18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Müfit Akyos mufı[email protected] 8 Bunları biliyor musunuz? CBT 1476/3 Temmuz 2015 Yazılımın Dayanılmaz Hafifliği Yazılım insan aklının hayal ettiklerini makinelere yaptırmak için kullandığı bir özgürlük aracı olabilir mi? Tartışılabilir. Vücutsuz beyin, beyinsiz vücut gibi gereksiz bir ikilem yaratmadan imalatın teknoloji içeriği yükseldikçe yazılımın rolü de artmaktadır denkleminde her geçen gün yazılımın payı büyümektedir. İtalo Calvino bir edebiyatçı olarak yazılımı şöyle değerlendiriyor: “Yazılımın, hafifliğinin güçlerini, ancak donanımın ağırlığı aracılığıyla edime dönüştürebildiği bir gerçek; ama komutları verenin, dış dünya ve makineler üzerinde doğrudan etkide bulunanın yazılım olduğu da bir gerçek. Makineler ancak yazılım sayesinde varlıklarını sürdürüyor, giderek daha karmaşık programlar üretecek şekilde gelişme gösteriyor. İkinci sanayi devrimi, ilki gibi ezici görüntülerle (sac levha presleri ya da çelik eritme kazanları) çıkmıyor ortaya, elektronik itkiler şeklinde devrelerden geçip giden bir bilgi akışının bitleri olarak kendini gösteriyor. Demirden makineler günümüzde de var, ama ağırlıksız bitlere boyun eğiyorlar.” (Amerika Dersleri Gelecek Binyıl İçin Altı Öneri, YKY, s.2) Gömülü yazılımlar (sistemler) belirli bir fonksiyonu yerine getirmek için tasarlanmış yazılım ve donanım bileşimi olarak tanımlanabilir. Bilgisayarlar neredeyse “masadan” bağımsız günlük yaşamımıza” gömülü hale gelmekte, binalar, otomobiller hatta kentlerin, toplumların kendisi “bilgisayara” dönüşmektedir. iPhone’un çıkışından iki yıl sonra 2009’da 150.000’e yakın uygulama geliştirildi. Endüstride en çarpıcı örnekler firmalara en az malzeme ile ve tek bir makine yani “3D yazıcı” ile parça imalatı olanağı veren uygulamanın hızla yaygınlaştığı otomotiv sektöründen verilebilir (üretimin değişen karakterine en radikal örnek, malzemenin eksiltilerek üretiminden, ekleyerek üretime geçiştir). Örneğin General Electric’in on sekiz parçadan oluşan jet yakıtı memesi geleneksel üretim yöntemiyle son montaj öncesi döküm, bronz kaplama, işleme, kaynak gibi işlemlerden geçmektedir. Yazılımdan güç alan “3D yazıcıda” ise bir alaşım kullanılarak tek parça olarak “basılmaktadır”. Son ürünün binlerce parçanın biraraya getirilmesinden oluştuğu sektörlerde artan verimliliğin yarattığı maliyet düşüşü, ürünün pazara çıkış süresinin kısalması, yüksek esneklik sağlamasının ötesinde, yalnızca küresel düzeyde parçaların farklı kaynaklardan alınmasının ve bunların taşınmasının ortadan kalkmasının taşımacılık sektörüne etkisini (hava taşımacılığının %41’i okyanus konteyner taşımacılığının %37’si, kamyon taşımacılığının %25’i 3D yazıcı riski altındadır) düşünmek bile dramatiktir. Otomotivden savunmaya, finanstan sağlık sektörüne yazılım firmalarının ekonomilerde büyük yer tutacağı genel kabul gören bir öngörüdür. Savunma sanayisinde yeni kuşak sistemler yazılımlarca yönetilmektedirler. Gelecekte orduların operasyon yeteneklerinin silahlardan daha çok yazılımlara dayalı olacağını söylemek aşırı bir varsayım olmasa gerek. Örnek olarak F16A Block 1 (1974) savaş uçağındaki operasyonel yazılımda kaynak kodu satırının 135.000, F35 Lightning II (2006) uçağında 6.800.000, aynı uçağın operasyonel ve destek yazılımdaki ise 24 milyon olması verilebilir. Ülkemizde bilişim sektörü için bu işin “bir bilgisayar bir beyinle” yapılacağı yanlışından hareketle zaman zaman abartılı değerlendirmeler yapılabilmektedir. Gömülü yazılımlar özelinde imalat sanayisinin talepleri (iç pazar) belirleyici olacağından ülkemizin yatırımsız geçen son 10 yılına bakıldığında umutlu olmak zor. International Data Corporation 2010 yılı verilerine göre, Türkiye bilişim pazarı, 6.944 milyar doları donanım, 0,909 milyar doları hizmet ve 0,696 milyar doları yazılım olmak üzere toplam 8,549 milyar dolardır. Küresel ölçekte bu büyüklüklerin yetersizliğine ek olarak sektördeki 1.600 firmanın % 87,2’sinin KOBİ olması dünya pazarlarına çıkabilme olasılığını azaltmaktadır. Sorunlarına çözümler oluşturmak üzere sektöre doğru destekler vermek Silikon Vadisi hayalleri kurmaktan daha gerçekçi olabilir. Tozla ilgili bilmediklerimiz Dünyanın en büyük tek toz kaynağı Sahra Çölü’nde kümelenmiş olsun, ister bir yanardağ püskürtüsünde olsun, kuru toprak ya da başka herhangi bir maddenin küçük parçacıklara dönüşmüş halidir. Birçok memeli ve kuş türü gündelik bakım süreçlerinin ya da toplumsal alışkanlıklarının bir parçası olarak toz banyosu yaparlar. Tavuklar toz banyosuna kendilerini öylesine kaptırırlar ki, kümese kapatılmış tavuklar kimi zaman tozsuz zeminde bile “yalancıktan” toz banyosu yaparlar. Dev elektrikle ilk süpürge: Öte yandan, insanlar tozu başlarından savmak için ellerinden geleni yaparlar. Britanyalı mühendis Hubert Cecil Booth tarafından geliştirilen ilk patentli elektrikli süpürgelerinden birine ünlü bir buharlı lokomotifin ardından “Puffing Bill” (Üfleyen Bill) takma adı verilmişti. At arabalarıyla taşınan ve benzinle çalışan bu dev aygıtın dışarıya park edilmesi ve Westminster Abbey gibi büyük yapıların temizliği sırasında süpürgenin hortumlarının kapı ve pencerelerden içeriye uzatılması gerekiyordu. İnsanların tozdan kurtulmak için böylesine yoğun bir çaba harcamalarına hiç şaşmamalı. Hollandalı doğabilimci Antonie van Leeuwenhoek evinden topladığı malzemeleri kendi buluşu olan mikroskop merceğiyle incelediğinde, örümceği andıran minik canlılarınya da akar olarak bilinen minik böceklerin her bir yanımızı sardıklarına tanık oldu. 2013 yılında yapılan bir araştırma ev tozu akarlarının sürekli üzerlerinde yaşadıkları konakçılarından evrilmiş olduklarını ortaya koydu. Akarlar genelde insanlardan dökülen ölü deri hücreleriyle beslenir ve bu canlıların hem çürüyen bedenleri, hem de dışkı topakları insanlarda alerjik tepkileri tetikleyebilir. Alerjiler ve astım, tozun insanlara verdiği zararların yalnızca küçük bir parçasını oluşturuyor. Maden ocaklarında çalışanlar kömür tozunun yol açtığı silikoz, pnömokonyoz ve daha başka hastalıklara yakalanma çekincesiyle karşı karşıya kalırlar. Kimi maddeler çok ciddi sanayi kazalarına yol açabilen yanıcı tozlar üretirler. 2008 yılında ABD’nin Georgia eyaletindeki bir fabrikada meydana gelen şeker tozu patlaması 14 işçinin ölümüne neden oldu. 1930’larda ABD’de yaşanan ve Dust Bowl (Toz Çanağı) adıyla bilinen kuraklık sırasında tozdan kaynaklanan akciğer yangısı binlerce kişinin yaşamına mal oldu. Toz fırtınaları ve tozlu rüzgârlar dünyanın farklı yerlerinde farklı adlarla anılıyor. •Toz evrenseldir; ister yatağınızın altına • • • • • • • • • • Sudan’ın habub’u, Kuzey Afrika’nın hamsin’i ve Arabistan’ın samyeli bu tür fırtınaların yalnızca birkaç örneğini oluşturuyor. Sahra çölünün güneyinde Bodélé Çukuru (ya da Bodélé Depresyonu) adıyla bilinen eski çağlardan kalma dev göl tabanı, dünyanın en büyük tek toz kaynağı olarak değerlendiriliyor. Bodélé Çukuru’ndan yayılan tozlar Atlantik Okyanusu üzerinden Güney Amerika’ya sürüklenerek, Amazon yağmur ormanlarındaki besin değeri düşük toprakları içerdiği demir ve fosforla besliyor. Çad’dan Amazon’a uzanan yol, tozun tek süper otoyolu değil. Örneğin, Gobi çölünün tozları ve Çin’deki kirli hava doğuya, Pasifik Okyanusu’na doğru yol alıyor. Toz parçacıklarının havada asılı kalma süresi genelde dört ile yedi gün arasında değişiyor, ama bu süre içinde parçacıkların binlerce kilometre yol aldıkları da oluyor. Kolorado’da tozlar Kolorado Yaylası ve Büyük Havza’dan doğuya karla kaplı dağlara doğru yol alırlar. Tozlu kar, güneşi yeterince yansıtamadığından daha hızlı erir ki, bu da gerçekte bölgedeki su rezervlerinin azalmasına neden olur. NASA ve dünya çapında uzmanlardan oluşan bir ekip tüm bu parçacıkların devinimini robot algılayıcılardan oluşan bir ağ aracılığıyla izliyorlar. Gökbilimciler de, optik teleskopların görüntüsünü karartan mineral tanecikleri olarak nitelendirebileceğimiz kozmik tozların izini sürüyorlar. Kozmik toz yeni yıldızlarla gezegenlerin hammaddesini oluşturmakla birlikte, kimi zaman yeryüzüne düştüğü de oluyor. NASA bu tozun bir bölümünü ele geçirmek amacıyla 1999 yılında Stardust adı verilen aracı uzaya fırlattı. Aşırı hızla yol alan bu parçacıkların zarara uğramadan toplanabilmeleri için %99,8’i havadan oluşan silikon esaslı süngerimsi bir malzeme olan aerojelden yararlanıldı. Araştırmacılar aerojelin mikroskobik görüntülerini internet aracılığıyla iletip, bilim insanlarından koni biçimindeki kozmik tozların izini sürme konusunda katkıda bulunmalarını istediler. Sonuç 2014 yılında açıklandı: Yıldızlararası toz parçacığı olması olası yedi örnek. Onlara özenle yaklaşmakta yarar var. Kozmik tozların etkisini güneş ışığını dağıtan ve yeryüzünden görülebilen burçlar ışığında kendiniz de gözlemleyebilirsiniz. Batı semalarında günbatımından sonra, doğuda da gün ağarmadan önce görülebilen bu ışık, sizlere ufuk çizgisinin hemen ardındaki bir kentin ışıklarını çağrıştırabilir oysa, gerçekte gördüğünüz her daim tozlu bir evrenin ışıltısıdır. Rita Urgan, Kaynak Discover • • • • • • • • •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle