Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 Tartışma CBT 1442/7 Kasım 2014 Yükseköğretim Yeniden Yapılanabilir mi? 33 yıldır kökleşen YÖK sürecinde üniversitelerimiz hâlâ köklü sistem sorunlarıyla boğuşmaktadır. Çünkü yükseköğretim sistemi yetersizdir; önünde darboğazlar ve güçlü engeller vardır. Öyle ki; artık bizatihi YÖK’ün tepkisini çekecek boyutlara ulaşmıştır. Ayhan Alkış ayhanalkis@gmail.com Y ÖK Başkanı Sn. G. Çetinsaya’nın “YÖK gerçekten de lağv edilmeli…” “ ..buharlaşmalı “YÖK bugünkü yükseköğretimin yükünü çekemiyor” ““Susturulmuş bir akademik camia var…” şeklindeki açıklamaları oldukça dikkat çekicidir. Bizzat bir YÖK Başkanı’nca ilk kez ve cesurca yapılmış bu çıkış aynı zamanda yeniden yapılandırma adına umut vericidir. Açıklamanın içeriğine bakılırsa bir yeniden yapılanma ihtiyacından söz edildiği görülecektir. 2012 yılında ilk kez YÖK Başkanlığı’nca hazırlanan ve tartışmaya açılan, 2547 sayılı yasada değişiklik öngören “Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma” Taslağı; bir yıldır Başbakanlıkta bekletildikten sonra, YÖK kendi kendine reform yapamaz” gerekçesiyle rafa kaldırıldı. Kısa süre önce hükümetin hazırlığında YÖK’ün değil ancak “sivil toplum kuruluşlarının” ön planda olacağı yeni bir taslağın yeni dönemde TBMM’ ye sevk edileceği duyuruldu. atılamamıştır. Ülkemiz bilim dışı dogmalarla, sabit fikirlerle değil, eğitimle ve bilgiyle beslenen, bilimi ve bilimsel yöntemleri benimseyen uygar bir yapıya kavuşmayı hak eden bir toplumdur; toplumsal dinamik ve demokrasimizin yaşatılması talebi bunu kaçınılmaz kılmaktadır. Öte yandan dünyada özellikle AB ve OECD ülkelerinde yükseköğretim alanındaki gelişmelerden Türkiye’nin de uzun süre uzak durması olanaksızdır. Türkiye’de üniversitelerin şeffaf ve hesap verebilir bir özerklik içinde, akademik kaliteyi temel kabul eden, uluslararasılaşma ilkelerini benimseyen ve rekabete açık bir organizasyon yapısına kavuşmaları konusunda artık vakit kaybedilmemeli derhal girişimde bulunulmalıdır. NEDEN VE NASIL YENİDEN YAPILANMA? Sn. Başkan’ın çağrısına aynen katılıyoruz. Üniversite özerkliğine son vermek, zaptırabt altına almak için kurulmuş, bir darbe dönemi kurumu olan “YÖK derhal lağv edilmeli ve yükseköğretim yeniden yapılanmalıdır.” Yükseköğretimin yeniden yapılandırılması (YYY) gerektiği konusunda zaten YÖK dahil her kesimde tam bir uzlaşı ortamı vardır. Ancak neler yapılacağı ve nasıl bir strateji izleneceği konusunda kabul gören bir çerçeve ortaya konulamadığı için; bu durumdan yararlanan mevcut siyasi otorite mevcut düzeni sürdürmeyi yeğlemiş ve köklü bir adım Sivil toplum ve sosyal sorumluluk anlayışıyla, K. Atatürk’ ün “manevi mirasçıları” olarak, “aklın ve bilimin” rehberliğinde; ülkemizi “muasır medeniyet seviyesine” toplumsal gönence ulaştıracak uygar ve demokratik bir toplum için “çağdaş ve bir üniversite projesini” yaşama geçirmek olmalıdır. Özcesi küresel dünyada rekabete açık, yenilikçi ve kalite anlayışına, akademik özgürlüğe ve kurumsal özerkliğe sahip çağcıl bir üniversite yapılanması, ülkemiz için artık ertelenemez, vazgeçilemez öncelikli ulusal bir hedef olmalıdır. Türkiye’nin 2023 hedeflerini gerçekleştirmek için üniversitelerimizi dünyada daha hak ettiği bir yere taşımak zorundayız. Üniversitelerimiz, toplumun ve ekonominin ihtiyaç ve beklentilerine çözüm üretebilen, çağdaş uygarlığı ve toplumsal gönenci hedefleyen toplumsal, siyasal ve sosyal olaylar karşısında suskun kalmayan, özerk bir yapılanmaya kavuşturulmalıdır. Misyonunu ORTAK TEMEL HEDEF NE OLMALI? çoktan tamamlamış YÖK “yükseköğretimde stratejik planlama, kalite güvencesi mekanizmaları oluşturma ve üniversitelerarası eşgüdümden sorumlu olan “Yükseköğretim Eşgüdüm Kurulu”na dönüştürülmelidir. Yükseköğretim sistemi eğitimöğretim, araştırma, toplumsal katkı ve yönetim süreçlerinde kalite odaklı yeniden yapılandırılmalıdır. İşlevini yitirmiş olan 2547 sayılı yasa mutlaka değiştirilmelidir. Yeni yasa; çeşitlilik, bilimsel ve akademik özgürlük, kurumsal özerklik ve hesap verebilirlik, kurumsal değerlendirme, akademik rekabet, mali esneklik ve kalite güvencesi esasları çerçevesinde; Türkiye ’nin 21. yüzyıl hedeflerini ve küreselleşen dünya dinamiklerini dikkate almalıdır. Üniversitelere akademik özgürlüğün güvencesi sayılan “idari ve mali özerklik” verilmesi, iktidarca yapılması planlanan yeni bir 2547 Yasa değişikliği ile değil; öncelikle ve ancak anayasanın 130. ve 131. maddelerinde yapılacak değişiklikle olanaklıdır. Bu nedenle mutlaka geniş tabanlı toplumsal ve siyasi partiler arası uzlaşmayı sağlayacak girişim ve oluşumlara ihtiyaç vardır. Aksi takdirde mevcut iktidarın tek başına siyasi beklentilerle gündeme getireceği yasa teklifi; geçmişte yaşandığı gibi, üniversite ve toplumda gerilim ve güvensizlik yaratacak; mevcut kaygı ve endişeleri daha da artıracaktır. Bu nedenledir ki; çok boyutlu ve çok taraflı bir yükseköğretim politikası tüm siyasi partilerin, ilgili sivil toplum örgütleri ve paydaşlarıyla etkileşimli bir şekilde yürütülmelidir. Yükseköğretimde yapılması gerekenler kısa erimli siyasi amaç ve beklentilere göre değil; ancak dünyadaki evrimsel, küresel değişimler ışığında toplumsal gönencin ve aydınlanmanın, teknolojik gelişmelerin ve yeniliklerin uzun erimli ihtiyaçları gözetilerek, yükseköğretimin tüm paydaşlarının ortak uzlaşı anlayışı üzerine inşa edilmelidir: ? Kararlı ve tutarlı politik girişimler oluşturmak ve kurumsal özgüven eksikliğini gidermek için “politik vizyon oluşturmak” NELER YAPILMALI? ve “politikacı sorumluğuna” dikkat çekmeli, yükseköğretim sosyal ve ekonomik önemi topluma ve siyasetçilere yeterince anlatılmalıyız. ? Üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde yükseköğretim sorunlarının tartışılacağı ve uzlaşmacı bir yaklaşımla çözüm önerilerinin üretileceği tüm paydaşların katılacağı “Yeniden Yapılanma Platformu” oluşturmalıyız. ? “Üniversite”nin kültürel altyapısını oluşturmalıyız. Bu konuda akademik özgürlüklerin savunulması ve korunması konusunda akademisyenlere, hükümet, yargı, basın ve üniversite mensuplarına önemli görevler düşmektedir. ? Gelişmiş ülkelerin üniversiteleri ve STÖ işbirliği, imece ve dayanışma içinde olmalıyız. ? Üniversitelerde yaşanan sorunlar, ülkedeki genel demokrasi sorunlarından bağımsız düşünülemez. Üniversiteler akademik özgürlük ve ifade hürriyeti gibi konularda örnek bir performans sergileyerek, demokratikleşmeye katkıda bulunmalıdırlar. ? Daha da önemlisi ülkemizdeki toplumsal barış ve özgürleşme taleplerine bağlı olarak tüm siyasi ve sivil kesimlerin desteğini talep etmeliyiz. Toplumun tüm kesimlerine tüm mağdurlarına (Üniversite paydaşları öğretim üyeleri, öğrenciler, veliler vd. Kamu ve özel sektör, STO/DKÖ) “Üniversitelerimizde Yeniden Yapılanma” çağrısında bulunmalı, toplumsal güç ve destek sağlamalıyız. Bu amaçla sosyal medyanın gücünden yararlanmalı ve çok iyi kullanmalıyız. Köklü sorunları çözüme kavuşturmuş bir yükseköğretim sistemi ülkemizin toplumsal gönence ulaşması gibi stratejik hedefler doğrultusunda yol alabilir. Bu fırsatı ıskalayan mevcut yapı ve uygulamalar sürdüğü sürece, üniversitelerimizin çağdaş dünyanın daha da gerilerinde kalması kaçınılmazdır. Çağcıl ve özgür bir üniversite ortak toplumsal geleceğimizdir! Üniversitelerimizin yeniden yapılanması için; talebeler yani talep edenler, veliler, akademisyenler, sivil toplum, yurttaşlar.. Hepimiz talep etmeli ve sonuna dek direnmeliyiz! birer modeldir; bu problemler yoluyla insanlar rasyonel ve kritik düşünme becerisi edinirler; sonra da önlerine çıkan bireysel, kurumsal ya da toplumsal ölçekli sorunları doğru anlayıp, doğru vizyonlar geliştirirler; bu soruların cevaplarını otomatik olarak bir makineden almayı adet edinirseniz, mesela Suriye sorununu, mesela Ermeni iddiaları konusunu da akıllı telefonun cevaplandırmasını beklersiniz. Böylelikle, sadece önüne konulan doğru cevapları sorgulama (http://bit.ly/VXCVbt) becerisi kazanmamış, her alanda sömürülebilecek kıvamda salaklar yetiştirmiş olursunuz” diyeceklerdir. Siz lütfen bunlara aldırış etmeyin ve lütfen akıllı telefonlarınızın gösterdiği yoldan ayrılmayın; pek yakında doğru cevapların ne olduğunu bizzat yaşayarak göreceksiniz. Akıllı telefonlar aptal insan üretmek için de kullanılabilir... Bir gazete haberi (http://bit. ly/1ujcLYo), “kalemli silgili öğrencilik devrinin bittiğini, öğrencilerin ceplerinden çıkaracakları akıllı telefonlarla en zorlu matematik sorularını saniyeler içinde çözebileceklerini” müjdeliyor Ben bunun, vergiler nedeniyle azalan telefon satışlarına yeni bir ivme vermek amacıyla yayımlanmış bir reklamhaber olduğunu sanmıyorum. Geçmişte bu yoldaki gelişmeleri (http://wp.me/p2t6miYN) yakından izleyen bir kişi olarak, milletimize hizmet aşkıyla yanıp tutuşan kesime dahil bir gazete elemanının, yeni bir hizmeti duyurma çabası olarak değerlendiriyorum. Tınaz Titiz Bu konuya niçin bu denli ilgi duyduğumu ise merak edebilenler olabileceği düşüncesiyle bir açıklama da yapmak istiyorum: Herkesin bir hobisi olabildiği gibi bende de neredeyse takıntı derecesinde bir merak var: Ne zaman boş vaktim olsa, adına gelişmiş denilen toplumların, daha az gelişmiş olanları, daldaki karganın tilkinin dolduruşuna gelip de peynirini kaptırması misali kandırmak için ne gibi icatlar çıkardığını izlerim. Daha az akıllı, pardon daha az gelişmiş toplumları sömürmenin en güvenli yolunun, o toplumun insanlarının akılfikir düzeyini azaltmaktan, ama bunu da tam aksi izlenim yaratıp kendi kendisiyle giderek daha çok gurur duymalarını sağlayacak bir şekilde yapmaktan geçtiğini keşfettiklerinden uzun süredir şüpheleniyor ama bir türlü kesin kanıtlara erişemiyordum. Bu akıllı telefon denilen aletin tam da bu amaca hizmet için birebir olduğunu işte bu gazete haberiyle öğrenmiş oldum. Haberi üreten gazeteciye, onun ekonomi sayfasında yazılmasına onay veren ekonomi editörüne ve sırasıyla tüm yetkililerine bu vesileyle en derinden teşekkür ederim. Şimdi bu haberi okuyan, bozguncu karakterde en azından birkaç matematik öğretmeninin (yani hocasının) çıkıp, “böyle rezalet olmaz; matematik soruları, karmaşık gerçek yaşam sorunlarını anlamak için