Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 Son Araştırmalardan da önemli bir rol oynayan kimyasal maddeleridir. NASA işte bu nedenle Mars’ta bir zamanlar bakteriyel yaşamın var olduğunu tahmin ediyor. nan diğer bir yazısında bu tür bir kimyasal uyum olasılığının sanılandan on misli yüksek olduğu söyleniyor. Diğer bir olasılığa göreyse Theia ve gelişmekte olan Dünya, çarpışmadan sonra ilk başta iyice karışmış, Ay ve yer mantosu daha sonra bu topaklardan oluşmuş olabilir. Maryland Üniversitesi ve Münster Üniversitesi araştırmacıları ilk kez dünyamız ve Ay üzerinde bulunan volfram çeşitleri arasında ölçülebilir farklılıklar saptadı. Ölçümler çarpışma teorisini çürütmüyor, sonuçlar Dünyamız ve Ay’ın çarpışmadan sonra çeşitli malzemelerden oluşan bir tabaka oluşturduklarının bir kanıtı. CBT 1466/24 Nisan 2015 HIV bağışıklık terapisinin testleri başarılı Dünya genelinde milyonlarca insan HIV virüsü taşıyor. On yıllardan bu yana yapılan yoğun araştırmalara rağmen, ne iyileştirici bir ilaç ne de koruyucu bir aşı geliştirilebildi bu ölümcül hastalık etkenine karşı. Ancak bilim bu bu sefer önemli bir atılım yaptı. Doktorlar ilk kez HIV’ye karşı bir HIV bağışıklık terapisini başarıyla test ettiler. Küçük bir araştırma çerçevesinde uygulanan tek seferlik nötrleştirici antikor enjeksiyonu, hastanın kanındaki virüs miktarını önemli ölçüde düşürmüş, üstelik de terapi hastalar tarafından iyi tolere edilmiş. Yeni bağışıklık terapisi HIV enfeksiyonu için koruyucu, tedavi edici ve iyileştirici bir yapıtaşı olabilir diyor Rockfeller Üniversitesi’nde Marina Caskey ile çalışan ekip Nature dergisinde. HIV bağışıklık terapilerine dayanan araştırmalar bugüne kadar hep hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştı.. Bağışıklık terapisi öte yandan terapiden kaçarak HIV rezervine giren etkin olmayan virüslere de ulaşabilir.. Bu da HIV’in bedenden atılmasında ve enfeksiyonun iyileştirilmesinde önem taşımakta. Fakat bunun için de uyuyan virüsleri etkinleştiren maddelerin geliştirilmesi gerekir. Bağışıklık terapisi halihazırdaki terapilerden farklı olarak sadece virüsün çoğalmasını önlemekle kalmayıp, bağışıklık sistemindeki hastalıklı hücreleri de öldürebilme gibi avantajları var. Ay’ın oluşumuyla ilgili yeni ayrıntılar Genç dünyamız ilkel zamanlarda bir gökcismiyle çarpışmış ve bu çarpışma esnasında Ay dışarı savrulmuştur. Bu konuda astronomların genelde hemfikirler. Şimdi ise dünyamızın uydusuyla ilgili yeni ayrıntılara ulaşıldı. Buna göre Ay, dünyaya çarpan büyük bir gökcismi tarafından genç dünyamızdan dışarı savrulmuş. Ama daha üç metreye kadar büyüyebiliyordu. Özellikle de kalın ve heybetli gagası o kadar dikkat çekici ki bu herhalde silah görevini görüyordu. Llallawavis scagliai’nin iskeleti Buenos Aires’in güneyinde bulundu. 3.5 milyon yıllık fosil, terör kuşlarının tükenmekte olduğu bir çağa ait. Ensest, dağ gorillerini koruyor Orta Afrika’da geriye sadece birkaç yüz dağ gorili kaldı. Bugüne kadar hayvanlar arasında yaşanan ensestin türün devamı için tehlikeli olduğu sanılıyordu. Oysa yeni bir kalıtım analizi, ensestin gorillerin yararına olduğunu gösterdi. Orta Afrika’nın ormanlarında iki goril türü yaşıyor. Batı gorili, batı ova gorili ve CrossRiver gorili olmak üzere iki alt türe ayrılır. Doğu gorili ise doğu ova gorili ve dağ gorili olarak ayrılır. Dağ gorilinin soyu tehdit altındadır. Virunga yanardağı bölgesinde sadece 800 dağ gorili yaşıyor. Wellcome Trust Sanger Enstitüsü’nden Yali Xue şimdi 13 doğu gorilinin, yedi dağ gorilinin ve altı doğu ova gorilinin kalıtımını tamamen çözdü. Daha sonra ise tüm alttürlerin kalıtımları ile karşılaştırdı. Sonuçlara göre iki doğu alttüründe, batı alttürlerine kıyasla iki ila üç misli daha az genetik çeşitlilik görülmekte. Düşük genetik çeşitlilik genelde canlıları, hastalıklara veya zararlı çevresel etkenlere karşı daha duyarlı hale getirir. Ancak anlaşıldığı üzere ensest ve buna bağlı genetik çeşitlilik azalması özellikle de dağ gorilinde olumlu bir yan etki yapmış. Bir Yeni fosil, terör kuşları hakkında yeni bilgiler sundu Dinozorlar tükendikten sonra terör kuşları en büyük etçil hayvanlar olarak dünyaya hükmetti ve milyonlarca yıl boyu beslenme zincirinin tepesinde yer aldılar. Uçma yetisine sahip olmayan bu kuşlar hakkında yeni bilgileri Arjantinli bilim insanları Journal of Vertebrate Paleontology dergisinde anlattı. Lallawavis scagliai olarak isimlendirilen 1.20m yüksekliğindeki ve 18 kilo ağırlığındaki fosil gerçekte ailenin küçük bir temsilcisiydi ama anatomisi kuşun yaşam biçimi hakkında ayrıntılı bilgiler veriyor. O tarihin en büyük etçilleri olan terör kuşlarının bazı türleri sonra üzerinde kozmik malzemeden oluşan bir tabaka birikmiş. Bu açıklama dünya ve Ay üzerindeki farklı volfram madeni çeşitlerine dayanıyor. Güncel teoriyle göre Ay, genç Dünyaya Mars büyüklüğünde bir protogezegeninin çarpmasıyla oluştu. Fakat simülasyon hesaplamaları, Ay’ın bu senaryoda çarpan Theia gökcisminin malzemesinden oluştuğunu göstermiş. Ay’ın dünyanınkine benzer kimyasal bileşime sahip olması nedeniyle bu teorinin kabul edilmesi biraz zor görünüyordu. Günümüzde güneş sistemindeki çeşitli gökcisimlerin kimyasal bileşimleri birbirlerinden farklı olduğu için, Theia ve genç Dünyanın kimyasal bileşimlerinin de farklı olması gerektiğini düşünmüşlerdi. Alessandra Mastrobuono Battisti (Haifa Teknoloji Enstitüsü) Nature dergisinde yayımla NASA, dünya dışı yaşamı kanıtlamak istiyor Dünyayı değiştiren yanardağ püskürmesi Endonezya’nın Sumbawa adasında 200 yıl önce büyük bir yanardağı püskürmesi yaşanmıştı. Tambora yanardağı 10 Nisan 1815’te günlerce püskürmeye devam edince, yaklaşık 4300 m yüksekliğinde olan dağın 1000 metresi çökmüştü. On binlerce insan magma ve kayacın altında kalmış, metrelerce kalınlıktaki bir kül tabakası Sumbawa adasındaki köyleri yutmuştu. Dev bir tsunamiyle kıyılardaki yüzlerce kilometrelik bir alanı çölleştirmişti. Tahminlere göre 100.000 kişinin hayatını kaybettiği bu muazzam volkanik etkinlikle atmosfere kül ve 400 milyon ton kükürt gazı savruldu ve yerküresinin etrafına dağıldı. Bunu takip eden 1916 yılı “yazsız bir yıl” olarak tarihe geçecekti. Yoğun bulutlar güneş ışığını hemen hemen geçirmediler. Ekinler tarlada çürüyüp, hasat yapılamayınca da Avrupa’da açlık krizi başladı. Amerika’nın doğusundaki çiftçiler de açlıktan ölmemek için batıya göçtüler. Tambora’nın püskürmesi Yeni Çağ’ın en ağır doğal afetiydi. Bu korkunç havanın nedenini ilk başta kimse anlamadı. O tarihlerde telgraf henüz keşfedilmemişti, dolayısıyla da dünyanın diğer ucundaki Avrupa yanardağ püskürmesinden aylar sonra haberdar oldu. Gerçi o tarihlerde Endonezya’da bulunan İngiliz jeolog Sir Stamford Raffles patlama sesinin Sumatra’nın 1500km batısından bile duyulduğunu söz ediyor. Ama insanlar bunu top sesleri sanmışlar. Jeologlar Haraldur Sigurdsson ve Lewis Asrams, yanardağın kenarında, üç metre kadar derinlikte bir köyün kalıntılarını bulmuş ve Tambora’nın, “Doğunun Pompei’i” olabileceğini söylemişlerdi. O zamanlar Current Science dergisinde yayımlanan araştırma yazısına göre elinde bıçak tutan kömürleşmiş bir kadın cesedi, tunç kaseler ve çanak çömlek parçaları bulunmuştu. Bu tür buluntular Vezüv yanardağının lavları altında kalan Pompei kentinde de bulunmuştu. Ancak Sumbawa’daki efsanevi zenginlikten geriye pek bir şey kalmadı. 1.5 milyon kişinin çoğu çiftçilik veya balıkçılıkla geçiniyor. Turistler adadan gelip geçiyorlar sadece. NASA en geç 20 yıl içinde dünya dışı yaşamın varlığını kanıtlayacağına inanıyor. Ellen Stofan, yaşam derken küçük yeşil uzaylılardan değil mikroplardan söz ettiğini de vurguluyor. Mesela NASA’nın en pahalı projesi olan “Curiosity” ile Kızıl Gezegen’de yaşamın izleri keşfedilmişti. Robot, bir kürek dolusu Mars toprağında kükürt, azot, fosfor ve karbonun izlerine rastlamıştı. Tüm bunlar yaşamın oluşumun