25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İKÜ DEVAM HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com Aile İşletmeleri Baştarafı 13.sayfadan devam cuklar varlık içinde doğduklarından o varlığın oluşum sürecini bilmiyorlar. Bu noktada hiçbir şeye birdenbire varılmadığını öğreterek, yoktan var etme duygusunu yaşatarak ve bunun bir ayrıcalık gibi değil bir sorumluluk olduğunu göstererek çocuğa varlığın değerini bilmesi sağlanabilir. Bu biraz zor bir iş ama üzerinde çalışıyoruz. Kanımca çocuk henüz çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecindeki psikolojik evreleri yaşarken, işletmenin ve ailenin geleceği konusunda ona doğru bilgiler vermek, çalışarak kazanmak, o varlığın oluşma sürecini anlatmak ve çocuğun sorumluluklarının bilincine sahip olmasını sağlamak işin esasıdır. Nitekim: Varlık eğitimi konusunda biz eğitimci bir yapıya sahip olduğumuz için belki avantajlıyız. Ama ne olursa olsun bu iş için ailelerin çocukları için eğitime belki de anne karnında başlamaları gerekir. Varlık eğitimi de ailenin ve anne babanın geleneksel eğitim ilkeleriyle paralel gelişir. Kimi aileler öteki kuşağı büyüme süresinde işletmeye göre şartlıyorlar. Kimi aile ise farklı yöntemler benimsiyorlar. Bu noktada en önemlisi ve en iyisi gelecek kuşakta her birey için onun özelliklerine göre bir Kariyer Planlaması yapmaktadır. Nitekim: Biz ülkemizde eğitim sektöründe eğitimde öne çıkan, üst yönetimde yer alacak profesyonel yöneticilerin yetişmesi için çok çaba sarf ediyoruz. Ama bizim sektördeki yöneticilerin hepsi devlet sektöründen geldikleri için özel sektörün istediği profesyonellik özelliklerini kapsamaya, bu sıkıntıyı aşmaya uğraşıyoruz. Buna paralel başka bir zorluk da aile bireylerinin üst yönetimde icrada görev yapmaları ve bir başka profesyonele işini devretmeye gönüllü olmamalarından kaynaklanıyor. Türkiye Barolar Birliği’nde, Yönetim Kurulu Üyesi Ali Arabacı’yla üniversiteler ve hukuk fakülteleri üzerine söyleşirken, 1995’te kurdukları “Çağdaş Eğitim Kooperatifi”nin ilk ve orta öğretimden nasıl bir üniversiteye evrilebileceği üzerine de konuşmuştuk. Kooperatifçiliğin evrensel ilkelerinde tam bir başarı kaydetmiş olan bu eğitim ve öğretim kurumu (ÇEK) “Üniversite” için ilginç bir deneyim sergileyebilirdi. Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin (ICA) kuruluşunun 100.yılında (1995) Manchester’da yapılan Genel Kurul Toplantısında kabul edilen Kooperatifçilik İlkeleri’ni internetten buldum ve inceledim. Bunlar:  “1. Gönüllü ve herkese açık üyelik: Kooperatifler, cinsel, sosyal, ırksal, siyasal ve dinsel ayırımcılık olmaksızın, hizmetlerinden yararlanabilecek ve üyeliğin sorumluluklarını kabule razı olan herkese açık, gönüllü kuruluşlardır.  2. Üyeler tarafından gerçekleştirilen demokratik denetim: Kooperatifler, siyasa oluşturma ve karar alma süreçlerine katılan üyelerince denetlenen demokratik kuruluşlardır. Seçilmiş temsilci olarak hizmet eden erkekler ve kadınlar üyelere karşı sorumludur. Birim kooperatif kuruluşlarında üyeler eşit oy hakkına sahiptir (her üyeye bir oy hakkı). Diğer düzeydeki kooperatif kuruluşlarında ise oy hakkı demokratik bir yaklaşımla düzenlenir.  3. Üyelerin ekonomik katılımı: Üyeler, kooperatiflerinin sermayesine adil bir şekilde katkıda bulunur ve bunu demokratik olarak yönetirler. Bu sermayenin en azından bir kısmı genellikle kooperatifin ortak mülkiyetidir. Çoğunlukla üyeler, üyeliğin bir koşulu olarak taahhüt edildiği üzere (var ise) sermaye üzerinden kısıtlı miktarda gelir elde ederler. Üyeler gelir fazlasını, muhtemelen “en azından bir kısmı taksim olunamaz kaynaklar” oluşturma yoluyla kooperatiflerini geliştirme, kooperatifle yapmış oldukları işlemlerle orantılı olarak üyelerine kar sağlama ve üyelerce onaylanan diğer faaliyetlere destek olma gibi amaçların biri ya da tamamı için ayırırlar.   4. Özerklik ve bağımsızlık: Kooperatifler özerk, kendi kendine yeten ve üyelerince yönetilen kuruluşlardır. Kooperatifler, hükümetler dahil olmak üzere diğer kuruluşlarla bir anlaşmaya girmeleri ya da dış kaynaklar yoluyla sermayelerini artırmaları durumunda, bunu kooperatiflerin özerkliğini sürdürecek ve üyelerinin demokratik yönetimini koruyacak şekilde gerçekleştirirler.  5. Eğitim, öğrenim ve bilgilendirme: Kooperatifler, üyelerine, seçilmiş temsilcilerine, yöneticilerine ve çalışanlarına kooperatiflerinin gelişimine etkin bir şekilde katkıda bulunabilmeleri için eğitim ve öğretim imkanı sağlar. Kooperatifler genel kamuoyunu özellikle de gençleri ve kamuoyunu oluşturanları, işbirliğinin şekli ve yararlan konusunda bilgilendirirler.  6. Kooperatifler arasında işbirliği: Kooperatifler, yerel, ulusal, bölgesel ve uluslararası oluşumlarla birlikte çalışarak üyelerine daha etkin bir şekilde hizmet eder ve kooperatifçilik hareketini güçlendirir. 7. Topluma karşı sorumlu olma:  Kooperatifler, üyelerince onaylanan politikalar aracılığıyla toplumlarının sürdürülebilir kalkınması için çalışırlar.” (www.tmkb.org.tr ) Bu ilkeleri burada zaman zaman ele aldığım “Üniversite İdesi” bakımından değerlendirdiğimizde, “üniversite kooperatifçiliği”nin bu ideye çok uygun bir örgütlenme tarzı olabilecağını söyleyebilirim. Kooperatifçiliğin tüm bu ilkeleri hem “Humboldt”çu üniversite düşüncesine, hem de daha önceki yazılarımda açıklayıp önerdiğim “Üniversitede Köy Enstitüleri Felsefesi”ne çok uygun araçlardır. Bu ilkeler “Üniversite Onuru”na, “Koşulsuz Üniversite” (Derrida), “Direnen Üniversite” ruhuna, öğrenciler ve öğretim elemanları olarak meslek ve insanlık onurumuza olanak sağlayabilecek bir örgütlenme biçiminin hareket noktaları olabilirler. Yasakoyucudan, vakıflara tanıdığı üniversite kurma hakkını, eğitim kooperatiflerine de tanımasını talep etmeliyiz. Bu üniversiteler yatay ve demokratik yapılanmalarıyla devlet ve vakıf üniversitelerine bir özgürlük ve özerklik ölçütü oluşturabilirler. Devlet üniversitelerinin nasıl gerçek bir “Kamu Üniversitesi” olamadığını, vakıf üniversitelerinin nasıl birer ticarethaneye dönüştüğünü çoktandır biliyoruz. Yetki sarhoşluğunun, kazanç hırsının ve bunları kamçılayan hiyerarşik yapılarının “bilim”i ve özgür düşünceyi ne denli özünde çürüttüğünü itiraf edemeyecek hiç bir dürüst insan yoktur. Bunlardaki yozlaşmayı günlerce konuşsak, bitiremeyiz. Böylesi bir “Bilim Eğitim Öğretim Araştırma Kooperatifçiliği”yle, ilginç bir üniversite dünyasına açılabileceğimizi düşünüyorum. Bu bakışı paylaşabilecek siyasi partilere, bunu da proje portföylerine eklemelerini öneriyorum. Kooperatif Üniversiteleri Modeli VII. ANA FİKİR VI. ANA FİKİR Profesyonellerle çalışmanın zorunluluğu ve buna alışmak Paylaşmak istediğim bir diğer husus, profesyonellerle çalışabilmektir. İşletmeler büyüdükçe, pazarlamadan finansa, müşteri ilişkilerinden satıcılarla ilişkilere, satın alma ve lojistikten iç bünyedeki insan ilişkilerine kadar pek çok konuda bilgiye ve yeteneğe ihtiyaç doğuyor. Aile ne kadar geniş olursa olsun bütün bu yetenekleri aile bireyleri arasında bulmak mümkün değildir. Bu nedenle doğal olarak aile dışından gelen profesyonel yöneticilerle çalışmak zorunluluğu vardır. Aile bireyleri ve özellikle kurucu girişimci ne kadar erken bu konuya el atar ve aile değerleri ile uyumlu ve güven duyulan profesyonel yöneticilerle çalışmaya başlarsa, ki buna ikinci ve üçüncü kuşakların alışması da girmektedir, aile işletmelerinde süreklilik sağlamak daha kolay olabilmektedir. Gelecekte aile işletmelerini etkileyecek bazı düşünceler İleriye, geleceğe doğru baktıkça, aile işletmeleri ile ilgili olarak değişik görüşler ileri sürülebilir. Söylenebilecek ilk husus, işletmenin büyümesidir. Günümüz ekonomi dünyasında, büyümeyen işletmeler, eğer taklit edilemeyen çok özel bir ürün üretmiyorlarsa, nispi olarak küçülecek ve belki de pazar paylarını kaybedeceklerdir. Tabii “küçük olsun benim olsun” bir tercihtir, ama bunun ekonomik sonucunu görmek gerekir. İkinci olarak, günümüz bilgi ekonomisinin ağırlıkta olduğu bir ortamda, aile işletmelerinde, çalışma alanları ne olursa olsun, yurt içi veya dışında, bir çeşit şebeke – network ilişkileri içine girebilmeleridir. Bir diğer husus işletmelerin büyümesi ve ekonominin gelişmesi ile birlikte, aile bireylerinin işletme içindeki pozisyonlarıdır. Aile bireyleri orta kademelerden yukarıya, üst kademelere; icrai pozisyonlardan stratejik yönetim kademelerine doğru gelişmekte ve sonunda aile, kurmuş olduğu işletmeyi bir “yatırım”, bir “varlık” olarak kabul edip, sadece hissedar veya sahip hissedar olacak şekilde yönetimden tamamen çekilmekte; profesyonel yönetimi seçen, denetleyen, değiştiren bir konuma gelmektedir. Yani aile işletmeyi yöneten değil, diğer varlıkları gibi işletmeyi de bir varlık olarak ele alıp, işletmeyi yönetenleri belirlemek konumuna gelmektedir. Ancak Ülkemiz açısından bu şimdilik uzun ince bir yol olarak görünmektedir. 24 Ocak 2014 tarihli CBT’de yayınlanan nanotoksikoloji kongresi ile ilgili yazımı yayınladığınız için çok teşekkür ederim.  Ancak  nanoteknoloji ürün pazarının büyüklüğü ile ilgili cümlede vahim bir yazım hatası yaptığımı üzülerek fark ettim. “2009 yılında 11.5 trilyon dolar olan nanoteknoloji ürün pazarının 2015 yılında 26 trilyon dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Yılda %11 civarında bir pazar büyümesi söz konusudur”, cümlesindeki  “trilyon” kelimesinin doğrusunun “milyar” olması gerekiyor. Yazarken bu hatayı nasıl yaptım bilemiyorum. Üzgünüm ve çok özür dilerim. Prof. Dr. Ali Esat Karakaya Düzeltme CBT 1413 15 /18 Nisan 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle