Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dünyada ve Türkiye’de yeni kuşağa bir bakış Reşit Canbeyli’nin yazısının baştarafı 1011. sayfada Genç kuşağı değerlendirirken kendilerinden önceki kuşakların ne sunduğuna bakmakta yarar var. Bu konuda bugünkü nimetleri sayıp olumsuzlukları görmemek önyargılı davranmaktır. Yolu, suyu, televizyonu olmayan kuşakların büyük çabaları ile bugünkü gençlik, eskilerin hayal bile edemeyecekleri olanaklara kavuşmuştur. Ama bunları sayıp döküp, daha bu olanakları nasıl değerlendireceğinden emin olamadığımız gençleri eleştirmek yerine madalyonun öteki yüzüne bakalım. Tarih boyunca kuşaklar büyük afetlerin tehdidi altında yaşamıştır. Veba, salgın hastalıklar, doğal afetler, din savaşları, etnik çatışmalar geçmiş kuşaklarda zihinsel, bedensel ve psikolojik sorunlara yol açmıştır. Ilk elde bakıldığında yeni kuşağın bu konularda daha şanslı olduğu ve bir tür bağışıklık kazandığı düşünülebilir. Ancak gerçek durum bunun tam aksidir. Örneğin eskiden Şanghay’daki vebanın İstanbul’u etkilemesi söz konusu değildi. Bugün ise oradaki bir salgın sadece bir uçak yolculuğu sonunda burayı etkileyebilir. Bizim kuşağımız Soğuk Savaş yıllarında nükleer tehdit ile yaşadı. Bu kuşak ilk elde daha şanslı gözükmesine rağmen durum hiç de öyle değil. Nükleer silahlar hâlâ siloların ‘BÜYÜK TABLO’: GEÇMİŞ KUŞAKLARIN HEDİYESİ Tümüyle olumsuz bir değerlendirme olarak ele alınan bu konu ülkemizde bence böyle gerçekleşmiyor. Bilakis, olumlu bir yorumla yeni kuşağın daha az kompleksli, kendini beğenen ve kendine güvenen bir kuşak olduğu söylenebilir. Gerçek şu ki, daha önceki kuşak kendimize benzememeyi büyük bir mutluluk kaynağı olarak değerlendirebiliyordu. Kişinin ‘Avrupai’ olması ya da sokakta yabancılara benzetilmesi birçok kişi için gizli bir gurur kaynağı olabiliyordu. Başka şehirleri bilmiyorum ama İstanbul’da eski kuşak kadınlar arasında sarışınların sayısı İskandinav ülkelerinden fazlaysa, bu olgunun hiç olmazsa bir bölümünün kendinden başka biri olma eğilimden kaynaklandığı düşünülebilir. Yeni kuşak bu bakımdan farklılığını bir eziklik ya da eksiklik olarak görmeyip kendini olduğu gibi kabul ediyorsa bunu eleştirmek haksızlık olur. Bu yazdıklarım gençlere bir övgüden ve onları savunmadan çok (veya ötesinde), ilerisi için bu ülkede ortaya çıkabilecek sorunları kısaca gündeme getirmek amacını taşımakta. Time’ın Amerikan gençliğinde saptadığı olumsuzluklar bizim gençlerimiz için de bir ölçüde geçerli olabilir. Ancak gençlerin bu olumsuzluklarını aşmaları ve yeniden kendileri ve bizim için yaratacakları dünyanın daha olumlu olması için bazı gerçekleri de sergilemek gerekir. Bundan önceki kuşaklar etik, estetik ve felsefi olarak yeni kuşak için yeterli bir zemin hazırlamadı. Okullaşma oranlarında artışın bilgi depolamanın ötesinde eleştirel bilgeliğe yol açtığını söylemek olanaksız. Ana okulundan üniversiteye kadar eğitimin her aşamasında devletin gençlere sevgi ve cömertlikle yaklaşmadığı bir gerçek. Hele hele genç insanların en enerjik, zihnen en yaratıcı ve fikren en özgür olması gerektiği bir dönemde üniversiteleri soluksuz bırakan bir katılıkta yönetmeye kalkmak, bugünkü gençlerimizin önünde diğer bütün potansiyel felaketlerden çok daha yalın ve yaralayıcı bir biçimde dikilmektedir. Globalleşmenin yararları ve zararları elbette tartışılabilir, ama gençlerin ‘dünya vatandaşı’ olmasında büyük yarar var. Bilgisayar ve cep telefonları bu bakımdan gençlerimi zin özgürleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu olanak ve yaklaşımları ile gençlerimiz de elektronik olarak dünyada ‘sınır tanımayan kuşak’ içine girmiştir. Ancak ülkemizdeki genç kuşağın önünde görünmeyen ancak çok zor geçit veren bir duvar mevcut: birçok ülkenin gençlerinden farklı olarak bu kuşağın dünyayı özgürce gezme, görme ve hatta değiştirme hakkı yoktur. Başka ülkelerin gençleri ellerini kollarını sallayarak dolaşabildikleri yerler, bu kuşak gençlik için hâlâ kapalı bir kutudur. Elektronik özgürlüğün böyle fiziksel bir kısıtlama ile çarpışıp çatışmasından doğacak büyük bir tehlike, gençlerin kendilerini gerçek dünyada eşit haklara sahip üretken bireyler yerine bu sanal dünyanın çaresiz tüketicileri olarak görmeye başlamalarıdır. SINIR TANIMAYAN GENÇLİK Gelecekle ilgili kehanet yapmanın tehlikeli olduğu aşikâr. Ancak bu genç kuşağın geleceği ile ilgili bazı olgular geçmişte hiçbir kuşağı bu kadar yakından ilgilendirmemişti. Bunların başında elbette çevre ve hava kirliliği ve buna bağlı olarak dünyanın giderek daha az yaşanılabilir bir ortam oluşturması. Bunun yanı sıra dünya nüfusu da artı ve eksileri ile bu kuşağın önlerinde yeni sorumluluk ve olanaklar çıkarmakta. Bir değerlendirmeye göre yeryüzünde bugüne kadar yaşamış insan sayısı yaklaşık 80 milyar. Bugünkü dünya nüfusu 8 milyara doğru gidiyor. Yeni kuşak kendi ortalama ömür beklentisi içinde aynı dönemde yaklaşık 1215 milyar kişi ile birlikte var olacak. Bir başka deyişle bugünkü gençlik yaşlılık yıllarına kadar yeryüzü tarihine gelmiş geçmiş insanların en az %15’i ile aynı zamanda yaşamış olacak. Tarihte en iyi eğitilmiş, teknoloji açısından en büyük olanaklara sahip olacak bu kuşak, aynı zamanda kötüleşen bir ekoloji, değişen güç dengeleri ve belki de başka şekillerde devam edecek terör ile de baş edecek. Bu bulguların ışığında yapılacak en iyi şey, bu kuşağı aşırı eleştirmek yerine hepimizin iyiliği için kendilerine mutluluk ve başarılar dilemektir. BU KUŞAĞIN GELECEĞİ İLE İLGİLİ ÖNGÖRÜLER CBT 1366/ 14 24 Mayıs 2013 da, hatta teröristlerin bile eline düşme tehlikesi var, daha önce bu konuda tehdit oluşturmayan ülkeler silahlanıyor ve ülkemizin dışında barışçıl amaçlarla kullanılan bir nükleer santral bile (Çernobil’de olduğu gibi) bizleri tehdit edebiliyor. Bu karamsar tabloyu daha da koyulaştırmak mümkün, ama sadece çevre sorunlarının bundan sonraki kuşaklar için yaratacağı tehlikeyi bile anımsatmak yeterli olacak. İşte yeni kuşak bu derin sorunlar yumağı içinde yolunu bulmaya çalışıyor. Yeni kuşağa (benim de dile getirdiğim) bir başka eleştiri kitap okumadığı, şiirden felsefeye kadar çok zengin bir zihin dünyasından uzak ve habersiz olduğu. Bu ilerisi için çok önemli bir sorun, ancak bunu da gene büyük tablonun içinde değerlendirmek gerekir. Gerçek şu ki bu kuşağın kitap okumadığını söyleyen önceki kuşaklar da kitap okumuyordu. Hem de radyo ve televizyon konusunda daha kıt olanaklı, bilgisayar konusunda ise dünyadan habersiz bir kuşak olmasına rağmen. Bugün eskisinden çok daha fazla yeni ve çeşit sergileyen bir yayın dünyamız var. Ayrıca gençlerin kitaplardan kazanabilecekleri bazı şeyleri başka kaynaklardan aldıklarını da söylemek mümkün. İnsanlar kitapları temelde duygu zenginliği, zihinsel derinliği ve bilgi içeriği için okur. Eski kuşaklar beğenmese de yeni kuşak bunları başka kanallardan elde ediyor. Yeni kuşağa yöneltilen bir eleştiri ‘narsisist’ olmaları. Bu değerlendirmede söz konusu ‘narsisizm’in yaygınlığı, ne kadar deri altına işlediği gibi parametreleri ile tartışılabilir. Gençliğin güncel profili: Uygarlığı yıkarlar mı? Yazının başı 1011. sayfadan devam her saat başı telefonunu kontrol ediyor; pek çoğu “hayalet titreşim” sendromundan mustarip. Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nden psikolog Larry Rosen, yüz yüze görüşme olanağını ortadan kaldıran sosyal medya bağımlılığının, gençleri aptallaştırdığını, yaratıcılıklarını törpülediğini, empatilerini azalttığını, başkalarının görüşlerini entelektüel olarak anlama yeteneğinden yoksun hale getirdiğini belirtiyor. lenyum gençliğinin geleceği kurtaracak kapasiteye sahip olduğuna inanıyor ve şöyle konuşuyor: “Bu çocuklar kurallara, adetlere ve geleneklere hep bir alternatif arayışı içindeler. Bir işi yapmak için her zaman daha iyi bir yol bulunduğuna inanıyorlar. Belki bunlara biraz hayalperest diyebiliriz ama sürekli olarak içinde bulunduğu durumdan şikayetçi olanlardan daha yapıcılar.” Stein da bir ölçüde Grokaw’ın görüşlerine katılıyor: “Narsisizm, tembellik ve küstahlık... Evet bunların hepsi yeni kuşakta mevcut. Ama bir kuşağın uygarlığa ne kattığı, karşılaştıkları sorunlara ne gibi tepkiler verdiğine bağlıdır. Bunun kadar önemli bir diğer faktör de bizlerin, yani daha yaşlı kuşağın, bu çocuklara nasıl tepki verdiğimizdir.” Stein’ın Time’daki yazısında milenyum kuşağına ilişkin gözlemleri genellikle ABD’deki 20’li yaşlardaki gençlere dayandırıyor. Oysa her ulusun gençliğinin farklı özellikler taşıması kaçınılmaz. Bu nedenle ülkemizin ergen psikolojisi uzmanlarına Batı’daki milenyum kuşağının ülkemizdeki yan Milenyum gençliğinin narsisistik eğimlerinden rahatsız olanlar bile bu kuşağın iyimser ve yapıcı olduğunu, farklılıklara olumlu yaklaştıklarını kabul ediyor ve bu nedenle başkaldırıya gereksinim duymadıklarını ileri sürüyor.Stein ayrıca bu kuşağın pragmatik, açık sözlü, samimi olduğunu, lider aramadıklarını söylüyor. Çoğunluğu Tanrı’ya inanıyor olsa da, dini bağnazlıklarının bulunmadığını işaret ediyor; bu kuşağın % 30’u herhangi bir dine bağlı değil. Hatta ABD medyasının ünlülerinden Tom Brokaw, mi M İ L EN Y U M G E N ÇL İ Ğ İ N İ N O L U M LU YANLARI