Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POLİTİKASI “Yaratıcı olmak için önce özgür olmalı” Baştarafı 1011. sayfadan devam lim adamları ile oturup değerlendirecek.” Kurultay nedeni ile İstanbul’a gelen bilim insanlarımız Türk yetkililerinin işbirliği çağrısına nasıl bakıyor? Görüşlerini aldığımız bilim insanlarının ortak düşüncesi bu kurultayın çok iyi niyetli bir girişim olduğu yönünde. Ancak henüz içinin boş olduğunu düşünüyorlar. “Buraya niye gelelim? Size ne gibi bir faydamız olacak ve bundan biz ne kazanacağız?” gibi soruları henüz yanıtlanmış değil. Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi (UNAM) Direktörü Prof.Dr. Salim Çıracı bu konuda şöyle konuşuyor: “Bu iyi niyetli bir çalışma ama sonuçta bir winwin ilişkisi olmalı. Pragmatik, cevap alacağımız çözümler oluşturulmalı. Bakan ilk 10’a girebileceğimizi söylüyor; bırakın ilk 10’a girmeyi belki aşağılara bile düşebiliriz. Her şeyden önce araştırma ve geliştirme alt yapısını düzeltmemiz gerek. Örneğin laboratuvarlarımızda kullandığımız cihazların bakımını bile ya Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com ÇAĞRIYA NASIL BAKIYORLAR? parken zorlanıyoruz.” Georgia Institute of Technology Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Kürsü Profesörü ve Genişbantlı Kablosuz Ağlar Laboratuvarı Direktörü Prof. Dr. İlhan Fuat Akyıldız, Türkiye’de akademik sistemin değişmesi gerektiğine inanıyor. Akyıldıza göre ARGE’nin olmazsa olmazı akademik özgürlük. İtalya Bologna Üniversitesi Bilgisayar BiÖzalp Bababoğlu limleri Bölüm Başkanı Prof.Dr.Ö da Türk yetkililerinin Avrupa’daki çerçeve programlarından örnek almaları gerektiğini düşünüyor. Proje bazında işbirliği için Avrupa Birliği’nin oluşturduğu alt yapıya benzer bir yapının oluşturulabileceğini söyleyen Babaoğlu, “Avrupa bu işi çok başarılı bir şekilde halletmiş. Herkes kendi ülkesinde oturuyor ama ortak projeler yürüyor” diyor. ABD’deki Argonne Ulusal Laboratuvarı Triboloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Erdemir de, kurultayın çok önemli bir misyon üstlendiğini belirterek şöyle konuşuyor: “Bunun iyi niyetli bir girişim olduğunu düşünüyorum. Ama gördüğüm kadarı ile henüz içi boş. Fikir özgürlüğü olmadan bu girişim sonuçsuz kalabilir.” Bir önceki yazımda, “Yarı feodal, yarı endüstrileşmiş, ileri teknoloji kullanan toplumumuzun çelişik kültürel tortularla derilip çatılmış, kargaşık yapısından türeyen anlamsız ve gerici bir takım işlevleri uzunca bir zamandan beri devlet görevi olarak geliştiren ve dayatan bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız”, demiştim. Üniversiteler Direnin, Çok Geç Kalmadan! Yukarıdaki gibi kargaşık (kaotik) bir toplumun aynı biçimde kargaşık alt sistemleri de birbirlerini ve kaplamsal yapıyı daha ileri bir kargaşıklığa taşımaktan daha başka bir işe yaramıyorlar. Bu tırmanışın sona ereceği yer, tüm kaynakların ve olanakların bütünüyle tüketilmiş olacağı bir sıfır noktasıdır. Oysa kaplamsal sistemin ve alt sistemlerinin birbirleriyle olan ve işlevlerinde kendilerini başarılı kılan ilişkileri, bunların kendi bünyelerinde geliştirdikleri karmaşıklığı karşılıklı bir bağımlılıkla, yetkince algılayarak ve uygun bir azaltma sürecine tabi tutarak kurdukları rasyonel ilişkilerdir. Bir süre olağan ve normal olarak algılansalar da kargaşık toplumların içlerinde büyüyen bu çelişki kendilerine yaşam veren rasyonelliği iyice karartarak, çözülmeye doğru hızla sürükler. Bu sürece sahne olan hiç bir ülke, her şeyini yitirmiş bir kumarbaz gibi, acımasız bir sömürünün ve ağır bir aşağılanmanın konusu olmaktan kendini kurtaramaz. Toplumumuzun bu kargaşık yapısı bu sürecin işletilmesine pek uygun düşmektedir. Öyle sanıyorum ki, bugünkü koşullar, Cumhuriyet öncesi koşullardan çok daha ağırdır. Tek avuntumuz, olanaklarımızın o zamanlarınkinden katbekat fazla olmasıdır. Bugün hükümet tarafından başarı olarak gösterilen şeyler bile bu kaotik yapının ve sürecin birer kanıtı olarak görülebilir. Sivas’ta yakılan şairlerden, işyerlerinde katledilen işçilere; TOKİ facialarından, yasaklanan kitaplara; Uludere katliamından, Boğaz’a yapılan üçüncü köprüye; nükleer santrallerden, Çamlıca’ya çakılacak camiye; duruma göre Suriye’ye düşürtülen ya da kendisi düşen savaş uçağımızdan, töre cinayetlerine; kürtaj ve sezaryen yasaklarından, yabancı altın çıkarma şirketlerine verilen ruhsatlara; ülke topraklarının her geçen gün daha büyük ölçeklerde yabancılara satılmasından, Silivri’deki benzersiz eza, cefaya; yüzlerce tutuklu öğrenciden, sayıları yüzü aşan tutuklu gazeteciye; ortaokullarımızda açılacak uygulama mescitlerinden, dinci, kinci nesil projelerine; uluslararası göstergelerdeki siyasal, sosyal, ekonomik ölçümlerdeki geriliğimizden, yolsuzluk sıralamasındaki öncülüğümüze ve burada sayılamayacak pek çok başka şeye kadar hemen her şey bu kargaşık yapının güncel katıksız kanıtlarıdır. Yer ve zaman ölçeği genişletildikçe bunların sayısı bini aşar. Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimi, halkın iliklerine kadar sömürüldüğü bir toplumsal kargaşıklık ortamını bertaraf etmek için, dıştaki karmaşıklığı içte uygun ve başarılı bir biçimde işlemeye yönelik yüksek düzeyde bilinçli bir siyasal harekettir. Bu devrim toplumsal kargaşıklığı yaratan ve yükselten tüm yapısal ögelerin isabetli bir çözümlemesine ve dönüştürülmesine dayalıdır. Gerçekçidir. Yenilik doğrucudur. Yaratıcıdır. Özgürleştiricidir. Dayanışmacıdır. İnsancıdır. Antiemperyalisttir. Bugün Atatürk Cumhuriyeti sökülürken, sökülen her bir parça bu saydıklarımdan başka bir şey değildir. Bu sökümü yapanlar, akılcılığı dinsel nakilciliğe; gerçekçiliği dinsel dogmacılığa; yenilikçiliği çöl taklitçiliğine; yaratıcılığı biata ve kulluğa; özgürlükçülüğü kaderciliğe ve sermaye köleciliğine; dayanışmacılığı sembiyotik yaşam biçimine; insancılığı Ortaçağ tanrıcılığına değiştirerek, sömürünün ve aşağılanmanın kapılarını yeniden sonuna dek açmaya çalışmaktadırlar.Bu tükeniş sürecini durdurmanın ve değişimi insancı yatağına yönlendirmenin bilinç ve eylem düzlemlerinin yalnızca üniversiteler olduğunu, bunların bu görevlerinin, tek gerçek nitemleri olan “direnmek”te yoğunlaştığını söyleyip durmaktayım. Başlarken alıntıladığım sözün ardından şu tümce de gelmekteydi: “Üniversitelerimiz ise cumhuriyet felsefesinin gösterdiği çağdaş uygarlık hedeflerine uygun düşen işlevleri bir siyasalsosyal yapının anayasal kuruluş ögeleri olarak tasarlamaya çalışmak; yani yapıdan işleve değil, işlevden yapıya doğru olan çalışmaları toplumun sorumlu ve bilinçli özneleri olarak daha çok üstlenmek zorundadır.” Ülkenin tüm üniversitelileri bunun için gücünüzü ve olanaklarınızı bir araya getiriniz. Korkanların kalabalık sayısına, katılmayanların vurdumduymazlıklarına, alaysamalarına, baskıların yoğunluğuna bakarak sinmeyiniz. Kargaşık toplumdan uygun karmaşık bir topluma geçmek için bilginizi, emeğinizi, eyleminizi esirgemeyeniz. İnsanın insana ve doğaya tahakkümüne biliminizle karşı durunuz. Panel 1: Girişimci, Rekabetçi ve Teknolojiye Dayalı Zihinsel Dönüşüm REKTÖRLER ATANMAMALI! Girişimci, Rekabetçi ve Teknolojiye Dayalı Zihinsel Dönüşüm Başlıklı panelin moderatörlüğünü yürüten Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ümran İnan, panele şu sözleriyle damga vurdu: “Yaratıcı olmak için önce serbest olmak gerek. Bunun yanı sıra sanayi üniversite işbirliği kültürünün de yerleşmesi çok önemli... Yüksek öğretim kurumlarının merkezileşmeye kayması gibi eğilimler desteklenmemeli.... ARGE yaparken yalnızca GE yapmayalım, AR da yapalım. Yani araştırma boyutunu kaybetmeyelim.” İnan ayrıca üniversite mevzuatında kurumsal değişikliklere ihtiyaç duyulduğunu söyleyerek, atamaların da performansa dayalı bir sistemin geçerli olmasının önemine değindi. ‘İNSAN KAYNAKLARI ZENGİN DEĞİL’ Şişmanlık ve diyabetin tedavisine yönelik çalışmalarıyla tanınan Harvard Üniversitesi Genetik CBT 1322/ 15 20 Temmuz 2012 ve Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, bu ilk kurultayı “birbirimizle tanıştığımız bir platform” olarak tanımlayarak, başlangıçtaki kurgunun önemine değindi. “İnsan kaynaklarımızın çok zengin olduğunu düşünüyoruz. Oysa değil” diye konuşan Hotamışlıgil, “Doktora öğrencileri yeni bir fikir oluşturmakta önemli bir rol oynar. Başka bir deyişle kritik kitlenin oluşumunda doktora öğrencileri belirleyicidir. Nitelikli araştırma için nitelikli kitle gerekir” diye konuştu. Hotamışlıgil Türkiye’nin hızlı değişimine kurumların ayak uyduramadığına da dikkat çekerek şöyle konuştu: “Bu bağlamda YÖK’ün artık ülkenin dinamiklerini karşılayamadığını söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra başka sorunlar da var. Rektörler atanmamalı, insanların yaratıcılığının en üst düzeye erişmesi için akademik özgürlük ve fikir özgürlüğü sağlanmalı.Diğer taraftan araştırma görevlileri ders vermekten araştırma yapmaya vakit bulamıyorlar. Bu sistem değişmeli.”