25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Son Araştırmalardan CBT 1476/3 Temmuz 2015 Yeni bir yok oluş dalgası başladı: İnsanlığı da tehdit ediyor İklim değişimi, çevre kirliliği ve ormanların azalması dünyadaki toplu ölümlerin artışındaki başlıca nedenlerdir. Bilim insanları şimdi yok oluşun altıncı dalgasının başlangıcıyla ilgili ilk işaretleri gördüler toplu ölümler bu sefer insanoğlunu etkileyebilir. Science Advances dergisinde yayımlanan araştırmada altıncı dalga toplu ölümlerinin İyi babalar şakımalarından anlaşılıyor Erkek bülbüller özellikle de kuluçkadan önce en az 180 farklı şarkı şakımaya başlıyor. Fakat dişileri büyüleyen sadece repertuar genişliği de değil diyor Hür Berlin Üniversitesi’nde Conny Bartsch. Birçok kuşta olduğu gibi bülbüllerde de baba kuş, yavruların büyütülmesine katkı sağlıyor. Ve babanın varlığı kuluçkanın başarılı olmasına çok önemlidir. Bartsch ve ekibi yirmi erkek bülbülün şakımasını kaydettikten sonra yavrularını nasıl beslediklerini filme almışlar. Bu şekilde gerçekten de şakıma yapısı ve erkek kuşun kuluçka bakımındaki payı hakkındaki bağlantı ortaya çıkmış. İyi babalar, nakaratları tekrarlayarak daha düzenli bir biçimde şakıyorlar. Ayrıca daha fazla vızıldamalı, ıslıklı veya titrek sesli şarkılar içeren şakımalar icra ediyorlar. Bunlar başka hiçbir kuş türünde görülmeyen unsurlar. Bülbüller üretilmeleri en zor olan akustik yapılar kullanıyor. Dişi bülbüller eş seçiminde erkek kuşların şakımalarını değerlendiriyor. (BMC Evolutionary Biology). başladığı ve bu dalgada türlerin daha önceki evrelere kıyasla yüz misli daha çabuk yol olacakları belirtilmekte. Princeton, Stanford ve Berkeley Üniversiteleri yakında insanların da kurbanlar arasında yer alabilecekleri konusunda uyardılar. Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi’nden Gerardo Ceballos ise bu sürecin geriye çevrilmemesi halinde gezegenimizdeki şartların ancak milyonlarca yıl sonra düzelebileceğini söylüyor. Araştırmacılar analizleri için fosillerle veya diğer verilerle belgelenen omurgalı türlerin yok oluşlarını değerlendirdi. Bulgular kaba tahminlere dayanıyor. Bilim insanları günümüzdeki tür ölümleriyle ilgili oranları, dünyada henüz insanın bulunmadığı zamanlardaki yok oluşlarla karşılaştırdı. Daha önceki evrelerde yüzyıl başına 10.000 omurgalıdan ikisi ölmüş. Bu oran geçen yüzyılda 114 misli kadar daha yüksekti. Üstelik de bu en iyimser tahmindi. Tür ölümlerindeki hızlanma nedenleri arasında en başta iklim değişimi, çevre kirliliği ve ormanların yok oluşu gösteriliyor. Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) verilerine göre tüm amfibyum türlerinin yüzde 41’i ve tüm omurgalı türlerinin yüzde 26’sının soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Araştırmaya katılan bilim insanlarının ortak önerisi şu: İnsanlık tehdit altında bulunan türlerin korunması için çok daha fazla çaba harcamalı. ları (Cephalorhynchus hectori maui) sadece Yeni Zelanda sahillerinde yaşıyorlar. Nabu’nun açıklamasına göre kırk yıl önce burada iki bin kadar yunus yaşıyormuş. Maas geriye kalan yunusları, Uluslararası Balina Avcılığı Komisyonu (IWC) için hesaplamış. Araştırmanın temeli, 2011/2012 yıllarında en az bir yaşında olan 55 yunusla ilgili tahminlere dayanıyor. Bu sayı o zamanlar doku örneklerinin genetik analizleri sonucunda elde edilmişti. Maas buna, her yıl endüstriyel balıkçılıkta kullanılan trol ve solungaç ağlarına takılarak ölen yunusların sayısını eklemiş. Buna göre ölüm nedenlerinin yüzde 95 ka darı avcılığa uzanıyor. Araştırmacı ayrıca yıllık üreme oranlarını da incelemiş. Uzun bir süredir Hector yunuslarının bir alttürü olan Maui yunuslarının çok yavaş üredikleri ve bu yüzden de ölüm vakalarını telafi edemedikleri bilinmektedir. Mars’a ait bazı meteoritlerde ölçülebilir oranda metnl bulunduğu anlaşıldı. Kana Mars meteoridinde metan dalı ve İngiliz bilim insanlarının bu analizi, Mars toprağının mikrobik yaşamı mümkün kılacak kadar metan içerdiğine dayanan teorileri destekliyor. Nigel Blamey ile çalışan Brock Üniversitesi (Ontario/Kanada) araştırmacıları volkanik kökenli altı Mars meteoridini inceledi. Parçalanma sırasında altı meteoritten de ölçülebilir miktarda metan gazı (CH4) açığa çıktı, ayrıca karbondioksit, hidrojen, azot ve oksijen ve argon izleri bulundu. Meteoritlerdeki metan büyük bir olasılıkla minerallerin volkanik kayaç içindeki kimyasal reaksiyonla oluştu, dolayısıyla da biyolojiktir. Son bulgudan yola çıkan araştırmacılar Mars’taki volkanik kayacın genel olarak önemli miktarda metan içerdiği sonucunu çıkardılar. Kayacın ayrışmasıyla oksijen yerine metan soluyan Mars mikropları için yeterli enerjinin de ortaya çıkacağı sanılıyor. Bu şekilde dünyamızda örneğin okyanus diplerindeki bazalt kayacının altında mikroorganizmalar yaşar. Kızıl Gezegenin yaşama uygun olmayan yüzeyi nedeniyle geçmişteki olası ve günümüzdeki Mars yaşamının sadece toprakta bulunabileceği düşünülüyor. Kızıl Gezegenin toprağında da tıpkı dünyada olduğu gibi metan rezervlerinin bulunabileceği gösterilmiş oldu. Dört kanguru türünü inceleyen Rus ve Avustralyalı araştırmacılarına göre (Current Biology) kırmızı ve gri dev kanguruların çoğu sol ellerini daha çok kullanıyor. Sen Petersburg Eyalet Üniversitesi’nde Yegor Malashichev ile çalışan ekip, Avustralya ve Tasmanya’da yaşayan dört kanguru türünün doğal davranış biçimlerini incelemiş. Bilim insanlarının amacı bu keseli hayvanların, hayvanat bahçelerindekilerden farklı davranıp davranmadıklarını ve iki ayak üzerinde hareket eden hayvanların, hangi ellerini daha çok kullandıklarını öğrenmekti. İki ayak üzerinde hareket eden bu hayvanlarda dikkat çekici bir ortak nokta keşfettik, hepsi sol ellerini daha sık kullanıyorlar diyor Malashichev. Buna göre kırmızı ve gri dev kangurular genelde sol ellerini kullanırlarken, ağaç ve Bennet kangurularında sağ ve sol el kullanımında bir farklılık göze çarpmamış. Uzmanların tahminlerine göre kanguruların solaklıklarından çevreye ve yaşam biçimine uyum sağlama çabası sorumlu. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com Bazı kanguru türleri solakmış Kennewick Adamı’nın kökeni belli oldu Amerika’nın en ünlü iskeletinin kökeni açıklandı. Washington eyaletinde bulunan 8500 yıllık Kennewick Adamı, günümüzde bu bölgede yaşayan Kızılderililerle yakın akraba. Kopenhag Üniversitesi’nden Eske Willerslev’ın Nature dergisinde yayımlanan araştırmasının, 1996 yılında Kennewick kentinde bulunan iskeletin kökeni hakkında yeni sonuçları olabileceği söyleniyor. Kemikler şu sıralar Seatlle’daki Burke Doğa Tarihi ve Kültürü Müzesi’nde saklanıyor. Buluntu yerinde yaşayan beş Kızılderili soyu Kennewick Adamının kendi ataları olduğunu ve kemikleri tören yapabilmek için kendilerine verilmesini istiyor. Bir Amerikan yasasına göre yerliler atalarının kalıntıları hakkında karar verme hakkına sahip. Fakat bazı araştırmacılar, iskeletin Kızılderililerin atası olmadığını söyleyerek iskeletin Kızılderililere verilemesini engellemişlerdi. Araştırmacılar şimdi el kemiğindeki genetik malzemeyi inceledikten sonra verileri tüm dünyadaki halk gruplarının genetik verileriyle karşılaştırdı. Morten Rasmussen’a göre, teknoloji o zamandan bu yana gelişti ve günümüzde daha küçük sekanslardan bilgiler edinilebiliyor. Son analizin sonucu kesin. Buna göre Kennewick Adamı, yaşayan diğer halk gruplarından çok modern Kızılderililerle akraba. Çevreciler alarm verdi. Yeni Zelanda sularında yaşayan ender bir yunus türü olan Maui’lerin sayıları azalmaya devam ediyor. Geriye sadece kırk beş Maui yunusunun kaldığı tahmin ediliyor diyor Uluslararası Doğa Vakfı’nın (Nabu) yöneticisi Barbara Maas. Ve bunlardan sadece küçük bir kısmı üreme yetisine sahip. Maui yunus Ender bulunan yunus türünün soyu tehlikede
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle