Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilim Tarihi CBT 1468/8 Mayıs 2015 14 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com BİR “ALDATMA SANATI” OLARAK ASTROLOJİ! Beklenen müneccimler Yeni nesil müneccimler yetiştirmeden yüz yıllık cumhuriyet parantezinin kapatılması düşünülemezdi. Şimdi o da oldu. Dijital Ekonomik Sapma Kalabalıkların gücü modeli bir yandan sanayi toplumunun ne kadar müsrif olduğunun tescili ama bir yandan da bu müsrifliği tescil edeyim derken onun tuzağına düşme riskiyle de karşı karşıya. Dijital ekonomi, sanayi toplumunun tuzağına mı düşüyor? Dijital yerliler herşeye olduğu gibi ekonomiye de yeni bir açılım getirmek üzere yola çıkmıştı. “Almadan verme” ekonomisi de denilebilecek olan Vikinomi ekonomik ilişkilere bambaşka bir boyut kattı. Sanayi toplumunun doğal kâr odaklı refleksini şaşkına çevirdi. Ancak şimdi dijital ekonomi cephesinde öne çıkan kimi yeniliklere bakıldığında bu dramatik değişiklik modelinin farklı bir boyuta kaymakta olduğu görülüyor. Son yıllarda dijital ekonomiye konu olabilecek, öne çıkan başarı hikâyelerine bakıldığında (örn. Craigslist, AirBnb, blablacar, Uber vb.) bunların kapitalist ekonomi modelinin olumsuzluklarına pansuman çözümler getirmeden öteye geçemediği görülmekte. Craigslist’e bakalım. Elinizden çıkarmak istediğiniz kullanılmış eşyaları değerinin çok altında satarak onlardan kurtulmanızı sağlıyor. Airbnb, evinizin kullanmadığınız bir odasını ya da tatil nedeniyle evinizde olmayacağınız için tamamını otel gibi başkalarına kiralamayı öneriyor. Blablacar gibi örnekler ise şehirlerarası ya da milletlerarası bir seyahate çıkacaksanız ve aracınızda boş yer varsa, ucuz bir ücret karşılığı bu boş yerleri başkalarına satma fırsatı veriyor. Bu modellerin ortak özelliği ucuz alternatifler sunuyor olması. Ne ile kıyaslandığında ucuz? Kurulu düzenin standard muadillerine karşı. Yani otelde konaklama, hiç tanımadığın birisinin evinde konakla. Uçak ya da otobüsle seyahat etme ama kimdir, nedir bilmediğin birisinin arabasında (ve belki de tanımadığın başkalarıyla) seyahat et. Birinci el eşya kullanma, ikinci ele katlan. Dikkat edilirse bu modellerde ortaya çıkan bir mesaj da minimum standardın bile artık karşılanamaz bedelde olmasının normalleştirilmesi. Yeni bir eşya almak mı; senin neyine? Böylece dijital ekonomi modelleri giderek kapitalist düzenin çözemediği sorunları çözen bir alternatif model olarak kendine yer ediniyor. Kırılma noktası da burası. Dijital ekonomi bundan çok daha fazlasını sunma vaadiyle yola çıkmıştı. Bu başarılı örneklerin yaratacağı olası bir akıl tutulması dijital ekonominin potansiyelini yavaş yavaş bu küçük “kalabalıkların gücü” dünyasına hapsedebilir. Dijital ekonomi tabii ki yukarıda verilen bir kaç örnek ile sınırlandırılamaz. Ancak şurası da bir gerçek ki “almadan verme” ekonomisi sanayi toplumunun güdümündeki medyada ne yazık ki fazla yer bulamıyor. Bulamadıkça da kartopu etkisi oluşmuyor. Oysa yukarıda türden örneklerin medyada yer bulması çok daha kolay. Dijital ekonomiyi bu tür örnekler de doldursun, ama II. Dünya Savaşı sonrası doğanların oluşturduğu ve 20. yüzyılın son çeyreğine damgasını vurmuş olan ekonomi ve yaşam modeli Y Kuşağı’nın sınır tanımaz hayalgücüne ket vurmasın. Dijitalleşme ekonomik alanda sadece tasarrufa yönelik çözümlere takılıp kalmamalı. Kalabalıkların gücü modeli bir yandan sanayi toplumunun ne kadar müsrif olduğunun tescili ama bir yandan da bu müsrifliği tescil edeyim derken onun tuzağına düşme riskiyle de karşı karşıya. Dijital ekomomik düzen, ucuz alternatifler üretmenin ötesine geçmeli, bugün paralı olan şeylerin ücretsiz ya da neredeyse ücretsiz hale gelmesini sağlayabilmelidir. Asıl başarı hikâyesini ancak o zaman yazmış olur. Osman Bahadır İ bahadirosman@hotmail.com stanbul Aydın Üniversitesi’nde astroloji (ilmi fenni nücum) sertifikası programı açıldı ve YÖK de bunu onayladı. Böylece artık ülkemizde astroloji, eski adıyla ilmi nücum (yıldızlar ilmi), gerçek adıyla yıldız falı, YÖK tarafından bir “bilim dalı” olarak kabul ve ilan edilmiş oldu. Bu yeni “bilim”in ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını dileriz. Bu yeni bilim dalının ülkemize uğurlu olmasını dilemişken, yıldız falının esas amacının da zaten uğurlu saatleri belirlemek olduğunu hemen belirtmemiz gerekir. Osmanlı Devletinin başlangıcından itibaren var olan müneccimler ve müneccimlik kurumu, devletin yıkılışına kadar varlığını korudu. Padişahın cülusu (tahta çıkması), savaş ilanı, ordunun harekete geçme zamanı, sadrazamlara mühür verilmesi, sultan düğünü, bir yere asker sevk edilmesi, çocuk sahibi olma zamanının ayarlanması, sarayda ziyafet saatinin belirlenmesi, padişah kayığının veya tersanede bir geminin denize indirilmesi vb. gibi olaylarda uğurlu başlangıç saati müneccimler (yıldızlar ilmine vakif kimseler) tarafından belirlenirdi. Müneccimlik kurumu Osmanlı saltanatının sonuna kadar devam etti. Son müneccimbaşı, Karlovalı Hüseyin Hilmi Efendi’dir (ö.1924). Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devlet protokolu içindeki yeri 2013 yılında 52. sıradan 10. sıraya yükseltilmişti. Ardından Hilafetin yeniden kurulması tartışmaları başladı. Onu, liselerin imamhatipleştirilmesi ve Osmanlılarla Osmanlıcaya övgü aşamaları izledi. Dolayısıyla sıra zaten çoktan müneccimliğin ihyasına gelmişti. Çünkü müneccimlik, Osmanlılarda Şeyhülislamlığa yakın önemde bir kurumdu. Devlet yönetimi önemli kararların arifesinde müneccimbaşına danışmadan karar almıyor ve adım atmıyordu. Bu yüzden müneccimsiz bir Osmanlı devleti ve dünyası düşünülemez. Bu bakımdan İstanbul Aydın Üniversitesi’nin bu gecikmiş olmakla birlikte müstesna tarihi girişimini kutlarız. YÖK de üzerine düşen “tarihsel” görevi yerine getirmekte herhangi bir tereddüt göstermeyerek bu girişimi onaylamıştır. CBT’nin 17 Nisan 2015 tarihli 1465. sayısında Sayın Prof. Dr. Üstün Dökmen, “İlgililerin Dikkatine: Astrolojinin üniversitede işi ne?” başlıklı önemli yazısında astrolojinin niçin bir bilim dalı değil de hurafe olduğunu çok güzel bir biçimde açıklamıştı. Yıldız falcıları, gezegenlerin ve yıldızların çekim güçlerinin, doğum sırasındaki konumlarına bağlı olarak yeni doğanı farklı biçimlerde etkilediklerini söylemektedirler. Oysa sayın Dökmen’in sayın Prof. Dr. Ethem Derman’a atfen söylediği gibi; “Bir ebenin çekim gücü, bütün yıldızların bebek üzerindeki çekim gücünden milyon kat daha fazladır”. Sadece bu gerçek bile, astrolojinin (yıldız falının) nasıl bir sahte bilim olduğunu göstermeye yeterlidir. Eski zamanlarda insanlar astrologların öngörülerine inanıyorlardı, çünkü astroloji onların büyüye dayalı dünya görüşlerinin bir parçasıydı. Bu insanlar gökcisimlerini tanrıların temsilcileri ve işaretleri olarak gördüler ve bunlarla dünyadaki olaylar arasında ilişki olduğunu düşündüler. Ancak onların gezegen ve yıldızlarla dünyamız arasındaki devasa uzaklıklara ilişkin hiçbir bilgileri yoktu. Günümüzde bu uzaklıklar bilinip hesaplandığından, uzak gezegenlerin ve çok daha uzaktaki yıldızların çekimsel ve diğer etkilerinin ne kadar sonsuz küçük olduğunu anlayabiliyoruz. O halde insanlar günümüzde astrolojiye niçin inanır?. Çünkü astronomi astrolojiden ayrılıp gelişmekle birlikte, astroloji gerektiği ölçüde ve yaygınlıkta çürütülmemiştir ve bu yüzden de astrolojiye olan inanç, çağdaş toplumun çeşitli katmanlarına sızmış durumdadır. Astroloji adı verilerek gerçekte sanki bilimsel bir yönü varmış gibi sunulan bu etkinliğin gerçek adı astrofaldır. Öte yandan bu etkinliğin gerçekte kendi içinde bile tutarlı olmadığı 1991 yılında gösterilmiştir. 11 Temmuz 1991 tarihindeki Güneş tutulması sırasında Güneş’in Yengeç takımyıldızında olması bekleniyordu. Fakat yapılan gözlemlerde Güneş, İkizler takımyıldızının ortalarına doğru ilerlemiş olarak göründü. Çünkü Yer’in dönme ekseninin presesyonu (devinimi), Güneş’in takımyıldızlarda bulunma süresini değiştirmişti. Bu değişikliği hesaba katmayan astrologlar, kehanetlerini eski pozisyonlara göre yapıyorlardı. Kendi simgesel ilkelerine bile bağlı kalamayan bir astroloji! Fallar nasıl tutacak? Cumhuriyet bilim ve bilimsel düşünce temeli üzerinde kurulmuştu. Bu nedenle bilime ve bilimsel düşünceye karşı gelişen her hareket, cumhuriyetin de temellerini yok etmeye yöneliktir. Falcılığı üniversiteye sokanlar, bu eylemlerinden dolayı tarih önünde sorumludurlar. İstanbul Aydın Üniversitesi ve YÖK, yoksa astrolojiyi bir “bilim” dalı olarak değil de, sanat dalı olarak mı kabul ettiler? Bir “aldatma sanatı” olarak astroloji! Günümüzün önemli ama acı bir gerçeği. Geçen haftaki yazımın ilk satırındaki 1915 tarihi 2015 olacaktı. Düzeltir, özür dileriz. BÜYÜYE DAYALI DÜNYA