26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ne Biliyoruz? 10 Arkeoloji CBT 1468/8 Mayıs 2015 7Hacılar heykelciğinin tamamlanmış çizimi 11 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban [email protected] “Kadın İnsandır, Biz de İnsanoğlu”(*) Canlılar dünyasının tamamında görülen, belki de tek ortak içgüdü anneliktir. Fakat söz konusu insan olduğunda, annelik yalnızca biyolojik bir içgüdü olmaktan çıkar, toplumsal ve kültürel bir davranışa dönüşür. Öyle ki tüm canlılar dünyası içinde anneye en çok gereksinimi olan grup “primatlardır”. 6Hacılar höyüğünden anne ve çocuk heykelciği murdur, ilk tohum için sudur. Zengin bir hasat, keyif dolu bir bolluk bahçesidir.” Arkeolog Sergen Çirkin İ nsanlar, maymunlar, fosil insanlar ve yok olmuş her türlü insansının içinde bulunduğu iri beyinli, beyinli canlılar takımına “primat” adı veriliyor. Primat yavrusu, doğadaki pek çok canlı gibi donanımlı bir vücuda sahip değildir. Varlığını sürdürebilmek için uzun süre annenin bakımına gereksinim duyar. Primat takımı dışında, canlıların hemen hepsi erişkinlik dönemine geldikten sonra, bir başka deyimle kendi besinini kendisi karşılayabilecek duruma gelince, anneden kopar ve yeni bir yaşam alanı kurar. Primatlarda ise annelik, yavrunun erişkinlik dönemine girmesinden sonra da sürer. Primatlarda erişkinlik dönemine giriş süresi türden türe farklılık gösterir, öteki tüm primat türleri arasında erişkinlik süresi en uzun olan canlı ise insandır. Primatlarda Erişkinlik Süresi (yıl) İnsan yavrusu avlanmak ve barınPrimat türü Çocukluk Gençlik mak gibi temel geMakak 1.5 6 reksinimlerini, hem Orangutan 3.5 7 içgüdüsel bir dürtü Şempanze 3 7 ile hem de anneden Goril 3 7 aldığı bilgiler ile oluşturur. İnsanda Sapiens/ 6 14 avlanmak için geİnsan rekli olan pençe, gaga ya da parçalayıcı dişler gibi uzuvlar yoktur. Bu nedenle av, ancak araç yapımı ile gerçekleştirilebilecek bir eylemdir. İşte tam da bu esnada toplumsal yaşam ve kültürel birikim kavramları ortaya çıkar. İnsan, avlanmak için gereksinim duyduğu araç üretme bilgisini, ancak aile ortamında edinebilir. Oysa öteki primatların böyle bir bilgiye gereksinimi yoktur. Bu nedenle insan yavrusu, öteki tüm primatlardan daha çok aileye ve özellikle anneye bağlıdır. Annenin toplumsal yaşamdaki önemi ve onun doğurganlık özelliği, “Paleolitik Çağ (Yontma Taş Çağı)” insanının inanç dünyasın1Paleolitik Çağ Venüs da, kadının ayrıcalıklı bir yer edinmesini sağlamıştır. “Kadının doğurganlığı” ve “doğanın her yıl kendini sil baştan yenilemesi” zaman içinde “bereket” ve “anatanrıça” kültü gibi inanışlara evrilmiştir. Paleolitik Çağ’da ortaya çıkan tanrıça heykelcikleri “venüsler”, böyle bir düşüncenin ürünüdür (Gör.1). 2Çatalhöyük’ten kutsal birleşme sahnesi 3Çatalhöyük’ten karnında tohum taşıyan anatanrıça (Cilalı Taş Çağı) “ (MÖ. 10 bin) ile daha da güçlenmiştir. Çünkü insan, Neolitik Çağ ile birlikte tüketim ekonomisine dayanan eski “avcıtoplayıcı” geleneklerini terk etmeye ve “tarım ekonomisi” ile kendi besinini kendisi üretmeye başlamıştır. Toprağın verimi ve kadının doğurganlığı arasında güçlü bir ilişki kurulmuş ve bu sayede anatanrıca inancı biçimlenmiştir. Bu inanç, “kutsal birleşme” yani “hieros gamos” düşüncesinin de tetikleyicisi olmuştur. Çünkü kutsal birleşme; doğurganlık ve toprağın bereketi demektir. Bu inanca ait bilinen en eski örneklerden biri Çatalhöyük’ten ele geçmiştir. Çatalhöyük VI. tapınakta bulunan bir taş plaka üzerinde kutsal birleşme sahnesi yer alır. Bu plakada birbirini takip eden iki olay canlandırılmıştır. Solda birleşmeye giden kucaklaşan bir tanrı çifti, sağda ise bir anne ve çocuğu betimlenir. Ne yazık ki çocuk figürünün başı kırılmıştır (Gör.2). Tanrısal “kutsal birleşme” ve “bereket kültü” arasındaki bağıntıyı vurgulayan en güzel örnek yine Çatalhöyük’ten açığa çıkarılmıştır. Hamile halde gösterilmiş bir ana tanrıça heykelciğinin karnına, iri bir tohum yerleştirilmiştir. Bu örnek; “kadının doğurganlığı” ve “doğanın yeşermesi, mahsul, bereket ve canlanma” arasında kurulan ilişkiyi en açık biçimde anlatıyor. (Gör.3). Kutsal birleşme kültüne ait bir örnek de Muğla’nın Milas ilçesindeki antik Latmos kaya resimleridir. Bu resimler, Çatalhöyük buluntularından biraz daha geç, fakat kısmen çağdaş sayılabilecek bir tarihe aittir. Kırmızı aşı boyası ile yapılmış resimler, “prehistorik (tarih öncesi)” bir çizgi roman özelliği taşır. Kutsal birleşme konusu art arda sıralanan bir kaç sahne ile bir roman gibi işlen5Latmos ailesi miştir. İlk sahnede birleşme gerçekleşir, ardından kadın gebe kalır, çocuk dünyaya gelir ve annebaba çocuktan oluşan aile son sahnede hep birlikte verilmiştir (Gör.45). Burdur Hacılar Höyüğünde ele geçen bir ana tanrıça heykelciğinde de yine anne çocuk birlikteliğine dikkat çekilmiştir. Çocuk annenin göğsü üstüne uzanmış, anne ise kollarını çocuğun vücuduna kenetlemiştir (Gör.67). Aile birlikteliğine gönderme yapan başka bir grup idol de, Kayseri Kültepe’nin Erken Tunç Çağı tabakalarından açığa çıkarılmıştır. Su mermerinden yapılmış olan bu idollerde, anne ve baba tek bir gövde üzerinde birleştirilmiş, bu ortak gövde üstünde ise bazen tekli bazen ikili çocuk betimlerine yer verilmiştir (Gör.89). Kültepe’nin MÖ. II. binyıl başlarına tarihlenen Koloni Çağı tabakalarında ise yine aynı konu, bu kez kurşun figürünler biçiminde karşımıza çıkar. Annebaba ve çocuktan oluşan aile betimi, kutsal birleşmeye yani “berekete” gönderme yapmaktadır(Gör.10). Tokat Erbaa’da ele geçen arsenikli bakırdan bir heykelcik, Eski Tunç Çağı’nın ender buluntuları arasındadır. Horoztepe heykelciği olarak bilinen bu eser, özel bir döküm tekniği ile üretilmiştir. Heykelcik, kucağında kavradığı yavruyu emziren bir anneyi betimler. Eseri işleyen usta, emzirme pozisyonunu, anatomik kurallara bağlı kalarak tasarlamıştır. Usta, olasılıkla annenin iri göz oyuklarına yarı kıymetli taşlardan parçalar koymuştu, fakat bunlar günümüze ulaşmamıştır (Gör.11Kapak görsel 1 Horoztepe emziren anne ). MÖ. I. binyıla ait Geç Hitit kabartmaları, anne çocuk ilişkisinde, günlük yaşamdan farklı sahneler yansıtır. Osmaniye Karatepe’den bir kabartmada çocuğunu emziren anne, hurma bahçesinde gösterilmiştir. Maraş’ta bulunan bir mezar taşında kucağında oğlunu kavrayan anne, rahibe kıyafetleri ile betimlenmiştir. Maraş’taki bir başka mezar taşında ise çocuk, anne baba arasına konmuş bir taburenin üstünde durmaktadır (Gör.1315). Antalya Bayındır tümülüsünden Frig, Yunan ve SyroHitit sanatlarının karması fildişi bir tanrıça heykelciği çıkarılmıştır. Tanrıça, biri omzunda diğeri yanında iki çocuğu ile betimlenmiştir. Tanrıçanın yüz hatları SyroHitit, yüksek silindirik başlığı Frig, elbise ayrıntıları ise Yunan özellikleri taşır. Heykelcik bu haliyle 14Maraş Hitit mezar taşı anne ve DoğuBatı kültürlerinin çocuk tam bir sentezidir (Gör. 16). 10 Kültepe kurşun aile izin figürü 13Karatepe emziren anne kabartması HİTİTLERİN ANADOLU’SU verme.” Başka bir Sümer ninnisinde anne oğluna şöyle sesleniyor: “Ben oğluma bir eş alacağım, çok tatlı bir oğul doğuracak ona… Sıcak kucağında yatacak karısı, açılmış kollarında yatacak oğlu… Karısı onunla mutlu olacak, oğlu onunla mutlu olacak… Onun kucağında sevinecek genç karısı, onun tatlı dizinde büyüyecek oğlu.” 15Maraş Hitit mezar taşı aile ANNEYE MEKTUP ANATANRIÇANIN ÜLKESİ: ANADOLU Kadın ve bereket kültü arasındaki ilişki, “Neolitik Çağ 4Latmos kaya resimleri, kutsal birleşme ve bebeğin doğumu Aile, bereket kültü ve kadının doğurganlığı hakkında vurgu yapan bu tür heykelciklere Mezopotamya’da da rastlanılır (Gör.12 Kapak görsel2 Sümer emziren tanrıça heykelciği). Fakat Mezopotamya bize bu betimlerden çok daha fazlasını, yazıyı bırakmıştır. Çivi yazılı Sümer tabletleri, insanlık tarihine ait bilinen ilk ninnileri içerir. Yaklaşık 4 bin yıl önce Sümer ülkesinden bir anne, çocuğuna şöyle sesleniyordu: “Usa şanu usa şanu. Usa şanu ki dumuşane… İgi badbadani u kunib, İgi gunani nuzu şarbi. U eme za malilikani, Za mallilil u nagule.” Bilinen bu ilk Sümer ninnisinin Türkçe karşılığı şöyledir: “Gel uyku, gel uyku. Oğlumun olduğu yere gel... Uykusuz gözlerine uyku ver, Sürmeli gözlerine elini koy. Dışardaki durmak bilmeyen dilinin, Uykusunu almasına İLK NİNNİ Sümer tabletleri yalnızca ilk ninnileri değil, aynı anda anneye yazılmış ilk mektupları da içerir. Ludingirra adındaki bir oğul, uzaktaki annesine bir mektup gönderir, mektupta şu satırlar yer almaktadır: “Annem ufkun parlak ışığı, ışıl ışıl bir sabahyıldızı... Cazibe dolu bir prenses mücevheri... Mavi taş kaide üzerinde sutaşından bir melektir. Annem mevsiminde yağ BEREKET KÜLTÜ VE ÇOBAN İSA 8Kültepe mermer idol ailesi 9Kültepe mermer idol, ikiz çocuklar Ortadoğu’nun binlerce yıllık bereket kültü geleneği, Hz. İsa ve Meryem Ana figürleri ile Hıristiyanlığa da girmiştir. Hıristiyanlaşan Roma; kutsal birleşme, bereket ve doğa kültü gibi eski pagan geleneklerini, bir şekilde yaşatmaya devam eder. Tanrısal bir şekilde gebe kalan Bakire Meryem’in oğlu “Çoban İsa” Roma tarafından Tanrılaştırılmıştır. İslam geleneğinde annenin yeri için ise bilindik tek bir cümle yetecektir: “Cennet annelerin ayakları altındadır.” Hz. Muhammet. 16Antalya fildişi **Başlık: Neşet Ertaş… heykelcik Bir hükümet yurttaşlarının yaşamını sürdürmelerini sağlayacak politikaları hayata geçirmekle yükümlü müdür? Bu soruya, devletlerin anayasaları ve imzaladıkları uluslararası antlaşmaları göz önüne aldığımızda, evet, yanıtı veriyoruz. Değil mi? İklim değişikliği, çok geniş bir mutabakatla ve imzalanan pek çok antlaşmayla tescil edildiği gibi, dünyanın tüm ülkelerinde yaşayan yurttaşların yaşamlarını, farklı boyutlarda da olsa tehdit ettiğine göre, bu konuda yeterli önlemleri almayan bir hükümet yükümlülüklerini yerine getirmiyor sayılabilir mi? Hollandalılar, her kesimden 900’ü aşkın Hollanda yurttaşı, iklim değişikliği konusunda bu yükümlülük ve sorumluluk ilkesini ülkelerinde sınamak için kendi hükümetlerini mahkemeye verdi. Geçtiğimiz hafta, tarihi davanın duruşmaları başladı. Davacı: Yurttaş, Davalı: Hollanda hükümeti, Dava konusu: İklim değişikliğini önleme konusunda uluslararası ortak sorumluluğunu yerine getirmeyerek yurtaşların geleceğini tehlikeye atmak ve ülkenin yürürlükteki insan hakları hukukunu çiğnemek. Hükümetlerine dava açan Hollanda yurttaşlarının hukuk danışmanlarından biri olan Roger Cox, her hükümetin tehlikeli iklim değişikliği konusunda sorumlulukları olduğunu ve yalnızca iklim değişikliğinin etkilerine karşı değil, önlenmesi konusunda da kendi sınırları içinde yetkilerini kullanarak yurttaşlarının yaşamını güvenceye almakla yükümlü olduğunu hatırlatıyor. Davacıların iddialarını dayandırdıkları temel yükümlülük, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPPC’nin, tehlikeli iklim değişikliğini önlemek için belirlediği sınırlar, yani küresel ısınmayı 2 o C sınırında tutabilmek için gerekli seragazı salım azaltımları. Bilindiği gibi IPCC, 2020 yılı için mutlak azaltım miktarlarını 1990’lar seviyesinden %25 ile %40 daha düşük olarak belir lemiş bulunuyor. Avrupa Birliği de 2030 yılında %40 azaltım gerçekleştirmeyi hedefliyor. Avrupa’da kamuoyunun Almanya’dan sonra iklim meselesine en duyarlı ülkelerinden biri olan Hollanda’da hükümet, üyesi olduğu AB’nin ilan ettiği hedefleri gerçekleştirmek konusunda herhangi bir açıklama ya da plan yapmış değil. Uluslararası Enerji Ajansı IEA’ya göre Hollanda, AB içinde yenilenebilir enerji kullanımının arttırılması konusunda alınan önlemler açısından en kötü ülkelerden biri, mevcut oran %5 civarında, oysa 2020 hedefi %14. Hollanda’nın topraklarının önemli bir kısmı deniz seviyesinin altında bulunuyor. Dolayısıyla iklim değişikliğinden kaynaklanacak deniz seviyesi artışlarından en fazla etkilenecek ülkelerden biri Hollanda. Bu gerçek, ülkeyi iklim değişikliği ve uyum sağlama konusunda en etkin ve öncü ülkelerden biri yapmıştı. Hollanda, deniz seviyesi artışlarından asgari etkilenmek için betondan dev setler dahil çeşitli önlemler alırken, iklim uzmanlarına göre özellikle son on yılda, seragazı azaltım politikaları konusunda yetersiz kalıyor. Bu durumu hükümetin de aslında çeşitli şekilerde kabul ettiğini söyleyen davacılar, böylece Hollanda Hükümetinin yurttaşlarına zarar verecek bir değişime karşı bilerek eylemsiz ya da yetersiz kaldığını iddia ediyorlar. Hollanda’da süren dava, yine bu yıl Mart ayında Londra’da açıklanan «Küresel İklim Değişikliği ile ilgili Yükümlülüklere Dair Oslo İlkeleri (Oslo Principles on Global Climate Change Obligations)» nden çok ciddi destek alıyor. Uluslararası hukuk camiasından pek çok uzmanın katılımıyla oluşturulan «Oslo İlkeleri», dünya hükümetlerinin, insan hakları, çevre, uluslararası ilişkiler hukuku alanında yükümlülüklerini ihlal ettiklerini, sorumlu olduklarını, dolayısıyla hesap vermeleri gerektiğini belirtiyor. Bu arada Hollanda Anayasa Mahkemesi üyesi yargıç Jaap Spier’in Oslo İlkeleri’ni hazırlayan grubun içinde olduğunu belirtelim. Spier, ayrıca Hollanda basınına verdiği bir demeçte, hükümetlerin hukuki yollarla iklim değişikliği konusunda etkili önlem almaya zorlanabileceklerini belirtmiş. Konunun birçok ülkede gündemde olduğuna işaret edelim. Belçikaıda 12,000 kişilik bir yurttaş grubunun kendi hükümetlerini dava etmeye hazırlandığını duyuyoruz. ABD’de Oregon merkezli bir gençlik örgütü, hem Federal hükümeti hem eyalet hükümetlerini, iklim değişikliğine karşı gerekli önlemleri almayarak ülke gençliğine karşı sorumluluklarını yerini getirmedikleri iddiası ile dava etmiş durumda... Türkiye’de İdare Mahkemeleri, HES’leri kamu yararı olmadığı gerekçesiyle durdurabiliyor, ya hükümetlerin iklim değişikliğine karşı alınmayan önlemler nedeniyle dava edilmesi ? İklim Değişikliği ile Mücadelede Tarihi Hukuk Davası
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle