24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Aykut Göker http://www.inovasyon.org; harunaykutgoker@gmail.com NANOTEKNOLOJİ Söyleyeceklerim, bugünkü iktidara karşı seçenek olarak görülebilecek bir partinin olduğu varsayımına dayanmaktadır... ...Mış Gibi Yaparak Çözemezsiniz. AKP’nin hiçbir merkezsağ iktidarın cesaret edemediği bir pervasızlıkla sürdürdüğü kamu varlıklarının ve bütün bir ülke coğrafyasının talanına dayalı rant ekonomisinin, toplumumuz için bir çıkmaz sokak olduğunu söylemiştim. Çünkü, ulusal sınırlarla parsellenmiş ve “serbest” pazar ekonomisinin geçerli tek ekonomi sistemi olarak egemenliğini sürdürdüğü bir dünya coğrafyasında, sanayileşme eşiğini aşamamış toplumların geleceği yoktur. “...dünyada 200 memleket var. ...[Bunlardan] 1520 tanesi teknoloji üreten ve üretebilecek olan ülkelerdir. Gerisi teknoloji alma durumundadır. Teknoloji alan ülkeler, teknoloji kolonileridir; yani teknoloji üretip, satan ülkelerin kolonisidir, müstemlekesidir. Öyleyse benim ülkem bu duruma düşmemeli.” TÜBA’nın [bugünkü değil] 2004’te İstanbul’da gerçekleştirdiği “Geçmişten Geleceğe Türk Bilim ve Teknoloji Politikaları” konulu toplantıda bu tespiti yapan Süleyman Demirel’dir. Bu yalın gerçeği, kapitalizmin dünya sistemine eklemlenmiş bir ülkenin yönetim sorumluğunu en üst düzeyde yıllarca taşımış, üstelik de o sistemle içli dışlı olmuş, Demirel gibi, mühendis kökenli bir siyaset ve devlet adamından daha iyi kim görebilir ki... Sanayileşmekte geç kalmış bir toplumuz. Ancak Cumhuriyet’in kuruluşuyla bu sürece girebildik. Ne var ki, 40’lı yılların ikinci yarısında, Truman Doktrini ve Marshall Planı’nın uygulama alanına girmeyi kendi siyasî irademizle kabul edip sanayileşme hamlemizden vazgeçtik. 60’lı yıllarda bu konuda toparlanır gibi olduk ve o rüzgârla, bütün sapmalara/ saptırmalara rağmen iyi imal edebilmeyi öğrendik... Ama o yetenek düzeyinde de çakılıp kaldık ve sanayileşme eşiğini aşamadık. O eşiği ancak bilim ve teknolojiyi sadece kullanmakla kalmayıp kendileri geliştirebilen ve geliştirdikleri teknolojiye dayanarak yeni, daha gelişkin ürün tasarımları yapabilen toplumlar geçebilir. Bu umudu hâlâ taşıyabilecek birkaç ülkeden biriydik. Ne var ki, ülkenin son on iki yılına damgasını vuranlar bu umudu, yalnızca bu umut mu, ülkenin geleceğini de tümüyle yok etmek üzereler. Osmanlı toplumunun geri üretim yapısı ve Sünnî esaslara dayalı eğitim ve devlet yapısının ürünü olan bir kültürde takılı kalmış beyinlerle o eşiği aşmak mümkün değil. Soma’daki felaketin yaşandığı maden ocağı sürdürdükleri sosyoekonomik düzenin üretim alanında yaratabildiği çok tipik bir sanayi işletmesidir. O beyinlerden bundan daha fazlasını bekleyemezsiniz. Çözüm, bu fotoğrafı bütün çıplaklığıyla anlatabilmenin ötesinde bilim, teknoloji ve sanayi üretiminde yetkinleşmiş bir toplum yaratılabileceği umudunu yeniden yeşertebilmektedir. Ama bu umudu verecek siyasî kadroların önce kendilerinin buna inanmaları, buna hazır olmaları gerekir. Hazır olmak, öngördüğünüz geleceği inşa için birlikte çalışacağınız, bilgi ve deneyim sahibi kadrolarla organik bağlar kurmuş; başarı için en uygun ortamı yaratabileceğinize onları inandırmış olmak demektir. Bu ülkede yurtseverlik ortak paydasında buluşan sanayicisinden, işletme yöneticisinden mühendisine, mühendisinden teknisyenine, araştırmacısına, bilim insanına kadar böyle kadrolar var. Bu organik bağı kurabilirseniz, AKP iktidarının dayattığı yaşam tarzına kendiliklerinden direnen kesimlerin, özellikle kadınlar ve gençlerin ve tutunacak dal arayışındaki bütün emekçilerin size umut bağlamaları için somut bir neden de yaratmış olursunuz. Bu onların kendiliklerinden gösterdikleri direnci örgütlü bir mücadeleye dönüştürebilmenizin uygun ortamını da yaratır. Ülkenin geleceğinde söz ve karar sahibi olabilmek, toplumun bu en dinamik kesimlerinde örgütlenmemücadele diyalektiğini işletebilmeye bağlıdır. Çözümü sadece sandıkta arıyorsanız, hiç olmazsa bu oyunu karşı tarafın oy tabanının değer yargılarından yanaymışsınız gibi yaparak kazanamayacağınızı anlayın. Nanoteknolojilerin Gelişimi Erdal Musoğlu (emusoglu@gmail.com) obelli dahi fizikçi Richard Feynman, 1959 da yaptığı ‘Dipte daha çok yer var!’ (There is plenty of room at the bottom) adlı tarihi konuşmasında (ref.1) nanoteknolojinin temellerini attı. O günden bu güne neler oldu ve gelecek neler vadediyor? Feynman, konuşmasında, maddeyi atom ölçeğinde işleme yeteneği kazandığımızda neler olabileceğini ve bunu nasıl yapabileceğimizi incelemişti. Konuşmada, elektron mikroskop N larının çözünürlüklerinin arttırılması, bilgisayarların minyatürleştirilmesi, hatta atomları uygun biçimde birleştirerek istenilen moleküler yapıların oluşturulması konuları ele alınmıştı. Feynman, ayrıca, birbirleri ile iletişimde olan, karmaşık aletler yapabilen, hatta kendilerini klonlayabilen nanoölçekli robotların vizyonunu da oluşturmuştu. Nanoteknoloji, maddenin atom ve molekül ölçeğinde işlenerek çok değişik ve yeni özelliklere sahip malzemeler ve aygıtlar oluşturulmasını sağlayan teknolojiler bütünüdür. Nanoteknolojiler, günümüzde, elektronik devrelerde, düz ekranlarda, algılayıcılarda, bataryalarda, yapı sektöründe ve tıpta kullanılmaktadırlar. Nanoteknolojiler, örneğin tıpta, ilaçların hedef hücrelere ulaştırılması, gen terapisi, tanısal yöntemler alanlarında ve diğer birçok klinik uygulamada devrim yapacağa benzemektedir. Eski yunancada ‘cüce’ anlamına gelen ‘nano’ sözcüğü, bilimde, ‘milyarda biri’ anlamına gelir. Nanoteknolojiler de, metrenin milyarda biri olan nanometre (nm) ölçeğindeki (1 ila 100 nm aralığında) madde üzerinde ölçüm ve işlem yapan ve bu boyutlardaki madde ile üretim yapmayı sağlayan teknolojilerdir. Bu da, bir atomun çapı ortalama 0,3 nm civarında olduğundan, nanoteknolojilerin atom boyutları hassasiyetinde çalıştıkları anlamına gelir. Bir fikir vermesi için, 10m cephesi olan bir evin genişliği, 0,1 mm çaplı bir saç telinin kalınlığının 100.000 katıdır. Aynı saç teli ise, 1 nm çaplı bir karbon nanotüpden 100.000 kere daha kalındır! 1981 yılında iki IBM araştırıcısı Tarayıcı Tünellemeli Mikroskopu (Scanning Tunelling Microscope STM) buldular ve fizik Nobeli ile ödüllendirildiler. Söz konusu mikroskop, 0,1 nm yatay çözünürlüğü ve 0,01 nm dikey çözünürlüğü sayesinde atomların tek tek görüntülenmesini sağlamaktadır. STN, ayrıca, malzemenin nano ölçekte işlenmesini de sağladığından nanoteknolojilere yepyeni ufuklar açmıştır (ref.2). Ardından 1986 da Atom Kuvveti Mikroskopu (Atomic Force Microscopy ATM) geliştirildi. ATM nin çözünürlüğü STM yi geçmese bile, maddenin yüzeyini üç boyutlu olarak tarayabilmesi, çeşitli tür atomları birbirinden ayırabilmesi ve örnekler incelenirken hava boşluğu (vakum) yaratılmasının gerekli olmaması gibi önemli avantajları vardır (ref.3). NANO DÜNYAYA AÇILAN PENCERELER TANIMLAR VE ÖLÇEKLER Maddeyi atom ölçeğinde işleyerek yeni yapılar ve işlevler oluşturmak deyince tekerleği yeniden icad etmeye gerek yok. Yaşamın kendisi, biyolojik sistemlerin hepsi zaten böyle çalışıyor! ADN, proteinlerin üretimi, herbiri birer nanofabrika olan hücrelerimiz ... Özetle nanoteknolojilerin biyolojiden öğreneceği ve biyolojik sistemlerin yöntemleriyle geliştireceği çok şey var. Bu dalın adı da “Yaşamın Taklidi” (Biomimetics) ve hızla gelişerek her gün yeni uygulamalara yol açmakta. Nanokablolar, nanokristaller ve üzerinde çok çalışılan ve konuşulan nanotüpler hep bu alanın ürünleri. NANOTEKNOLOJİNİN EFENDİSİ: YAŞAM! En az bir boyutu nanoölçekte olan malzemelere nanomalzeme, her üç boyutu da nanoölçekte olanlara ise nanoparçacık adı verilir. Doğada bulunan bazı maddeler de bu sınıflandırmalara NANOMALZEMELER VE NANOPARÇACIKLAR CBT 1419 8 /30 Mayıs 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle