24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Müfit Akyos mufıta@ttmail.com 8 Psikoloji CBT 1487/18 Eylül 2015 Sağlık Sisteminin Sağlığı – II Bir önceki yazıda, sağlık teknolojileri “organize bilgi ve becerilerin sağlık sorunlarını çözümlemek ve yaşam kalitesini yükseltmek için geliştirilmiş cihazlar, ilaçlar, aşılar, yönergeler ve sistemler biçiminde uygulanmasını kapsar” olarak tanımlanmış ve “gelişmekte olan ülkelerin bütün bir nüfusu doğum öncesinden ölüme kadar kapsayan, erişilebilir, bedeli karşılanabilir ve kaliteli sağlık hizmetleri verebilmeleri için çözümü teknoloji ve yenilikte aradıkları” belirtilmişti. Bu yazıda, ülkemiz açısından daha hızlı sonuç verme olasılığı nedeniyle yalnızca tıbbi cihazlara odaklanılacaktır. Konuyla ilgili güncel raporlardan hareketle tıbbi cihazlar sektörü şöyle özetlenebilir: hemen tümüyle küreselleşme özelliği gösteren sektörün pazar boyutu yaklaşık 260 milyar dolardır (2010). Türkiye yaklaşık 2 milyar dolarlık pazarı ile dünya sıralamasında 19. sıradadır (2011). Ülkemizde pazarın ortalama büyüme hızı %7,4, dış alıma bağımlılığı %85’dir. Kişi başı katma değer 26 dolardır. Kayıtlı üretici firma sayısı 1.600’e yakın, dış alımcı firma ise 2.100’dür. Ürün özelinde bakıldığında düşük nasıl bilgisi (knowhow) gerektiren “ağacın alt dallarındaki meyveleri” (daha çok ülkemizin sahip olduğu üretim altyapısı ve becerileri ile üretilebilen tek kullanımlık, donanım ve işletme malzemesi niteliğinde ürünler) toplamaya odaklanıldığı görülmektedir. Teknolojik olarak daha karmaşık ürünlerin, etkin ve verimli sistemlerin geliştirilmesi ise daha büyük problemlerle uğraşmak anlamına gelen üst dallardaki meyvelere uzanmayı gerektirmektedir. Elektronik, bilişim, görüntüleme teknolojileri, biyoteknoloji ve ilaç alanındaki gelişmeler, tanılama ve sağaltımda kullanılan pek çok üründe disiplinlerarası bir ürün geliştirme sürecini zorunlu kılmaktadır. Bu nedenlerle sektörün yönlendirilmesine ve önceliklerinin belirlenmesine gereksinimi vardır. Ülkemizde sağlık alanının tek yönlendiricisi olan kamunun öncelikleri doğru belirlemesi, doğru ve sürekliliği olan satın alma politikaları oluşturması önemlidir. Sağlık sektörünün dışa bağımlılığı satın almayla sınırlı olmayıp ürünlerin teknolojik karmaşıklığı nedeniyle hem işletme malzemelerinde hem de bakım onarımda bu bağımlılık sürmektedir. Buradan hareketle kamunun önceliklendirdiği alanlarda “yarışmaya dayalı sipariş esaslı” yenilikçi ürün geliştirme programları oluşturması düşünülebilir. Bu geliştirmelerde “yeteri kadar” ilkesinden hareketle “yalın yenilik” kurallarının istenmesi ve ürün belgelendirmede özel yenilikçi ürün kabul süreçlerinin oluşturulması gereklidir. Ülkemizde kümeleşme hevesi ile kurulan “sağlık kümeleri”ne değer zinciri ve teknoparklarda yer alan yenilikçi firmaların yetkinlikleri arasında tamamlayıcılık oluşturacak biçimde yeniden yapılandırılarak işlevsellik kazandırılması da önemlidir. HHH Karmaşık tıbbi cihazların geliştirilmesi disiplinlerarası bir ürün geliştirme sürecini gerektirmektedir. Nazi beyin yıkama girişimlerinin uzun erimli etkileri Halkın görüşleri, tutum ve inanışları eğitim, reklam, ya da başkaca yollarla değiştirilebilir mi? K ısa bir süre önce Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan bir araştırma Almanya’da Nazilerin Yahudi karşıtlığını (antisemitizm) aşılama yönündeki girişimlerinin son derece etkili olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmada uzmanlar Almanya’da Genel Toplumsal Rapor başlığı altında 1996 ve 2006 yıllarında yapılan ve deneklerden Yahudilerle ilgili aşağıdaki yedi soruyu yanıtlamalarının istendiği iki çalışmanın sonuçlarını değerlendirdiler: • Yahudiler dünyada fazlasıyla mı etkililer? • Yahudiler uğradıkları zulümden bizzat kendileri mi sorumlu? • Yahudiler eşit haklara sahip olmalılar mı? • Almanların Yahudilere karşı işledikleri suçlardan ötürü utanç duyuyor musunuz? • Yahudiler mağdur konumlarını parasal kazanç elde etmek uğruna kötüye mi kullanıyorlar? • Ailenizden birinin bir Yahudi ile evlenmesini nasıl karşılarsınız? • Yahudi bir komşunuzun olması sizi rahatsız eder mi? Birleştirilen iki çalışma 264 farklı il ve ilçeden Alman anababalara, büyükanne ve büyükbabalara sahip olan 5300 kişinin yukarıdaki sorulara verdikleri yanıtları içeriyordu. Deneklerden her bir soruyu 1 ile 7 arasında bir puanla yanıtlamalarının istendiği ve 7 puanın en şiddetli Yahudi karşıtı tepkileri temsil ettiği araştırmanın sonuçları son derece iç karartıcıydı: deneklerin %17’si Yahudilere uygulanan zulümden bizzat kendilerinin sorumlu olduklarını belirtirken, %25,7’si aile bireylerinden birinin Yahudi ile evlenmesine sıcak bakmıyor, %21,5’i de Yahudilerin Yahudi olmayanlarla eşit haklara sahip olmamaları gerektiğini düşünüyordu (5 ve üzeri puanlar). tisemite tanık olunmazken, bölgelerin %10’unda katı antisemitlerin tüm deneklerin %15’ini oluşturdukları görüldü. İKİNCİ İLGİNÇ SONUÇ Sevgili Aykut ağabey, iki yıl önce bu Köşeyi paylaşıma açtığınızda disiplinli çalışma yaşamınızı bilen birisi olarak anlamalıydım bunun bu Köşeden ayrılmanın hazırlığı olduğunu. Teknik eleman örgütlenmesinin önderliğini yaptığınız yıllarda yeni bir mühendis olarak başlayan tanışıklığımız ve dostluğumuz iş yaşamını ve bu Köşeyi paylaşmanın onuru ile kırk yılı doldurdu. Sosyalist kimliğinizin ayrılmaz parçası yurtseverliğinizle ülkemizin barış içinde refaha kavuşması için kafa yorup mücadele ettiniz (bedelini de ödediniz!). Bilginin ve bu yolda dünyayı izlemenin, anlamanın ve yorumlamanın önemini bilerek entelektüel faaliyetlerinizi kâğıda da dökerek paylaştınız yıllarca. Tahmin ediyorum ki gündeminizdeki diğer işlerinizi tamamlamak üzere CBT’de önemli bir köşe haline getirdiğiniz Politik Bilim’i bıraksanız da gözünüz kulağınız burada olacaktır. Şimdi madem zamanınız olacak umarım bilim teknoloji ve yenilik dünyamız için çok değerli bir ürününüz olan www.inovasyon.org sitenizde yer alan ve bir tür manifestonuz “Yaratıcılık ve Yenilikçiliğin Kültürel Kökenleri ve Bizim Toplumumuz” başlıklı kitabınızın kâğıt baskısını da yaparsınız. Dostluğunuz dahil bütün paylaştıklarınız için size teşekkür eder, esenlikler içinde mutluluklar dilerim. Deneklerin sergiledikleri tavır yörelere göre büyük farklılıklar göstermekteydi: Hamburglu deneklerin %10’u Yahudilerin eşit haklara sahip olmamaları gerektiğine inanırken, Aşağı Bavyera yöresinde yaşayan deneklerin %48’i aynı görüşü paylaşıyordu. Öteki sorularda da benzer sonuçlarla karşılaşıldı. Araştırma genelde Alman nüfusunun dörtte birinin Yahudiler konusunda, az ya da çok, olumsuz düşünceler beslediklerini ortaya koymaktaydı. Araştırmacılar, “Yahudiler dünyada fazlasıyla mı etkililer? Yahudiler uğradıkları zulümden bizzat kendileri mi sorumlular? ve Yahudiler mağdur konumlarını parasal kazanç elde etmek uğruna kötüye mi kullanıyorlar? sorularına 6 ya da üzeri puanlarla yanıt veren kişiler olarak tanımlanan katı antisemitleri de belirlediler. Toplam Alman nüfusunun %4’ünün katı antisemit sınıfına girdiği görüldü. Araştırma kapsamına alınan 264 il ve ilçenin yarısında tek bir katı an YÖRELERE GÖRE FARKLILIKLAR Bir sonraki aşamada araştırmacılar Nazi yönetimi altında yetişmenin yaşamın daha sonraki evrelerinde kişinin Yahudilere karşı tutumunu nasıl etkilediğini merak ettiler. Nazi döneminde okullarda ve okul dışı etkinliklerde ırk temelli nefretin kapsamlı bir biçimde aşılanmaya çalışıldığı düşünüldüğünde, bu konunun açıklığa kavuşturulması son derece önemliydi. O dönemde yalnızca biyoloji dersleri değil, tüm öğretim programı gençlerin beyinlerinde ırkın önemini pekiştirmeye ve Yahudilerin, siyahların ve öteki etnik grupların daha aşağı nitelikte topluluklar oldukları duygusunu aşılamaya yönelikti. Genç Almanlar için okula devam etmek ve Hitler Gençliği’ne katılmak zorunluydu. Bu örgütün 105 sayfalık resmi el kitapçığının 45 sayfasının ana konusunu ırksal ideoloji oluşturmaktaydı. Araştırma sonuçları Nazi yönetimi altında büyüyen Almanların elli yıl sonra, Nazi döneminden önce ya da sonra doğanlara kıyasla, çok daha antisemitist bir tutum sergilediklerini ortaya koymaktaydı. Veriler genelde bir düşüş eğilimine işaret etmekteydi. Daha sonraki yıllarda dünyaya gelenler arasında Yahudi düşmanlığı, 20. yüzyılın başlarında dünyaya gelenlere kıyasla, çok daha düşüktü. Ancak aykırı bir durum da söz konusuydu: 1930’larda doğan ve II. Dünya Savaşı’nın bitiminde yaklaşık 6 yaşında olan denekler 1950’den sonra dünyaya gelenlerden üç kat, daha önceki ya da daha sonraki yıllarda doğanlardan da iki kat daha antisemit idiler. (Araştırmacılara göre, 1920’lerde dünyaya gelenler de Nazi beyin yıkamalarına maruz kalmışlar, ancak bu aşırı ırkçı genç erkeklerin büyük bir çoğunluğu bir olasılıkla SS’in sonradan kurulan iki kolundan biri olan ve çok sayıda kayıp veren WaffenSS’e gönüllü olarak katılmış ve yaşamlarını yitirmişlerdi). Araştırmacılar Nazi döneminde ırk temelli nefretin aşılanmasında en etkili unsurun eğitim olduğu, radyo ya da sinema yoluyla yapılan propagandanın sanıldığı denli etkili olmadığı sonucuna vardılar. Bu tür bir aşılama özellikle de eğitimde önceden var olan önyargılara el atılması durumunda çok daha etkili olmaktaydı. Araştırmadan elde edilen sonuçlar son derece iç karartıcı olmakla birlikte, toplumsal tutum, algı ve inançların yalnızca devingen olmakla kalmayıp, aynı zamanda politikalara müdahale edilerek büyük ölçüde değişime uğrayabildiğine işaret eden bu son bulgu özellikle de ırksal eşitsizliklerin ayyuka çıktığı şu günlerde umutlanmamız için bir neden oluşturabilir. Rita Urgan, Kaynak: Scientific American Online/ 12 Temmuz 2015
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle