26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban fer kaybına işaret etmektedir diyor Kaliforniya Üniversitesi’nden Chris Webster, Science dergisinde. Ölçümlere göre Mars’taki atmosfer kaybının halen devam ediyor. de yuvarlaklar tespit etmişlerdi. Fakat ayrıntılı incelemeler sonucunda gelmiş geçmiş en büyük virüsle karşı karşıya olduklarını gördüler. Bu buluntu virüsleri, canlı organizmalardan ayıran tüm kriterleri ve sınır değerlerini altüst etti diyor AixMarseille Üniversitesi’nden Nadege Phillipe. Çünkü virüsün sadece boyutu değil kalıtımı da birçok bakteriden bir milyon baz daha uzundu. Bilim insanları daha sonra bu tür megavirüslerin diğer temsilcileriyle de karşılaşınca bunları virüsler içinde ayrı bir grup içinde topladılar. Phillippe ve arkadaşlarının bulmuş olduğu iki yeni dev virüsle, virüs ve canlılar arasındaki sınır yine değişti. Virüslerden biri Şili kıyılarındaki bir nehir ağzındaki tortuldan, diğeri ise Avustralya’daki Melbourne kentinin yakınlarındaki bir su birikintisinin çamurunda bulunmuş. Her ne kadar biri tuzlu suda diğeriyse tatlı suda bulunmasına rağmen iki virüs o kadar çok benziyorlar ki araştırmacılar bunları tek bir cins altında sınıflandırarak “Pandoravirüs” adını verdi. İki virüs de tek gözeli canlılarda parazit olarak yaşıyor. Uzunlukları bir mikrometre, genişlikleriyse yarım mikrometre kadar. İki virüsün 2,8 ve 1,9 milyon baz çifti uzunluğundaki kalıtımları, bugüne dek bilinen tüm virüs biçmlerinden iki misli büyüklükte. 2.556 genli Pandoravirüs salinus virüsler için bilinen üst sınırın iki misli gene sahip. 1.500 genli Pandoravirüs dulcis de sınırın üzerinde yer alıyor. Araştırmadan çıkan diğer ilginç bir sonuç da, genlerinin yüzde 93’ünün tamamen yabancı olduğu ve bilinen hiçbir hücre soyağacına yerleştirilememesine dayanıyor. [email protected] Tırnak büyüklüğünde yeni kurbağa Geçen yazıda, yerküre üzerinde insanoğlunun ihlal etmemesi gereken sınırları ya da moda deyimiyle ‘kırmızı çizgileri’ olup olmadığına dikkat çekmiş, bilim adamlarının bu konuyu 9 ana başlıkta ele almış olduklarını belirtmiştik. Antroposen ve Dünyanın İstiap Haddi Bu iddiayı ortaya koyan gruba göre bu sınırların ihlal edilmesi ya da geçilmesi, yerkürenin doğal süreçlerini kesintiye uğratarak ani ya da geri dönülmesi olanaksız sonuçlara yol açma tehlikesi yaratmaktaydı. Dünyanın, deyim yerindeyse, “istiap haddini” belirleyen ve küresel ısınmanın da aralarından olduğu bu başlıklardan ilk beşini özetle aktarmıştık. Şimdi geri kalanlara bakalım. Tatlısu tüketimi ve küresel hidrolojik çevrim: Dünyanın tatlısu çevriminin iklim değişikliği ile yakından bağlantılı olduğu biliniyor. Küresel tatlısu hacimlerinin insan eliyle kullanımı ve değiştirilmesi, nehir havzalarında insan eliyle yapılan değişikliklerin yanısıra, arazi kullanımına ilişkin değişikliklerle de bağıntılı. 2050 yılına gelindiğinde, insanlığın 1 milyara yakın bir kısmının tatlısuya ulaşımda sıkıntılarla karşılaşacağı düşünülüyor. Rakamsal bir değer saptanamamakla birlikte, hidrolojik çevrime ilişkin gezegensel sınırların varlığı konusunda mutabakat bulunuyor. Arazi kullanımında değişimler: İnsan yerleşimleri, dünya üzerinde arazi kullanımını başta tarımsal amaçlı olmak üzere değiştirmiştir. Ormanlar, su havzaları ve bitki örtüsü üzerindeki baskılar, esas olarak biyoçeşitliliğin azalmasına doğrudan neden olur. Ancak bu doğrudan etkinin yanısıra, toprak örtüsündeki azalmaların küresel etkileri olduğu bilinmektedir. Arazi kullanımı ve toprak örtüsü açısından aşılmaması gerekli sınırların hesaplanmasında toprak örtüsüne dair mutlak değerler yanında dağılım, işlev ve kaliteye yönelik bilgilerin de tanımlanması gereği, hesaplama işini zorlaştırmaktadır. Biyosfer ve denizlerde azot ve fosfor döngüleri: Gezegenin azot ve fosfor çevrimleri, sınai ve tarımsal kullanım ve tüketim sonucu insanlar tarafından radikal bir biçimde değiştirilmiştir. Bugün yeryüzündeki doğal üretim süreçlerinden çok daha fazla miktarda azot, insan eliyle reaktif formlarda üretilmektedir. Bu reaktif azotun büyük kısmı bitkiler tarafından emilmeden ekosisteme karışmaktadır. Büyük oranlı azot ve fosfor girdilerinin yerel ve bölgesel olarak sulak alanlarda, denizlerde ekosistem çöküşlerine neden olduğu gösterilmiştir. Örneğin, ABD ortabatısından nehirler yoluyla taşınan azot ve fosfor fazlasının Meksika Körfezinde doğal yaşamı sekteye uğrattığı gösterilmiştir. Atmosferik aerosol yükleme: İnsanoğlunun kullandığı gaz halindeki kimyasalların önemli bir kısmı atmosferik kirliliğe dönüşür. Aerosollerin buharla etkileşimleri nedeniyle yeryüzünün hidrolojik çevrimlerini etkiledikleri gösterilmiştir. Bunların bir diğer etkisi de güneş ışınımını yansıtarak küresel ısınmaya katkıda bulunmalarıdır. Aerosolların farklı toksikolojik ve ekolojik etkileşimlerle yukarıda sıralanan ‘kırmızı çizgileri” etkiledikleri düşünülmektedir. Bu maddelerin ikinci ve üçüncü derece etkileşimlerini hesaplamak son derece zor olsa da, gezegen ölçeğinde bir eşik konulması gerektiği açıktır. Tanımlanan gezegensel sınırlar, Stockholm Resilience Center (SRC) adlı İsveç kurumu tarafından aşağıdaki gibi gösterilmiş: Gezegensel sınır: Yukarıdaki gösterimden de anlaşılabileceği gibi, güvenli olan eşiklerin en az üç başlıkta geçildiği anlaşılmaktadır; küresel ısınma, biyoçeşitlilik kaybı ve azot/ fosfor döngüleri. En vahim durum biyoçeşitlilik ve azot döngülerindedir. Diğer bazılarında yerel/bölgesel eşiklerin aşıldığı, küresel değerlerin henüz hesaplanamadığı görülmektedir. Dünyanın istiap haddi dolmuştur! Rastlantı sonucu iki özelliğiyle dikkat çeken yeni bir kurbağa türü, Orta Guyana’da bulundu. Çok küçük olan kurbağa sadece küçük bir ormanlık bölgede yaşıyor. Bu ülke yağmur ormanlarının yüzde yirmi beşini barındırır ve Amazonlar, Kongo ve Papua Yeni Gine’den sonra dünyanın dördüncü önemli yağmur orman bölgesidir. Dresden Araştırma Enstitüsü’nden Raffael Ernst ve ekibi başparmağın tırnağı büyüklüğünde kahverengi bir karbağa türü buldular. Minik kurbağa yeni bir tür. Şimdiye kadar bu cinsten üç tür biliniyordu sadece. Bunlardan birisi guguk kurbağası (Allobates spumaponens) yine aynı ekip tarafından 2007 yılında yeniden tanımlanmıştı. Araştırmacılar son türü Organisms Diversity and Evolution dergisinde yayımladı. Yeni kurbağa türünün diğer bir özelliği de çok küçük bir alanda yaşayan (mikroendemik) üçüncü bilinen hayvan türü olması. Bugüne kadar çok küçük alanda yaşayan bir gekko kertenkelesi ve de solucana benzeyen bacaksız kurbağa (Gymnophiona) biliniyordu. Mikroendemikler çok küçük yayılım alanları nedeniyle çok az sayıda bulunurlar. Az sayıdaki örnekler yaşam alanındaki değişimlere ve bozulmalara karşı çok duyarlı tepkiler veriyorlar. Bu nedenle bölgenin ekoturizme açılmasıyla türlerin uzun vadede yok olup olmayacağı test ediliyor. Bu duruma dikkat çekmek isteyen bilim insanları yeni türü “Allobates amissibilis” yani “kaybolabilecek olan” olarak isimlendirdi. Trizomi 21 terapisinde önemli bir gelişme Tuhaf dev virüsler bulundu Uluslararası bir araştırma ekibinin bulduğu iki dev virüs, bugüne kadarki tüm rekorları alt üst etti. Pandoravirüs olarak isimlendirilen partiküller bakteri büyüklüğünde ve normal ışık mikroskobuyla bile görünüyor. Kalıtımları da birçok bakteriden daha uzun. Virüslerin genleri bugüne kadar bilinen hiçbir yaşam biçimine benzemiyor, hatta diğer megavirüslerle de hiçbir akrabalıkları yokmuş gibi görünüyor. Bu nedenle kökenleri ve soyağacındaki yerleri de tamamen bir bilmece (Science). Virüsler canlı bile sayılmazlarken, neredeyse dünyadaki tüm yaşam alanlarında görülürler. Bu yüzden evrimin başarılı bir modelidirler. Mesela on yıl önce Bradford’daki (İngiltere) bir soğutma kulesindeki bir bulgu tüm dünyada heyecan yaratmıştı. Uzmanlar o zamanlar hastalığa yol açan bakterilerin izindeydiler ve sonunda bulduklarına inanmışlardı. Çünkü örneklerde küçük bir bakterinin boyuyla uyumla 0,7 mikrometre büyüklüğün Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1376 7 / 2Ağustos 2013 Amerikalı bilim insanları Down sendromu tedavisinde önemli bir gelişme kaydettiklerini açıkladılar. Down sendromunda, kalıtım mutasyonuna bağlı olarak 21. kromozomunun tümü ya da bazı kısımları üç kez görülür. Massachusetts Üniversitesi bilim insanları şimdi Down sendromuna yol açan kromozomu (laboratuvarda) devre dışı bıraktılar. Araştırma ekibi Nature dergisinde, insan hücrelerindeki 21.kromozoma ait üçüncü kopyanın ne şekilde etkisiz hale getirdiklerini anlatıyorlar. Yeni sonuçların Down sendromunu yeniden incelememizi sağlayacak yeni yolları göstereceğine inanıyoruz diyor gelişim biyologu Jeanne Lawrence. Yöntem hastalıktaki hücre süreçlerinin daha iyi izlenmesine ve demans gibi dejeneratif semptomların göreceli olarak erken bir zamanda tedavi edilmesine yardımcı olabilecek diyor araştırmacılar. Down sendromu veya Trizomi 21 en yaygın olarak görülen, zihinsel ve bedensel gelişimi etkileyen kalıtsal bir hastalıktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle