05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CABRERA INFANTE NİN BAŞ OYÜNCUSU, AN A KONUSU VE MOTORU 'DİL" OLAN BAŞ YAPITI: KAPANDA ÜÇ KAPLAN Bir kentin gece harîtası Kapanda Üç Kaplan /Jjuillermo Cabrera Infante / Çeviren: Seniha Akar / Ayrıntı Yayınevi, İst. 1991 / 470 s. / 45.000 TL. EtttSBATUR Cabrera İnfante'nin, Liberation'ıın ünlü "Niçin Yazıyorsunuz ?" anketine verdiği yanıtı 1987'de bizzat kendim çevirmi^ıim : Çiinkü, "Kapanda Üç Kaplan" gibi nefis bir romanın yazarının, yazıyla ilişkisini ve yazar kimliğini birebir yansıtıyordu o kısa metin. Şimdi, ina nılması güç ama gerçek, roman önümüzde, Türkçede, artık : Umarım kendisinc yakışan okura hemen ulaşır bu başyapıt. Türkiye'de yabancı dil bilmcycn okurun, sanıyorum başına ikide bir kakılmasından sıkıntı duyduğu bir roman, Joyce'un "Ulysses"idir. Çetin ceviz dili ve yapısı nedeniyle dilimize hâlâ aktarılamayan o kitabın hem kendisinden, hem de yarattığı etkiden kaynaklanan biriciklik konıımunıı yabana atmamak gerekir : Moderıı anlatı bağlamında düpedüz bir milat işlevi gürür "Ulysses". Tartışılmaz gücü ve özgün ham maddesi bir yana, infante'nin "Kapanda Üç Kaplan"ı bu gözlemi doğrular : Onu, arkasında net biçimde dııran "gölge"sinin en azından varlığını unutmadan okumakta yarar vardır. Şüphesiz Dublin'in yerine Havana'yı. Bloom'ıın yerine diyelim Cue'yi koyarak yatay bir izdüşüm aramak kalıpçı ve abes bir yaklaşım olur. Asıl koşutlıık, romanın dilsel işleyiş düzeninde aranmalıdır : "Kapanda Üç Kaplan"ın baş oyuncusu, ana konusu ve nıotoru : Dilidir. Bu anlamda, infante'nin girişimini romanesk düzlemde değerlendirmek güdük bir çabaya dönüşmekte gecikmeyecektir : Karşımızda, çünkü, bir o kadar da poetik düzlemde çalışan bir yapıt vardır. Roman sanatının, Flaubert'den Kundera'ya giden yolda doğurduğu sancıları didiklemek için başvurulınaM zorunlu örneklerden, dahası kilometre taşlarından biri olarak Inrante'nin yapıtı şimdiden yerini sağlamlaştırmıştır. Yazarın çiftdilliliği, onun Nabokov ve Conrad türii benzerlerinin hizasına koyulmasına yol açmıştır. Gelgelelim, "Kapanda Üç Kaplan"ı, bir kez daha Joyce'un çizgisinde : Çoğuldilin yataklık ettiği özel bir dilin mayasına bakarak ele alnıak en doğrusudur. Zekâ her zaman edebiyatın hizmetine girmez, tam tersine, Woody Allen örneğinde olduğu gibi sık sık onu yenik bile kılabilir ; ne var ki, bazen de, kendini dile koşarak büyük kazanımlar taşıyabilir edebiyata. Infante'de böyle olduğu kanısındayım ben : Zekâ, dili kamçılamış, ama onu her zaman denetiminde de tutamamıştır. Bu özgür etkileşim ciddi bir denge olujjturur romanda. "Ham maddc"nin özgünlüğünden söz etmijtim. bunu Küba gerçekliği, bir toplumun çöküş ritmi, bir kentin gece haritası, alabildiğine tuhaf ve S A Y F A 8 büyülü insan dokusuyla sınırlamak istemiyorum.Romanın gerçek depo'su tıkabasa yazarın fantazmasından ve fantazyasından beslenen estetik serseriliklerle dolu. Gene de, aslan payını çeviriye ayırmak şart bu yazıda : Bu romanın yayımlanacağını duyduğum günden bu yana, büyük bir tedirginlikle beklediğimi itiraf etmek isterim. "Ulysses" oranında olmasa da, yer yer eşit çetrefillikte bir dil yokuşunu çevirmenin nasıl tırmanacağını merak ediyordum. Abartılı görünmesin : Seniha Akar'ın "Kapanda Üç Kaplan" çevirisi, benim Ahmet Seven'in müthiş "Billy Budd" yorumundan beri karşılaştığım en yetkin çalışma. Türkiye, son derece güçlü bir çevirmen kazandı infante'nin romanıyla. Böyle bir "iş" başka bir ülkede büyük vaveyla kopartırdı, bizde nitelikli ve yaratıcı emek görüldüğü yerde ezilmediği durumlarda sessizlikle taçlandırılıyor hâlâ, bu ucube tafrayı üzerimizden atalım lütfen ! İğneyle kuyu kazdırmayı gerektiren bir karmaşayı böylesine yaratıcı, zeki, sorumlu biçimde göğüsleyen Senilıa Akar'da belki de ayrıca çok iyi bir yazar gizleniyor ya da bekliyor olabilir. "Kapanda Üç Kaplan"ı, 1991'in en önemli yayın olayı sayıyorum: Günümüz romanının yaşadığı serüvenin kilit önemde bir halkası atlanmak istenmiyorsa, ne yapıp edip, bu zorlu kitabın hakkını vermek gerekir, diye düşünüyorum. D L I B E R A T I O N A N K E T İ : N İ Ç İ N V A Z I konuklarıma, yani ölmüş yazarlara sonsuz bir çağrı haline geldi. Basamak tırmanma güçlüğünden daha beter bir Ület yapıştı yakama : Daktilu makinam bana acı çektiriyor ve ne yazık ki bir tek onunla yüzyüze geldiğimde içimdekileri ifadc edebiliyorum. Biliyorum ki, kuşağımın en iyi tçmsilcilcrinüı ortalamasını düşünüyorum(şairin deyimiyle çılgınlığı bile tüketenleri kastediyorum burada : Ben de tanırım o cehennemi), ama beynimin mümkün saymadığı bir beceriksizlikle yazıyorum. Mümkün müdür bu ? ö t e yandan, düşüncbilmem için yazmam gerek. Düşünüyorum, ama yalnızca yazıda varım ben, cümlelerin ardarda gelişinde, sürekli bir hâlc gibi beni kuşatan cümlelerde. Bana göre Descartes iskambil kağıtlanyla oynanan bir oyun olduğu kadar bir rastlantı oyunudur. tşte (hemen hemen) herjey bundan ibaret. Niçin yazıyoram? (G. Cabrora Infante) Solcrates biliyordu bunu. Sormak daha kolaydır. Üstelik, her türlü yanıttan daha güçlü sorular vardır. Sözgelimi : "Niçin Yazıyorsunuz ?". Ne demeli ? Varım, öyleyse yazıyorum mu ? Ya da yaşamak için yazıyor ve ya/.mak için yaşıyorum mu ? Ya da, yazıyorum çünkü başka bir iş gelmiyor climden mi ? Benim durumumda, soru halindeki bütün bu yanıtlar aynı anda gerçeği ve yalanı dile getirirler. I am the only English writer who writes in Spanish.(lspanyolca yazan tek tngiliz yazarı benim). Bu beni yazıya götüren bir meydan okuma oldu. Havana'da, 1947'de, bir OrtaAmerikalı yazarın geleceğin Nobel ödüllüsü olarak övüldüğünü duyunca, kendi kendime, ttalyanca olarak, Anch'io sono scrittore, dedim. Böylesine vasat birşeyin heyecan uyandırması, bendc bu dalparmakla göstererek) edebiyatsa, âlâsını yapabilirim tarzında bir hesaplaşma duygusu uyandırdı. Yaptım da bu işi. tlk kurmaca yapıtım olan masal Karaib'lerin en popüler dergisi tarafından yayımlandı; bu da yetmiyormuş gibi, benim gözümde 1001 Gece Masallan'nda sözü geçen türden bir servet anlamını taşıyan bir çekle taltif edildim : Açd Susam, Açıl! Bunun üzerine yeniden bir parodi yazarak bu kez Nobel'li bir Amerikan yazarına öykündüın, sonuç: Gene yayınlandım ve gene iyi para kazandım. Böylece, yazar olmadan profesyonel oldum. Meydan okuma ahşkanüğa, alışkanlık mesleğe, meslek de yeniden ahşkanüğa dönüştü. Bütün güçlü uyuşturucularda olduğu gibi. Bugün yazmadan yaşayamıyorum ve yazarak hayatımı kazanıyorum. Don Juan'vari şenlik taştan yapdma CUMHURİYET KİTAP SAYI »5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle