02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yalanın Bilimsel Yüzü Dünya finans pazarlarının otomasyonu kontrolden çıkıyor mu? New York’u Londra’ya bağlayan Atlantik aşırı fiber optik kabloların veri aktarım süresini 5 ms (0.005 saniye) azaltmak için 300 milyon dolar yatırım neden yapılır? Erdal Musoğlu ([email protected]) 200 yıl önce, Rotschild bankası, posta güvercinleri şebekesi sayesinde, Napolyon’un Waterloo yenilgisini ilk haber alan banka olmuş ve Fransız devlet tahvilleri üzerinden bir servet kazanmıştı. Görüldüğü gibi, finans piyasalarında, borsalarda, iletişim hızının önemi epey eskilere dayanıyor. 2008 yılında mali piyasalarda yaşanan kriz tüm dünyada hissedildi ve tam 27 milyon insana işini kaybettirdi. Bir yıl sonra işler yavaş yavaş yoluna girip küresel mali çıktı yükselmeye başladığında ise açılan işler kaybedilenlerin çok gerisinde kaldı. Birçok önemli ekonomiste göre bu durum, finans piyasalarındaki işverenlerin, fırsattan istifade, son teknolojilerle otomasyon yolunu seçip istihdamdan kaçınmalarından kaynaklanmakta dır (ref1). Bunun en önemli nedeni ise bilgisayarlarla yönetilen ve üretilmiş finansal ürünler (manufactured financial products) adı verilen yeni spekülatif yatırım araçlarıdır. Bu araçların kapital dolaşımının değeri günümüzde dünyanın tümünün gayri safi milli hasılatının 23 katına varmaktadır! Büyük borsa merkezleri denince aklımızda canlanan imaj genelde kalabalık salonlarda, ekranların önünde, heyecanla işaretler yapıp duran, telefonlar eden, borsa çalışanlarıdır. Gerçekte ise, ABD ve AB de tüm finansal hareketlerin %60’ı, artık, yüksek performamslı, yüksek hızlı bilgisayarlar tarafından yapılmaktadır. Bir diğer değişle, bu bilgisayarlar, birbirlerine karşı borsa oynamaktadırlar! Londra borsası bir işlemi (transaction) 124 mikrosaniyede (saniyenin milyonda biri) tamamlamakla öğünmektedir. Yakın gelecekte ise, yeni algoritmalar sayesinde bu işlemlerin birkaç nanosaniyede (saniyenin milyarda birinde) tamamlanması öngörülmektedir (ref2). Finans merkezleri arasında verilerin aktarım hızları da süper bilgisayarların işlem hızı ile uyumlu olmak zorunda tabii. Yazımızın başında sözünü ettiğimiz, milisaniye avcılığı yapan, hız arttırıcı yatırımların nedeni de bu. İşin endişe verici yanı ise, söz konusu otomasyon ve hız yarışının günümüzde neredeyse kontroldan çıkmak üzere olmasıdır. Çünkü artık kimsenin bu bilgisayarlar arası yarışın teorik temellerini anlama kapasitesi bulunmamaktadır! Ayrıca, firmalar rakiplerinin işlem ve iletim hızlarını azaltmak için her yola başvurmaktadır. Yani finans ve borsa otomasyonu dünyası neredeyse bir bilim kurgu filmi senaryosu yaşamakta ve tam bir anarşiye doğru gitmektedir. Diğer yandan, ekonominin giderek ‘finansallaşması’, kitlelere iş ve refah üreten yatırımlar yapmak yerine, 300 milyon dolarlık bir yatırımı, spekülatif finans ürünlerinin alımsatımı için yarışan bilgisayarların veri değişim hızını 5 milisaniye arttırabilmek için kullanmak gibi anormal durumlara yol açmaktadır. ABD’de 2000 yılındaki internet şirketleri balonunun ardından 2008’deki ev kredileri balonunun da patlaması bile finans hizmetleri sektörünün GSMH’deki payının artmasının sürmesini engelleyemedi. Bunun nedeni ise, en gelişmiş bilgi teknolojilerinin ‘Hedge Funds’ ailesinden birtakım garip finansal ürünlerin oluşturulması ve alımsatımı için kullanılmasıdır. Ayrıca, finans hizmetleri lobilerinin büyük baskı ve çabaları sonucu bu tür ürünlerin pazarlanmasındaki standartlar ve kontrollar iyice gevşetilmiş ve bunların yaygınlaşmalarının önü açılmıştır. Dünyadaki bankalar arası elektronik fon transferlerinin bir günlük miktarı, gelişmiş tüm ülkelerin merkez bankalarının rezervlerini geçmektedir. Bu süreçteki kararların alınması ise giderek insanlardan makinelere geçmekte, bunun sonucunda ise, sermaye, üretimin güvenilir ve etkin bir yönlendiricisi olmaktan çıkmaktadır. Bugün, çok yüksek miktarlarda alım satımı yapılan bu yapay finansal ürünlerin bazıları, bilgisayarların kendi aralarında oynadığı bir kumar oyunundan farksız hale gelmiştir. Küresel kapital akışının bilgisayarlarla kontrolu finans pazarlarının yapısal (sistemik) bir risk içinde olmalarına yol açmaktadır. Bunun başlıca nedeni, sistemin had safhadaki hızı, karmaşıklığı ve onu yönetmek için birlikte çalışan bilgisayarların arasındaki çok sıkı bağlantılardır. Bu da, bilgisayarların, bazen, pazarın gereksinimlerinden çok, ağdaki diğer bilgisayarların hamlelerine cevap vermelerine, hatta kendi aralarında kapalı bir çevrim (loop) içine girmelerine yol açmaktadır. Tıpkı, eko yapan bir ortamda iki kişinin birden bağırmaları ve seslerinin birbirine karışması gibi.. Uzmanlar sorunu çözdüklerinde ise epey ‘hasar’ oluşmuş olmaktadır. Böyle bir medenle, 2010 mayısında, New York borsası, piyasalara bağlı hiçbir neden olmaksızın, 16 dakika içinde 1000 puan inmiş ve çıkmıştır (ref3). Bu da bazı hisse senetlerinin değerlerinin %90 civarında dalgalanmalarına yol açmıştır. Sorunun anlaşılması ve çözülmesi uzmanların 6 ayını almıştır! Bu sorunun tekrarlanmaması için ‘alsat’ komutlarının bir saniyeden önce uygulanmaması önerisi ise, dünya ekonomisini çökerteceği gerekçesi ile kabul görmemiştir. Finans pazarlarının durumu, otomasyonun, robotlaşmanın, geleceği açısından çok ciddi soru işaretleri oluşturuyor doğrusu. Referanslar: 1. The Future, Al Gore 2.www.gov.uk/government/uploads/system/ uploads/attachmentdata/file/289015/111230dr11impersonalefficiencyanddangersofafullyautomatedsecuritiesexchange.pdf 3. www.wired.com/2012/02/highspeedtrading/ KRİZLER VE ‘FIRSATLAR’ KONTROL KİMDE? BORSAYI KİM YÖNETİYOR? YATIRIMLAR NEREYE? (RU, Scientific American Online/ 18 Mart 2014) CBT 14323 /29 Ağustos 2014 Geico finans ve sigorta şirketinin reklam filminde Mary Lincoln kocasına giydiği elbisenin kendisini şişman gösterip göstermediğini sorar, Doğrucu koca Abe “Sanırım azıcık,” diye kaçamak bir yanıt verir. Ardından filmi seslendiren kişi, “Geico’ya geçmek size gerçekten yüzde 15 ya da üzerinde bir kazanç sağlayabilir mi? Abe Lincoln dürüst müydü?” diye sorar. Reklam filmindeki espri işe yarar, çünkü izleyici Mary Lincoln’un sorusunun gerçekte eşinin sevgi ve bağlılığını ölçen bir sınav ya da bir komplimanda bulunma çağrısı olduğunun ayırdındadır. Oysa, 2013 yılında Lying (Yalan Söyleme) başlıklı bir kitabı yayımlanan sinirbilim uzmanı Sam Harris’e göre insanların böyle bir durumda bile doğruyu söylemekten asla vazgeçmemeleri gerekiyor. “Yalan söylediğimizde dostlarımızın gerçeklere ulaşmalarına engel oluruzve sonuçta bu bilgisizlik onlara hiç beklemediğimiz biçimlerde zarar verir. Dahası, Harris küçük beyaz yalanların çoğu zaman okkalı kara yalanlara neden olabileceğine de dikkat çekerek, “Kısa sürede siz de başkalarının hiç zorlanmadan yaptıkları gibi gerçeklere gölge düşürmeye, hatta üzerinde hiç düşünmeksizin yalan söylemeye başladığınızı fark edersiniz. Ancak bunun bedelini altından kalkamayacağınız denli ağır bir biçimde ödersiniz,” diyor. En iyi çözüm, düşünüp taşınıp gerçeği söylemenin uygun bir yolunu bulmaktır. Harris’in de belirttiği gibi, araştırmalar “başkalarının duygularını zedelememek adına söylenen beyaz yalanlar da dahil yalanın her türlüsünün niteliksiz, yüzeysel ilişkilerle bağlantılı olduğunu” ortaya koyuyor. Çoğumuz söylediğimiz yalanlarla Hitler’e dönüşmesek de, hemen hemen hepimiz kendimizi ya da başkalarını rahatlatmak için gerçekleri gizleriz. Peki, söylediklerimizin ne kadarını yalanlar oluşturuyor? Deneklerin belirli bir süre içinde olabildiğince sayı dizeyini çözmeye çalışıp verdikleri her doğru yanıt karşılığında belli miktarda para aldıkları bir deneyde, sonuçları aynı odadaki deneyi yapan kişiye verenlerin ortalama 20 sorudan dördünü doğru yanıtladıkları görüldü. Deneklerin doğrularını sayıp yanıt çizelgesini yırttıkları ve doğru sayısını deneyi yapan başka odadaki kişiye sözlü olarak ilettikleri bir başka durumda ise ortalama 20 sorudan altısının doğru yanıtlandığına bir başka deyişle, yüzde 10’luk bir artış meydan geldiğine tanık olundu. Doğru yanıt başına ödenen miktar 25 sentten 5 dolara yükseltildiğinde bile aynı durumun geçerli olduğu görüldü. Ne var ki, araştırmacılar doğru yanıt başına 5 dolar ödendiğinde yalan söyleme oranında hafif bir düşüş olduğunu gördüler. Ariely yalan söylemenin maliyetkazanç hesabı sonucunda ortaya çıkan bir durum olmadığını, tam tersine, küçük yalanların dürüst biri olduğumuz algısına zarar vermeden öz saygınlığımızı arttırmamıza olanak tanıyan bir davranış biçimi olduğunu öne sürüyor. Shaul Shalvi, Ori Eldar ve Yoella BerebyMeyer adlı ruhbilim uzmanları 2013 yılında kaleme aldıkları “Dürüstlük Zaman (ve Gerekçesizliği) Gerektirir” başlıklı tezde insanların kendilerince haklı gerekçeler bulduklarında yalan söylemeye daha yatkın oldukları görüşünü araştırdılar. Araştırmada denekler deneyi uygulayan kişinin sonucu göremediği bir ortamda üç kez zar attılar ve ilk atışta gelen sayıyı yetkiliye bildirdiler. Deneyde gelen sayı ne denli yüksek olursa, deneklere ödenen miktar da o denli yüksek oluyordu. İkinci ve üçüncü atışların sonucunu görebilmeleri deneklere üç atıştan en yüksek olanını bildirme konusunda haklı bir gerekçe sunma olanağı tanımaktaydı; çünkü o sayı gerçekte çıkan bir sayıydı ve yalan haklı bir gerekçeye dayanıyordu.Deneklerin bir bölümü 20 saniye içinde yanıt vermek zorunda bırakılırken, kimilerine sınırsız bir süre tanındı. Her iki grup da yalan söylemekle birlikte, süreleri daha kısa olan deneklerin yalana daha yatkın oldukları görüldü. Deneklerin zarı bir kez atıp sonucu bildirdikleri ikinci bir deneyde de süre sıkıntısı olanların daha çok yalan söyledikleri, düşünecek bol zamanı olanların ise doğruyu söylediklerine tanık olundu. Her iki deney de insanların süre sıkıntısı çektiklerinde daha çok yalan söylediklerini, ancak zaman unsuru söz konusu olmadığında yalnızca haklı bir gerekçeleri olduğunda yalana başvurduklarını ortaya koyuyor. İnsanlar en çok (ve en az) ne zaman yalan söyleme eğiliminde olurlar? PSİKOLOJİ ÜRETİM TEKNOLOJİLERİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle