Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bottomore, kitabında demokrasi konusunda aydınlatıcı bilgiler sunuyor Demokrasi ve seçkinler Seçkinler ve Toplum / T.B. Bottomore / Çcviren: Erol Mutlu / Gündoğan Yayınlan Ankara, 1991 / 168 s. / 8.100 TL / CKK Kod No: 158.031 DOfiANAZLEM Toplumların üstün yetenekli kişilerce, seçkinlerce yönetilmesi gerektiği, felsefe tarihi boyunca sık sık ileri sürülmüştür. Yığınları hor gören Herakleitos, filozoflan yönetici yapmak isteyen Platon, Aristokrasi savunucusu Aristoteles, ilkçağda seçkinci (elitist) siyaset felsefesinin başlıca adları olmuşlardır. Yenıçağda SaintSimon bilim adamları ve sanayicilerden oluşan bir seçkinci yönetim biçimini savunurken Hegel kendi tarih felsefesinde "büyük adam"lara tarihin güdümleyicileri olarak bakmıştır. Burckhardt, Carlyle ve özellikle "üstinsan" kavramıyla Nietzschc, seçkinci görüşün temsilcileri olmuşlardır. Bölük pörçük kalan bu seçkinci siyaset felsefeleri yanında, seçkinlerin toplum ve siyasetteki yer ve işlevlerini belirlemeye ve açıklamaya yönelik kapsamlı bir siyaset kuramına, ancak yüzyılımızda W.Pareto, G.Mosca ve R.Michels'in çalışmalarında rastlayabiliyoruz. Max Weber'in "karizma" öğretisinde ve FLAron'un demokrasi çözümlemesinde de seçkinci öğeler bulunur. Bu düşünürlerin fikirlerini, farkhhkları ihmal ederek "Çağdaş Seçkinler Kuramı" başlığı altında toplamak olanakhdır. T.B.Bottomore'un Seçkinler ve Toplum'u, işte bu çağdaş seçkinler kuramını demokrasi kuramı açısından inceleyip eleştiren bir çalışma. Kitabın 1. bölümünü, seçkinler kuramının tanıtımına ve demokrasi ve sosyalizm karşısındaki tutumunun belirlenmesine ayrılmış. Seçkinler kuramının dayandığı temel düşünce, insanlar arasında doğal eşitsizlik ve bireysel yetenek farklılıkları bulunduğu ve toplumsal eşitsizlik ve farklılıkları bunun zorunlu bir sonucu olduğudur. Bu nedenle her toplumda üstün yetenekliler kendilerini "yığın"dan ayırırlar ve bir seçkinler topluluğu oluştururlar. Yönetici azınhk da bu seçkinler topluluğundan çıkar ve zaten her toplumda yöneten azınhk ve yönetilen çoğunluk aynmı vardır. Pareto ve Mosca'ya göre bu yönetici azınhk örgütlü bir topluluktur, ama tek bir toplumsal taban veya sınıfa dayanmaz ve temsil ettiği belirli bir sosyal sınıf da zaten yoktur. Bu azınlığın gücü, bir sınıfa dayanmasırvdan değil, değişik toplumsal sınıf ve baskı gruplarının istek ve taleplerini bağdaştırabilme ve gerçekleştirme becerilerinden gelir. Bu nedenle bu güç sınırsız değildir; bir yandan farklı çıkarları temsil eden toplumsal güçler, diğer yandan mevcut ahlak ve hukuk kurallarıyla sınırlanmıştır. Dolayısıyla seçkinlerin iktidarı ellerinde tutabilmelcri, değişik toplumsal güçleri dengeleyebilme ve yönlendirebilme yetenekleri ölçüsünde süreklilik kazanabilir. Bu görünümüyle seçkinler kuramının demokrasi kuramına karşıt yönler içerdiği açıktır. Demokrasi kuramının dayandığı temel düşünce, bireylerin eşit ve bağlı olarak demokrasinin bir çoğunluk yönetimi olduğudur. Bu nedenle pek çok demokrasi kuramcısı, seçkinler kuramında faşizan bir yön görürler. Ancak seçkinler kuramının demokrasi kuramı ile bağdaşabilirliğini S A Y F A 4 Toplumların yönetiminde seçkınlenn rolu her çaflda filozoflarca tartışma konusu yapılmıştır. Soldan safla: Aron, Max VVeber, Nietzsche, Hegel. savunanlar da az değildir ve bunların arasında bizzat Pareto ve Mosca da vardır. Onlara göre, bir kez seçkinler bir sınıf, hele bir kast oluşturmazlar. Tersine toplumun alt katmanlarından yeni üyelerle sürekli beslenirler ve özellikle demokrasilerde seçkin azınhk ile çoğunluk arasında bir karşılıklı etkileşim vardır. Fakat bir yönetim biçimi olarak demokrasi, seçkinleri eleme gücüne sahip de değildir; çünkü sonuç olarak o da bir yönetim biçimidir ve yönetimin olduğu her yerde yöneten azınhk ve yönetilen çoğunluk ayırımı olacaktır. Zaten "çoğunluğun yönetimi" denilen şey fiilen olanaksızdır; hele temsili demokrasilerde. Dolayısıyla yönetime talip bir azınhk hep bulunacaktır. O halde demokrasi açısından önemli olan, siyasal iktidarın herkese açık olabilmesi, iktidar için rekabet edilebilmesi, seçilen azınlığın seçmen çoğunluğuna karşı sorumlu olmasıdır. Bu doğrultuda örneğin Schumpeter, demokrasiyi, halkoyu için seçkinler arasında sürdürülen bir savaş olarak görür. Mannheim'a göre de siyaset aslında seçkinlerin elinde şekillenir. Ama demokrasilerde bireyler arzu ve taleplerini her zaman duyurma olanağına sahiptirler. Önemli olan, demokrasilerdeki siyasal iktidar savaşında fırsat eşitlieinin sağlanmasıdır. Öyle ki demokrasi, seçkinlerinin bir kast olmadığı, tam tersine farklı toplumsal sınıf ve katmanlara her zaman açık ve bunlardan sürekli beslenen bir seçkinler grubu oluşturmayı olanaklı kılan bir sistem olmalıdır. Çünkü bir toplumu geliştiren ana dinamik, o toplumun yaratıcı azınlığından gelir. Bu görünümüyle seçkinler kuramı, artık bir "seçkinci demokrasi kuramı"na dönüştürülmüş olur. Öyle ki kurama, Mosca, Schumpeter, Mannheim ve Aron'un elinde, klasik formulasyonun J.Locke'ta bulan liberal toplum öğretisinin ilginç bir uzantısı olarak bakmak olanaklıdır. Kuramlarını demokrasi kuramı ile bağdaştırmak çabasındaki seçkinler kuramı yandaşları, buna karşıhk sosyalizm karşısında sen bir eleştiri geliştirirler. Onlar sosyalizmde hep bir metafiziksel yön bulmuslar ve aynı sosyalizmde bön, ayakları yerden kesik bir iyimsercilik (optimizm) saptamışlardır. Onlara göre sosyalizmdeki metafizik, doğal eşitsizliklerin ve yetenek farklıhklarının, bu doğal durumun, bir doğaüstücü fikir olarak toplumsal eşitlik fikri altında aşılmak istenmesinde kendisini gösterir. Yine onlara göre özellikle Marksist sosyalizm, "sınıfsız toplum" ütopyasının beslediği bir iyimserlikle bize gerçekçi bir siyaset bilimi modeli sunmaktan çok, bir tür din (dini dışlayan bir din) sunmuştur. Seçkinler kuramının yandaşları için Manc'ın analizlerinin tersine, bir toplumda egemenlik, hiç de sadece ekonomik ve askeri gücü elinde tutan bir sınıfta değildir. Böyle bir "egemen sınıf kavramı, dar, hatta yarı kast türünde bir topluluğu çağrıştırmaktadır. Oysa bir toplumda siyasal seçkinleri, heterojen grup ve katmanlardan gelenler oluşturur. Seçkinler kuramının bu genel tanıtımından sonra Bottomore, kitabının 2. ve 3. bölümlerinde, seçkinler kuramı ile Marksist siyaset kuramını birkaç açıdan karşılaştırıyor. Örneğin Marksist "egemen sınıf" kavramı ile seçkinler kuramının "siyasal seçkinler" kavramını birlikte irdeleyen Bottomore, tarihsel örneklere başvurarak yaptığı karşılaştırmalarla bu iki kavramın birbirlerine göre üstün ve zayıf yönlerini ele alıyor ve açıklayıcıhk güçlerini sınıyor. Bottomore'un kanısı, bu iki kavramın, aynı siyasal oluşumun farklı yönlerini açıklama gücünde oldukları ve birbirlerini tamamladıklarıdır. Bottomore'un saptamasına göre seçkinler kuramının Marksist siyaset kuramına üstün olduğu nokta, seçkinlerin bir sınıf değil heterojen bir topluluk olduğunu ikna edici şekilde göstermesidir. Yine Bottomore'a göre seçkinler kuramının bir üstünlüğü de şuradadır: Marksizme göre Batı tarihinin en önemli olgusu, işçi sımfının yükselifidir. Oysa seçkinler kuramı, en önemli olgu olarak, aydın, bürokrat ve yöneticilerin yükselişini göstermektedir. Bottomore değişik ülkelerden verdiği örneklerle günümüzde bu konuda Marx'ın öngörüşünün değil, seçkinler kuramının iddialarının doğrulandığını belirtiyor. Bottomore, Mosca'nın "alt seçkin grup" olarak nitelendirdiği aydın, yönetici ve bürokratların esas gücünün, topluma egemen olmaktan çok, "üst seçkin grup" olarak egemenlerin iktidarı nı birer baskı grubu halinde kısıtîayabilmelerinden geldiğini vurguluyor. Buna karşıhk seçkinler kuramı, Bottomore'a göre Marksist kuramın kısmen başan ile açıkladığı ekonomik güç ve siyasal iktidar ilişkisini açıklamakta yetersiz kdıyor. 4. bölümde, gelişmekte olan ülkelerde seçkinlerin durumu ele ahnmakta ve Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde seçkinlerle halk arasındaki ilişkinin bir karşılıklı etkileşim ilişkisi olmayıp bir karşıthk ilişkisi olduğu belirtilmektedir. Bottomore'un bu bölümdeki irdelemeleri, ülkemizde özelCUMHURİYET K İ T A P SAYI 52