Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sağlık CBT 1442/7 Kasım 2014 9 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com Ailesel Akdeniz Ateşi teşhisinde geç kalınıyor Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından aynı anda bulunmuştur. Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ülkemizde genetik bozukluğu taşıyan kişi Sedat Kiraz, Ailesel Akdeniz Ateşi(AAA)’nin sayısı değişik çalışmalarda %1420 olarak rapor Ülkemizde görülme sıklığının, AAA çalışma edilmiştir. Yanı pek çok insan genetik bozukluğu grubu raporlarına göre yaklaşık 1/1000 taşıdığı halde hastalık belirtisi göstermeyebilir. olduğunu belirtti. Moleküler gelişmelere rağmen, Prof. Dr. Kiraz, hastalığın belirtileri şöyle sıraladı: ülkemizde oldukça sık görülen ve oldukça önemli • Ateş; 3840 derece arasındadır klinik sonuçlara yol açan bu hastalığın tanısında • Peritonit (karın zarı iltihabı); karın ağrısı hâlâ hatırı sayılır bir gecikme (710 yıl) ve tedavi • Plörit (akciğer zarı iltihabı) göğüs ağrısı kararı ile ilgili olarak hâlâ önemli • Artrit; eklemlerde özellikle diz ve ayak problemlerin yaşanmakta olduğunu bileklerinde ağrı şişlik belirten Prof. Dr. Kiraz hastalıkla ilgili • Erizipel benzeri deri lezyonu; atak şu bilgileri paylaştı: sırasında oluşan ayak bilekleri etrafında “Ailesel Akdeniz ateşi, tanısı geç ağrılı kırmızı şişlikler ki hastalığın özgün konulursa ve iyi tedavi edilmezse bulgusudur olumsuz sonuçlara sebep olabilecek • Perikardit (kalp zarı iltihabı) göğüs bir hastalık türüdür. İsminin böyle ağrısı olmasının nedeni Akdeniz’e komşu • Miyozit/miyalji; kas iltihabı ve ağrısı olan ülkelerden görülmesinden Prof. Dr. Sedat Kiraz (özellikle egzersiz sonrası) kaynaklanmaktadır. Hastalığın en • Skrotum atağı (vajinalit)orşit önemli bulgularından birisi ateş yükselmesinin • Bazen hastalık şiddetli âdet sancıları ve çok olması ve ateş yükselmesini seröz zarlar hafif ateş ile seyredebilir; pelvik atak olarak dediğimiz karın zarı, akciğer zarı, kalp zarı, anılır. eklem zarı iltihabının eşlik etmesi ile periyodik Hastalığın tedavisi ile ilgil de bilgi veren Prof. olarak ortaya çıkan bir hastalıktır ve dönem Dr. Sedat Kiraz, şöyle devam etti: dönem ortaya çıkmaktadır. Bu dönemlere atak “Eğer hastayı iyi tedavi etmezseniz vücutta dönemi diyoruz. Karın ağrısı, göğüs ağrısı ya amiloid birikimi olur ve bu madde başta da eklem şişliği ve ağrısının olmasına rağmen böbrekler olmak üzere hastanın organlarının atak geçtikten sonra herhangi bir sıkıntıya yeterli bir şekilde çalışmamasına sebebiyet sebep olmuyor. Tamamen hasta kendisini iyi verir. Bu da zamanla kalp yetersizliği, böbrek hissediyor. Hastalık genetiktir ve hastalığa neden yetersizliği ve karaciğer yetersizliğine yol açar. olan genetik bozukluk 1997 yılında iki ayrı grup İlaç tedavisi ömür boyudur. li bir düşüşü hedeflerken, ara ve yatırım malları üretim paylarında sağlanacak gelişme sayesinde sanayileşmede yapısal değişimi amaçlıyor. Bu olgu dönemin DPT Müsteşarı Bilsay Kuruç tarafından veciz bir şekilde ortaya konuyor: “IV. Planın öncelikleri ve büyüklükleri bazı çevrelerce ‘ihtiraslı’, ‘erişilmez’, hatta ‘hayalci’ olarak nitelendirilmişti. Bu görüşler, planın sanayileşme temposunun yüksekliğinden, özellikle ara mallarda ikameyi tamamlamayı ve yatırım mallarının öncülüğüyle hamle yapmayı amaçlamasından kaynaklanıyordu. Nitekim 1980’de başlayan politikalar, her şeyden önce bunları tersyüz ederek yürütülmüştür. 1980 yılının kaynak sorunlarıyla yüklü konjonktüründe, ekonominin ‘büyük iç ve dış kaynak gerektiren yatırımlardan vazgeçmesi gerektiği’ni savunmak doğru sanılmıştır. Fakat, daha sonra bu savunmanın Türkiye’yi o güne kadar benimsediği sanayileşme çizgisinden uzaklaştıran bir stratejinin başlangıcı olduğu yavaş yavaş geniş bir çevre tarafından görülmeye başlanmıştı.”2 me başarımını yakalıyor ve bu süreç DBYKP ile daha da derinleştirilmek isteniyor. Ancak, merkez kapitalist ülkelerde 1970’li yılların ortasından itibaren giderek şiddetlenen kriz sonucunda Keynesçi politikalar tasfiye olurken, Keynesçi politikaların çevre ülkelere yansıması olarak gündeme gelen uluslararası Keynesçi politikalar da tasfiye ediliyor ve süreçten planlı kalkınma paradigması büyük darbe alıyor. Türkiye DBYKP yerine gündeme gelen 24 Ocak İstikrar Programı ile birlikte sanayileşme hedefinden vazgeçerken, uluslararası işbölümünün öngördüğü düşük teknoloji içerikli emek ve kaynak yoğun sektörlerde uzmanlaşarak kalkınma ve sanayileşme perspektifinden hızla uzaklaşıyor. Son 3035 yıldır piyasayı adeta fetişleştiren neoliberal yeniden yapılanma politikalarının başta sanayileşme olmak üzere, ekonomide yarattığı tahribatlar göz önüne alındığında, planlı kalkınma paradigması temel çıkış yolu olarak gözüküyor. Bu bağlamda planlama; “azgelişmişliğin aşılmasında hâlâ önemli roller oynayacak stratejik yöntem” 3 olarak varlığını sürdürüyor. Kuruç, Bilsay (1987), Türkiye’nin Sanayileşmesinde Kamu Sektörü ve Planlama, 1987 Sanayi Kongresi Bildirileri, Yayın No:127, Ankara: TMMOB Yayını, s.259. 2 a.k., s.260. 3 Boratav, Korkut (1990), “İstikrar ve Yapısal Uyum Politikalarının Bir Bilânçosuna Doğru”, Cahit Talas’a Armağan, Ankara:Mülkiyeliler Birliği Yayınları: 9, s.130. 4 Bu makalenin yazılmasında temel olarak şu iki kaynaktan yararlanılmıştır: B.Ali Eşiyok (2008), “Türkiye Ekonomisinde Planlı Kalkınma Arayışları ve Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı: Bir Yol Ayrımı”, Mülkiye, Sayı 260, Cilt:32; B.Ali Eşiyok (2011), “Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı ve ‘Kritik Eşik’”, Bilsay Kuruç’a Armağan, Ed: Sedar ŞahinkayaN.İlter Ertuğrul, Mülkiyeliler Yayını No:2011/2, Ankara. 1 Türkiye gibi yarısanayileşmiş bir ekonomide hızlı yapısal değişmenin ve gelişmiş ülkelere yakınsamanın en temel yolunun ekonomiye yapılacak iradi (voluntarist) müdahalelerle yakından ilgili olduğunu özellikle belirtmek gerekiyor. Kuşkusuz bu müdahale araçlarının en temel olanının planlama olduğunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Türkiye 1963–1979 döneminde planlamaya dayalı ithal ikameci sanayileşme stratejisi sayesinde Cumhuriyet tarihinin en temel ikinci sanayileş SONUÇ: KEYNESÇİ POLİTİKALARA TASFİYE Notlar Jolyn Minnaar Güney Afrikalı genç bir gazeteci ve bağımsız belgesel film yönetmeni. Minnaar’ın “Unearthed” isimli, Türkçesi meydana çıkarılmış, keşfedilmiş anlamına gelen belgesel filmi, umudunu yeni ve ucuz enerji kaynağı olarak kayagazına bağlayanlar için “anlamayana davul zurna az” kıvamında. Başta ABD, her tarafı sarmaya başlayan kayagazı üretimi çılgınlığını ve bunun bedellerini anlatan bir belgesel bu. Minnaar, 18 ayı aşkın bir sürede, Güney Afrika, ABD ve İngiltere’de uzun yolculukların ve 400’ü aşkın yüzyüze görüşmenin sonunda hazırladığı film ile hem Güney Afrika’da hem Avrupa’da çeşitli ödüller kazandı (www.unearthed.com). Doğalgaz üretmek için kullanılan akılalmaz hidrolik kırma teknolojisinin işleyiş prensibi, bu köşede daha önce de değinildiği gibi, milyonlarca metreküp suyu çok sayıda zehirli kimyasal eşliğinde yüksek basınçta yerin dibine göndererek doğalgaz rezervlerini saklayan kayaçları kırmaya dayanıyor. Minnaar’ın ödülleri tam da New York eyaletinde bu konuda yapılan bir kamuoyu yoklamasının üzerine geldi. Bilindiği gibi, New York eyaletinde kayagazı kuyuları açarak doğalgaz çıkarmaya karşı bir moratoryum ilan edilmiş durumda. Kamuoyu yoklamasının sonucu, eyalet sakinlerinin ezici bir çoğunlukla yasağın devamını desteklediklerini gösteriyor: 10 kişiden 8’i! Bu New York’lular da New York’un gelişip büyümesine karşılar anlaşılan! Bu bozguncular, yine büyük çoğunlukla eyalette kömür ve nükleer yerine yenilenebilir enerji kaynaklarından güç üretimini destekliyorlar... Peki, petrol şirketleri ABD’de pek çok bölgeyi, kasabayı, köyü, nasıl oldu da Shell’in Nijerya’da yol açtığı ekolojik yıkıma benzer bir felaketin eşiğine bu kadar hızlı getirebildi ? Bunun yanıtını bulmak için petrol şirketlerinin ABD’nin güney eyaletlerinde, Texas, Louisiana ve Mississipi’deki mirasına bakmak yeterli. Bu yalnızca en son dalga. ABD’de Colorado Devlet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü araştırmacıları Opsal ve Shelley, hidrolik kırma ile doğalgaz üretiminin, yerleşimlere ve doğaya verdiği zararları araştırıyorlar. Araştırmacılar, “Yeşil Krimonoloji” olarak adlandırılabilecek bu çalışma alanında, toplumun ekoloji ve çevreye karşı işlenen suçlara tepkisini inceliyor ve bu tepkiyi çeşitli boyutlarıyla anlamaya çalışıyorlar. Görünen o ki tepki zayıf! Geçen 40 yılda bunca çevre mücadelesine ve elde edilen büyük başarılara rağmen, ABD toplumunun, fosil şirketlerinin ayak oyunlarını bu kadar kolay “yemesine” şaşırmamak elde değil. Hep aynı hikâye; ucuz enerji, ekonomik büyüme, taraftar medya barajı, mevzuat labirentleri ve örgütsüz birey ve topluluklar... Bizim memleket manzaraları yani! Oysa, ABD’de fosil enerji şirketlerinin muazzam bir iştahla saldırdıkları kayagazı üretiminin ekolojik, insani sonuçları hızla ortaya çıkıyor. ABD‘deki Ulusal Toksikoloji Programı‘nın 13. Karsinojenler Raporu (kansere yol açan kimyasallar) listesinde bu kez hidrolik kırmada kullanılan kimyasallar da yer alıyor. ABD’de pek çok çevre örgütü, riskler tam olarak anlaşılana kadar kuyulara yasak getirilmesini istiyor ve bu konuda hükümete baskı yapıyor. Kayagazı üreticilerine bir kötü haber de Fransız Jeolojik Araştırmalar Kurumu ve ABD‘deki Stanford Üniversitesi‘nden; yeni ölçüm yöntemleriyle, yeraltı sularında hidrolik kırma sonucu oluşan kirlenme, daha önce oluşan su kirliliğinden artık ayırdedilebiliyor. Fosil firmaları ticari sır olduğu gerekçesiyle kullandıkları kimyasal maddelerin ne olduğunu açıklamayı reddediyorlardı. Bakalım bütün bu gelişmeler Avrupa‘da yeni yeraltı yağması için ellerini oğuşturan fosil lobilerini ne kadar engelleyebilecek? Kayagazı üretiminin kirli çıkısı: “Kuyu ne kadar derinse sırları da o kadar karanlık”!