02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bu seçmenin kendi kendini yönetme hakkından vazgeçtiği ve onu başkasına seçimle devrettiği bir nevi otoriterlik.. İkinci tanım da yine bir Latin Amerika uzmanı olan Terry Karl’ın önerisi olan “electoralism” kavramıdır, bizim sandıksal demokrasi diye tanımladığımız, sandıkta başlayıp sandıkta biten, insan hakları ve özgürlükleri içermeyen popülist bir rejim.. bu da bir nevi otoriter rejimdir, demokrasi değil. CBT: Bu sistemde, seçilmişler her şeyi yapma hakkını kendilerinde görüyor. Öyle ki partiler oy isterken seçmene vaatettikleri, programlarına koydukları neredeyse hiçbir şeyi iktidarları sırasında yapmadıkları, bambaşka bir program uyguladıkları sistemin de adı. Bu bir sahtekârlık, seçmeni aldatma.. Ersin Kalaycıoğlu: Evet Gezi Parkı’nda da aynı şey söz konusu, programında var hükümetin ama uygulamıyor.. Pratikte Gezi Parkı’ndaki ana talep iyi yönetişim, katılımcı bir demokrasi, ikincisi iktidar aslında yerelleşmek de vaatetmişti ama acaip bir merkezileşme ve merkezden buyurganlıkla bütün ülkeyi yönetiyor. Gezi Parkı dahil!. Topbaş, Gezi Parkı’na kışla yapılmasını Ankara’nın istediğini söyledi.. Böylece AKP seçmene verdiği iki temel sözü de yerine getirmiyor.. Ve seçmen AKP hükümetinden hesap soruyor, hükümet buna protestoyu itibarsızlaştırmaya çalışarak, şiddet kullanarak yanıt veriyor.. CBT: Gezi Direnişi’nin Türkiye’nin demokratikleşmesine çok büyük hizmet ettiğini söyleyebiliriz o halde.. Ersin Kalaycıoğlu: Tabii ki, bu ülke için fevkalade önemli bir adımdır ve bunun iktidar tarafından dejenere edilmeye çalışılması da vahimdir. Gezi Direnişi’nin büyük çoğunluğu barışçıl nitelikte, maddiyata dayanmayan, bireysel katılım üzerinden hareket eden, son derece sivil toplumcu protesto eylemi olarak ortaya çıkmıştır.. Protesto demokrasinin temel siyasal katılım yöntemlerinden bir tanesidir, tabii şiddete başvurulmadığı sürece. İktidar, şiddete başvuranları, ki İçişleri Bakanlığı’nın rakamlarına göre bu binde 1,8 oranında bir marjinal kitledir, ayırıp büyük çoğunlukla uzlaşma yöntemini denemedi, tersine bu binde 1,8’lik minik bir grubun vurup kırma eylemleri bahanesiyle katılımcılık ezilmeye çalışıldı. CBT: Büyük kitlesel olaylarda kitle içinde bazılarının şiddete başvurması, tahribat yapması kaçınılmaz olabilir, çünkü kitlenin arasında amaca aykırı davranan ve cam kıran insanlar da olabiliyor, ama şiddetin esas olarak polis ve devlet kaynaklı olduğunu görmek gerekir.. Polis yoksa şiddet de olmadı! Mesela Avrupa’da büyük protesto gösterileri içindeki şiddetin oranı nedir, bizdeki nedir? Ersin Kalaycıoğlu: Evet, dünyadaki siyasal katılma ve değerler üzerine yapılan araştırmalarda, şiddet içerebilen olaylara katıldım veya katılabilirim diyenlerin oranı Fransa’da en yüksek ve yüzde 7 olarak bulunmuştur! Bizde ise aynı araştırmada bu oranlar binde 1 – 2 gibi bir düzeydedir. Gezi olayları üzerine polisin yaptığı açıklamaları değerlendirdiğimizde, binde 12 kadar bir rakam çıkıyor ki, aslında bu araştırmalarda bulunanlarla uyumlu ve bunu Avrupa ile kıyaslarsanız yok denecek kadar azdır.. Evet, ilginç bir başka özellik de görüldü. Polis müdahalesinin olmadığı zamanlarda Gezi Parkı’nda ve başka mekânlarda geniş kitleler, çok farklı ideoloji, hayat tarzlarının içinden gelen bireyler olarak şiddete başvurmadan görüşüp konuşmayı becerdiler, şiddetin olmadığı, sataşmanın, cinsel tacizin olmadığı eşitlikçi ortamlar oluşturup diyalog tesis ettiler, ta ki polisin müdahalesiyle şiddetin tekrar oluşması söz konusu oluncaya kadar.. Polisin olmadığı ortamlarda sivil toplumun kitlesel ve etkin olarak hayata geçtiğini ilk kez gözlemledik. Ben bunu Türk demokrasisi için önemli bir merhale olarak kabul etme eğilimindeyim. CBT: Gezi Direnişi demokrasi açısından bir kriter sayılabilir mi artık? Ersin Kalaycıoğlu: Siyasal katılımın türü olarak Duran Adam gibi uygulamalar da ortaya çıkmaya başladı, siyasal katılımın repertuvarını geliştiren, siyasal katılımı güçlendiren, bir anlamda protestoyu olağanlaştıran özellik taşıyor; bunu demokrasi için bir fırsat olarak görüyorum, hükümet bu eylemleri itibarsızlaştırmaya çalışmakla bir fırsat kaçırıyor. bilmeyen bir İsveçliyi Türk büyüklerine hakaret etti diye tutukluyorsunuz. Bu kişi bu hakareti hangi dilde yapmış, bunu hangi yetkili hangi dilden duyarak anlamış belli değil. Bütün bu görüntüler Türkiye’deki yönetimin giderek daha çok polis devletine kaydığı, keyfi tutuklamalar yaptığı izlenimini yaygınlaştırıyor.. CBT: Son 10 yıl içinde laiklik ne kadar aşındı sizce? Ersin Kalaycıoğlu: Laiklik bir süreç, donmuş olarak görmüyorum, epey sorguladık tartıştık, anlamaya çalıştık, AKP yeni bir tanım verdi, bütün dinlere eşit mesafede duran bir parti iktidarı, hükümet olarak tanımladı.. CBT: Ama pratik uygulamada buna bile uymuyor, iki ayyaş deyimini, dinin gereğini yapıyoruz deyişini.. Ersin Kalaycıoğlu: Evet, esas tanıma gelirsek, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyin kendi özgür iradesiyle tanımladığı inanç, iman, değerlerine dayandırabiliriz laikliği. Bu tür gençliğin sayısının arttığını düşünüyorum. İktisadi belirsizliğin azaldığı dönemlerde bütün geleneksel kurumların ve bunların arasında dinin de etkisinin azaldığını, toplumda dünyevileşmenin (sekülerleşmenin) arttığını saptamış bulunuyor araştırmalarımız. eğilimli ama onun üzerine oturduğu bilimi değil, bu nedenle gereksinim duyduğumuz bilim insanı beyin gücünü yetiştirmemiz pek zor oluyor. CBT: Doktoralar kolaylaştırıldı, nitelik törpülendi, sayısallık önem kazandı. Doktoraların niteliğini önemsemezseniz, kâğıt üzerinde hedefe varırsınız.. Peki, demokrasi hangi yönde evrimleşiyor? Ersin Kalaycıoğlu: Bu çok önemli bir konu, iki temel model vardı, biri Westminster demokrasisi.. Bu model temel itibarıyla çoğunlukçu bir anlayışa dayanıyordu ama giderek çoğulcu hale geliyor. Britanya parti sistemi son yıllarda koalisyon hükümetine doğru evrim gösterdi, bir de özellikle yetki devri başladı, İngiltere üniter ve çok merkezi bir devletti; Galler’e İskoçya’ya yetki devri yaptı. Bu yetki devrini de sadece Parlamento kararına bağlamayıp bir de bağlayıcı referandumlar yapıldı. Westminster modelinin temeli olan halkın yokluğunda halkın temsilcileri olan milletvekillerinin halkın kendisi olduğu ve Britanya’da Parlamento eşittir Britanya halkı olduğu varsayımı böylece çöktü. Referandum yapınca, anayasa yazma mecburiyeti içine girdiler; daha önce halkın temsilcileri halk adına halkın yokluğunda halk olarak kullanırdı yetkiyi, Britanya Parlamentosu ile halk aralarında fark görülmezdi; ama bağlayıcı referandumu işin içine sokunca, bazı konularda Parlamento’nun halk ile aynı olmadığını kabul etmiş oluyorsunuz. Şimdi anayasa yazmak zorunda kalıyorlar. Böylece hangi hususlarda Parlamento’nun halkla özdeş olmadığını, yetkilerinin sınırlarını açıkça belirlemeniz lazım; halkın hangi yetkileri Parlamento’ya verdiğini, bu yetkilerin ne zaman nasıl kullanılacağını belirlemeniz ve bunları yazılı hale getirmeniz lazım. Anayasa yazmak yavaş bir süreç olarak başladı.. Amerikalılar anayasada önce kurumları yazmıştı çünkü ülkede konfederasyon federasyon çatışması vardı. İnsan hakları bildirgesini anayasalarına sonra eklediler. İngiltere ise önce haklar bildirgesini yazarak başladı.. bu çok kökten bir demokrasi modeli değişimidir, katılımcılık arttı, halkın bazı kararlara referandumla katılması ile biraz doğrudanlaşıyor demokrasi.. Bizdeki Gezi olayları gibi olaylar İngiltere ve Avrupa’nın genelinde, özellikle Fransa’da çok sık olur; siyasal katılım, olağandışı biçimleriyle de, çok etkili grevler, sokak hareketleri biçiminde gerçekleşir.. Meclis’in görece olarak etkisiz olduğu Fransa gibi yerlerde sokak ağırlık kazanıyor, temsil güçlü olursa siyasal katılım temsil kurumlarında, özellikle Meclis’te odaklaşır, sokaktan geri çekilir.. Bu nedenle temsili Meclis’te güçlendirmek siyasal katılmayı da oraya yönlendirmeyi sağlar... Meclisi zayıflatırsanız, Fransa’da olduğu gibi Meclis önem kaybeder ve başkan, başbakan, hükümet halkın kolay ulaşabileceği merciler değildir, o zaman etki mesafesi uzar, siyasal etkinin onlara yönelmesi olanaksızlaşır ve o zaman sokak CBT: Bizim kendi ayakları üzerinde duramayan bir ekonomimiz var, kalkınmayı CBT: Polisin siyasal emirle hep dışardan mal, hizmetler, başvurduğu kitlesel şiddeti nasıl hammadde ve sermaye ithal Demokratik olduğunu değerlendirmek gerekir? ederek gerçekleştirmeye iddia eden hükümetlerin Ersin Kalaycıoğlu: Bu tür çalışan bir yapı.. Siz bunlarla polise fazla muhalefeti hükümet temel güvenmemeleri gerekir. bağlantılı görürmüsünüz itibarıyla iyi görmüyor, hain, Sonuçta halkın katılımı ülkemizde seküleştirmenin melun bir girişim olduğunu gecikmesini.. Aslında bugün de esastır; demokrasi düşünüyor veya öyle takdim geldiğimiz nokta yine ekonomik sandıktan sandığa ediyor, içten ve dıştan belirtizlik ve güvensizlik.. kaynaklanan bir komplo olarak değil, sürekli işleyen bir Ersin Kalaycıoğlu: süreçtir; katılım, temsil görüyor, gösteriyor. Önce Türkiye ekonomisi zora ve muhalefet günbegün bunun sivil savunmanın bir giriyor, üç darboğazı var yenilenecek bir süreçtir. hareketi olduğunu iddia etti beşeri sermaye, finansal sonra bunu rafa kaldırdılar sermaye ve enerji. Bu çünkü tutmadı; sonra marjinal üç darboğazı Türkiye planlı döneme bir hareket dediler, ama o da tutmadı; başladığında fark etti.. Ama 1961’den beri sonra CHP’nin işin içinde olduğunu bu üç darboğazı aşamadık.. söylediler, BDP’yi işin içine sokmadı, Sırrı CBT: Bir bakanımız tersine beyin Süreyya Önder önemli bir rol oynamasına göçünü yapıyoruz ama büyük bir beyin göçü rağmen.. MHP’ye de değinmedi, bir tek CHP’nin olayıdır dedi.. Ama o da tutmadı; de veriyoruz ama bu da fena değil, dışarıda beyin gücümüz artıyor dedi.. Beyin gücünüzü CHP’nin bu kadar etkili görüntüsü yok, burada tutmaya yönelik bir sosyal ekonomi gruplar da o kadar CHP’ye yaklaşmıyorlar. politika izlemediğiniz sürece, bu dışarıya Gezi olayı çok farklı görüşleri içeren bir kaçış devam edecektir.. Bu durum bize ne hareket, aralarında birliktelik türdeşlik kadar yarar sağlar? Ben pek bakanımız kadar yok, heterojen bir karaktere sahip ve emin değilim bunun ekonomimize iyi bir etki bireysel katılma söz konusu. Faiz lobisi lafını artık fazla kullanmıyor yaptığından. Oysa örneğin Güney Kore’ye, Çin’e gerçekten büyük bir beyin gücü geri olsalar da, aslında hükümet, Merkez dönüşü var.. Bankası, devlet bankaları da en büyük Ersin Kalaycıoğlu: Güney Kore’deki, faiz geliri sahibi.. Yurtdışı kaynaklı Çin’deki siyasal iktidarın bilimle bir derdi kışkırtmalar dediler.. Erasmus öğrencileri yok, bilim adamına büyük destek veriyor; çıktı.. Maalesef diyeceğim, hukuk bizim 7 yıl önce kabul ettiğimiz YÖK’ün dışılığı Avrupa’ya da taşımış oldular. stratejik raporunda 33 bin doktoralı Erasmus’tan gelmiş bir misafir Fransız öğretim üyesi açığı saptanmıştı, bunun ne öğrenciyi, üstelik bir Fransız polisinin kadarı giderildi bilemiyorum. Bir doktora kızı, on gün ve açıklanmayan nedenlerle ortalama beş ila yedi yılda tamamlanır.. tutuklu bulunduruyorsunuz, sonra Bu konuya büyük yatırım yapılması gerekir sınır dışı ediyorsunuz, bunun için de ama hükümetimiz bilimi sorun olarak, gerekçe belirtmiyorsunuz; bütün bunlar belli bilim dallarını küfür olarak görüyor. Türkiye’nin demokrasiyle yönetilmediği izlenimini pekiştiriyor. Yabancı dil Teknolojiye meftun ve onu desteklemeye Yazının devamı 18. sayfada CBT 1376 15 / 2 Ağustos 2013 SİYASET BİLİMİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle