Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
I I HllmlYavuzllkkez 1977yazındaBodnımagötürüldü" Oyazdanbuyana,yanl 14yıldırsurakllBodrum a"gldlyo. Bir menengeç ağacı, tüm filizleri, tapınağın kolonlarıyla aramdaydı. En yeni yeşil... Sevgi dokusu gibi... "Sen gene değişime inan" der gibi. . Tum o Eskiçağ kentinin içinden atlaya zıplaya indim, yamacın eteğine gelrniştim ki birçocuk birgelincik uzattı. Başıyla ötekı arkadaşlarını göstererek az ötede onu uyaran anasına da aldırmadan: Onlar korkuyorlar, dedi. O yenmişti yabancı korkusunu. Sevgisi, sevinci ağır basmıştı... Gelinciği gözlerim dolıı dolu aldım. Birden bütün çocuklar ellerinde kır çiçekleri bana doğrukoşuştular. Verdikleribütünçiçekleri aldım. Ne Trajan, ne taşlar, ne umut tecimenleri... Onaylamışlardı çocuklar menengecin filizlerini... mekânda kalmayı yeğlerim. Yani Şile'de, Değirmen Otd'de... •admniJNZ Kuş kanadıyla yüreğimi... Oturduğum daireden dışarıyı seyrederken Çin Seddi'ne benzeyen Soyak Sitesi'nin altında ezilır yü reğim. tstanbul'a yürüyüp yüreğimi gezdirmek isterim kimi zaman. Bu da avutamaz beni. Sırtında eviyle dolaşan bir kaplumbağa gibi, bu kez başkaca Soyakların arasında, üstelik lümpen bir kalabalığın içinde çırpınırken, yenıden cezaevine benzeyen BağKur'un 2/B Blok'unun hücreyi andıran dairesine girerinı. Çıldırmaya ramak kalmışken nereden geldiği nereye gideceği bilinmez bir kuş gorurüm ansızın. Yüreğim bu kuşun kanat çırpışları, inanılmaz ustalıkta uçuşuyla bütünleşiverir. Kuş, yüreğimi düşürmeden ya bir Bostancı Yalova arasında çalışan deniz otobüsüne ya da Harem'deki otobüs terminaline konar. Bundan sonrası kolaydır artık. Yolum Bursa üzerinden îzmir, oradan da Karaburun yarımadasının bir koyundaki köye, Balıklıova koyüne doğrudur. Bir tesaduf, altı yıl önce görür gormez sevdalandığım Balıklıova köyü, denizı, ovası ve dağlarıyla, kavuştuğunı bir sevgili gibi bağrını açar bana. Ürada, henüz kirlennıemiş denizinde yuzer, dünyanın en kutsal türbesi saydığım ovasında, dokunduğum yeşilı ile huzura kavıışur, ovasını, denizinı seyrettığım dağlarında dola şırken, uçmak için kanatlarımın eksik olduğu duygusuna kapdırım. Kujkusuz Balıklıova, salt doğasıyla sevdalandığım bir mekân değildir. tnsanları, hele hele, Hayrettin Karademir (dede), eşi Hülya, kızı Meziyet, muhtarı Fahri, Umman Ana ve oğulları, Gürbüz ve kardeşı Tahir ve daha pek çok can yolda şı ile Balıklıovalılar, büyük kentlerde mumla arayıp da bulamadığım insanlar olarak, yaşanan yeri doğası ile birlikte insanıyla da güzelleştiren bir köydur. Yüzyıllardan beri yenilmesi haram, Urfa'nın kut sal balıklarına karşılık, ovasına bile taşan ve ismini buradan aldığı söylenen Balıklıova'da, bir Urf alı olarak mekân tutmuş olmam, olsa olsa yazgının olmadığı ya da yeniden yazılabileceği anlamına gelmez mi? Bu yazı bittiğinde, gene, pencerenin önünde kanat çırpan kuşumu arayacağım. Ve ona, "Al götür beni Balıklıova'ya" diyeceğim... Uygarblrmekânda... Evde çalıştığım için ayrıcalıklı sayılırım: Ne devletin bağışladığı resmi tatil günlerine ayak uydurmak zorundayım ne de güzel doğa parçalarını ve dolayısıyla o günleri zehir eden hoyrat gürültücü kalabahklara... Tatil kısa ve lüks bir mola demek için yazsa girilecek, kışsa seyredilecek bir denizin kıyıstnda. Kentten fazla uzak olmayan, iklimi serin bir yerde, döşenişini, kokusunu, müziğini yadırgamadığım, personeli ile aynı dili konuştuğum sessiz bir otelde on gün yatılı okul yemekhanesi koşullarında ucuz bir pansiyonda kalmaktansa üç gün uygar bir İznlk:Gölgüzeliimparatorluk NULKİANTUNÇ Beklr YıkJa v« «$l llla Cm Balıklıova dlyor. Ben İznik'i seviyorum. "Peki, sen deniz çocuğusun, göle alıştın mı?" diyorlardı dostlarım... "Eve geliyorsun, annen en sevdiğin yemeği yapmış; savlet ediyorsun; ahhh, tuz koymayı unutmuş. Göl budur işte" diyordum. Şimdi öyle de değil. Tatlısu canîıları ve bitkileriyle ilgili 'hastalığım' depreşti; sukekikleriyle, binyapraklarla yüzüyorum; gordek balıkları çevremde; mahcup bir suyılanı uzaktan bakıp kaçıyor; su, tüJ gibi. tznik gölünü seviyorum. Ranmi Baba lokantasına giderken, 7080 met C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI «9 S A Y F A 9