17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) BİLİM TARİHİ HANİOĞLU’NUN YANLIŞI Kitapçı dükkanlarına giren her dört kişiden birisi alışveriş yaparken, kitapçı web sitelerini gezen her yirmi kişiden birisi alışveriş yapıyor. Bu oran nasıl eşitlenebilir diye kafa patlatanlar psikolojiden anlayan yazılımların önemini keşfetmiş durumda. Hiç düşündünüz mü? Sizi bir şeyi (örn. bir kitabı) satın almaya iten güdü(ler) nelerdir? Bu konuda üç temel olgunun itici güç özelliğine sahip olduğu tespit edilmiş. Birincisi bir otoriteyi referans göstermek. Kitap örneğinden devam edersek... Düzenli okuduğunuz bir kitap ekinde çıkacak bir makale sizi o kitabı almaya güdüleyebilir. İkinci kaynak ise sosyal kanıt olarak isimlendiriliyor. Yani “herkes alıyor/okuyor, ben de alayım/okuyayım” düşüncesi. Üçüncüsü ise “bitiyor” olması. Kitaba “tükenmeden sahip olma” gerekliliği. Bunlardan hangisinin kişiyi etkileyebileceği kişinin karakterine, yapısına ve bir o kadar da anlık ruh haline göre değişiklik gösterebilir. Örneği kitap seçmemin bir nedeni var. Tilburg Üniversitesi’nin (Hollanda) organize ettiği TEDx konferansında konuşma yapan Maurits Kaptein’e göre bir kitapçıdan içeri giren insanların dörtte bir kitapçıdan alışveriş yapmış olarak çıkıyor. Oysa internet üzerinde Amazon.com gibi bir eticaret sitesine girenlerin ancak yirmide biri bir kitap alışverişi yapıyor. Arada beş misli fark var. Kaptein gibi uzmanlar da bu farkın kapatılmasına yardımcı olması amacıyla insanları daha iyi tanımaya çalışacak bilgisayar altyapıları, yazılımlar geliştirmeye çabalıyor. Bu çalışmaları motive eden unsur ise bilgisayar ile insan arasındaki iletişimin iki insan arasındaki yüzyüze iletişimin yerini alıp alamayacağı. Yapmış oldukları bilimsel deneylere göre insan ile etkileşim kuracak olan bilgisayar sistemi, insan psikolojisinden anlayacak şekilde yapılandırılırsa, insan için kendisi ile iletişim kuran ister insan olmuş ister makine ya da yazılım fark etmemekte. Bir başka deyişle iyi bir şey yaptığında “aferin” diyen ister insan olsun ister makine bireyin içinde onunla ilgili benzer duygular oluşuyor. O halde bir araya getirilmesi gereken iki olgu şu şekilde ortaya çıkmakta: Birincisi bireyi yakından tanıyacak şekilde bir profilleme sistemi geliştirmek (fiziksel dünyada bunun adı fişlemektir ama genelde iş dünyasında özelde ise sanal iş dünyasında bu tür para kazanmaya yönelik fişleme konusu bireylere fazla itici gelmemektedir). İkincisi ise bireyler ile etkileşim kuracak bilgisayar sistemlerinin bireyin psikolojisinden anlayacak şekilde tepki vermesini sağlamak. Bellidir ki bu konuda en çok yol katetmiş olan eticaret sitelerinin başında Amazon.com gelmekte. Amazon sitesine gidip bir süre dolaşın, herhangi bir şeyi satın almasanız ya da istek listenize (wish list) eklemeseniz bile, site içinde hangi sayfalara gitmişseniz bunların hepsi saklanır ve bu veriler ışığında sizin bir profiliniz çıkarılmaya çalışılır. Akabinde eposta yoluyla ya da bir sonraki Amazon ziyaretinizde satın almaya en yatkın olabileceğiniz ürün önerileri size sunulur. İşin psikolojisini henüz yeterince entegre etmedikleri ise aşikârdır. Görünen o ki eticaret alanında müşteri profili oluşturmak ve bu verileri müşteri ile dialogda onun psikolojisini de dikkate alarak kullanmak, giderek önem kazanacak bir olgu haline geliyor. Öteden beri müşteri ilişkileri yönetimi (CRM) olarak bilinen profilleme bazlı sistemler işin içine psikolojinin de girmesiyle başka bir boyuta (ve belki de isme) taşınacak gibi görünüyor. Felsefesizliğin sonu Psikolojiden Anlayan İnternet P Cumhuriyetin kuruluş felsefesini eleştiremeyenler, ona taşımadığı nitelikleri yükleyerek karalama yolunu seçiyorlar. Osman Bahadır [email protected] Düşünceyi beynin bir salgısı olarak görmek. Fakat buna karşı Büchner şunları söylüyor: “ ‘Karaciğer ile safra arasında, böbrek ile idrar arasında ne ilişki varsa, beyin ile düşünce arasında da o ilişki vardır’ dememeli, ‘karaciğersiz safra, böbreksiz idrar olamadığı gibi, beyinsiz de düşünce olamaz’ demelidir.” (s.560). Büchner bu sözleriyle gerçeği ifade etmiyor mu? Nerede vülger materyalizm? Hanioğlu, Madde ve Kuvvet’i vülger materyalist olarak nitelendirdiği bütün yazılarında çok ilginç bir yol izliyor. Vülger (kaba) değil de “rafine” materyalist bir eser olarak görseydi, eseri sanki savunacakmış gibi bir tutum takınıyor. Çünkü yazılarında bu eserdeki materyalizme yönelik hiçbir eleştiri görülmüyor. Hatta yukarıda belirttiğimiz gibi bu defa Büchner’i, Marx’a atıfta bulunarak değerlendiriyor. Çünkü onun gerek materyalizmle, gerekse 19. yüzyıl bilimsel gelişmeleri ve bunların felsefi sonuçlarıyla ilgili olarak söyleyebileceği hiçbir şey yoktur. Bunun için de muğlak ve genel nitelendirmelerle ideolojik sonuçlar almaya çalışıyor. Fakat gerçekler hiç de onun sunduğu gibi değildir. Çünkü: Birincisi, Büchner’in Kuvvet ve Madde adlı eseri vülger materyalist bir eser değildir. Hanioğlu böyle bir iddiada bulunduğuna göre bunu ispatlamak zorundadır. İkincisi, bu eser elbette genel bir materyalist bakış açısı sunmakla birlikte, dogmatik bir materyalist yaklaşım içerisinde de değildir. Büchner, olgulara önsel olarak materyalist değil, fakat bilimsel bir nesnellik içerisinde yaklaşmaktadır. Onun şu uyarıcı sözleri de önemlidir; “Bilim ve fende idealizm, spiritüalizm, materyalizm yoktur; ancak natüralizm, yani tabiat ve onun kuralları vardır. Bir alim, bir bilim adamı her zaman her yerde şeyleri tanımaya ve onlardan aldığı hakiki bilgileri muhakeme etmeye çalışır.” (s.415). Üçüncüsü, Madde ve Kuvvet’de çok güçlü bir evrim teorisi savunusu vardır. Hatta eserin temel bakış açısının evrim teorisine dayalı olduğunu bile söyleyebiliriz. Osmanlı aydınları, canlı ve cansız doğanın evrimi teorisinin bu kadar açık ve ayrıntılı savunusuyla yeni karşılaşıyorlardı. (Hanioğlu evrim teorisini savunuyor mu?). Dördüncüsü, Madde ve Kuvvet, doğal etkisi gereği İkinci Meşrutiyet dönemi aydınlarını ve Cumhuriyet kurucularını vülger materyalist yapmadığı gibi, materyalistleştirmiş de değildir. Fakat yaşamda bilimi esas alma tutumuna yaklaştırmıştır. Nitekim Atatürk ve Cumhuriyet kurucuları da Hanioğlu’nun iddia ettiği gibi vülger materyalist veya materyalist değil, gündelik anlamıyla da felsefi anlamıyla da sadece realistlerdi. Ludwig Büchner 1899’da öldü. İlk baskısı 1855’te yapılan eserinin sonraki baskılarında yeni bilimsel gelişmeler temelinde eserini sürekli yeniledi ve geliştirdi. Fakat kitabının son baskısında yer alan bilgiler elbette 1890’lara aittir. Nitekim Büchner bütün uzayı kapsayan esirin varlığını kabul etmekte ve dünyamızın yaşını da birkaç yüz milyon yıl olarak düşünmektedir. Eserde artık geçersiz olan daha başka bilgiler de vardır. Fakat bütün bunlar eserin bilimsel ve felsefi değerini hiçbir şekilde yok etmemektedir. Çünkü yazarın yaklaşımı tamamen bilimseldir ve yeni bilimsel bilgilerle kitap güncelleştirildiğinde (bir de kitapta geçen kuvvet sözcüklerinin büyük bölümünün yerine enerji sözcüğü koyulduğunda) bugün de insanların aydınlanmasına hizmet edebilecek değerli bir eser niteliğindedir. M. Şükrü Hanioğlu, Cumhuriyetin kuruluş felsefesini, felsefi yollardan eleştirmelidir. rinceton Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. M. Şükrü Hanioğlu, birçok yazısında 1911 yılında Baha Tevfik ve Ahmed Nebil Beyler tarafından çevrilerek yayımlanan Ludwig Büchner’in (18241899) Madde ve Kuvvet adlı eserinin vülger materyalist bir eser olduğu iddiasından hareketle, Cumhuriyet kurucularının da bu eserde savunulan ideolojiyi kendilerine dayanak yaptıklarını ileri sürmektedir. Hanioğlu, Büchner’in eserinin 2012’de Çizgi Kitabevi tarafından yayımlanan Türkçe çevirisine yazdığı “Felsefesiz Bir Toplumun Felsefe Olmayan Felsefesinin İlmihali: Madde ve Kuvvet” başlıklı yazısında (s.1933) da şunları söylemektedir: “Osmanlı toplumunda 1880’lerden itibaren bu kitabın bölümlerini, daha sonra ise tamamını okuyan ‘eğitimli toplum bireyleri,’ bilimciliği, Felsefe Mecmuası’nın yazılarından Ömer Seyfeddin’in hikâyelerine ulaşan bir alanın egemen düşünce sistemi ve ‘yüksek felsefesi’ haline getirmişlerdi. Bu, toplumun geneli göz önüne alındığında oldukça ufak bir alandı; ama içine aldığı eğitimli kitle daha sonra bir ulusdevletin kuruluşunda liderliği üstlenecek, Avrupa’da ‘vülger’ sıfatı yakıştırılan bu akım onlar aracılığıyla yeni yapılanmanın ‘yüksek fikriyatı’ ve kurucu ideolojisinin dayanaklarından birisi haline gelecekti.”...”Madde ve Kuvvet tercümesi, sadece unutulmuş bir 19. asır düşünce sisteminin anahatlarını değil, toplumumuzda uzun süre egemenliğini sürdüren bir ideolojinin temel dayanaklarından birisini de anlamamıza yardımcı olacaktır.” (s.31). Çizgi Kitabevi ve Büchner’in Madde ve Kuvvet’ini sadeleştiren ve yayına hazırlayan Kemal Kahramanoğlu ve Ali Utku çok büyük bir hizmette bulunarak 102 yıl sonra bu eserin yeniden okurlara ulaşmasını sağladılar. Bu nedenle onlara büyük bir teşekkür borçluyuz. CBT 1385 12 / 4 Ekim 2013 Madde ve Kuvvet, gerçekten vülger materyalist bir eser midir? Hanioğlu, bu eserin vülger materyalistliğine dair tek bir örnek bile göstermiyor. Diğer yazılarında da yaptığı gibi genel olarak bu nitelemeyi yapmanın eserin ana fikrini çürütmek için yeterli olduğunu düşünüyor. Bu yazısında öncekilerden farklı olarak bu eseri Marx, Engels, Lange ve Liebig’in de vülger materyalist olarak nitelendirdiğini söylüyor. (Onlar da böyle düşündüğüne göre artık mesele yok demektir). Fakat biz yine de eserde vülgerlik arasak iyi olacak. Bu eserin vülger materyalist olarak nitelendirilebilmesi için, canlı ve cansız doğadaki her şeyin madde olduğunun savunuluyor olması gerekir. Yani her şeyin ilk temelinin madde olduğu düşüncesinin (bu materyalizmdir) değil, her şeyin madde olduğu düşüncesinin (bu vülger materyalizmdir) savunuluyor olması gerekir. O halde bu ayrımın anlaşılması için en iyi örneği oluşturabilecek olan düşünce konusunda Büchner’in ne söylediğine bakalım; “Telefon telindeki titreşimin nasıl maddi olduğu kesin ve bilimsel olarak sabit ise, sinirlerde ve beyinde meydana gelen hadiseler de aynı suretle kesin ve sabittir. Şüphe yoktur ki, bu hadiseler bizzat madde değildir, onun faaliyeti ve bu faaliyetin tarzlarıdır.” (s.413). Şimdi de kitaptan Büchner’in de eleştirdiği Karl Vogt’a ait bir cümleyi alalım: “Karaciğer ile safra arasında, böbrek ile idrar arasında ne ilişki varsa, beyin ile düşünce arasında da o ilişki vardır.” (s.556). İşte vülger materyalizmin tipik bir örneğidir Vogt’un bu iddiası. VÜLGER MATERYALİST Mİ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle