Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Din Antropolojisi CBT 1487/18 Eylül 2015 11 ÖNCE DİN, SONRA DEVLET Ahlak bekçisi Tanrılar olmasaydı büyük toplumlar da olmazdı Dünya dinlerinin başarısının nedenlerine açıklama getiren yeni bir kuram, toplumsal düzenin kurulması ve korunmasında, yargılayıcı büyük tanrı inancının çok büyük rol oynadığını öne sürüyor. Kurama göre, tanrıların iyilikleri ödüllendireceği veya kötülükleri cezalandıracağı inancı, gelişmiş toplumların kurulması ve yaşaması için gerekli olan toplumsal işbirliğinin temelini oluşturdu. Bunun en somut kanıtını Göbeklitepe’de görmek mümkün. İnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde yargılayıcı tanrılar bir istisnaydı; binlerce yıl boyunca atalarımız, insanların doğruları ve yanlışları ile değil, yalnızca kendilerine sunulan adaklarla ilgilenen tanrılara inandı. TOPLUMLAR BÜYÜDÜKÇE, TANRILARI DA BÜYÜYOR Küçük kabileler insan davranışlarını umursamayan ruhlara taparlar. Öte yandan ahlakçı büyük tanrılar küçük kabilelerin büyük devletlere dönüşümüne zemin hazırlar. bir olasılık çok düşüktür. Ayrıca polis ve jandarma gibi güvenliği sağlayıcı örgütler henüz kurulmamıştır. O toplumda herkesin “avantacı olması”, henüz olgunlaşmamış olan toplumu çökertir. Ekonomistler bu paradoksa “free rider” problemi (asalakbeleşçi bütün kaynakları kullanıp kendisi üretmeyen, ömrü boyunca katkı sağlamadan yaşayıp, çevresindekilerin kaynaklarını tüketen kişi) adını vermiştir. Bu andan itibaren dünya üzerinde çok sayıda tüccarla ilişki kurabildiler ve bu kişilerle aralarında sıkı bir güven ilişkisi oluştu. Bütün bunlar ahlakçı büyük tanrının kendilerine sağladığı bir olanaktı. Ormalar İslam dinine geçince bazı geleneklerinden de vazgeçmek zorunda kaldılar. Örneğin domuz etinden, şarap içmekten vazgeçtikleri gibi poligamiye de son verdiler. Pahalıya mal olan bu inanç gösterileri, hepsinin gerçek bir Müslüman olma çabalarının bir sonucuydu. Böylece Müslüman tüccarların güvenini kazandılar. İslam dininin Ormalar arasında yayılması, büyük tanrıların işbirliği için en uygun koşulları yarattığını gösteren önemli bir örnektir. İmmünoterapi melanomda yaşam süresini uzatıyor Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Başkanı ve Akademik Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Rüçhan Uslu, melanomda yeni tedavilerin umut verdiğini söyledi. Akademik Onkoloji Derneği ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı’nın ortaklaşa faaliyeti olan ve melanomun tanısından tedavisine, konunun tüm boyutlarıyla ele alındığı uluslararası bir toplantı olan “Melanomda Güncel Tedaviler SempozyumuUMTS 2015”, 56 Eylül 2015 tarihlerinde İzmir’de gerçekleştirildi. E ski Mısır’da firavunlar döneminde yaşayan insanlar, öldükten sonra günahlarının ve sevaplarının büyük tanrılar önünde kutsal terazide tartılacağına inanırlardı. Ölüler gömülürken yanlarına tüm erdemlerini gösteren bir liste iliştirilirdi. Erdemli olmanın koşulları genellikle şöyleydi: Yalan söylememek, insan öldürmemek, Nil sularının akışını engellememek. Öteki âlemde ölenlerin kaderleri bu kutsal teraziye bağlıydı. Tartının bir kefesine sosyal düzen tanrısı Maat’a ait olan devekuşu tüyü, diğer kefesine de ölenin kalbi konurdu. İnanca göre işlenen her günah kalbin biraz daha ağırlaşmasına yol açıyordu. Tartı dıklarını, yalnızca kendilerine sunulan adaklarla ilgilendiklerini görürüz. Bilim insanları insanların nasıl ve niçin ahlakçı tanrılara inanmaya başladıklarını anlamak için araştırmalarında yeni bir bilimsel yönteme başvurdular. Bu yöntemde laboratuvar deneyleri, çeşitli kültürleri kapsayan saha çalışmaları, tarihi belgeler bir araya getirildi. Çeşitli disiplinlerden gelen bir bilim ekibi, dinlerin evrimini bu pencereden inceledi. Kanada’daki British Columbia Üniversitesi’nden psikolog Ara Norenzayan, ahlakçı tanrıların yalnızca Mısır’da boy göstermediğine dikkat çekiyor. Norenzayan’a göre insan davranışlarını ahlak terazisinde tartan bu büyük tanrılar, Mısır’ın geniş ve karmaşık toplumunun kuruluşunda ve sürdürülebilmesinde gerekli olan işbirliğinin oluşuŞeytan Amamet Sosyal düzen tanrısı Maat munda belirleyici bir rol oynadı. dengeye geldiğinde kalp, Maat’ın tüyünden daha Bu görüşe göre doğaüstü güçlerin zoruyla oluşan hafif ise doğrudan cennete gönderilirdi; eğer ağır bu işbirliği olmasaydı, eski Mısır’ın –veya tarihteki sa timsah görüntüsündeki şeytan Amemet yerinden tüm büyük ölçekli toplumların esamisi okunmazdı. doğrulur, kalbi bir lokmada yutar ve ölünün ruhunu Norenzayan ile aynı ekipten tarihçi Edward Slinsonsuza dek yok ederdi. Bu da en büyük cezaydı. gerland bu konuda şöyle konuşuyor: “Her şeyi bilen büyük tanrıların, sosyal normların oluşumunda ina‘AHLÂKÇI TANRILAR’ İSTİSNA nılmayacak kadar büyük bir rolü vardır. Bunlar sizi Mısır kozmolojisinin tanrı inancı bugün bize ya her yerde izleyebildikleri gibi, aklınızdan geçenleri bancı, ancak yine de günümüzün metafiziksel kav de bilirler.” ramlarıyla büyük benzerlikler taşıyor. Günümüzün Büyük tanrılar ve büyük toplumlar ortaya çıkar belli başlı dinlerinde tanrılar “ahlakçı”dır; öldükten çıkmaz, Müslümanlık ve Mormonluk gibi birbirine sonra erdemli davranışları ödüllendirir, bencil ve hiç benzemeyen ahlakçı dinler yayılmaya başlaacımasız davranışları ise cezalandırır. Ancak insan dı. İşbirliği sayesinde bu dinler çok başarılı oldu. lık tarihinin büyük bölümünde ahlakçı tanrılar istis Oxford Üniversitesi’nden evrimsel biyolog Dominic nadır. Günümüzün avcıtoplayıcı topluluklarını örnek Johnson, ahlakçı dinlerin kültürel evrim yolu ile yayılaldığımız takdirde, binlerce yıl boyunca atalarımızın dığını söylüyor ancak Johnson’a göre bunun bilimsel inandığı tanrıların, insan davranışlarını umursama olarak kanıtlanması çok zor. NİÇİN ‘AHLAKÇI TANRILAR’? Tarih ve arkeoloji, dinin genişlemekte olan ilk toplumları şekillendirdiğine ilişkin ipuçları ile dolu. Genel kanıya göre modern insanın yerleşik düzene geçişi tarım ile olmuştur. Ancak Slingerland bu konvansiyonel görüşe şu sözleri ile karşı çıkıyor: 1) Küçük ölçekli toplumlar doğada varol 4) Büyük tanrılar büyük toplulukları bir araya getirir. Her şeye kadir, ah “Tarım, tümüyle işbirliğine dayanır. Özellakçı tanrılar insan davranışlarını sürekli olarak izler; bencil ve acımasız duğuna inandıkları ruhlara taparlar. likle geniş ölçekli sulama veya sudenetimi2) Bu tanrılar insanlardan adaklar bekler davranışları cezalandırır. projeleri olmayan bölgelerde tarım söz 3) Veya yasaklar koyar. Fakat herkes bir 5) Ritüeller ve diğer ayinler kimin güvenilir, kimin gerçek mümin olduğu konusu bile değildir; sulama sorunu halbirini gözlediği için doğaüstü varlıkların nu ortaya koyar. ledilmezse her türlü tarımsal etkinlik başayardımına gerek kalmadan sosyal kural 6) Artan işbirliği toplumların gelişmiş devletlere dönüşmesine zemin ha rısızlıkla sonuçlanmaya mahkumdur. Öte zırlar. Polis ve jandarma gibi sosyal devlete özgü kurumların oluşmasına lar uygulanır. yandan sulama demek işbirliği demektir.” yol açar. İşte Norenzayan bu noktada dinin devreye girdiğini düşünüyor. Buna en iyi örnek Anadolu’nun güneydoDOĞAÜSTÜ VARLIKLARA İNANCIN ence dergisinde yayımlandı. Deneyde Norenzayan ve ekibi deneklerin her birine 10 dolar vererek bu ğusunda bulunan Göbeklitepe adı verilen arkeoloEVRİMİ parayı hiç tanımadıkları birisiyle paylaşmalarını jik bölgedir. Devasa taş obeliksler yaklaşık 11.500 Bir dizi çalışmaya göre çocuklar ve yetişkinler, istedi. Önceden dini sözcüklerle beyni yıkanan de yıllıktır. Alman Arkeolojik Enstitüsü’nden Klaus kayalar ve güneş gibi pek çok cansız varlığa insani nekler, yabancılara ortalama 4.22 dolar verirken, Schmidt’ın liderliğindeki kazılarla bir takım özellikler atfetmeye meraklıdır. Bu çalışma kontrol grubunun 1.84 dolar verdiği görüldü. ortaya çıkan site Schmidt’e göre lar, doğaüstü varlıklara olan inancın insan beyninNorenzayan ahlakçı tanrılarla işbirliğinin oluşu “insan yapısı ilk tapınma yeri”dir deki bazı tuhaflıkların “yan ürünleri” olduğu yönün(Science, 18 Ocak 2008, p 278). deki genel kanıyı güçlendiriyor. Bu tuhaflıklar, farklı mu arasındaki bağlantının dinlerin nasıl evrildiğine Bu obelikslerin taşınması ve üzerinamaçlar için evrilen bazı insani yeteneklerin zaman ilişkin ipuçları içerdiğine inanıyor. Küçük ölçekli top deki yarıinsan, yarıhayvan figürlumlarda sosyal davranışlar dine dayanmaz. Örneiçinde işlevsiz kalması sonucu oluşmuş olabilir. lerin oymacılığı kesinlikle işbirliği Ancak Norenzayan’ı bu açıklama tatmin etmi ğin Hadza adı verilen Afrikalı bir avcıtoplayıcı kabi gerektirir. Bölgede tarımın izleri yor, çünkü yan ürün iddiası gelişmiş toplumlardaki le, ölüm sonrası yaşama inanmaz; tanrıları güneş ve 500 yıl sonra ortaya çıkmıştır. Bu dinlerin doğasını açıklamakta yetersiz kalıyor. Bu aydır. Bu tanrılar da insanların hatalı davranışlarını da Göbeklitepe’yi kuranların avcıtoplumlarda büyük tanrılar, insanlara nasıl davran umursamaz. Buna karşın Hadza yerlileri arasında avlanma toplayıcı olduklarını ve dini ibadetmaları gerektiğini bir reçete halinde sunar. Ayrıca lerini yerine getirmek için burada bu yan ürün iddiası bir avuç inancın nasıl olup da bu sırasında ve günlük yaşamda büyük bir dayanışma toplandıklarını gösteriyor. söz konusudur. Bunun için doğaüstü bir güce ihtikadar başarılı olduğunu da açıklamaz. Schmidt bu sonucu şöyle deNorenzayan bu soruları yanıtlamak için dinlerin yaçları yoktur, çünkü herkes herkesi tanır. Eğer biri ğerlendiriyor: “Önce tapınaklar psikolojisini inceledi. Yaptığı deneylerin sonucunu yalan söyler veya hırsızlık yaparsa, herkes bunu inşa edildi, arkasından tarım gelözetleyen makalesi 2007 yılında Psychological Sci anlayabilir ve kendisi ile bir daha kimse işbirliğine di.” yanaşmaz. Adının kötüye çıkmasından çekinen kabile sakinleri, grup normlarına ister istemez uymak zorundadır. GÖBEKLİTEPE BİZE NE DİYOR? DİNLER NASIL YAYILDI? AVANTACILARLA BAŞ ETME YOLU... İnsan toplulukları büyüdükçe, bu kapalı devre kontrol mekanizması işlemez. Dolayısıyla başkalarının iyi niyetini suiistimal etmek kolaylaşır. Borçlar ödenmemeye veya yükümlülükler yerine getirilmemeye başlar; bütün bu toplumsal düzeni sarsan davranışlar cezasız kalır. Çünkü zarar verdiğiniz kişiyi bir daha görmek gibi Animist Orma Kabilesi İslam dinini kabul edince ekonomik avantaj sağladı Büyük tanrı kuramı, bir avuç dinin nasıl yayıldığına da açıklama getiriyor. Bu dinler yandaşlarına ekonomik ve sosyal işbirliği için yeni olanaklar sunar. Örneğin Doğu Afrika’nın Orma adı verilen kabilesi, animist (doğada her şeyin ruhu olduğuna inana kimse) inançlara sahipti ve yüzyıllardır Müslüman komşuları ile ekonomik ve sosyal açıdan sıkı bir işbirliği içindeydi. Daha sonraları 19. yüzyılın ortalarında savaş Ormaların fildişi ve canlı hayvan ticareti üzerindeki kontrollerini zayıflattı. Birkaç on yıl içinde Orma toplumunun tümü İslam dinine geçti. Bir grup bilim insanı, bazı tarihi olayların büyük tanrı kuramına ters düştüğünü ileri sürüyor. Geçen bahar aylarında Proceedings of the Royal Society’de yayımlanan bir araştırma, Pasifik Okyanusu’ndaki adalara göç edip, siyasi açıdan başarılı bir örgütlenme sergileyen 96 Avustronezya kabilesinin içinden yalnızca 6 tanesinin ahlakçı tanrılara sahip olduğunu işaret ediyor. Ve daha da ilginci, bu büyük tanrılı dinlerin ortaya çıkışının, kabilelerin başarılı bir şekilde birleşip, siyasi bir oluşum kurmalarından sonrasına denk gelmesidir. Bu da büyük tanrı kuramına ters düşüyor, Norenzayan, ise bu çalışmaya konu edilen geleneksel kabilelerin sayıca sınırlı olduğunu ve geniş tarım toplulukları düzeyine ulaşamadıklarına dikkat çekiyor. Norenzayan, “Ahlakçı tanrılar devlet ölçeğindeki topluluklarda görülür. Ancak arada kalmış çok sayıda örneğin de bulunduğunu biliyoruz. Örneğin doğanın kutsal ruhlarının, doğal kaynakları korumak için bazı yasaklar koyduğunu bildiğimiz topluluklar da var” diyor. Ayrıca “ahlakçı” din tanımına da kaypak olduğuna ilişkin eleştiriler de var. Dinlerin evrimini inceleyen Ecole Normale Superieure’dan psikolog Nicolas Baumard, Norenzayan’ın eski Mısır’daki inançlarla ilgili görüşlerine katılmıyor. Örneğin Nil sularının akışının engellenmesinin günah sayılması Baumard’a göre doğru bir değerlendirme değil. Baumard bunun ahlaki bir yasak olmadığını, tam tersi sosyal bir yasak olarak yorumlanması gerektiğine inanıyor. Çünkü Baumard’a göre Mısır tanrıları insanların davranışlarıyla ilgilenmezler ve ahlakçı bir yaklaşımları da yoktur. Slingerland bu eleştiriye karşı kendi kuramını şöyle savunuyor: “Eski Mısır’da tarım Nil’in yıllık taşkınlarına göre planlanırdı. Eğer birisi kişisel avantaj sağlamak için Nil’in sulama sistemlerine müdahale ederse, toplumun tümü bundan zarar görürdü. Bu bağlamda herhangi bir dini kısıtlama kesinlikle ahlaki bir içerik taşır.” Bu arada bilim insanları, dinlerin ortaya çıkışı, yayılması ve toplum ahlakına etkisi konularında daha derin ve ayrıntılı bilgilere ulaşma çabasında. Böylece “önce din sonra devlet” tartışması bilimsel bir temele oturacak. Reyhan Oksay Kaynak: science.org, 28 August 2015, vol 349, issue 6251 BÜYÜK TANRI İNANCI KURAMINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER Toplantıda, melanomda yakın döneme kadar bilinen etkin bir tedavisi olmaması nedeniyle, tanı alan hastaların yarısından fazlasının ilk beş yıl içinde hayatını kaybettiğini söyleyen Prof. Dr. Rüçhan Uslu, “Ancak kanser araştırmalarındaki baş döndürücü gelişmeler ile gerek kişiye özel hedefleyici tedaviler, gerekse insanın bağışıklık sistemi hücrelerinin kansere karşı aktif hale getirilmesi metoduna dayalı ‘immunoterapi’ yöntemlerinin, melanom tedavisinde son yıllarda gösterdiği çarpıcı başarı ile hastalığın son evrelerde bile bazı durumlarda tedavi edilebilir olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. İmmüno onkolojik tedaviler ve ilaçlar bugün melanoma tedavisinde yeni bir çığır açmış, ileri evrelerde dahi yaşam süresini 23 kat uzatmıştır. İmmüno onkolojik tedavi yaklaşımı sayesinde melanomanın yanı sıra akciğer kanseri, karaciğer kanseri gibi pek çok kanser türünde, önümüzdeki 5 ila 10 yıl içinde tümörlerle savaşta, tıbbın çok güçlü ve yeni silahları olacaktır” dedi.