02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Aykut Göker http://www.inovasyon.org; [email protected] KİTAP İÖ 500’LERDEN BUGÜNE BAKMAK Yenilik/yenilikçilik (inovasyon) yalnızca kapitalist sistemin çarklarını çevirmeye, sistemi sürdürmeye yarayan bir kavram değil ki... Savaş Sanatı1 “... askerleriniz gereğince eğitilmiş ve disiplin altına alınmışlardır... bütün görevlerde kullanılabilirler; ateşe ve suya girmeleri buyrulsa da itaatsizlik göstermeyeceklerdir.” Tunç Tayanç Bundan yaklaşık iki buçuk yıl önce, yayınevinin isteği üzerine, İÖ 500’lerde yaşamış Çinli komutan, stratejist ve filozof Sun Tzu ya da Sunzi’nin yazdığı kabul edilen “Savaş Sanatı” adlı kitabı Türkçeye çevirdim. Daha önce de Türkçeye çevrildiğinden önce isteksiz davrandım; ama okumaya başlayınca isteksizliğime yol açan gerekçeleri bir yana bıraktım. Üstelik çevirmeye başlayınca da, genellikle ek süre isteyen bir çevirmen olduğum halde, öngörülen süreden çok önce çeviriyi teslim ettiğim “Savaş Sanatı”nın, biraz gecikmeyle de olsa, bu yıl içinde Akılçelen Kitaplar arasında yerini alacağını umuyorum. Burada kullandığım alıntıların da o çeviriden alındığını da “etik” olarak özellikle belirtmek isterim. On üç bölümden oluşan “Savaş Sanatı”nın Batı dünyası tarafından keşfedilmesi, 1772’de bir Cizvit papaz tarafından Fransızcaya çevrilmesiyle olmuştur. İngilizceye çevrilmesi içinse epey beklenmiş, 1905’de kısmen, nihayet 1910’da tamamı İngilizceye çevrilmiştir –ki sözünü ettiğim çeviri de bu basım üzerinden yapılmıştır. Çeviriye başladıktan bir süre sonra, yani 2012’nin ilk iki ayı içinde, Türkiye’de siyasal iktidarda bulunanların söylemlerine ve eylemlerine bakarak, “birileri bu kitabı okumuş, akıl veriyorlar” demeye başladımdı. Aradan geçen süre bu yargımı iyice pekiştirdi. Hele son birkaç aydır yaşananlar karşısında, “Savaş Sanatı”nda yazılanlarla günümüz Türkiye’sinde kullanılan söylemler arasında koşutluk bulduğum satırları paylaşmaya karar verdim. Önce “Savaş Sanatı”nda yer alan on üç bölümü sıralayayım: 1/ Planları hazırlama, 2/ savaşmak, 3/ hileyle saldırı, 4/ taktik konumlar, 5/ kuvvet, 6/ zayıf ve güçlü yanlar, 7/ taktik manevralar, 8/ taktik çeşitlemeler, 9/ ordunun yürüyüşü, 10/ arazi, 11/ dokuz durum, 12/ ateşle saldırı, 13/ casusların kullanılması. Burada bütün bölümler üzerinde değil, günümüz Türkiye’sine ışık tutan bölümler, genellikle de “siyaset yapma biçimi”ne uygun düşen öneriler üzerinde durmaya çalışacağım. Savaş Sanatı’nın “University of California, Riverside”daki koleksiyonundan bir bölüm. Kaynak: http://www.flickr.com/photos/bluefootedbooby/370458424; erişim tarihi: 28 Mayıs 2014. “Giriş” yerine, Çin tarih yazımının atası sayılan, Han Hanedanı sırasında yaşamış olan Ssuma Ch’ien ya da Sima Qian (İÖ 145 ya da 135 dolayları)’ın anlatımyla Sun Tzu. Sun Tzu Wu, Ch’i Devleti’nin yerlisiydi. SAVAŞ SANATI, Wu Kralı Ho Lu’nun dikkatini çekti. Ho Lu ona dedi ki: “Yazdığın 13 bölümü dikkatle okudum. Askerleri yönetme kuramını küçük bir sınamadan geçirebilir miyiz?” Sun Tzu yanıtladı: “Geçirebilirsiniz.” Ho Lu sordu: “Sınama kadınlar üzerinde olabilir mi?” Yanıt gene olumluydu; böylece 180 hanımefendi Saray’ın önüne getirildi. Sun Tzu onları ikiye ayırdı, her birinin başına da Kral’ın gözde odalıklarından birini koydu. Sonra da hepsinin mızraklarını ellerine almalarını buyurdu ve şöyle konuştu: “Ön ile arka, sağ el ile sol el arasındaki farkı bildiğinizi düşünüyorum.” Kızlar yanıt verdiler: “Evet!” Sun Tzu konuşmasını sürdürdü: “ ‘Gözler ileri’ dediğimde dosdoğru önünüze bakacaksınız. ‘Sola dön’ dediğimde, sol elinize doğru döneceksiniz. ‘Sağa dön’ dediğimde, sağ elinize doğru döneceksiniz. ‘Geri dön’ dediğimde, tam arkanıza döneceksiniz.” Kızlar anladıklarını belirttiler. Komutlar böylece anlatıldıktan sonra eğitime başlamak için baltalı kargıları ve savaş baltalarını verdi. Ardından davullar çaldı, o da buyurdu: “Sağa dön!” Ancak kızlar yalnızca kıkırdadılar. Sun Tzu dedi ki: “Komutlar açık ve anlaşılır değilse, buyruklar iyice anlaşılmıyorsa, suçlu komutandır.” Ve yeniden eğitime başladı; bu kez de “Sola dön!” diye buyurdu; ama kızlar daha çok kıkırdadılar, gülme krizine tutuldular. Sun Tzu dedi ki: “Komutlar açık ve anlaşılır değilse, buyruklar iyice anlaşılmıyorsa, suçlu komutandır. Ancak buyrukları açıksa ve askerler gene de yerine getirmiyorlarsa, o zaman bu başlarındaki subayların suçudur.” Böyle diyerek, iki kümenin önderlerinin kafalarının uçurulmasını buyurdu. Olan biteni yüksekteki bir çıkıntıdan izlemekte olan kral, gözde iki odalığının kafalarının uçurulmak üzere olduğunu görünce telaşa kapıldı ve hemen aşağıya şu iletiyi gönderdi: “Generalimizin askerleri eğitme yeteneğinden iyice tatmin olduk. Bu iki odalıktan yoksun kalacak olursak, yediklerimiz ve içtiklerimiz tatlarını yitirecekler. Kafalarının uçurulmaması isteğimizdir.” Sun Tzu yanıt verdi: “Haşmetmeap tarafından ordularının başına atandıktan sonra, Haşmetmeapın belli komutları olur ki, o yetkiyle hareket ederken kabul etmem mümkün değildir.” Böylece iki odalığın kafaları uçuruldu ve hemen yerlerine önder olarak iki kişi getirildi. Sonra da davullar çaldı ve eğitime yeniden başlandı: kızlar, sola ya da sağa dönerek, ileri yürüyerek ya da geri dönerek, diz çökerek ya da ayakta durarak, bütün buyrukları eksiksiz, hiç ses çıkarmadan yerine getirdiler. Bunun üzerine Sun Tzu Krala bir haberci göndererek şunu iletti: “Efendim, askerleriniz gereğince eğitilmiş ve disiplin altına alınmışlardır, denetiminize hazırdırlar. Hükümranın isteyebileceği bütün görevlerde kullanılabilirler; ateşe ve suya girmeleri buyrulsa da itaatsizlik göstermeyeceklerdir.” Kral yanıt verdi: “General eğitimi kesip ordugâha dönsün. Aşağıya gelip askerleri denetlemeye istekli değiliz.” Bunun üzerine Sun Tzu dedi ki: “Kral sadece sözcüklerden hoşlanıyor, onları eyleme dönüştüremiyor.” Böylece, Sun Tzu’nun bir orduyu nasıl yöneteceğini bilen biri olduğunu gören Ho Lu, onu general olarak atadı. Daha İyi Yarınlar için Toplumsal Yenilik... ‘Yenilikle/yenilikçilikle’ uğraşmama karşın ‘toplumsal yenilik (social innovation)’ konusunu bu köşede doğrudan ele almış değilim. “Toplumsal bir probleme mevcut çözümlerden daha etkili, daha etkin, sürdürülebilirliği daha fazla ya da daha âdil yeni bir çözüm bulunması” toplumsal bir yenilik yapıldığı anlamına gelir. Ancak şu şartla: “Bu yeni çözüm özel kişilerden çok bir bütün olarak topluma yarar sağlamalıdır.” (Stanford Graduate School of Business.) Çalışma şartlarından eğitime, sağlıktan toplumsal gelişmeye kadar, çeşitli alanlardaki toplumsal gereksinmeleri karşılamak için ortaya konan yeni strateji, kavram, fikir ve örgütlenmeler birer toplumsal yeniliktir. Örneğin ‘uzaktan öğrenme’ toplumsal bir yenilikti; ‘mikro krediler’ de öyle... Toplumsal yenilik 60’lı, 70’li yıllarda toplumbilimcilerin tartışmaya başladıkları bir konu olmuş ama bu tür yeniliklerin toplumsal pratikteki örneklerini çok daha eski tarihlerde bulmak mümkündür. Kooperatif hareketinin kurucusu Robert Owen gibi, 19. yüzyılın pek çok reformcusunun yaptığı buydu. Hemen belirtelim, aralarında Karl Marx ve Max Weber’in de bulunduğu bütün büyük sosyologlar dikkatlerini, gelişmeyi sağlayan, toplumsal değişim süreçleri üzerinde yoğunlaştırmışlardır. (wikipedia.org) Toplumsal yeniliğin tarihteki çok çarpıcı bir örneğini Eric Hobsbawm zikrediyor: “Dünya devriminin [1917 Devrimi] hareket gücü, komünist örgütlenme biçiminden, [yani] Lenin’in yeni tip partisinden gelir; bu örgütlenme biçimi, yirminci yüzyıl toplum mühendisliğinin müthiş bir yeniliğidir ve ancak Hristiyanlığın Orta Çağ manastırlarına dayanan tarikatlar ve diğer tarikat örgütlenmeleriyle karşılaştırılabilir.” (Age of Extremes: The Short Twentieth Century / 1914 1991, An Abacus Book, 1997 baskısı, s. 76.) Durup dururken bu konuya niye girdim? Açık kalplilikle söyleyeyim: CHP’deki genel başkan değişikliğinden sonra ‘yeni bir CHP’den söz edilmeye başlanmıştı ya; kafamda da Hobsbawm’ın o çarpıcı cümlesi var; çok üstüme vazifeymiş gibi, bir siyaset kurumunun, toplumu daha iyi bir geleceğe taşıyabilmek için araç olarak kullanacağı kendi örgütünü nasıl daha iyi bir hale getirebileceğini düşünmeye başlamıştım. Zinhar, Leninist bir parti modeli beklemiyordum ama mevcut olandan daha etkin, daha etkili bir parti örgütlenmesi ortaya konmaması için de hiçbir neden yoktu... Kaldı ki, karşılarındaki iktidar blokunun (tarikat, AKP, İslâmî sermaye bloku) örgütlenme gücünün farkında ve bu gücün merkezinde de İslâmî tarikatların kadim örgütlenme modelinin yer aldığını biliyor olmalılar dı. Bu yalnızca belli bir inanç sistemine adanmışlığın temel alındığı bir örgütlenme de değil; mensuplarının dünyalıklarını doğrultabilmelerini de güvence altına alan güçlü bir örgütlenmeydi... Geçen zaman içinde, CHP’nin örgütlenmesinde, benim gibi dış gözlemcilerin hissedebilecekleri bir yenilik ortaya çıkmadı. Başka tür bir yenilik ortaya çıkmışsa, onu da kişi olarak ben fark edemedim. Denebilir ki, iktidar bloku ortadan çatladı; asıl örgütlenme gücünü oluşturan tarikat kenara çekildi; onun için örgüt meselesinin pek bir önemi kalmadı! Bence bu bir yanılgı; çünkü AKP tarikat tipi örgütlenmeyi çoktan benimsemiş ve örgütlülüğünü o düzeye çıkarmış durumda; üstelik o örgütlenmenin ‘dünyalığı doğrultma’ ayağını daha da güçlendirerek... Diyeceğim, toplumsal yenilik konusuna merak saikıyla ilgi duyan bu âciz kulunuz, CHP’de, aynı merakla beklediği ‘daha iyi yarınlar için toplumsal yenilik’ örneğini göremedi. Yoksa, kurucu önderinin aklı merkez alan ve bu ülkede yerleştirmek istediği düşünce sisteminden kendi partisinde de mi hiçbir eser kalmadı, diyeceğim ama, biliyorum ki, CHP’de o düşünce sistemini özümsemiş pek çok insan var. Mesele galiba kurumsal aklı yaratabilmekte... CBT 1421 8 /13 Haziran 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle