23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMA HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com Gezi bir “Meksika Dalgası” mı?* R. Ömür Akyüz Emk. Fizik Prof. Boğaziçi Üniv.; akyuzo@gmail.com F Gezi Parklı’ma Düşündüşler – V(*) l Özgürlüklerimiz özlemlerimiz, özlemlerimiz özümüz… l Farkında olan farklı oluyor. l Azınlıklar öylesine çok ki, onları çoğunluk ve azınlık yapan şeyleri gözden kaçırmamalı. l Toksikolog yeğenim bir defasında, her şeyin doz sorunu olduğunu söylemişti. l Özgürlük ve Gerçek, bizim güneşi görebildiğimiz gözlerimizdir. Birisini yitirdiğimizde bile öbürüyle görürüz. Birisini ötekiyle var ederiz. l Hayatı kavrayamayız. Ama ona dokunabiliriz. Bunun için epeyce arınmış olmalıyız. l Devletin kuralı parası gibidir. l Yol götürür. l Sevdiğin şeyi yap. Bu sırada yanlış bulduğun şeyleri yapmamaya çalış. l Sürmek değil, olmak hayatı! l Emek, acı çekiyorsa, haklıdır. İnanç da öyle… l Bilmiyorduk yoktular, biliyoruz yoklar: var olduklarını bilmiyorduk. Şimdi yok olduklarını biliyoruz. l Düşünen insan mutlaka sınırlara çarpar, sınırlara çarpmak niyetiyle hareket etmez, farkında olmadan çarpar. Düşünmek böyle radikal bir eylemdir. Ama düşünmezsen, hiçbir yere çarpmazsın. l Düşüncesi değil, niyeti iyi ya da kötü yapar kişiyi! l Düzen bizim için… kimse düzen için değil. Varsa, tanrı da öyle. Kimse bizim için değil, biz birbirimiz için olabiliriz. Hepimiz birimiz içindir de, kimse hepimiz için değil! l Hukuk çoğun şantajıdır. l Kestirmesinden gitmek istemediğimiz tek yol hayat olsa gerek! l Gerçek, sayılmayandır. l Sonsuz(da) bir zamanda olup biten nedir? l Aşkın da, kibrin de gözü kördür ya. Biri yakını, ötekisi uzağı göremez. Biri kendinden geçer, ötekisinin kendisinden geçilmez. l Değerimiz duygularımızdan gelir. l Özgürlüğe yönelmek bir zorunluluk... Adalet ise bir düzen olmak zorunda… bu yüzden insan bu ikisi arasında (çarmıha) gerilidir. l Varsıllar veremez. Onlardan almak gerekir. l İnsanları inançlarımızdan daha çok seversek, sevilecek inançlarımız olur. l Karanfil kokuyor hüzün. “Gül alıp satmanın zamanı değil”! l İnsana yaraşan tanrısallıktır. l Düşün ile olgu birbirinin içine doğar, birbirini doğurur, doldurur, doyurur. Bizim yaşamımız budur. l Düşünmek, önce kendini düşünmemektir. l Duygu sarar, düşünce soyar. Düşünce insanı birey yapar. Duygu sürüleştirir. l Sözlerimi bağışla. Onların bir kusuru yok. lYaşamak sevişmektir: beden sevişmesi, göz sevişmesi, gönül sevişmesi… l İnsanlar aslında yalnızca ikiye ayrılır: görenlerle görmeyenler… l Karşıtların uyumuyla değil, çarpışmasıyla doğuyor, büyüyor her şey… l Güvendiğimiz için kaybetmiş olmayı, güvenmediğimiz için zulmetmiş olmaya yeğ tutmalı. l Gördüklerimiz görmediklerimiz değil mi? l Kendi ezberini de bozmalısın. l Her siyasal düzenin vicdanlarımızı uyutacak kadar bir karanlığı her zaman vardır. l Arte’de sunucu, “dans edilebilen hüzünlü bir düşüncedir tango” diyor… insan hüzünlü bir düşünce evrende… l Homo mensura… gerçekten her şeyi insanla ölçebilir miyiz? l Bir şeyi doğru bileceksem, önce yanlış bilirim onu. (*) Bu sözleri “Düşündüşlem Deyişler” (Yeni İnsan Yayınevi, İstanbul 2008) ve “FLU(X)US – Bir Denizin Kıyısından Bir avuç Çakıl Taşı” (http:// okcesizhayrettin.blogspot.com) adlı yapıtlarımdan seçtim. en bilimlerinde son kırk yılda önemli gelişme gösteren bir yeni disiplin belki günün birinde yaşamın da gizini çözebilir. Bu, çok bileşenli ve bu bileşenlerin birbirleriyle şöyle ya da böyle etkileştikleri bir sistemde, bileşenlerin kendi yapılarından kestirilemeyen önemli davranışlar “zuhur eder.” Bunların en basitlerinden birisi ısıtılan bir sıvı ya da gaz içinde başlayan konveksiyon akımlarıdır. Her ne kadar bunlar enerjiyi dışarıdaki bir ısı kaynağından alsalar da moleküllerin belli çevrimler halinde dolanıma geçmeleri tamamıyla sistemin çok bileşenli olmasından ileri gelir. Bir diğeri de girdapların oluşumu. Bunların mekanizmaları henüz tam olarak çözülmüş değil. Her ne kadar ilke bakımında atomlardan ya da moleküllerden oluşmuş çok bileşenli bir sistemde her iki atomun ya da her iki molekülün arasındaki kuvvetler bilinmekteyse de bu kuvvetlerin, bir aradaki milyarkeremilyarkeremilyar atom ya da molekülde zuhur eden bu tür olgulara nasıl yol açtığını tam anlamıyla çözmek belki çok daha uzun sürecek. Bu bağlamda yaşamın nasıl zuhur ettiği de belki anlaşılabilir. İnsan toplumlarında böylesine kendiliğinden zuhur eden ani olgulara en basit örneklerden birisi “Meksika Dalgası”dır. Fiziksel sistemlerde, belli bir esnekliği olan bir ortama genelde periyodik olarak uygulanan bir dış kuvvet, ortamın bir bölgesine toplu bir hareket verir, bu hareket sitemin bileşenleri arasındaki bağ kuvvetleri aracılığıyla komşu bölgeye geçer. Bu geçişte bir zaman aldığından bölgelerin yer değiştirmeleri aynı anda olmayacak, böylece de her bölge aynı yer değiştirmeyi ardışık olarak ve ortamın yoğunluğuna ve bağ kuvvetlerinin yeğinliğine bağlı olarak farklı zamanlarda yapacaktır. Bu, fiziksel ortamlarda “zuhur olgusu” olmayan bir dalganın çok kaba bir açıklaması. Ancak, bir tribünü dolduran insanları “bağlayan” fiziksel kuvvetler bulunmadığı gibi, art arda oturanların (buna “sütun” diyelim) aynı anda kollarını kaldırmalarını sağlayan fiziksel bir dış etken de yok. Aynı şekilde bir sonraki sütunun da “az sonra” gene hep birden kolları kaldırmasını sağlayacak fiziksel bir bağlantı da yok. [Ben öğrencilerime bunları “psikolojik (ya da daha doğrusu neyse uzmanları bilir) kuvvet” diye adlandırıyorum.] Yok ama, bu olgu her seferinde aniden başlıyor, yani zuhur ediyor ve sürüyor. İşte “Gezi olaylarının” ilk başlayışı da böyle bir zuhur olgusu olarak görülmeli. Tabii ki daha sonra başka yerlerde benzer toplulukların oluşumu bundan esinlendi, ancak davranış tarzlarının aynı oluşu, bana, bu insanları etkilemiş olan “psikolojik kuvvetlerin” yol açtığı bir “zuhur” olgusu olarak görünüyor. *) Karmaşıklık ve zuhur olgularında uzman olan meslektaşlarımdan, uygun gördükleri takdirde bu konuları daha iyi/doğru açıklamalarını ve kurduğum analojilerde eksik ya da yanlış olan hususlarda beni ve kamuyu aydınlatmalarını diliyorum. NATURE DERGİSİ ARAŞTIRMADEVAM Yazının başlangıcı 1011. sayfalarda Üniversite Özgürlüğü Şart Türkiye’nin mevcut üniversite ve bilim politikası hızla bozulmuş ve ciddi bir atalet üniversi CBT 1376 19 / 2 Ağustos 2013 devlet katında belirlenmiş bir bilim politikasının olmaması ilk sırada gelmektedir. Son 10. beş yıllık kalkınma programının bir katılımcısı olarak konuyu geniş boyutlu olarak anlatım ve biraz da zorlayarak program girmesini sağladık. Yapılması gereken GSMH den Bilim ve Araştırmaya ayrılan payın hemen %2 düzeyine çıkarılması gerekir. 10. BTYK toplantısında /8 Eylül 2004 2010 yılı hedefi % 2 olarak belirlenmişti ancak ne yazık ki 2013 yılında halen % 0.86 düzeyindeki katkı ile OECD ülkeleri içinde en son sırada yer almaktayız. Türkiye’nin 1000 kişi başına bilim insanı sayısı dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip bir ülke için çok yetersiz. Bilim insanlarının bilimsel makale üretme verimliliği yetersiz ve kalitesi çok tartışmalı. Mevcut durumda halen hiçbir üniversitemizin dünyadaki en iyi 200 ve 500 sıralamasında olmaması ülkemizin büyüklüğü adına üzücü. Türkiye’nin gelecekteki ekonomik ve sosyal gücü bakımından bilim ve teknolojiye verilen önemin düşüklüğü ciddi bir sorun. Türkiye’nin bugün ve yarınki en ciddi sorunu eğitim ve bilimde çağından kopması ve teknoloji yönünden daha çok bağımlı duruma gelmesidir. teleri sarmış ve motivasyonları çok düşük. Ayrıca üniversitelerimizin de uzun erimli bilim politikaları ve stratejileri de ne yazık ki yok. Görebildiğim ve hissedebildiğim kadarı ile bunun en büyük nedeni 1) üniversite yönetimlerinin oluşma ve atama şekli, 2) üniversite çalışanlarının özlük hakları ve çalışma koşulları AB standartlarının çok gerisinde ve hızla iyileştirmesi, 3) üniversitelerde kişilerin kendilerini ifade etme özgürlüğü ve görüş açıklama, demokratik ortam yaratma talebi ciddi motivasyon düşüklüğü nedenleridir. Son yılların iktisatçılar arasında sıkça vurgulana ekonomi demokrasi vurgusunun önemini ağırlıklı olarak üniversitearaştırma ve demokrasi ekseni için isteme zorunluluğu doğmaktadır. Devletin üniversitelerin yönetim şekillerinin oluşmasından çok hesap sorulabilirliğini sağlaması, şeffaflaşma ve bilimsel rekabeti geliştirmesi üniversitelerin gelişmesi için daha yararlı olacaktır. Türkiye bilimi dünya ölçeğinde tartışma götürmez şekilde sorunlu ve acil çözüm gerekiyor. NOT: Tarafımdan yürütülen TÜBİTAK Karbon projesi çerçevesinde bir adet Yüksek Lisan ve Doktora bursu bulunmaktadır. Toprak ve diğer Ziraat Fakültesi Mezunu, Orman Ekolojisi Mezunu yanında Biyoloji, Kimya ve konuya yakın 4 yıllık mezunlar başvurabilir. Ç.Ü. Fen Bilimler Enstitüsü, Toprak Bölümü tarafından yapılacak sınavı başarmak önkoşul.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle