01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim ve Düşünce Tarihi CBT 1487/18 Eylül 2015 12 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu [email protected] Teknoloji ve şiddet Teknolojik gelişmeler şiddet uygulamalarının hem artmasına hem de kolaylaşmasına yol açtı. Herşey Kitaba, Kitap Dijitale Kitaplara mühürlenmiş, zamana yenilip kaderine terk edilmiş “bilgi”, bilgi çağının getirdiği imkânlarla yeniden akışkanlık kazanıyor. “Dünyada herşey kitaba dönüşmek için var” idi. Artık kitaplar bilgiyi (yeniden) özgürleştirmek amacıyla dijitalleşmek için var. Osman Bahadır [email protected] Ş iddetin kaynağında zorla iktidar yaratma isteği yatar. İktidar elde etmenin sadece iki yolu vardır; başkasını kendi isteklerine uyması için güzel veya mantıklı sözlerle (ve davranışlarla) ikna etmek, ya da kendisi gibi düşünmeyenleri şiddet uygulayarak kendi düşünceleri doğrultusunda davranmak zorunda bırakmak. (bugünkü koşullarda iktidar güçleri her iki yöntemi birlikte kullanır). İkna için retorikte ustalık veya ispat kudreti, şiddet uygulamak için de şiddet aletleri ve bunları kullanacak insanlar gerekir. Bugünkü kapitalist sömürü sisteminin kökleri çok derinlerdedir. Kapitalizm, klasik köleci sömürü sisteminin evrim geçirmiş biçimidir. Klasik kölecilikten farkı, esas olarak el koyulmuş emek miktarının azalmış ve başka şeylerin yanı sıra buna da bağlı olarak “ücretli kölenin” serbest zaman miktarının artmış olmasıdır. İnsanların köleleştirilmesi ve kölenin emeğine el koyulması şiddet aracılığıyla olur. Bu şiddetin araçları ve biçimleri yüzyıllar içinde birçok değişiklik göstermiştir. Bu değişiklikler ekonomik, siyasal, hukuki vb. etkenlerin yanı sıra önemli ölçüde de teknolojik gelişmelerden kaynaklanmıştır. Gerek ekonomik üretimde gerekse askeri alandaki teknolojik ilerlemeler, köle gücüne olan gereksinimi giderek azaltmıştır. Zamanla köle emeği yeterince kârlı olmaktan çıkmıştır. Bu yüzdendir ki köleciliğe dayanan ekonomik sömürü sistemi (Haiti devrimi bir istisna olmak üzere) devrimlere gerek kalmadan dönüşebilmiştir. Tarih boyunca savaşlar da teknolojik gelişmelere bağlı olarak büyük dönüşümler geçirmiştir. Sopa savaşlarından uzun menzilli füze savaşlarına gelindi. Öldürücü silahlar teknolojisindeki en önemli gelişme aşamalarının, uzaktan öldürebilme (veya tahrip edebilme) imkânı veren silahlarla, bir hamlede çok sayıda insanı öldürebilme (veya birçok hedefi tahrip edebilme) imkânı veren silahların icat edilmesi aşamaları olduğunu söyleyebiliriz. Bu çerçevede okun, topun, tüfeğin, bombanın ve uzun menzilli füzenin icadının, savaş teknolojisinin (ve savaş şiddetinin) önemli değişim aşamaları olduğu görülebilmektedir. Uzaktan öldürebilme silah teknolojisi, sadece öldürme eylemini kolaylaştırmak ve yoğunlaştırmakla kalmadı, öldürme psikolojisinde de değişikliklere yol açtı. Kullandıkları uzaktan etkili silahlarla insanları görmeden öldürenlerin, yaptıkları katliamdan kaynaklanan dehşet duygusunu yaşadıklarını söyleyebilir miyiz? Hiroşima’ya ve Nagazaki’ye atom bombasını uçaklardan atarak onbinlerce insanın ölümüne yol açanlar kendilerini katil olarak görmüşler miydi? Şiddet araçlarının teknolojik gelişmesi elbette her zaman belirleyici bir etken değildir. Örneğin Vietnam Savaşı’nda Vietnam halkı, şiddet araçları teknolojisi çok yüksek bir devleti yetersiz bir teknolojiye dayanan silahlarıyla yenmeyi başardı. Fakat üstün silah teknolojisi yine de çok önemlidir çünkü böyle bir üstün teknolojiyle savaşanlarla başedebilmek için insan kaynaklarının yok olması gibi daha önemli bedellerin ödenmesi gerekmektedir. Esas olarak şiddete dayalı olarak kurulmuş bir toplumsal sistemin evrilerek yaşamını sürdürebilmesi, şiddet araçlarının da rafine bir şekilde geliştirilebilmiş olmasıyla mümkün olabilmiştir. 21. yüzyıl toplumlarını kılıç ve kalkanla denetim altında tutamazsınız. Büyük ve yaygın daha gelişmiş tehdit edici silahlarınızın olması gerekir. Daha etkili şiddet yöntemlerinin daha gelişmiş teknolojik aygıtlara bağlı olması gerçeği, aynı zamanda silah teknolojisi pazarının kendi içinde de büyük bir teknolojik rekabet yaşanmasına yol açmaktadır. Soğuk Savaş döneminde iki süper devlet arasındaki savaşsızlık durumunun bu iki güç arasındaki nükleer silah dengesine bağlı olduğu çok söylenmiştir. Fakat gerçekte nükleer bir savaşın galibinin olamayacağı çok açık bir gerçekti. Ya da başka bir deyişle nükleer bir savaşı ikisinden birinin kazanması, ikisinin de sonunun gelmesi anlamına geliyordu. Bununla birlikte nükleer silah yarışı devam etti, çünkü bu yarışın, tarafları savaştan caydırdığı gibi bir saçma düşünce toplumlara egemen kılınmaya çalışılmıştı. Öte yandan tarih boyunca şiddet teknolojisi ile karşı şiddet teknolojisi arasında da genellikle fark olmuştur. Karşı şiddet uygulayıcıları, kitlelere boyun eğdirme gibi amaçları olmadığı için örneğin işkence aletleri, zehirli gazlar vb. gibi şiddet aletleri kullanmamışlardır. Çünkü karşı şiddet meşruiyetini, şiddet üzerine kurulmuş olan toplumsal sistemin özgürlükleri yok edici şiddetini ancak şiddet aracılığıyla ortadan kaldırabileceği ve böylece özgür ve adil bir toplum yaratabileceği düşüncesinden alıyordu. Büyük tarihsel devrimler kitlesel politik güçlerini bu temelde elde edebildiler. Fakat karşı şiddetin, hukuki bakımdan haklı görünse bile kültürel olarak şiddeti ve şiddet kültürünü ortadan kaldıramadığı günümüzde açık olarak anlaşılmıştır. Çünkü ortak kültürel öğeleri bulunan şiddet ile karşı şiddetin hızla birbirine dönüşme olanakları ve olasılıkları vardır. Şiddeti ortadan kaldırmak için şiddet aletleri teknolojisininin yasaklanması ve şiddet kültürünü eleştiren eğitiminin yaygınlaştırılması gerekir. Şiddeti nihai olarak ortadan kaldırabilmek için de, karşı şiddete başvurmaksızın şiddetin uygulanamaz bir hale getirilmesi gerekir. 1800 ile 2000 yılları arasında İngilizce yayımlanmış kitaplar içinde sizce en çok hangi sesli harf geçiyordur? Küçük harf ise bunun “a” olabileceğini tahmin etmek kolay; ama büyük harf olunca “I”nın “A”dan daha çok kullanılmış olması şaşırtıcı gelebilir. Peki şu üç şehirden hangisinin adı daha çok anılmıştır sizce; Londra, Paris, Berlin? Doğru cevap: İngilizce kitaplarda Londra (“London”), Fransızca kitaplarda Paris, Almanca kitaplarda Berlin. Peki farklı dillerde durum nedir? Örneğin İtalyanca’da, İspanyolca’da, Rusça’da? Bu ya da benzeri araştırmaları yapabilmek şimdi çok kolay. Google’ın sağladığı yeni bir imkân (https://books.google.com/ ngrams) sayesinde dilediğiniz kelimelerin birbirine oranla kitaplarda geçme sıklığını grafik olarak görebilirsiniz. Örneğin, üç büyük Hıristiyanlık mezhebi olan Katoliklik, Protestanlık ve Ortodoksluk kıyaslandığında, Katolikliğin 1840’larda inişe geçtiği, 1850’den itibaren Ortodoks kelimesinin (“orthodox”) Katolik (“catholic”) ve Protestan’ı (“protestant”) solladığı tespit edilebilir. Başka bazı örnekler: Aşk mı, para mı? 1910ların sonuna kadar aşk (“love”) paraya (“money”) galip gelmiş. Daha sonra öne geçen para, yakın zamanda, 1990’larda, yerini yine “aşk”a kaptırmış. Öte yandan “ölüm” de resme dahil edilirse, ölümün dünya savaşları arasında (1914 ile 1945) önderliği paraya kaptırdığı görülür; önce ve sonrasında ise (ve hâlâ) ikisinin de üstünde. İlginç gelebilecek bir başka örnek; geçmiş (“past”), gelecek (“future”), şimdi (“present” veya “now”). Şimdi için her iki kelime de kullanılsa sonuç değişmiyor; İngilizce kitaplar iki yüz yıldır “şimdi”den, geçmiş ve geleceğe oranla daha çok bahsediyor. Geçmiş ile gelecek ise atbaşı olarak onu izliyor; kimi zaman gelecek kimi zaman geçmiş bir adım öne geçerek. (Bugünlerde “geçmiş” “gelecek”i geçmiş). Şu tür kıyaslamalar da yapmak mümkün? Tolstoy mu, Dostoyevski mi yoksa Gorki mi? Ya da Aristo mu, Platon mu, Sokrates mi? Üç Rus yazar içinde Tolstoy diğer ikisinin oldukça önünde. Özellikle de II. Dünya Savaşı’ndan sonra çok ilgi çekmiş. Gorki 1930’larda biraz kıpırdamış ama hiçbir zaman Tolstoy’a yetişememiş. Dostoyevski ne yazık ki en geride. Aristo, Platon ve Sokrates üçlüsüne bakıldığında ise üçünün de adeta aynı dönemlerde aynı iniş çıkışları izlediği görülmekte. Bir farkla. Aristo ile Platon daima Sokrates’in önünde. Bu ikili kendi arasında ise sürekli bir mücadele halinde. Bazen Aristo, bazen Platon önde. 1980’lerden itibaren Aristo, Platon ile arasındaki farklı açmaya başlamış. Kitapların içine mühürlenmiş olan bilgiler bilgi çağının bu ya da benzer örnekleriyle daha akışkan hale geliyor. Orada durdukları yerde çoğunlukla zamanın yıpratıcı etkisinden kurtulamamış, değerini yitirmiş, kaderine terk edilmişken, dijitalleşmenin getirdiği bu akışkanlık sayesinde bilgi artık bambaşka şekilde değerlen(diril)ebiliyor. Eskiden “dünyada herşey kitaba dönüşmek için var”(Mallarme) idi. Bugün ise kitap dijitalleşmek için var – ki bilgi yeniden özgürleşebilsin! Böylece (Finlandiya’ya özgülenen) şu atasözü belki de bilgi çağında geçerliliğini yitirecek: “Hayat biter, ansiklopedi bitmez”! Artık bir insan ömrü içinde ononbeş ciltlik ansiklopedi yazmak da olası, iki yüzyılda basılmış kitapları dijitalleştirmek de.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle