27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Eyalet Koleji bilim insanları. Buna göre yağlı besinler tüketenler gün içinde uykulu oluyorlar. Yani bir insanın yakmak zorunda olduğu yağ miktarı ne kadar çoksa, gece uykusu o kadar bozuluyor ve gün içinde de o denli yorgun oluyor. Yüksek yağ yakma sürecinin dikkat toplama üzerinde olumsuz bir etkisi vardır, diyor araştırmayı yöneten bilim insanı Alexandros Vgontzas. Uykusuzluğa karşı karbonhidrat açısından zengin olan beslenmenin daha uygun olduğu ortaya çıkmış. Araştırmaya yaşları 1865 arasında değişen 31 şişman olmayan sağlıklı kadın ve erkek katılmış. Geceleri yatmaya yakın bir zamanda yüksek kalorili gıdalar yenildiğinde, organizma bunları sindirmek için daha fazla çaba harcamak zorunda. Uzmanlar bu yüzden akşamları/geceleri hafif yiyecekler yenmesini öneriyorlar. Dünyanın en önemli günlük gazetelerinden biri olan The New York Times’ın «Opinion Pages» (Fikir Sayfaları) kısmında (11 Mart 2013) gazetenin araştırmacı muhabirlerinden Ian Urbina’nın «The Commencement Controversy» (Mezuniyet Tartışması) başlıklı çok ilginç bir yazısı vardı. Urbina Amerika Birleşik Devletleri üniversite yerleşkelerinde, mezuniyet törenleri için davet edilen konuşmacılara karşı son yıllarda artan protestolara dikkat çekmekteydi. Aktör James Franco University of Clafornia at Los Angeles’in, eski kara kuvvetleri bakanı John M. McHugh Oswego Koleji’nin, ekonomik yorumcu Ben Stein ise Vermont Universitesi’nin mezuniyet törenlerine çağırılmışlar ancak daha sonra davetleri ya iptal edilmiş, ya da kendileri üniversitedeki muhtemel protestolardan çekinerek gelmemişlerdi. Bu sene daha şimdiden 10 üniversitede öğrenci protestoları davetli konuşmacıları davete icabetten vazgeçirmişti. Mesela Dünya Bankası’nın eski başkanı Robert B. Zoellick kendi mezun olduğu Swarthmore Koleji’nin davetini önce kabul etmiş ama sonra öğrenciler Facebook’ta kendisinin 2003 Irak Savaşını desteklediği için bir savaş suçlusu olduğunu bildiren bir kampanya başlatınca vazgeçmişti. Urbina, ifade hürriyeti gruplarının ekseriyetinin bu tür olayların bir çetelesini tutmamasına rağmen, son yıllarda öğrenci protestoları nedeniyle konuşması engellenen mezuniyet töreni davetlilerinin sayılarında gözle görülen bir artış olduğunu bildiriyor. Özellikle bu sene, Foundation for Individual Rights (Bireysel Haklar Vakfı) Başkanı Greg Lukianoff’a göre protesto sayılarında gene bir sıçrama görülmüş. Facebook gibi insanların birbiriyle temasını çok kolaylaştıran ortamların mevcut olduğu bir dünyada, üniversite yöneticileri davet edecekleri kişiler konusunda giderek daha mütereddid olmaya başlamışlar. Eğitimi Destekleme ve İlerletme Konseyi başkan yardımcılarından Rae Goldsmith üniversite yöneticilerinin, herhangi bir grubun öfkesini çekmeleri muhhakkak olmasına rağmen, ilginç ve düşünceyi ateşleyecek konuşmalar yapabilecek kimseleri davet etmekte giderek çekingen davrandıklarını söylemiş. Bu kişiler, âdeta konuşma yaptıracak kişi bulamama derdine düşmüşler. Şimdi burada sıkıntı yaratan durum şu: Küçük protesto gruplarının baskısıyla bazı kişileri konuşmacı olarak çağırmamak, öğrencilerin çoğunluğunun belki de ilginç konuşmalar yapabilecek kişileri dinleyememelerine yol açıyor. Bazen bizzat üniversite yöneticileri bazı kişileri muhtelif nedenlerle (üniversitenin «geleneğine» belli kişilerin uygun olup olmaması, günün politik atmosferi, öğrencilerin reaksiyonundan duyulan endişe vs) hiç listelerine almıyorlar. Bu durumda her halükârda üniversite öğrencilerinin kendileri zarar görüyorlar çünkü bazı fikirleri veya bazı fikirlerin ortaya çıkış veya savunuluş nedenlerini veya muhtemel veya gözlenmiş etkilerini öğrenemiyorlar. Bazı üniversiteler bu sıkıntıdan kurtulmak için konuşmacılarını popüler hocalar veya Kurbağa Kermit gibi herkesin tanıdığı ve sevdiği tipler arasından seçmeye başlamışlar. Tabi bu durum Amerika’da öğrenci toplumunun giderek totaliter bir hüviyete büründüğünü, kendisi gibi düşünmeyene konuşma hakkı vermemeye meyillendiğini gösteriyor ki bu son derece tehlikeli bir eğilim. İnsana Hıristiyanlığın egemen olduğu ortaçağ Avrupası’nı hatırlatıyor. Peki Türkiye’de durum nasıl? Burada da öğrenci protestoları artıyor. Buranın öğrencisi de mi Amerika’daki yaşıtları gibi totaliterleşiyor? Benim kanım durumun böyle bir açıdan ele alınamayacağı. Amerikan öğrencisi gerçekten hür: Protestosunu sopa veya gaz yemek tehlikesine düşmeden veya tutuklanmak kâbusu görmeden yapıyor ve belli ki netice de alıyor. ABD’de totaliter olan öğrenci. Bizde ise öğrencinin kendisini ifade etmesine izin vermeyen, fikir ve tartışmadan korkan hükümet. ABD’de fikrin ifadesini istemeyen öğrenci, bizde hükümet. Tabi bizdeki hükümetin dinci temelleri göz önüne alındığında bu beklenmeyen bir durum değil. Ne bizdeki doğru ne onlardaki. Ne hükümet bizdeki kadar totaliter ne de öğrenci ABD’deki kadar tahammülsüz olmalı. Üniversite her türlü ama her türlü fikrin ifade edilebileceği ve tartışılabileceği bir yerdir. Böyle olmayan yerlere üniversite denmez. Ama dikkat buyurunuz: Üniversite her türlü fikrin sadece serbestçe ifade edilebileceği değil, aynı zamanda aynı serbestlikte tartışılacağı bir yer olmak zorundadır. Öğrenci Protestoları kınlar deniyor PLoS Biology dergisinde. Birbirine çok uzak iki ülkeden – mesela İngiltere ve Türkiye’den iki insan karşılaştırıldığında %20 olasılıkla belli bir büyüklükte ortak bir kalıtım parçası mümkün. Bu ortak kalıtımın tek bir atadan alınmış olması neredeyse olanaksız olduğu için de ataları arasında çok sayıda ortak atanın bulunması gerek, diyor Graham Coom ve Peter Ralph. Tüm Avrupalıların aynı ataya uzandıkları ilginç fikri, aslında on yıl önce matematiksel modeller ve simülasyonlarla öncelenmişti. Fakat artık DNA verileriyle somut kanıtlar da elde edildi. Ralph ve Coop, 2257 kişinin kalıtım verilerinde DNA’nın aynı şekilde yapılanmış olduğu parçaları aramışlar. Düşünce şuydu: Bu tür kalıtım parçalarını paylaşan bireylerin ortak bir ataları vardı. Bu parça ne kadar kısaysa ortak ata o kadar eski bir tarihte yaşamış olmalıydı. Nitekim kalıtım her nesilde yeniden düzenleniyor. Uzun parçalar kısa bir zaman önce yaşamış olan bir ataya aittir. Birbirlerinden en az iki bin kilometre uzaklıkta yaşayan iki Avrupalının kalıtımında, ortalama olarak 10002000 yıl önce yaşamış olan ortak bir ataya ait kalıtım parçaları yer almakta. İki bin ila üç bin yıl önce yaşamış olan Avrupalılar arasında ise ondan fazla ortak ata söz konusuydu. İnsan kalıtımının sadece bir bölümünü aktardığı için binlerce yıl içinde çok sayıda kalıtım parçası yok oluyor. Bilim insanları bu yüzden, Avrupalıların, kalıtım analiziyle elde edilenden çok daha fazla ortak ataya sahip olduklarını düşünüyor. Beklenildiği gibi insanlar en çok yakın çevredekilerle akraba. Örneğin bir İngiliz bir Alman’a bir Türk’ten daha yakın. Avrupalıların akrabalık ilişkileri toplulukların geçmişine de yansıyor. Mesela küçük topluluktan iki insan, büyük bir topluluktaki iki insana kıyasla, birbirleriyle daha yakın akrabalar. Bu da küçük topluluklardaki olası ata sayısının daha düşük olmasıyla ilgili. Nitekim bu durumda iki insanın ortak ataya sahip olma şansı daha büyüktür. Güneş ışığının yararları risklerinden çok daha büyük Cildin güneş ışığından aldığı yararlar, cilt kanseri riskine yakalanma riskinden çok daha fazla diyor Edinburgh Üniversitesi bilim insanları. Richard Weller ile çalışan ekip güneş ışığının yüksek kan basıncı, kalp krizi ve inme riskini düşürdüğünü tahmin ediyor. Morötesi ışınlar kan basıncını düşüren bir etki maddesinin salgılanmasını sağlıyorlar. Tahminler kalp krizi ve inmenin yüksek kan basıncıyla ilişkili olduğuna dayanıyor. İngiltere’de kalp krizi ve inme gibi vakalar cilt kanserine kıyasla seksen misli daha çok ölüm Bir insan ne kadar yağlı beslenirse o kadar kötü uyuyor. Bu durum sağlıklı ve zayıf kişiler için bile geçerli, diyor Penn CBT 1366/ 7 24 Mayıs 2013 Yağlı yiyecekler derin uykuyu bozuyor le sonuçlanıyor diyor araştırmacılar. Kan basıncını düşüren azotoksidin üretimi, D vitaminin oluşumundan bağımsız olarak gerçekleşmekte. Oysa daha önceleri güneşin insan bedeni üzerindeki olumlu etkileri sadece D vitaminiyle açıklanıyordu. Deneyler sırasında bir saat kadar morötesi ışınların etkisinde kalan kişilerde kan basıncının önemli ölçüde düştüğü görülmüş. Bilim insanları bu yüzden güneşteki morötesi ışınların bu etkiden sorumlu olduğunu düşünüyorlar. Katılımcıların D vitamini değerleri bu testlerde dikkate alınmamış. Son araştırma D vitamini haplarının tek başına güneş ışığı eksikliğini gideremeyeceğinin de bir kanıtı diyor bilim insanları. Nilgün Özbaşaran Dede
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle