, bir röportaj ve 30 desenvar. D M C U M H U R İ Y E T K İ T A P S AY I 7 3 S A Y F A
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle