04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1940'larda kapatılan gazeteler Dönemin gazetelerinde yer alan kısa haber ve bilgiler, gerçek kapatnıa nedenlerini ortaya koyacak açıkhkta değıldir. Hatta, Ziyad Ebüzziya'nın belirttiği üzere, "Kapatılan gazetelerin durumunun, öteki g.uetelerde haber olarak bildırilmesi dahi yasaklanmıjcı. Kafitıl.ın gazetenin tekrar yayına girdiği zaman, bu duruınunu kamuya ve okuyucularına bildırmesi de yasaklanmıştı." Nadir Nadi'nin 30 Temmuz 1940 günlü Cumhuriyet'te yayımlanah Türkiyc'nin sava$ kar^ısında takınacağı tutumla ilgili yazısı, basında geniş yankılar uyandırır. Bajta Hüseyin Cahit Yalçın (Yeni Sabah) olmak üzere birçok başyazar, sert polemik yazılarıyla buna karşı çıkarlar. Başbakan Refik Saydam da Yunus Nadi'ye telefon ederek vazının "çok kötü" olduğunu bildirir. Yunus Nadi, eski arkadaşı, 'Millı Şef İsmet lnönü'ye durumu anlatmak ister; 7 ağustosta onu Ankara Garı'nda karşılar. İnönü, 'ticari maksatlar uğruna siyasi yazılar yazılmasına müsaade edemem' diye çıkışır; Yunus Nadi'nin elini sıkmadan gider. Aynı gün Basın Yayın Genel Müdürü Selim Sarper, Nadir Nadi'ye telefon eder: Ankara Garı'nda geçen olayla ilgili bir tek satır çıkarsa Cumhuriyet kapatılacaktır. Nadir Nadi, olaydan söz etmeksizin, yalnız İsmet Paşa'nın anl.ıyacağı biçimde, 'özel çıkarlar uğruna yazı yazmayacağını' belirten bir başmakale yayımlar. İsmet Paşa pek sinirlenir; 'Bu adanılar benimle uğraşmak istiyorlar. Kapatın su gazeteyü' dcr. 10 ağustosta*kapanan Cumhuriyet üç ay sonra, 9 Kası..: 1940'ta yeniden yayımlanır. 12 Mart 1941, basın urihimize on gazetenin birden kapatıldığı kara bir gün olarak geçer: Ingiltcre'nin Sofya Büyükelçisi 11 mart günü İstanbul'a gelip Perapalas'a yerleşir. O akşam otelde büyük bir patlama olur; altı kisi ölür, yirmi kişi yaralanır. Sonradan hükümet, bombanın Sofya'da İngilizlerin valizlerine karıştırılan V'antalara konulduğunun anlaşıldığı yolunda bir bildiri yayımlar. Olay yerine .giden muhabirler topladıkları bilgiyi, çektikleri fotoğrafları gazetelerine ulaştırırlar. Gazeteler basıldıktan sonra sıkıyönetim, olayın büyütülüp heyecan uyandırılmadan, ölü ve yarahların fotoğraflarına yer verilmeden yayımlanmasını ister. Parti gazetesi Ulus ile haberi iç sayfada veren Cumhuriyet dışındaki on gazeteden dördü (Yeni Sabah, Vatan, Hakikat, Halk) üçer gün, altısı (Vakit, Tan, Son Posta, Tasviri Efkâr, Akşam, Demokrat Politika) ikişer gün süreyle Sıkıyönetim Komutanlığı'nca kapatılır. Gerekçe şudur: "Zabıta tahkikatını işkâl eder (güçfeştirir) mahiyette yayında bulunmak!" ^ ^ •=* II Meşrutiyet'ın ilanından üç ay sonra Kalem dergisınin 8. sayısında çıkan karıkatür: "Hırsızlar serbest... Gazeteciler tevkif oluyor." ları vurgulanıyor. Ayrıca önemli uygulamalar, örnekler de veriliyor. Kitabı ne kadar sürede hazırladınız? KABACALI 413 sayılı sansür kararnamesinin çıkmasından kısa bir süre sonra Gazeteciler Cemiyeti'nin isteği üzerine hazırlıklara giriştim. Çalışmayı iki, iki buçuk ayda tamamlamam, kitabın 24 temmuzda çıkması öngörülüyordu. Bu zamanlı ve haklı duyarlığa kayıtsız kalmak istemedim, bu isteği verilmiş bir görev saydım. Önce elimdeki kaynakları yeniden tarayıp değerlendirdim, 413'ün yerine 424 sayılı kararnamenin çıktığı 19 mayıs günü de yazmaya başladım. Bu konu üzerinde bazı araştırmalar yapmamış, arşiv malzemesi derlememış, başvuracağım kaynakları el altında bulundurmamış olsaydım, yetışmezdi. Kütüphanelerde gazete koleksiyonları taramanın, kitap araştırmanın ne kadar vakit aldığını bilirsiniz. 160 sayfalık bir kitap hazırlamam öngörülmüşken, 336 sayfalık bir kitap çıktı ortaya. Basın özgürlüğünün sağlanması için hangi yasalarda değişıklik yapmak gerekiyor? KABACALI Biraz önce söylediğim gibi, gerçekten demokratik bir ortam öngören 1961 Anayasası'na karşın, dolaylı ve örtülü sansür uygulamalanna tanık olundu. Bu bakımdan, yasaları değiştirmekle hedefe ulasılmaz. İktidarların, basın özgürîüğünden doğabilecek sakıncaların yine basın özgürlüğüyle ortadan kalkacağına inanmaları, basını kendi başanlarının ya da başarısızlıklarının etkeni olarak görmemeleri gerekir. Ne yazık ki bugüne kadar tam tersi olmuş. Hemen her dönemde iktidarlar, kendi yanlış "icraat"larının, yolunda gitmeyen islerin faturasını ba»ına göndermeve kalkışmışlar. Tarinten, kendilerinden önceki iktidarların akıbetinden bir türlü ders alamamışlar. Bu konuda basına düşen görevler de var elbet. Yasalara gelince... Önce 1982 Anayasası'nın antidemekratik hükümleripin (daha doğrusu, antidemokratik maddelerle dolu 1982 Anayasası'nın) değiştirilmesi gerekiyor. 141142. maddeler başta olmak üzere, düşünce özgürlüğü önündeki bütün engellerin kaldırılması gerekiyor. 12 Eylül hukukundan demokratik bir hukuk sistemine geçilmesi gerekiyor. Ayrıca Ceza Kanunu'ndaki 158, 159, 311, 312 ve benzeri maddelerin açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Yani hakaretle eleştiri arasındaki sınırın çizilmesi, "halkı suç işlemeye yöneltme", "suçu övme" gibi suçUrın unsurlarının açıkça belirlenmesi gerekiyor. Bunlar, bajlıca örnekler. Yasalarda dolaylı ya da örtülü sansüre olanak veren daha birçok madde var! son aylarında, Tahkikat Komisyonu ile kendi yasakçılığının doruğuna ulaşıyor. 12 Mart döncmi de belleklerden silinmedi. 12 Eylül dönemi ise uygulamalarıyla, yasalarıyla, hatta 1982 Anayasası'yla, basın özgürlüğünü ortadan kaldıran, sınırlayan, antidemokratik, geri bir hukuk sistemi yaratan bir buldozer. Bu dönem sona ermis, değil. 424 sayılı KHK, içinde yaşamakta olduğumuz 12 Eylül rejiminin bir uzantısı ya da sonucu. Ben, kimi dergilerin yazı işleri müdürlerinin 12 Eylül öncesindekı yazılarından dolayı yüzlerce yıla mahkum edilmiş olmalarını, on yıldır cezaevlerinde bulunmalarını en az bu KHK kadar vahim buluyorum. Kitabımzda Türkiye'deki basın sansürünü nasıl bir metotla incelediniz? KABACALI Kronoloiik sırayla on bir döneme ayırdım. Her dönemi ayrı bir bölümde ele aldım. On ikinci bölüm, Bakanlar Kurulu sansürüne ayrıldı. Kitabın sonundaki ekler bölümünde ise anılar, belgeler, fotoğraflar, karikatürler vb. yer alıyor. Her bölümde hem "mevzuat", yani ilgili yasalar, yönetmelikler vb. üzerine bilgi verilerek basın rejimi, hem de o dönemi yaşayan yazarların, gazetecilerin anılarına başvurularak genel hava yansıtılıyor; basın tarihinin dönüm nokta I. Dünya Savaşı'na gırilirken konulan sansürün savaş sonuna doğru kalkmasının ardından 14 Haziran 1918'de Âtı gazetesınde yayımlanan Sedat Nuri imzalı karikatür: "Sansür varken sansür olmasaydı derler. Sansür işte gitti, fakat gazetecilerin dilleri yine kilttli." (Duvarda "Yasasın sansür, kahrolsün sansursüz matbuat" vb. yazılı.) S A YF A B C U M H U R İ Y E T K İ T A P : S * V / 24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle