03 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet döneminde bilim ve eğitim atılımları2 1932’de Menemen olayını izleyerek Halkevleri kuruldu. Halkevleri müzik, kütüphane, folklor, tiyatro gibi çeşitli kolları ile halk için gerçek bir aydınlanma odağı görevi yaptılar. 1940, 17 Nisan’da kurulan Köy Enstitüleri de Mustafa Kemal ideallerine ve ilkelerine uygun büyük bir devrim sayılsa yeridir. Prof. Dr. Coşkun Özdemir H asan Ali Yücel ile birlikte İsmail Hakkı Tonguç’u demokrasinin öncüleri olarak saymak yerinde olur. Bu okullarda köy çocukları çok yönlü bir eğitim görmekte bilimle, sanatla, folklorla, kültürle iç içe ve kucak kucağa yaşama sevinci içinde birikimli insanlar olarak yetişmekte idiler. Bu okullardan milletçe övündüğümüz büyük yazarlar yetişti. Onları yok edenler vatana ihanet etmişlerdir. Büyük bir darbedir bu büyük bilim insanı, büyük yurtsever ve yazar Server Tanilli’nin “ Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz” adlı kitabında Köy Enstitülerini bir simge sayarak özlemle anması elbette boşuna değildir. Mustafa Kemal 1924’de öğretmenlere hitaben “efendiler, dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fenin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir” demiştir. 1925 Eylül Tıp Kongresinde İsmet Paşa Cumhuriyeti, “İlmi fennin riyazi düsturlarına ve alimlerin telkinlerine istinat eden bir devlet” olarak tarif etmiştir. Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyeti kuranlar bilimin yalnızca bilim üretmek için değil aynı zamanda doğa içinde yaşarken ve toplumda sağlam ve tutarlı bir konumda olabilmemiz için sosyal yaşamımızın gerekli ve vazgeçilmez bir öğesi olduğuna inanıyorlardı. Cumhuriyetin amacı kendi dünyasını kurabilen kendi seçimlerini ve tercihlerini yapabilen bilinçli yurttaşlar yetiştirmek olmuştur. O büyük insan “milletimizin siyasi içtima hayatında milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır” diyecek ve bilimin vazgeçilmezliğini durmaksızın yineleyecektir. Evet, Cumhuriyet bilime dayanan eğitimi öngörüyordu. Cumhuriyet ile birlikte sultanilerin birinci devresine ortaokul ikinci devresine lise denildi. 1930’lardan başlayarak Mesleki Teknik Eğitim okulları, erkek ve kız sanat enstitüleri açıldı. Yüksek öğretimdeki gelişmeler: 1924’de Darülfünuni Osmanî İstanbul Darülfünunu ismini aldı. Yazık ki bu yüksek okul devrimlere yeterli derecede uyum sağlayamıyordu. nasıl önem ve öncelik verdiğinin ve onun ölçütlerinden ne kadar haberdar olduğunun bir kanıtıdır. İsmet İnönü’ün Einstein’e mektup yazarak onu Türkiye’ye davet ettiğini ve Einstein’in bu daveti kendi adına kabul edemeyeceğini bildirerek 40 kadar arkadaşının Türkiye’ye kabul edilmesini, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine bir mektupla başvurarak aracılık ettiğini, yakın zamanda Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknoloji ekinden öğrendik. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya görüşünün ve benimsediği felsefenin heyecan verici göstergeleridir. 1932 yılında Mühendis Mektebi, matematik hocalığı yapan Kerim Erim Bey’in 1932 yılında Einstein’la uzun süren bir görüşme yaptığını da Cumhuriyet Tarihi uzmanı Osman Bahadır’ın yayınlarından biliyoruz. 1933 reformunun ardından 1935’de Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, 1943’de Ankara Fen Fakültesi, 1945’de Ankara Tıp Fakültesi açıldı. Cumhuriyet döneminde eğitime egemen olan düşünce ve felsefe, dogmalardan arınmış akla ve bilime dayanan çağdaş aydınlanmacı bir eğitimdir ve bu gerçekleştirilmiştir. Politikacıların oy kaygısı ile yaptığı ihanet olmasa idi, bugün bir bilim cumhuriyetinden söz edecektik. Yine Atatürk’e kulak verecek olursak onun “Asıl düşman memleketimin üstünü örten ortaçağ karanlığıdır. Aklımızın süngüleri ile yurdumuzun üzerinden kaldırılacaktır” dediğini duyarız. Ve büyük önder “Ben size hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş fikir değil, aklı ve bilimi miras bırakıyorum” diyerek Türk Milletine yaptığı vasiyeti ilan etmiştir. Yazık ki ondan sonra Türkiye’nin yönetimini ele alanlar bu vasiyeti yerine getirememiş, bunu anlamamış ya da anlamazlıktan gelmişlerdir. 2. Dünya Savaş’ını dirayetli yönetimi ile kazasız atlatmamızı sağlayan Cumhurbaşkanı İnönü yazık ki gerici gelişmeleri ve karşı devrimin oluşumunu önlemekte yetersiz kalmıştır. Hasan Ali Yücel’in görevden uzaklaştırılarak onun yerine muhafazakâr Reşat Şemsettin Sirer’in getirilmesi ve köy enstitülerinin korunamayışı, Dil Tarih’e yapılan saldırı bunun canlı örnekleridir. Çok partili düzenle birlikte çağdaşlıktan, bilimsellikten ve aydınlanmadan uzaklaşma başlamıştır. Yineleyelim, Köy Enstitüleri ile birlikte Halkevlerinin yok edilişi Türk devrimine ihanettir. Bunun yerine sayıları gittikçe arttırılan sözde modern din adamı yetiştirme amaçlı İmam Hatip okulları kurulmuştur. Kadınların imam olması mümkün olmadığı halde bu okullara kız öğrenciler de alınmış, Tevhidi Tedrisat (öğretim birliği) bozulmuş ve eğitim iki başlı hale gelmiştir. İmam Hatip okullarında yetişen masum çocuklar çok defa bilim karşıtı görüş ve akımlara yandaşlık etmişlerdir. İmam Hatip okulları konusu ve onların yüksek eğitim okullarına girişi günümüzde hâlâ bir tartışma konusu olarak süregelmektedir. Bugün yine imam hatip eğitiminin önünü açacak 4+4+4 eğitim programı tartışılıyor.Türkiye’de yönetimi ele geçirenler, çok hazindir, aydınlanmayı anlayamamış ve benimseyememişlerdir. Müslümanlığı da anlayamadılar ve doğru yorumlayamadılar. Müslümanlık hiçbir sağlam ahlak, hukuk, kural ve geleneğin bulunmadığı bir yerde, bir ortamda ortaya çıkmıştı. İslam dini evrensel bir ahlak ve hukuk düzeni kurmayı amaçlıyordu. Bugün bazı çevrelerce yaşatılmaya çalışılan İslam Hukuku’nun büyük çoğunluğunun kaynağı fıkıhtır ve fıkıh denilen şey onların kişisel görüşleridir. Yaşar Nuri Öztürk bir panelde “Bugün Arap ülkelerindeki Müslümanlığın neredeyse yüzde yüzü Türkiye’dekinin % 95’i uydurma şeylerdir, safsatadır” demiştir. Zekeriya Beyaz Hoca da, İslamiyet’in ne olduğunu ne olmadığını ve darül –harp zihniyetini anlatmaya çalışıyor. Türkiye’yi yönetenlerin küçümsenemeyecek bir bölümü ne yazık ki yanlış İslam yorumları ile ve din adına bilime karşı çıktılar. 2012 yılında halkımızın ortalama eğitim süresi 56 yılı bulmamıştır. Cumhuriyetin 89’uncu yılında bu, ülkemiz için utanç verici bir gerçekliktir. Yadsınamaz gerçek şudur ki, aydınlanma, politikacıların öncülük ettiği eylemler ve engellemeler ile yarıda bırakılmıştır. Politikacı halkın eğitim yetersizliğini yıllardır insafsızca istismar etmiştir. 1980 Askeri Darbesi, İslam Türk sentezi gibi bir ucubenin yaratılmasında başrol oynamıştır. 1985 yılında okullarda T.C. Milli Eğitim Bakanlığı onayı ile yaratılış görüşü, lise Biyoloji, Ahlak ve Din Kültürü kitaplarına girmiştir. Laikliğe aykırı olduğu açıkça ortada olan ve hiçbir çağdaş ülkelerde görülmeyen bu uygulama 21. yüzyılda yurdumuzda bir eğitim politikası haline getirilmiştir. İktidardaki politikacılar bunun utancını ve ayıbını taşımaktadırlar. Amerika’da Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Bush’un bir kökten dinci Evangelist olduğu ve bu yüzden dünyayı ateşe atmaktan geri duramadığı biliniyor. Yaratılış teorisinin okullarda okutulmasına destek vermiştir. Ancak ABD Ulusal Bilimler Akademisi yaratılış inancının evrim teorisi ile birlikte öğretilmesine karşı çıkmış ve şu bildiriyi yayınlamıştır. “Din ile bilim insan düşüncesinin iki ayrı ve birbirlerini dışlayan alanıdır. Bu yüzden aynı yerde ikisinin birlikte verilmeye çalışılması hem bilimsel teorinin hem de dinsel inancın yanlış anlaşılmasına yol açacaktır.” Bir sempozyumda evrim teorisinin İran’da okutulduğunu öğrendim. Oysa Türkiye’de Darwin’e yasaklar getirilmektedir. Özetle Büyük Atatürk’ün başlattığı Aydınlanma Hamlesi politikacıların öncülüğünde yarıda bırakılmış, Türkiye ve Türk Halkı dogmalardan yakasını kurtarıp bilimin yol göstericiliğinden yararlanamamıştır. Bu yüzden sözde din bilginleri halka akraba evliliğine Allah’ın izin verdiğini bunun için bundan bir zarar gelemeyeceğini söylemekte, abdest suyunun sağlık için yararlı olacağının bildirmekte, erkek egemenliği ve zulmüne karşı okunmuş suyu tavsiye etmektedirler. Üniversitede görev yapan bir ilahiyat profesörünün kadınlarla erkeklerin bir arada eğlenmesinin günah olduğunu belirtmesi, bir başkasının örtünmeyen kadınlar fuhuşu davet ederler söylemi, bugün gericilikte nerelere ve hangi noktaya gelmiş olduğumuzu göstermektedir. Başbakanımız da kinine sahip çıkacak dindar bir gençlik yetiştirme hedefini ilan ediyor. Diyanet İşleri Başkanı deprem için bilim insanlarının fay kırılması açıklamasını yeterli bulmuyor ve “burada metafiziği ihmal ediyorlar Allahın sınavıdır bunlar” diye buyuruyor. İktidarın bazı belediye başkanları anlamadıkları dini kullanarak birbiri ardı sıra cehalet örnekleri veriyorlar. Bu yanlış ve cahilane yorumlar yüzünden halkımız hâlâ 6 büyüklükteki depremde evlerimizin yıkılışını ve enkaz altında kalışını cehaletten, yolsuzluktan, hırsızlıktan değil Allahın kullarını cezalandırmasından ileri geldiğine inanıyor. Türkiye’de 2012 yılının başlarında bir aydınlanma savaşı, belki daha doğrusu aydınlanmaya karşı savaş süregeliyor. 2007 yılının Nisan ve Mayıs aylarında gerçekleştirilen mitingler, halktaki büyük uyanışı ve milyonların cumhuriyet devrimlerine sahip çıkışını destekliyordu.Biz aklın, bilimin ve aydınlanmanın er geç bu savaşı kazanacağına inanıyoruz. Kaynaklar Server Tanilli,Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz, Amaç Yayıncılık İstanbul 1988 Ural Akbulut, Tanzimat’tan Cumhuriyete Eğitim, Türkiye Bilimler Akademisi Forumu 2003 Erdal İnönü, Bilimsel Devrim ve Stratejik Anlamı, Türkiye Bilimler Akademisi Forum 2003 V.Turcenko, Bilimsel Teknik Devrim ve Eğitimde Devrim, Konuk Yayınları 1979 Laik Eğitimden Şeriatçı Eğitime, Nurettin Koç, Berfi Yayınları 2006 Prof.Dr. Arslan Terzioğlu, Cumhuriyet Dönemi Türk Tıbbına ve Tıp Eğitimine Kısa Bir Bakış, KGM İstanbul 2003 Bilim ve Eğitim, Bilimsel Toplantı Serileri 2, Türkiye Bilimler Akademisi Yayınlar 2002 Osman Bahadır, Cumhuriyetin İlk Bilim Dergileri ve Modernleşme, İzdüşüm Yayınlar 2001 Osman Bahadır, Erken Cumhuriyet ve Bilim, Tuba Yayınları DARWİN’E YASAK VASİYETİ GÖRMEDİLER CBT 1322/18 20 Temmuz 2012 1932’de Atatürk ünlü İsviçreli Prof. Malche’den bir rapor istedi. Bu rapor Darülfünun hakkında olumsuz hükümler içeriyordu. 1933’de 2232 sayılı yasa ile Darülfünun yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu. Almanya’daki Hitler faşizminden kaçan ünlü profesörler ile modern ve kaliteli bir üniversite kuruldu. Onlardan eğitim almış olan benim kuşağım o ünlü bilim adamlarını saygı ve özlemle anmaktadır. Bize hocalık eden Prof. Koswig, Prof. Winterstein, Prof. Schwartz, Prof. Frank, Heilbron, Zuber Broch, Haurowitz ve Hugo Braun’u burada saygı ile anıyorum. 1933 Üniversite Reformu modern, çağdaş eğitim doğrultusunda dev bir adımdır. Almanya’nın ünlü bilim insanları, Alman Faşizm’inden kaçarak Türkiye Cumhuriyet’ine sığınmışlardır ve İstanbul Üniversitesi’ine üstün bir kalite sağlamışlardır. Bugünkü bazı liberallerimiz ve soldan dönme aydınlarımızın bu nitelikteki bilim insanlarının Türkiye Cumhuriyetini seçmiş olmalarının anlamını görmezden gelmelerini anlamak zordur. İstanbul Üniversite’si bu önemli katkı ile dünyanın önde gelen Üniversitelerinden biri olmuştur. Büyük Atatürk’ün üniversitedeki yayınların kalitesini soruşturması ve bu yayınların ne oranda referans olarak gösterildiğini sorgulaması son derece ilginçtir ve bu benzersiz liderin bilime MALCHE RAPORU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle