02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Hayvanların duyuları hakkında bilmediklerimiz şünün: timsah, titreşimlerdeki en ufacık değişimlere bile olağanüstü duyarlı olan derisi sayesinde avının yerini belirler. Timsahlar duyarlıdırlar, ama ornitorenkler çok daha duygusaldırlar. Elektro alıcıya sahip tek memeli türü olarak bilinen bu türün üyeleri, bulanık sularda yaşayan avları tarafından salınan elektrik sinyallerini gagalarındaki alıcılar sayesinde saptarlar. Araştırmacılar elektriksel mıknatıslanmanın kırmızı orman karıncalarının yakın erimde meydana gelebilecek depremleri sezinleyip yuvalarını önceden terk etmelerine olanak tanıdığına inanıyorlar. Bu canlılar gelecekte tehlikeli alanları önceden belirleyen yerbilimsel alarm sistemlerinin bir parçasını oluşturabilirler. Filler de titreşimlere son derece duyarlı canlılardır. Bu canlılar düşmanları, yaşadıkları yer ve çiftleşme tercihleri konusunda birbirleriyle iletişim kurmak için hortum ve ayaklarından kaynaklanan sismik etkinlikten yararlanırlar. Yıldız burunlu köstebeklerde toplamda yaklaşık 100 bin sinir lifi içeren 22 minik hortumcuk bulunur. Bu sayı insan elinde bulunan dokunma alıcılarının altı katına eşit. Köstebek yeri kazıdıkça dokunaçlarıyla da, tıpkı yüksek hızlı bir süpürge gibi, göz açıp kapayıncaya dek geçen süreden bile daha kısa bir sürede ortalığı temizleyip önünü açıyor. Toprağın üzerinde de kurtların ses perdelerine olağanüstü duyarlı oldukları belirtiliyor. Uluma korosundaki konumlarını yitirmek istemeyen bu canlıların kendilerine özgü bir nota geliştirmiş oldukları görülüyor. Fokların en kayda değer özelliklerine gelince, 200 metreye varan uzaklıklarda yüzmekte olan balıkların hidrodinamik izini sürebilen bıyıkları. Yemeği algılamak bir yana, beyaz ibikli serçeden geyiklere, tüm hayvanlar öğünlerinin önemli besin maddelerinden yoksun olup olmadığını duyumsayabiliyorlar. Bunların tümü de bedenlerinde üretilemeyen ya da depolanamayan amino asitleri içeren besinlere bayılıyorlar. Beden konusu açılmışken, yayın balığının bedeni tat alıcılarla kaplıdır. Bu balığın bedeni olası düşmanın tadını belirlemeye yarayan yüzen bir dili andırır. Yeniden yere sağlam bastığımız terra firma’ya dönelim. Burada yaşayan solucanların bedenleri tepeden tırnağa kimyasal değişimleri saptayan ve tat alma duyusuna olanak tanıyan kemoalıcılar ile kaplıdır. Yılanların dilleri tat almanın ötesinde işlevleri de yerine getiriler: düşmanın izini sürmeye yardımcı olurlar. Yılanlar, çatal dilleriyle avlayacakları hayvanın saldığı koku moleküllerini algı Mustafa Çetiner [email protected] • Timsah tenli deyimini bir övgü olarak dü• • • • • • • • • • organına aktarırlar. Sıçanlar ve sıradan köstebekler her biri bağımsız olarak işlev gören burun deliklerinden çift yönlü olarak koku alırlar. Araştırmacılar Afrika’da kara mayınlarının ve başka patlayıcıların saptanmasında sıçan ve köstebeklerin bu yeteneğinden yararlanmaya çalışıyorlar. Köpekbalığı beyninin yaklaşık yüzde 40’ı koku alma duyusuna adanmıştır. Kimi uzmanların köpekbalığının okyanus açıklarındaki yeminin kokusunu yaklaşık bir mil uzaklıktan alabildiğini öne sürmeleri boşuna olmasa gerek. Asalak kurtçuklar da konaklayacakları canlıları bulmak için kokudan yararlanırlar. Bilim insanları gelecekte bu asalaklara çekici gelen kokuları belirlemek suretiyle insan sağlığı açısından ciddi bir çekince oluşturan kurtçukları tuzağa düşürecek yöntemler geliştirebilirler. Yırtıcı kuşların temel duyusu koku alma değil, görmedir. Şahinler saatte yaklaşık 150 kilometre hızla uçarlarken bile, kısmen ağ katmanlarındaki sayıları azaltılmış kan kamarları sayesinde avlarını bulabilirler. Damarlar ışığı dağıttığından, daha az sayıda damar olması görüntünün de son derece net olmasına olanak tanır. Deniz tarağını şahinle kıyaslamak abes olabilir, ama kimi bilim insanları bu canlıların kabuklarının ucundaki yaklaşık 100 göz sayesinde karanlıkla aydınlığı ayırt edebildiklerine inanıyorlar. Her bir gözün ardında yer alan yansıtıcı bir yüzey ışığın iki ağ katman üzerine odaklanmasına ve imgenin oluşmasına olanak tanıyor. “Dört gözlü balık” Anableps anableps gerçekte iki gözlü bir canlıdır, ama gözlerin her biri ikiye bölünmüştür: Üst bölüm yukarıdaki düşmanlara göz kulak olurken, alt bölüm suyun altını dikizlemekle görevlidir. Yaklaşık 360 derecelik bir görüntü elde etmek üzere konumlandırılmış sekiz gözlü sıçrayan örümceklerin yanı sıra, çiftleşmeyi kolaylaştırıcı morötesi ışınları saptayabilen kimi örümcek türleri de vardır. İşçi bal arıları, karın bölgelerinde yer alan ve dıştaki manyetik değişimlere bağlı olarak şişip inen paramanyetik (mıknatıslanır) demir oksit halkalar sayesinde yollarını bulurlar. Mücevher böcekleri, orman yangınlarından kaynaklanan kızılötesi ışınımı yaklaşık 80 kilometre uzaktan saptayabilen algılayıcılara sahiptirler. Bu böcekler çiftleşmek için yakın geçmişte yangından kavrulmuş bölgeleri yeğlerler. “Ateşli” sözcüğü şimdi daha bir yerli yerine oturuyor olsa gerek. Rita Urgan Diccover larlar ve bu molekülleri ağızlarındaki özel kanallar aracılığıyla kokunun kaynağını bulmalarına olanak tanıyan Jacobson ABD’de çalışan bir bilim insanıydı. Sormuştum, “neden Türkiye’ye gelip çalışmalarını orada sürdürmüyorsun?” Yanıtı çok kısaydı: “Türkiye’nin bu koşullarında Türkiye’ye ABD’de daha yararlıyım.” • • • • • • • • • Aslında üzerinde çok tartışılabilecek bir yanıttı. “Yurtdışında çalışan bilim insanı” Dr. Emrah Altındiş’in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sorusunu izlerken aklıma bu sohbet geldi. Emrah Altındiş, Harvard Tıp Okulu Mikrobiyoloji ve İmmünoloji Departmanında çalışan bir bilim insanı, bir temel bilimci. ODTÜ ve İtalya’da Bologna Üniversitesinde başlayan bilimsel kariyeri Harvard Üniversitesinde devam ediyor. Çalışma alanı ise kolera ve onun virülans faktörleri. Onu Türkiye bilim çevreleri dünyanın en önemli bilim dergilerinden biri olan “Science” dergisinde 2013 yılında yayımlanan makalesinden tanıdı. Yazarları arasında Nobel Bilim Ödülü sahiplerinin de bulunduğu makalenin ismi, içeriği hakkında da fikir veriyordu. “Turkey must end violent response to protests” yani “Türkiye protestolara yönelik şiddeti durdurmalı.” Dr. Altındiş’in soru sorarken ki tarzı, üslubu gibi konular beni hiç ilgilendirmiyor, bir provokatör olup olmaması da. Sonuçta bunların tümü kendisini bağlar. Ancak Sayın Cumhurbaşkanının söyledikleri ve tavrı beni ve tüm ülkeyi bağlıyor. Dolayısıyla soğuk, küçümser, önemsemez, soru soranla göz kontağı bile kurmadan verilen içeriksiz yanıtı, korumalarının saldırgan tavrı benim için önemli ve üzerine söz söyleme ve eleştiri yapma hakkım var. Videoyu izlerken Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’na karşı Başbakanın tavrı ile Cumhurbaşkanının yanıtı ve korumaların yaptıkları arasındaki farkı düşündüm. Farklılık; olayın deplasmanda yani ülke dışında olması ve kişilik farklılığı... Peki bu iki olayın özünde bir farklılık var mıydı? Ne diyordu Cumhurbaşkanımız konuşmasında? “Demokrasilerde meseleler nasıl çözülüyorsa Türkiye’de de öyle çözülüyor.” Bahsettiği ülke Türkiye, yani! İsminin önünde unvanlar, arkasında makamlar olan, bilimsel yöntemden, bilimin düşünce yapısından habersiz sözde akademisyenler ülkesi. Hiç bir uluslararası yayını olmayan Bilimler Akademisi üyelerinin olduğu ülke. SGS, LYS, SBS kıskacında bir gençliğe sahip, yarış atına çevrilen ve aptallaştırılan çocuklar, gençler ülkesi. Aç, eğitimsiz, işsiz, bir kaç lira için inançlarını yemeye hazır, oylarının ederi bir kaç kilo kömür olan çaresizler ülkesi. AVM’ler, 100 katlı binalar yapmayı uygarlık sanan uyanıklar ülkesi. Halkını sevmeyen, onları ve değerlerini küçümseyen sözde seçkinlerin ülkesi. İktidar yanlısı, rahat düşkünü aydınların ülkesi, din satıcılarının ülkesi. Güvencesiz ve adalete hasret emeğin ülkesi. İnançlar kadar değeri olmayan, saygı duyulmayan pozitif bilgi ve aklın ülkesi. Bu ülke içinde çok şey, bu ülkenin dışında hiç bir şey olanların ülkesi. Geciken adaletin, belki de hiç olmayan adaletin ülkesi. Kapı komşularına, trafikte yan şeritte seyreden sürücülere tahammülsüz insanların, kadına karşı şiddet ustalarının, susmayı erdem, koşullara uymayı akıl sanan zavallıların ülkesi. Yerin yedi kat dibinden çıkamayan babaların, 14 yaşında terörist ilan edilen çocukların, çocuk ölümlerinin, faili meçhullerin, faili belli cezasız cinayetlerin ülkesi. Otuz lira günlükle çalışanları 3 milyonluk saat takanların yönettiği ülke. Kasetlerin, tapelerin, biber gazlarının, polis copunun, yalanların, dolanların, tehditlerin, ayakkabı kutularının, demokrasiyi sandık zannedenlerin ülkesi. Ne diyordu Sayın Cumhurbaşkanımız Harvard Üniversitesinde yaptığı konuşmasında? “Demokrasilerde meseleler nasıl çözülüyorsa Türkiye’de de öyle çözülüyor.” İnandırıcı mı? Gezi Olaylarının Yıl Dönümü ve TürkiyeI CBT 1421 15 /30 Mayıs 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle