Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sağlık yönetimimizi ilgilendiren itiraflar!! Prof. Dr. Erdal Beşer, ADÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı besererdal@yahoo.com “Bir ulusu fethetmenin iki yolu vardır. Birisi kılıçla, diğeri borçla” John Adams (17351826). “Bir Ekonomik Tetikçi’nin İtirafları” (Confessions of Economic Hitman) kitabının yazarı, Main şirketi eski şef ekonomisti John Perkins’e ait videoyu izlediğimizde aynen şunları söylüyor: “Biz, ekonomik tetikçiler, küresel imparatorluğun yaratılmasında gerçekte sorumlu olanlarız ve birçok farklı şekilde çalışırız. Belki de en sık kullanılanı, öncelikle şirketlerimize uygun kaynakları olan ülkeleri bulur ve gözümüzü üstlerine dikeriz... Ardından Dünya Bankası veya onun kardeşi başka bir organizasyondan o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız. Fakat para asla gerçekten o ülkeye gitmez. Ülke yerine o ülkede projeler yapan kendi şirketlerimize gider. Enerji santralları sanayi alanları, limanlar… Bizim şirketlere ilaveten, o ülkelerdeki birkaç zengin insanın kâr sağlayacağı şeyler. Bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz.Yine o insanlar yani bütün ülke bu borcun altına sokulur. Bu borç ödeyemeyecekleri kadar büyüktür ve bu da planın bir parçasıdır… Geri ödeyemezler. Ardından biz ekonomik tetikçiler gidip onlara deriz: Dinleyin bize bir sürü borcunuz var. Borcunuzu ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın. Ülkenizde askeri üs kurmamıza izin verin, veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin veya bir dahaki BM seçimlerinde bizimle oy verin... Elektrik şirketlerinizi özelleştiririz. Sularınızı ve kanalizasyon sistemlerini özelleştiririz ve ABD şirketleri veya çokuluslu şirketlere satarız. Bu, mantar gibi biten bir şey ve çok tipik, IMF ve Dünya Bankası bu şekilde çalışır. Ülkeyi borca sokarlar ve bu öyle büyük bir borçtur ki ödenemez. Ardından yeniden borç teklif edersiniz ve daha fazla faiz öderler. Koşullara bağlı veya iyi yönetim talep edersiniz. Aslında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar. Buna sosyal hizmetleri, teknik şirketleri, bazen eğitim sistemleri de dahildir. Adli sistemlerini, sigorta sistemlerini yabancı şirketlere satarız. Bu, ikiliüçlüdörtlü bir darbedir…” Ülkemizde son yıllarda yürürlüğe sokulan tedavi ağırlıklı olan ve korumayı ikinci plana iten sağlık politikalarını biz mi belirliyoruz yoksa bunlar bir Dünya Bankası projesi midir?* İleriye yönelik projeksiyonlarda ülkemizi kısa süre içinde en fazla zor durumda bırakabilecek zayıf karnı neresi olabilir diye düşündüğümüzde, yanıtın sağlık olduğunu görüyoruz (yaklaşık son 8 yılda sağlıkta dönüşüm uygulamaları nedeniyle sağlık harcamaları yaklaşık % 600 arttı). Sağlık ekonomistleri 1930’lu yıllarda sağlığın kâr edilebilecek bir metaya dönüştürülmemesi, ülke halkları sağlıklı olunca üretimin artacağı, devletler sağlık hizmetlerini bir hak olarak ücretsiz sunduğunda bundan ülke ekonomilerinin kârlı çıkacağını belirtmişlerdir. Aksine vatandaşların sağlığından para kazanma yoluna gidilirse ilk iş koruyucu hizmetleri bir kenara itip tedavi edici hizmetlere yönelmek oluyor. Gerçekte koruma, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri entegre sunulmalıdır. Elbette koruma öncelikli olup sağlıklı kişilere hasta olmadan sunulmalıdır. Bu hem insancıl hem de ekonomik bir yaklaşımdır. Ayrıca tedavi ağırlıklı hizmet için sürekli yeni teknoloji, yeni nesil ilaçlar vb. kullanmak gerekir. Bu alet ve ilaçları üretemeyen ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkeler, ülke kaynaklarını başka ülkelere aktarmak zorunda kalırlar. Bu süreç uzun sürdüğünde ülkeler batma noktasına gelebilir. Bunlar 1930’larda sağlık ekonomistleri tarafından belirtilmiş ve ülkeler bu konuda uyarılmıştır (A Newsholme, Medicine and the State, London, 1935). Ülkemizde ideal sağlık yönetimi açısından büyük birikimler (bilgideneyim birikimi, yetişmiş insan gücü, sağlıkta dönüşüm uygulamaları ve performans sistemi ile değiştirilse de hâlâ sağlık ocağı temelli sistemin altyapısı) bulunmaktadır. 197879 yıllarında AlmaAta’da toplanan DSÖ’ ye bağlı ülkelere yapılan önerilerin tamama yakını ülkemiz deneyimlerine dayalıdır. Bu deneyimlerden acilen yararlanılmaz ise gelecekte ülkemiz çok zor durumda kalabilir. Sağlık yönetiminde elli yılın üzerinde sağlanan ülkemiz kazanım ve deneyimlerinden yararlanalım. Sağlık açısından yuvarlandığımız uçurumun dibine varmadan acilen şu anda uygulanan sağlık politikalarımızı terk edelim. Yoksa elimizden giden sadece sağlığımız değil ülkemiz olur! *İnternette The World Bank sayfasına girilip “Health Transformation and Social Security Reform Project” başlığı altında Türkiye incelendiğinde : 11 Haziran 2004’te Türkiye ile Dünya Bankası arasında yapılan kredi anlaşmasının tam metnine, projenin ilerleme raporlarına, 31 Temmuz 2013 tarihine kadar sürecek olan “Sağlıkta Dönüşüm ve Sosyal Güvenlik Reformu Projesi”nin uygulanmakta olduğu bilgilerine ulaşılabilir. Proje “takım lideri” Rekha Menon’un 16 Ocak 2012 tarihli ilerleme raporu, (Rapor no: ISR5686): “Projenin ikinci aşaması hastane özerkliğinin artırılması, aile hekimliğinin yaygınlaştırılması ve performansa dayalı ödeme sisteminin daha da geliştirilmesi gibi reformları desteklemektedir. İkinci aşama 29 Eylül 2009’da başlamıştır. Proje kapsamında Aralık 2011 itibariıla 24.43 milyon dolar (toplam kredi miktarının üçte biri) ödenmiş olup, hedefleri bağlamında tatmin edici ilerlemeler sağlanmış bulunmaktadır. Geçen kasımda kanun hükmünde kararname biçiminde yasalaşan anahtar düzenlemeler ile (Sağlık Bakanlığı’nı yeniden yapılandıran ve hastane birliklerini kuran düzenlemeler) anlamlı bir ilerleme kaydedilmiştir. Sağlık Bakanlığı’nı yeniden yapılandıran düzenleme ile; Bakanlık’ın rolü hizmet sunucu konumundan uzaklaşmış, politika geliştirme, düzenleme, izleme ve değerlendirmeye odaklanan bir sektör görevlisi biçiminde yeniden tanımlanmıştır.” Mesudiye İlçe Kurultayı’ndan Demokrasi Forumu’na… M Prof.Dr. Aziz Ekşi; Ankara Üniversitesi SAĞLIK OCAĞI TEMELİ esudiye, Türkiye’nin 957 ilçesinden biridir. Bağlı olduğu Ordu ilinin 117 km. ya da hızlı bir taşıt ile 2 saat uzağındadır. Geçim kaynakları oldukça kısıtlıdır. Bu nedenle, çoğu Anadolu ilçesi gibi göç vermiş ve 1960’ta 37 000 dolayında olan nüfusu 2012’de 13 000 dolayına düşmüştür.Burada sözü edilen kayıtlı nüfustur. Yaşayan insan sayısı mevsime göre değişkendir. Yaz nüfusu, kış nüfusuna göre 45 kat daha fazladır. Bunun nedeni, daha önce göçenlerin yöre sevgisi ve tatil gereksinimidir. İşte bu ilçede, göçenlerin ve kalanların ortaklaşa tasarladığı ve 1991 yılında başlattığı bir çaba vardır. Çabanın da ötesinde, her yıl tekrarlanan ve kalıcılığı kanıtlanan bir deneyimdir. Bu yıl (7 Temmuz’da) 22’incisi gerçekleşen o bu çabanın adı MESUDİYE KURULTAYI’dır. Mesudiye Kurultayı oluşumu ve içeriği ile kendine özgü çizgiler taşır:Her yılın, temmuz ayının ilk cumartesi günü saat 10.00’da kendiliğinden toplanır. İlgi duyan herkes katılır. Katılan herkesin söz hakkı vardır ve herkesin oyu eşittir. Doğrudan demokrasi ve yerel kalkınma içeriklidir. Amaç; öncelikle halkın çabası ile yörenin her bakımdan gelişmesine katkı bulunmaktır. Kurultay dışında yılda 3 kez izleme toplantısı yapılarak çalışmalar ve gelişmeler gözden geçirilmektedir. Bu yolla, amaç doğrultusunda çok şey başarıldı. Çok programlı lise, meslek yüksek okulu, 4 öğrenci yurdu, sağlık merkezi, 18 000 kitaplı köy kütüphanesi gibi. UNDP tarafından desteklenen “Melet Havzası Biyolojik Çeşitlilik Çalıştayı” ile yörenin doğal farklılığı ve güzelliği ortaya konuldu. Yöreye adını veren ve Melet ırmağının ÖKSİN ve KOLŞİK flora bölgelerinin sınırı olduğun farkına varıldı. 2000’li yılların başında “Çavdar Yöresi Köykent Projesi”nin uygulanmasını da gerçekte Mesudiye Kurultayı sağladı. Mesudiye Kurultayı, 2009 yılında yeni bir süreç daha başlattı. DÜNYA DEMOKRASİ FORUMU’nu ilk kez, Türkiye Cumhuriyeti’ni 100.yılı olan 2023 yılında MESUDİYE’de gerçekleştirme kararını aldı. Kararını yaşama geçirmek için 2010 yılında DDF’2023 projesini hazırladı ve bu proje Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan destek onayı aldı. DDF’2023 projesi; giderek genişleyen 3 halkadan oluşuyor. Birinci halka 2013’teki Türkiye Demokrasi Forumu(TDF), ikinci halka 2018’deki Avrasya Demokrasi Forumu(ADF), ucu açık üçüncü halka ise 2023’teki Dünya Demokrasi Forumu’dur (DDF’2023). DDF’2023’ün amacı; (1)Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.yılının demokrasi vurgusu ile kutlanması, (2)demokrasi ve sorunlarının tartışıldığı uluslararası bir platform oluşturulması, (3)doğrudan demokrasi ve yerel kalkınma bağlamında Mesudiye Kurultayı deneyiminin paylaşılması ve(4)dünya ölçeğinde demokrasinin gelişmesine ve yaygınlaşmasına,”çam sakızı çoban armağanı” bir katkı sağlanmasıdır. Gerçekten de yaşadığımız çağın en önemli eksiği; sağlanan bunca gelişmeye karşın “demokratik yönetişim”dir. EIU dergisinin yaptığı değerlendirme, demokrasinin yaşadığı gerilimin güçlü bir kanıtıdır. 165 ülkeyi ve 2 bağımsız bölgeyi kapsayan araştırmaya göre dünya nüfusunun ancak %11.3’ü tam demokrasi ile yönetiliyor. Buna karşılık %37.1’i kusurlu ve %14.0’ü melez demokrasi ile yönetilen ülkelerde yaşıyor. Geriye kalan %37.1 ise melez deotokrasiye boyun eğiyor. Bu değerlendirmede Türkiye 88’inci sırada ve “m mokrasi” grubunda yer alıyor. BM tarafından değerlendirilen insani gelişme indeksi açısından ise Türkiye, 188 ülke arasında 92’inci sırada bulunuyor. Bu projenin en önemli farklılığı yalnızca “dünya demokrasi forumu” organizasyonunun ilkliği değildir. Bunun kadar; Mesudiye Kurultayı’nın kendine özgülüğü ve küçük bir Anadolu ilçesinin böylesine bir organizasyona öncülüğü de önemlidir. Bunlardan daha önemlisi ise “100.yılındaki Türkiye Cumhuriyeti” gerçekliğidir. DDF’2023 projesinin birinci halkası olan Türkiye Demokrasi Forumu (TEMMUZ 2013)’na yalnızca bir yıl kaldı. Bu forumda, elbette dünyada demokrasinin doğuşu, Türkiye’nin demokrasi arayışı ve ayrıca Mesudiye Kurultayı deneyimi de tartışılacaktır. Ancak esas amaç; Türkiye’nin 957 ilçesindeki doğrudan demokrasi ve yerel kalkınma çabalarının ortaya konulması ve demokratik yönetişim ile bağlarının kurulmasıdır.Bu nedenledir ki; TDF’ye öncelikle ilçe ölçeğindeki yerel yönetimlerin, sektör ve meslek odalarının (TOBB,TESK,TZOB vb.) yerel kalkınma amaçlı dernek ve vakıfların katılması beklenmektedir. Kuşkusuz; DİSK,HAKİŞ;TÜRKİŞ, TBB,TMMOB,TTB vb. kuruluşların ve medyanın katkısı da oldukça önemlidir. Görünen o ki DDF, 2023 projesi; önce Türkiye’nin ilçelerini, sonra Türkiye’nin komşularını ve daha sonra da dünya ülkelerini “daha fazla demokrasi için” Mesudiye’de buluşturacak. Bu buluşmanın ilçeler ve ülkeler arasındaki dostluğun gelişmesine, Türkiye hakkındaki demokratik algısının güçlenmesine ve dünyada demokrasinin yaygınlaşmasına katkıda bulunacağı açıktır. DDF’2023 gerçekte bir Türkiye projesidir. Bu nedenle, 100’üncü yılda daha demokratik bir Türkiye için, bu adımların birlikte atılması ve bu projenin birlikte gerçekleştirilmesi daha anlamlı olacaktır. Herkesi, projenin gerçekleşmesi için katkıda bulunmaya ve projeye destek olmaya çağırıyoruz.Türkiye’yi Mesudiye’ye bekliyoruz! DÜNYA DEMOKRASİ FORUMU CBT 1322/19 20 Temmuz 2012