Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@Gmail.com) BİLİMDE ÖNCÜ KADINLAR Şampiyon olan takımı kutlamak, takımı yüceltmek kadar o ülkede şampiyon olma olgusunu da yüceltmeyi içerir. Bunu yapabiliyor olmak markaya değer verdiğimizin de doğal bir göstergesidir. Kadın özgürlüğünün öncüleri bilim kadınlarıdır yük etken, onların bilim yapma konusundaki büyük tutkuları, kendilerine olan güvenleri ve yüksek düzeydeki kararlılıklarıdır. Sağladıkları başarının nedenleri bakımından erkek desteğinin rolü çok önemli ve hatta belirleyici bir düzeyde olsa bile, kazandıkları başarının Süper Lig Kanlı Bitti! Süper Lig bitti ve G.Saray şampiyon oldu. Bir F.Bahçeli olarak G.Saray’ın şampiyonluğunu gönülden kutlarım. Bu kutlama bile polemik konusu oldu iki takım arasında. Oysa kutlama tümcesi sadece şampiyon olan takımı yüceltmez, aynı zamanda Türkiye Süper Ligi’nde “şampiyon olma” olgusunu da yüceltir. Eğer Türkiye’de futbol bir marka ise o markanın şampiyonluğu da çok değerlidir. Ki şampiyon olan takım bu nedenle kutlanır. G.Saray takımı şampiyon olduğu için büyük değil, şampiyon olmasa da büyük. Keza F.Bahçe, Beşiktaş, Trabzon, Bursa ve diğer kulüpler de. Ezeli rakibini kutlamaktan çekinenler aslında böyle bir kutlama yaptıklarında kendi ülkelerindeki futbolun markasını kutladıklarını, şampiyon olan takımı ise bu vesileyle dolaylı olarak kutladıklarını yeniden anımsamalı. Bunu beceremiyorsak, futbolun yaşamımıza artı değer katan bir olgu olduğunu idrak edememişiz demektir. Maçtan sonra genç bir kardeşimizin bıçaklanarak öldürülmesi üzerine verilen tepkilerden bir tanesi sosyal medya ile ilgiliydi. Sosyal medyanın özellikle ana akım medyada kullanılarak insanların gerilmesine katkıda bulunduğu ima edilmekte. Burada kabahat sosyal medyanın kendisinde değil; sosyal medya cahili olmada. Eğer yanınızdaki bir başka birey sosyal medyayı önemli bir makaleyi, hastalık tedavisini, yeni geliştirilmiş bir teknolojinin haberini paylaşmak için kullanırken siz birbirinize küfür etmek için kullanıyorsanız, suçu küfürleşenlere değil de sosyal medyaya atmak biraz kolaya kaçmak oluyor. Bunun da temelinde sosyal medyanın, daha da genelde internetin sadece “medya” refleksi ile değerlendiriliyor olması var. Oysa internet, sosyal medya, yeni medyanın bir parçası olduğu kadar, aynı zamanda sosyolojik bir olgudur da. Oysa sosyologlar bu alanda akademik araştırma yapmada nedense tembel davrandıkça, sosyolojik olaylar medya bakış açısı ile değerlendirilmekte ve ortaya da böyle sığ sonuçlar çıkmakta. Türkiye’nin o hep övünülen genç nüfusu, yüksek internet ve sosyal medya penetrasyonuna karşın sosyal medya kullanımında yapısal bir eğitim ve bilgilendirme sürecinin olmaması nedeniyle herkes sokaktaki yaşamını olduğu gibi sosyal medyaya taşıyor. Dijital kültürün kendine has özelliklerini öğrenip, kendini dönüştürme gereği duymadan. Dün kahvelerde küfürleşenlerin çocukları bugün sosyal medyada küfürleşiyor. Bir başka yorum ise “tahrikin hafifletici bir sebep olmayacağı” şeklindeydi. Kişinin tahrik edilmesi, tahrik olması saha içinde de saha dışında da aşırı eylemler yapmasını meşrulaştırmaz yani. Ülkemizde uygulamalara baktığımızda bu biraz çelişkili. Örneğin hostesin kırmızı rujundan ya da kadınların saç ya da giyim tarzından tahrik olmak (ve bunun için gereğinin yapılmasını talep etmek) dikkate alınırken, iş futbol sahasına geldiğinde “tahrik olma kardeşim” demek ne kadar tutarlı? Yok eğer bunun eleştirilmesinin nedeni kamuyu devreye sokmak yerine bileti şahsen kesmek ise evet bu durumda çelişki yok demektir. O halde en iyisi tahrik olan bir futbol takımı, teknik ekibi, sporcusu ya da taraftarı ilgili kamu kurumuna gerekli düzenlemelerin yapılması ve tahrik edici o unsurun ortadan kaldırılması için dilekçe ile müracaat etmesi. Acaba bu başvuru sosyal medyadan yapılabilir mi? Daha hızlı olur! Öncü kadınların bilimdeki büyük başarıları olmasaydı, kadın özgürlüğü ve eşitliği gerçekleşemezdi. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com B CBT 1366/ 12 24 Mayıs 2013 ilimde öncü kadınlar yazı serisinde şimdiye kadar 19 bilim kadınının kısa yaşam öyküsüne ve eserlerine yer verdik. Bu kadınlar, 16231923 yılları arasında Avrupa’da yaşamış ve eser vermiş kadınlardı. Biyografilere devam etseydik yirminci kadın Marie Curie (18671934) olacaktı. Fakat iki Nobel Ödülü bulunan ve üniversitede profesörlük yapan Marie Curie hakkında hem Türkçe’de zengin bir literatürün bulunması, hem de onunla birlikte artık kadınların akademik dünyadaki yerleri ve önemleri yükselmiş olduğu için, inceleme dönemimizi 16231923 yıllarında Avrupa’da yaşamış öncü bilim kadınları ile sınırlandırdık. Bu kadınlar, Avrupa’da hem astronomi, matematik, fizik devrimlerine, hem de daha sonraki kimya, elektrik ve biyoloji devrimlerine katılmış öncü kadınlardır. Elbette Avrupa dışındaki ka Marie Curie dınların bu dönemlerde bilime yaptıkları katkıları da unutamayız. Özellikle de ABD’de, keşfettiği kuyruklu yıldız ile tanınan Maria Mitchel (18181889), Amerikan İç Savaşı’nda cerrah olarak görev yapan ilk kadın olan Mary Edwards Walker (18321919) ve “ekolojiyi kuran kadın” olarak tanınan Ellen Swallow Richards (18421911) bilime önemli katkılarda bulundular. Başka birçok kadın da daha aşağı düzeylerde olmak üzere bilimsel çalışmalara yardımcı oldular. Ayrıca Avrupa’da isimleri ve bilime olan katkıları kocalarının gölgesinde kalmış başka bilim kadınlarının varlığını da biliyoruz. Örneğin büyük kimyacı Lavoisier’nin (17431794) karısı Maria Anne Pierette Paulze’un (17581836) bilime ve kocasının çalışmalarına olan katkısı ortaya koyulmuştur ve şimdi bu katkının hangi düzeyde olduğu araştırılmaktadır. 19 öncü bilim kadınının yaşamları ve çalışmaları bize göstermektedir ki, bu kadınlar çok güçlü iradi davranış örnekleri göstermekle birlikte, yine de başarılarının büyük bölümünü babalarının, kocalarının veya oğullarının desteğine ve himayesine borçlu olmuşlardır. Bir kunduracının kızı olan Jeanne VillepreuxPower’ın (17941871) 18 yaşına bastığında geleceğini kendi elleriyle yaratmak için 400 kilometreden fazla yolu yürüyerek köyünden Paris’e gelmesi, herhalde kadın özgürlüğü ve eşitliği mücadelesinin çok çarpıcı bir simgesi olarak görülebilir. Fakat Jeanne Villepreux yine de deniz biyolojisi üzerine olan çalışmalarını zengin kocasının desteğiyle yapabilmişti. (Matematikçi Elizaveta Fedorovna Litvinova (18451919)’nın, Çar II. Aleksandr’ın Avrupa’daki kız öğrencilerin eğitimlerini yarım bırakarak Rusya’ya dönmesi çağrısına ve emirnamesine karşı gelme cesaretini göstermesi de kadın özgürlüğü mücadelesi bakımından tarihsel bir değere sahiptir.) Bununla birlikte kadınların başarısındaki asıl bü Lise Meitner sonuçları bakımından erkek desteğinin hiçbir önemi yoktur. Çünkü onlar bilimdeki başarılarıyla kendi zekâlarının sınırlarını ispatladılar ve entelektüel olarak erkeklerden aşağı olmadıklarını gösterdiler. 16231923 yılları arasında kadınların bilimsel ve akademik yaşamda yer alamamalarının en önemli nedeni, kadınların “soyut düşünce kapasitelerinin” erkeklerinkinden düşük olduğu önyargısının tüm toplumlarda egemen olmasıydı. İşte öncü bilim kadınları bilimdeki başarılarıyla bu büyük önyargıyı yıkmış oldular. Akademik dünyanın kapılarının onlara açılmasının arkasındaki en büyük itici güç budur. Kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi çok büyük bir tarihsel mücadeledir ve henüz tamamlanmış da değildir. Bu mücadelede başarı kazanılmasında kadınların siyasi mücadelelerinin elbette büyük bir rolü vardır. Fakat mücadelenin asıl dönüm noktası, kadın bilimcilerin kendi entelektüel kapasitelerinin erkeklerinkinden aşağı olmadığını ispat etmeleriyle sağlanmıştır. Çünkü bu gerçeğin ispatlanması, sadece kadınların kendilerine olan güvenlerini perçinleyerek siyasi, toplumsal ve eğitim mücadelelerini güçlendirmekle kalmadı, kadınları ikinci derecede bir cins olarak gören egemen kültürel bakışı da önemli ölçüde zayıflattı. (Aydınlanma düşünürü Voltaire’in, sevgilisi Chatelet Emilie için “kadın olmaktan başka kusuru olmayan büyük bir insan” dediğini hatırlayalım). 19. yüzyılın sonlarında bile çok önemli birçok erkek bilimci, kadınların düşünebilme kapasitelerini küçümsüyordu. Bu büyük önyargının kırılması, kadınların genel eşitlik davasına ve toplumların sekülerleşmesine sağlam bir temel yarattı. Kadınların soyut düşünebilme kapasitelerini küçümseyen erkeklere bilim tarihinin verdiği cevap da çok ironik oldu: Atom çağını iki kadın başlattı; Marie Curie ve Lise Meitner (18781968).