04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kabacalı 'Başlangıçtan\Günümüze Türkiye'deBasın Sansürü'nüanlattı 'Aslında sansür kalkmadı' Başlangıçtan Günümuze Türkiye'de Basın Sansürü / Alpay Kabacalı / Gazeteciler Cemiyeti Yayınları / 336 s. / 10.000 TL. Türk basınından sansürün kalkışının yıldönümü olan 24 Temmuz, öteden beri "Gazeteciler Günü" olarak kutlanıyor. Basın kuruluşları bu yıl, basının 9 Mayıs 1990 tarihli ve 424 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin sansür tehdidi altıada bulunduğu, basın ve düjünce özgürlüğünün sağlanmamış olduğu gerekçesiyle, kutlama programı düzenlemediler. Gazeteciler Cemiyeti ise 24 Temmuzun "Basın Bayramı" değil, "Gazeteciler Günü" olduğu görüşüyle ve günün sembolik anlamını göz önüne alarak her yıl olduğu gibi bir tören düzenledı. Törende Basın Özgürlüğü Ödülleri de yerildi. Aynı gün, Alpay Kabacalı'nın hazırladığı, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları arasında çıkan "Türkiye'de Basın Sansürü" adlı kitap dağıtıma verildi. Kitabında ülkemizdeki basın sansürünü ba§langıcından günümüze, 424 sayıu Kanun Hükmünde Kararname ile ilk uygulamalarına kadar inceleyen Alpay Kabacalı, sorularımızı yanıtladı: 24 Temmuzun gazeteciler için taşıdığı anlam nedir? KABACALI Sembolik bir anlamı var. 23 Temmuz 1908'de İkinci Abdülhamid 1876 Anayasası'nı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kalınca, gazeteciler kendi aralarında toplanıp karar vermişler; "bundan böyle yazılarımızın sansür edilmesine karşı koyacağız" demişler. Ertesi gün, 24 Temmuzda, yazıları sansüre göndermedikleri gibi, gelen sansür memurlarını da kapı dışarı etmişler... 24 Temmuzun sembolik anlamı, "Gazeteciler Günü" olarak kutlanmasında. Gazeteciler Cemiyeti, 1948'de Refik Halid Karay' ın önerisiyle bu kararı almış. O tarihten beri de "Gazeteciler Günü" kutlanıyor. Ben bunu, gazetcilerin her türlü sansürden, baskıdan uzak, demokratik bir ortamda görev yapma dileği olarak değerlendiriyorum. Yoksa, basınımız hiçbir dönemde sansürden kurtulabilmiş değil. 424 sayılı KHK'dan önce de sansür uygulaması var.mıydı? Kapatılan dergiler, toplatılan kitaplar KABACALI Abdülamid dönemindeki sansür, dar anlamda sansürdü. Yâzılar, basılmadan önce denetleniyordu. Buna "doğrudan sansür", "önleyici sansür" de deniliyor. Sansürün başka türleri de var: Bir ülkede anayasayla ya da yasalarla düşüncelerin ortaya konulmasına sınır getirilmişse, orada "dolaylı sansür" ya da "cezai sansür" yürürlükte demektir. Ceza tehdidi, dolaylı sansürdür. Basının özgürce çalışmasını engelleyen her şey, "örtülü sansür" ya da "gizli sansür"dür. 1961 Anayasası örtülü sansürü önleyici özel bir hüküm getirmişti: "Kanun, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayılmasını engelleyici, zorlaştırıcı kayıtlar koyamaz" deniliyordu. Çeşitli maddeleriyle basın özgürlüğünün sağlanmasım hedef alan 1961 Anayasası 'na karşın, ne yazık ki basınımız ta başlangıcından bu yana hemen her dönemde doğrudan ya da dolaylı ya da örtülü sansür altında yaşamış. Sansürün her türlüsü, gazetecileri, yazarları "otosansüre"e yani kendi yazdıklarını denetlemeye yöneltiyor. Böylece ikinci bir sansür mekanizması işliyor. En şiddetli sansür hangi dönemlerde uygulanıyor? KABACALI Cumhuriyet sonrasım ele alalım. 1940'larda uygulanan sansür, alabildiğine şiddetli. Basın Kanunu'ndaki, hükümete gazete ve dergi kapatma yetkisi veren 50. madde sık sık uygulanıyor. Bir günde on gazetenin birden kapatıldığı oluyor. Bir yandan, Basın Yayın Genel Müdürlüğü "direktif'ler yağdırıyor gazetelere. İmlaya bile kanşıyor... "Şu konuda yazı yazmanızı hatırlatırım, fîlan konuyu yazmayın, filan haberi vermeyin" deniliyor. Ayrıca sıkıyönetim yasaklamaları var. 1950'de demokratik bir Basın Kanunu çıkaran Demokrat Parti de ne yazık ki 1954'ten sonra yasakçılığa, örtülü sansüre vönelivor tkridarının Bu dönemde çok sayıda dergi de kapatıldı. Bunlar arasında siyasal konulara değinmeyen edebiyat dergileri de vardı. Yasal olarak kapatma yetkisi Sıkıyönetim Komutanlığı'na ya da hükümete aitti. Ancak, Basın Yayın Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı da yetkinin hükümet adına kullanıldığını (kullanma yetkileri bulunup bulunmadığı ayrı sorun) bile belirtmeden ve hiçbir gerekçe göstermeden gazete, dergi kapatıyorlardı. Klişesiyle birlikte yayımlanan şu mühürsüz, resmi yazışma sayısı bulunmayan, başlıklı kâğıda bile yazılmamış "tebliğ"de olduğu gibi: "Küllük Mecmuası Sahıp ve Neşriyat Müdürlüğü'ne Sahibi bulunduğunuz (Küllük) mecmlıasının Dahiliye Vekâletinin emirlerile bugünden itibaren kapatılmış olduğu tebliğ olunur. Emniyet Müdürü Muzaffer Akalın Abidin Nesimi'ye göre , "Bir sayı olarak çıkarılabilen bu derginin kapatılma nedeni, O.Veli'nin (Kanık) 'Vesikalı Yarim' şiirındeki bir dizedir. Bu dize 'Alnımdaki bıçak yarası senin yadigârın'dır. Biz bu dizenin bir olaya çağrışım vaptığını bilmiyorduk. Bu çağrışım, CHP tarihinde yer alan 'barut inişası (yolsuzluğu) olayı'ndaki altın tabakayı hatırlatmasıdır." 194 l'de Yeni Yol dergisi üçüncü, Yeni Ses dergisi altıncı sayısında Sıkıyönetim kararıyla kapatıldı. Yeni Edebiyat dergisi (15 günlük, 5 Ekim 194015 Kasım 1941 26 sayı) Sıkıyönetimce kapatıldıktan sonra yazarlarının çoğu askeri mahkemede vargilandı. Yürüyüj dergisi de (ilk sayı 5 Temmuz 1941) de özellikle son dört sayısındaki savaşın vıkımlarını ve yoksulluğu yansıtan kapak resimleri ile kimi yazı ve şiirlerden dolayı temmuz 1943 tarihli 1718. sayısından sonra sıkıyönetimce kapatıldı. Sait Faik, derginin 11. sayısında (5 Aralık 1942) çıkan "Kestaneci Dostum" başlıklı öyküsünden dolayı sorguya çekilmijti. Oluşturulan özel bir kurulun bu dergilerle ilgili raporundan başlıca bölümleri yukarıya aktarmıştık. Matbuat Kanunu'nun 51. maddesine dayanılarak Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılan kitaplar üzerinde ayrıca duracağız. Burada mahkemeye verilen kitaplara birkaç örnek vermekle yetinelim. Rıfat Ugaz'ın Sınıf adlı şiir kitabı Bakanlar Kurulu'nca toplatıldıktan sonra istanbul 1 No'lu Örfi İdare Mahkemesi'nde yargılandı, Bilirkişi, kitapta suç görmemişti. Mahkeme ise şu gerekçeyle mahkumiyet kararı verdi: "Vukuf ehli (bilirkişi) bu kitap hakkında komünistlik propagandası yapmadığını bildirmişse de 142. maddenin daireı şumulüne (kapsamına) girip girmediği hakkında bir mütalâada bulunmamıştır. Fakat daha evvel hükümet tarafından bu kitabın muhteviyatı (içeriği) muzır görülüp heyeti vekile (Bakanlar KuruluJ kararıyla toplattırılmış olduğuna göre, hükümetçe bu kitabın başka ve mütehassıs heyetlerde tetkik ettirilmiş olduğuna ve pröpaganda mahiyetinde görülmüş olduğuna şüphe yokıur. (...) Maznun Rıfat Ilgaz'ın hareketine uyan TCK'nun 142. maddesinin 1. fıkrası mucibince 6 ay hapsine..." Görüldüğü gibi, "Hükümetin (yürütme organının) bir kitabı zararlı görmüş olması, harta zararlı görmüş olması varsayımı, bir aydının hapsedilmesi için yeterlı olabiliyor"du. Cahit Irgat'ın 1947 başında yayımlanan ve ikinci Dünfa Harbi'nin sefaletlerine daır şiirlerini kapsayan kitabı toplatıldıktan sonra dava açıldı; şair üç ay hapis cezasına çarptırıldı. 1945'te yayımlanan Birinci Kilometre adlı şiir kitabından dolayı yargılanan Mehmed KemaL aklandı. Alpay Kabacalı (Fotoğraf: ömer Orhun) s A YF A a CUMHURİYET K İ T A P : SAYI 24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle