23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir iletişim aracını eleştirmek Televizyon, Video Delileri Jan Uwe Rogge / Çeviren: Leman Çalışkan / Afa Yayınları / 136 s. 6.000 TL / CKKKodNo: 011.099 ARSLAN KAYNARDAfi Televizyon insanlann başına bela mı, yoksa teknolojideki gelişmelerin sağladığı harika bir armağan mı? Alman sosyal psikoloji bilgini Jan Uwe Rogge konuya bilimsel açıdan yaklaşarak çeşitli ailelerin televizyona karşı duyduğu ilgi ve tepkileri incelemiş. Bu konuda yazdığı kitabın adı TelevizyonVideo Delileri adını taşıyor. Kapaktaki ikinci başlık içeriği daha iyi yansıtıyor: Televizyon, Video Önünden Kalkmayan Çocuklar ve AnneBabaların Çaresizliği. Birinci bölümde "Babayla birlikte televizyon izlemenin nasıl bir sorun olduğu" üzerinde duruluyor. Televizyon başında babanın değişmez bir yere kurulup oturduğu ailede, anne, baba ve çocuklardaki davranışların nasıl çelişkiler içinde olduğu, ortaya çıkan ruhsal sıkıntılar anîatılıyor. Televizyonun ailedekı etkisi okula da yansıyor. Orneğin pazartesi günleri okulda daha çok yaramazlık yapıldığı anlaşılıyor. Çünkü hafta sonları evlerde öteki günlere oranla daha çok televizyon izlenmektedir. Çocuklar o gün boyu izledikleri programlar dolayısıyla içlerinde biriken saldırganlık duygularını, gerilimleri boşaltmak, gördüklerini kendi aralarında canlandırmak istiyorlar. Dolayısıyla okulda kavgadan gürültüden geçilmiyor. Ailelere hafta sonunda televizyon seyredeceklerine hep birden gezmeye çıkmaları önerilmiş, olumlu sonuç alınmış. Bir başka ailede despot bir baba var, televizyon açrna kapama yetkisi yalnız onda. Çocuklara ceza vermek için bu aleti kullanıyor. Kızınca kapatıyor. Televizyon onun elindeki elektronik sopa gibi bir şey. Kimi ailelerde de düğme sabahleyin çevrilerek ekran açılır, akşam son program bitinceve kadar kapanmaz. Yazara göre böyle aşırı medya kullanımı, eksik iletişimin, diyalog kopukluğunun göstergesidir. Çocukların medyaları (televziyon, video, kaset v.b.) kullanma alışkanlıklarından doğan sorunları aile içinde konuşmak gerekiyor ama, babalarda da avnı aşırı ahşkanlık olunca bu gerçekleşemıyor. Sonunda ortaya çıkan sorunlardan en çok sıkılan kimse anne oluyor. Kimi zaman da çocukların televizyon izlemesinde kısıtlayıcı önlemler alınması, büyüklerin bilinç altında yer etmiş eğitim anlayışını sürdürmek istemelerı anlamına geliyor. Kuşaklar arasındakı normal değişmeler gözardı ediliyor. Kuşaklar arasındaki düşünce ve duygu ayrılıkları, iş yorgunluğu, eğitim düzeyi, toplumsal ilişkiler, aile ortamı, televizyon ortamı, televizyon ve video kullanımını önemli ölçüde belirlerken, programlar da içerik ve ritmleriyle günlük yaşama damgasını vuruyor. Kuşkusuz en önemli şey çocukların eğtimidir. Ancak "gösterge olma" burada da karşı mıza çıkıyor. Çocukların televizyon izleyiş biçimine baktığımızda, korkularını, başlarından geçen olayları anlayabiliyoruz. Yazar, televizyon ve videoda aşırı müzik merakının dış evrenden kaçış anlamına geldiğini, bilgisayar tutkusunun, büyüklerin dünyasına karşı oluşu ve başına buyrukluğu simgelediğini, gerilim filmlerini seven çocuğun ekrandaki kahramanla özdeşleştiğini, korku filmlerinin kişiliğimizdeki itilmiş, yasaklanmış yönlere seslendiğini söylüyor. Çocuklar, hatta büyükler iletişim araçlannın esiri oluyorlar; çoğu zaman bilerek, isteyerek yapıyorlar bu işi. Çünkü gerçek dünyada elde edemedikleri serüven olayını televizyonda yapay olarak elde edebiliyorlar. Bu davranışlar çoğu zaman ınsandaki istenmeyişlik, dışlanmışlık duygulannın açığa çıktığını da gösteriyor. Görüldüğü gibi kitapta, televizyon karşısındaki davranışlarımızın ruhsal olaylapn göstergesi olduğu üzerinde durulmaktadır. Seçenek arayanların bu tür bağ lantıları tutması gerekiyor. Televizyon insanlann başına bir bela mıf Yoksa harika birarmağan mı? Bir güngöa önünde televizyonu bozulmuş. Bunu fırbir ailenin sat bilerek anteni sökmüşler, bozuk aygıtı çöpe atmışlar, yenisini almamışlar. Eskiden televizyonun durduğu yerde şimdi çiçekler duruyormuş. Anne şöyle diyor: "Televizyonun bizi nasıl ezdiğini simdi anladık. O varken nasıl rahat edebildiğimize şaşıyoruz. İyi ki alet bozuldu da kurtulduk." Her şey eğitim ve bilinç düzeyine baelı gözüküyor. Aile televiyonun kendi yaşamındaki işlevinin, etkilerinin bilincine varmışsa olumlu değişiklik yapmayı, seçenek bulmayı başarır. Böyle bir tilinç yoksa günler ruhsal ve toplumsal etkenlerin karmaşıklığı içinde bunalımlarla geçer. Sonunda, iletişim olanaklarını yitirmiş bir yığın aile; düş gücünden yoksun, televizyon hastası ya da videokolik çocuklar; işitme güçlüğü çeken, yüzeysel düşünen, saldırgan bir gençlik ülkenin her yanmı sarmaya başlar. Ünlü bir psikolog şöyle diyor: "Televizyonun en önemli etkisi neden olduğu değil, engellediği olaylar açısından ortaya çıkar (...) Televizyonu açmak, insanı insan yapan olaylara sırt çevirmekle esanlamhdır."(" Aile ya da dostlar arasında yapılacak söyleşiler yok olur; herkes televizyon karşısına dizilir ne gösteriliyorsa onu izler. Kitap okuma ekranda karşımıza çıkan kim olduğunu belirsiz bir adamın gevezeliklerini dinlemee, tiyatroya gitmek düşük düzeyde film seyretmeye, ir şeyler öğrenme, yapma hevesi avareliğe, hareket ve konuşma pasifliğe ve suskunluğa, saygı ve sevgi şehvet ve hırsa yerini bırakmaya başlar. Bilim adamları televizyonu gittikçe daha çok eleştiriyorlar, onu demokrasi düşmanlığı ile suçlayanlar bile var. Okuma oranının düşmesi, vazı kültürünün gerilemesi, tüketicilik, hobisizlik gibi olaylarda televizyon ve video kullanımındaki artışın büyük etkisi olduğu kabul edilmektedir. Jan Uwe Rogge bütün bunları söyledikten sonra yine de televizyonu değil, kendimizi ve içinde bulunduğumuz düzeni suçlamamız gerektiğini vurguluyor. Her şeyden önce şu soruların yanıtlanması önemlidir: Neden çocuklar, gençler, kimi zaman da büyükler bütün gün televizyon başındalar? Televizyon bir iletişim aracıdır. İletişim dediğimiz şeyin ne gibi toplumsal, ruhsal ve kültürel koşulları vardır? Televizyonu yok edemeyeceğimize göre, ona ve onu programlayan düzene karşı nasıl bir seçenek ortaya koyabıliriz? Yazar programların konu ve içerik olarak nitelikleri üzerinde pek durmamış. Kitaptaki gözlemlerde bunların iyi ya da kötü olmaları pek fark etmiyor. Önemli olan televizyon denen varlığın ortaya çıkması ve gelip aile ortamında yerini alması. Bu aletin yeri nedir? Ne olmalıdır? Temel soru budur. Bu soruya yanıt aranıyor. Kitabı okurken dikkatimizi çeken bir nokta da şu: Yazar yalnız burjuva ve küçük burjuva ailelerden örnekler almış. Yoksul ve emekçi ailelerde başka sorunlarla, başka göstergelerle karşılaşılacağını belirtmekle birlikte onlara ilişkin fazla şey söylememiş. Bugün televizyonaile ilişkileri konusunda birçok ülkede incelemeler yapılıyor. Bu konuda Türkiye'de ne gibi araştırmalar yapıldığını bilmiyorum. Konuyu kendi toplumumuzda bütün boyutlarıyla irdelemek zorundayız. Bizdeki durum. ye seçenelder üzerinde düşünürken bu küçük, ama iyi hazırlanmış kitaptaki yöntemi ve örnekleri geliştirebiliriz. D l Desen: Tan Oral C U M H U R İ Y E T K İ T A P : SAYI 24 (1) Uri Bronfenbrenner (Amerikalı psikolog) S A Y F A 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle