Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Müfit Akyos mufıta@ttmail.com 8 Jeoloji Himalaya Hint önülkesi Anamerkezi bindirme fayı Ana sınır bindirme fayı Ana ön bindirme fayı Tibet Platosu CBT 1468/8 Mayıs 2015 Kuzey Güney Tibet Fayı Yenilik Sisteminin “Görünmeyen” Aktörleri Yenilik sistemleri (YS) ile kalkınma arasında genel kabul gören bir ilişkinin olması hem siyasa koyucuların hem de akademisyenlerin yenilik sistemlerine olan ilgisini arttırmaktadır. Yeniliğin etkileşimli bir süreç olması, 1980’lerden bu yana dünyanın gündeminde olan YS’nin aktörleri arasındaki ilişkiyi belirleyen en önemli etmendir. Sistemin aktörleri arasında başta öğrenme olmak üzere karşılıklı etkileşim ve evrilme söz konusudur. Sistemin etkinliğini belirleyen de karşılıklı etkileşimi, birlikte evrilmeyi ve kendi içinde organize olmayı sağlayacak bir işleyişin varlığıdır. Bu özelliği nedeniyledir ki araştırmayenilikkalkınma arasındaki ilişki de doğrusal olmaktan çok yeniliğin etkileşimli özelliğiyle açıklanmaktadır. YS’nin aktörleri denildiğinde ilk akla gelenler bilim ve teknoloji alanında siyasa koyan, öncelikleri belirleyen ve kaynak dağıtan kurumlardır (hemen tamamı kamu kurumları). Sistemin olmazsa olmaz diğer aktörleri ise öğretim ve üretim sistemi, girişimciler, düzenleyici kurumlar (ulusal patent ve standart enstitüleri gibi), araştırma kurumları, özel finans kuruluşları (risk sermayesi vb.), mühendislik ve danışmanlık firmaları, teknoparklar, bilim merkezleri, teknoloji bölgeleri ve üretim, hizmet ve sosyal alanda yenilik faaliyetinde bulunanlardır. Ülkemizde 1990’lardan bu yana oluşturulmaya çalışılan YS içinde kurumsal yapıların yanı sıra kendiliğinden oluşan ağyapılar, platformlar ve sessiz sedasız bu alana hizmet veren kuruluşların çabaları, sistemin etkinliğini belirleyen “karşılıklı etkileşim, birlikte evrilme ve kendi içinde organize olma” özellikleri kazanmasına yardımcı olmaktadır. Örnek ilk oluşum, “Üniversite Sanayi İşbirliği Merkezleri Platformu – ÜSİMP” dir. 1997 yılında TÜBİTAK tarafından başlatılan Üniversite – Sanayi Ortak Araştırma Merkezleri Programı kapsamında 2006 yılına kadar altı merkez kurulmuştur. 2006 yılında dönemin TÜBİTAK Bilim Kurulu kararı ile Programın kapatılmasının ardından ÜSİMP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamit Serbest’in deyişiyle “damdan düşen Merkezler” tarafından Haziran 2007’de gönüllü katılımlı bir platform olarak ÜSİMP kurulmuştur. Bugün çatı kuruluş olarak sanayi odaları, vakıflar, Teknoloji Transfer Ofisleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri, Organize Sanayi Bölgeleri ve özel kuruluşlardan yaklaşık 60 kurumsal üyesi ve konuyla ilgili danışman üyeleri bulunmaktadır. ÜSİMP uygun liderlik, adanmışlık ve gönüllülüğün oluşturduğu güven ilişkileri ile görünür bir tüzel kişiliği olmaksızın önemli işler başarmaktadır. Örnek olarak, bu yıl sekizincisi Konya’da düzenlenecek olan Ulusal ÜSİMP Kongreleri, Ulusal TTO Ağı, uluslararası paydaşlarla işbirlikleri, eğitim, çalıştay ve sempozyumları da içeren 40’ı aşkın etkinliği verilebilir. ÜSİMP ana felsefesini oluşturan “paylaşım” ilkesiyle gerçekleştirdiği etkinlikleriyle ulusal ARGE ve yenilik sisteminin doğru işletilmesine destek olmaktadır. http://usimp.org.tr/ İkinci örnek, TÜBİTAK Bilim Kurulu’nun çağrısıyla 1995 yılında kurulan “Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Vakfı – BİTAV”dır. Kuruluşunda TÜBİTAK, TTGV, TOBB, MEV gibi kurumların yanı sıra ARÇELİK, BEKO, TUSAŞ, Barış Elektrik, Zeytinoğlu, BMC, BRISA BIRD ve Eczacıbaşı gibi firmalar ve bilim adamları yer aldı. Ancak, ülkemizde ilk “internet kahvesini” kurup işleten BİTAV özellikle TÜBİTAK yönetiminin (20082011) sahipsiz bırakmasıyla yaşadığı sıkıntılara karşın çalışmalarını “bilgi kaynaklarını ve nitelikli insan gücünü kullanarak eşleştirme, tasarlama, yönetme, altyapı ve ağyapı oluşturma” ilkesiyle özveriyle sürdürmektedir. AB, Kalkınma Ajansları vb. kuruluşlardan proje kaynağı yaratarak eğitim, proje yönetimi, kapasite oluşturma/geliştirme, ölçmedeğerlendirme, alan araştırmaları, eğitim, danışmanlık, popüler bilimkültürsanat programları, bilişim hizmetleri vermektedir. http://www. bitav.org.tr/ Çekim kanalı Yenilik Sisteminin etkinliğini karşılıklı etkileşim, birlikte evrilme ve kendi içinde organize olma belirleyecektir. Himalaya tuz kristalleri bindirme fayı Hind levhası Manto NEPAL DEPREMİ Hindistan Nepal’i alttan yukarı itti 55 ile 40 milyon yıl arasında bugünkü Hindistan’ın kuzey kenarı, bugünkü Nepal ve Tibet’i taşıyan dev levhaya bindirmeye başladı. 27 Nisan tarihinde Nepal merkezli şiddetli deprem bu eski çarpışmanın yansımalarından başka bir şey değildi. 7.9 büyüklüğündeki depremde en az 6.000 kişinin öldüğü, 14.000 kişinin de yaralandığı tahmin ediliyor. H indistan milyonlarca yıl önce Nepal’i itip, altından girerek kuzey kabuğunu gökyüzüne havalandırdı. Bu itme sonucu Everest Dağı’nın da bulunduğu Himalayalar ortaya çıkmıştı. Bu çarpışmanın yansımaları günümüzde hâlâ devam ediyor; Hindistan her yıl birkaç cm hızında kuzeye doğru hareket ediyor. Bu da gezegenin kabuğunda hareketli bir yarığın oluşmasına yol açmış bulunuyor. Bugün bu yarık, Himalaya önbindirme fayı olarak biliniyor. Bu sınır bölgesi devasa depremler üretmeye devam ediyor. 27 Nisan tarihinde meydana gelen 7.9 büyüklüğündeki depremin, 1934 yılında 8.1 büyüklüğünde deprem üreten bir parçanın üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Kaliforniya, Pasadena’daki Amerikan Jeolojik Araştırma Kurumu’ndan sismolog Susan Hough, 1934 yılındaki depremde yaklaşık 10.700 kişinin ölmüş olduğunu belirtiyor. sü Doğal Felaket Yönetim Merkezi’nden James Daniell ve ekibi, ulusal ve bölgesel yönetimlerin derlemiş olduğu verilerden yararlanarak bir hasar raporu hazırladı. 1900 ile 2014 arasındaki depremlerin yol açtığı hasarlar, toplam hasarlı binaların yüzdesi olarak azaldı. Fakat depremlerde ölenlerin sayısının, dünya çapındaki deprem kayıpları ile karşılaştırıldığında düz bir hat izlediği görülüyor. Daniell hazırladığı rapordaki ilginç gözlemlerinden birini şöyle dile getiriyor: “Kathmandu’da eski depremlerde gördüğümüz kadar büyük bir hasar tespit etmedik. Ekonomik kayıp çok düşüktü. Bunun nedeni hasarın az olması değil, yalnızca Nepal’in çok yoksul olmasıdır. Tüm ülkenin toplam altyapısının 40 milyar dolar olduğunu söylersem altyapının ne kadar yetersiz olduğunu anlarsınız.” Tektonik levhaların çarpışması ve bindirme faylarını meydana getirmesi, damların üzerindeki kiremitlerin dizilişi gibi bir etki yaratır. İşte HintAsya levha çarpışması Himalayalarda böyle bir sonuç doğurmuştur. Tibet Platosu’nun altından kuzey doğuya doğru dalan ikinci tip faylar, Himalayaların zirvesinin yakınlarında bulunur, fakat kayalar bu sistem boyunca ters yöne doğru kayar. Bu fay sistemi ayrıca Tibet’in altındaki kanalın içindeki sıvının en tepe noktasını işaret eder. (Ten rengi bölgeler kuzeye doğru ilerlerken, mor ve gri bölgeler güneye doğru hareket eder). BİNDİRME FAYLARI Scientific American dergisinin depremin turizme vurduğu darbenin boyutlarıyla ilgili sorusunu ise Daniell şöyle yanıtlıyor: “Şu anda elimizde kesin bir hasar raporu bulunmamasına karşın, Kathmandu’daki ve diğer bölgelerdeki –Kasthamandap, Panchtale Mabedi, Dasa Avtar Mabedi, Krishna Mandir taş mabetler ciddi hasarlı durumdadır. Ayrıca Dharahara veya Bhimsen Kulesi de 1934 yılından sonraki en güçlü darbeyi yedi.” Daniell’e göre Nepal depreminin en dikkati çeken yönü ölü sayısının görece olarak az olmasıdır. Bunun nedeni depremin meydana geliş saati, binaların çatı tipleri ve depremin Kathmandu’yu doğrudan vurmamış olmasıdır. http://www.scientificamerican.com/artic le/howthedeadlynepalearthquakehappenedinfographic/ http://www.scientificamerican.com/article/ expertscalculatenewlosspredictionsfornepalquake/ TURİZME DARBE RAPORDAKİ İLGİNÇ GÖZLEMLER Almanya’daki Karlsruhe Tekmoloji Enstitü