24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) EDEBİYATIMIZDA EVRİM DÜŞÜNCESİ Sosyal medyayı oluşturan web siteleri sundukları itibarıyla çok çeşitlilik göstermekte. Ancak bu çeşitlilik yedi temel yapıtaşına indirgenebilir. Gerek sitenin hizmet stratejisi gerekse de kullanım profilleri bu yapıtaşlarını temel almaktadır. Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Evrim Teorisi Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1934 yılında kaleme aldığı ve Cumhuriyet gazetesinde tefrika ettiği İnsan Önce Maymun muydu? adlı romanında evrim düşüncesine önemli bir yer veriyordu. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Sosyal Medyanın Yedi Yapıtaşı Geçtiğimiz yıl Indiana Üniversitesi tarafından yayımlanmış bir makaleye göre sosyal medyayı oluşturan yapıtaşları birbiri ile yakın ilintili yedi bileşenden oluşmaktadır. Bunlar: Kimlik, Muhabbet, Paylaşım, Mevcudiyet, İlişkiler, Repütasyon ve Gruplar’dır. Kimlik boyutu, bireyin kendisi hakkındaki özel bilgilerin ne kadarını sosyal medyaya açacağını işaret eder. Muhabbet, kişinin sosyal medya üzerinde diğerleriyle kuracağı iletişimin sınırı, “Paylaşım” ise sosyal medya ile neyi ne kadar paylaşacağını. Mevcudiyet boyutunda bireyin diğerlerinin sosyal ağda olup olmamasıyla ilgiliyken, “İlişkiler” boyutu bireyin sosyal ağ üzerinden kuracağı ilişkinin sınırlarını belirlemektedir. Repütasyon, sosyal medya üzerinde kişinin kendisinin ve diğerlerinin repütasyonu ile ilgili açılımı, “Gruplar” ise bireyin sosyal medya üzerinde kuracağı ya da dahil olacak sosyal grupları adreslemektedir. Aynı çalışmada göre bu boyutlarla ilgili hususlar da tespit edilmiştir. Buna göre “Kimlik”te veri güvenliği ve mahremiyet; “Muhabbet”te muhabbet sıklığı, yeni bir muhabbeti başlatma ya da varolana katılmanın riskleri; “Paylaşım”da paylaşılan içeriğin yönetilmesi; “Mevcudiyet”te hangi durumda ne düzeyde bir iletişim kurulacak, samimiyet düzeyi ne olacak; “İlişkiler”de ilişkiler ağı içinde bu ilişkilerin yönetilmesi; “Repütasyon”da kullanıcıların, markaların bu konudaki gücünü, arzusunu tespit edebilmek; “Gruplar”da ise grup kuralları ve protokolü gibi noktaların önemi vurgulanmakta. Öte yandan sosyal medya kategorisine giren dijital hizmetler ya da web siteleri de çok geniş bir yelpazeyi oluşturmakta. O nedenle sosyal medyanın parçası olan bir web sitesinin ya da firmanın kendi vizyonuna ve varlık sebebine göre bu yapıtaşlarının bazılarına diğerlerinden daha çok odaklanması gerektiği de bir gerçek ve sosyal medya sitelerinin bu realiteyi baz alarak bir sosyal medya stratejisi geliştirmesi oldukça önemli. Bazı örnekler vermek gerekirse; profesyonel iş dünyasındaki bireyleri ve firmaları birbiri ile sosyal bir ağ altında birleştiren Linkedin sitesi açısından en kritik yapıtaşı “Kimlik” olacaktır. Çünkü burada bireyin ya da firmanın kimliği en önemli husus olarak öne çıkmaktadır. İş deneyimi, firma bilgileri vb. tamamiyle doğru olmalıdır. Fousqaure gibi, bulunduğunuz bireyin o an bulunduğu fiziksel mekânı sanal dünyada kendisini izleyenlerle paylaştığı bir sosyal medya sitesi için ise en kritik yapıtaşı “Mevcudiyet” olacaktır. Çünkü burada örneğin kimlik bilgilerinden çok o an nerede olduğunun doğru olarak paylaşılması daha çok önem kazanmaktadır. Youtube gibi bir video paylaşım sitesinde ise en kritik olan sosyal medya yapıtaşı tahmin edileceği üzere “Paylaşım” olacaktır. Paylaşma imkânı olmasaydı Youtube da var olamazdı. Keza en popüler sosyal medya sitesi olarak öne çıkmış olan Facebook için de en kritik yapıtaşı “İlişkiler” olacaktır. Facebook temelde bireylerin birbiri ile sanal ilişkiler kurması ve bu ilişkiler çerçevesinde sosyalleşmesini olanaklı kılmaktadır. Görüldüğü üzere sosyal medya siteleri bu yedi yapıtaşından bir ya da birkaçına diğerlerinden daha çok önem vererek bir hizmet yaklaşım modeli geliştirebilirler. Böylece zaman içinde popülerlik arttıkça önem vermeleri gereken konuları diğerlerinden daha kolay ayırt edebilirler. B . iz bugün 1930’lu yıllar Türkiyesi’ni düşündüğümüzde, bağnazlığın, dogmatik düşüncelerin ve hurafelerin halk içindeki etkisinin artık azalmış olabileceğini düşünebiliyoruz. Böyle düşünmemizde şüphesiz halkını bilimsel düşüncelerle aydınlatmaya yönelmiş bir hükümetin varlığının ve çalışmalarının büyük rolü var. Ancak toplumsal Aydınlanma çok uzun süreli ve çok yönlü bir çabayı gerektiriyor. Bu çerçevede, Hüseyin Rahmi Gürpınar (18641944) sadece bilim insanlarının değil, roman ve öykü yazarlarının, şairlerin, tiyatro sanatçılarının vb. halkı aydınlatma çabalarının da belirleyici bir önemi var. Bugünkü düşünsel durumumuz, Cumhuriyet Aydınlanma’sının gerektiği ölçüde toplumsallaşamamış olduğunu ortaya koymaktadır. Ünlü roman ve öykü yazarımız Hüseyin Rahmi Gürpınar (18641944), bu büyük Aydınlanma mücadelemizin öncülerinden biri. Halkın düşünce ve gelenek dünyasını yakından tanıyan Gürpınar, roman ve öykülerinde şaşırtıcı düşüncelerle ve kurgularla okuyucuyu ortaçağ dünyasından kurtarmaya çalışıyor. Hüseyin Rahmi Gürpınar, İnsan Önce Maymun muydu? adlı eserini önce 1934 yılında Cumhuriyet gazetesinde tefrika etti. 27 Eylül 1934 tarihli (yıl 11, sayı 3731) Cumhuriyet gazetesinde başlayan romanın yayını, 113 sayı sürdü. (Bu roman Everest Yayınları tarafından 2011 yılında kitap olarak basılmıştır). Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bu eserindeki filozof Mualla Lahuti Efendi, bağnaz veya halkı aldatmak için şarlatanlık yapan kimselere karşı hiçbir taviz vermeyen açık sözlü, ilkeli ve cesur bir kimsedir. Mualla Lahuti Efendi’nin bu türden kimselere karşı sürdürdüğü kararlı mücadelesini gösteren olaylar ve bu mücadele sırasında insanları uyarmaya yönelik sözleri ve diyalogları romanda önemli bir yer tutmaktadır. Her türden dogmatizmi doğrudan hedef alan Gürpınar, kitabında evrim teorisine de büyük bir önem ve yer vermektedir. Onun şu sözleri, bilim ve evrim gerçeği hakkında ne kadar yalın bir kavrayışa sahip olduğunu göstermektedir: “(ilimler son sözlerini) söyleyemeseler de uydurmayacaklardır. Tetkiklerinde derin tecrübe usulleri, büyük ihtiyatlarla yürüyeceklerdir. İnsaniyet herhangi bir hakikat derecesine ancak bu sayede vasıl olabilecektir. Çamurdan adam ve kadını dinler mitolojisinin müzesine kaldırdıktan sonra müesses itikatlardan hiçbirine iltifat etmeksizin şimdi bağlantısız, serbest serbest düşünelim. Biz kimiz? Şurada, burada kendi kendine yetişiyor gibi biten ebegümecinin bile kâinat kadar eski bir tarihi vardır. Biz kendi yaradılış tarihimizi bilmiyoruz. Biz ne cennetten kovulduk, ne gökten indik. Biz bu toprağın üzerinde doğduk. Amillerimiz erkek kadın iki insandır. Bu insanlar da gene kendileri gibi insanlardan doğmuşlardır. Şimdi biz neslimizin iptidasını arayacağız, nereden başlıyor.” Gürpınar, bir başka yerde ise şunları söylüyor: “İnsaniyetin dini masallarla oyalandırıldığı artık yetişir. Bu dünya ne bir haftada yaratılmıştır, ne altı ayda, ne on senede. Hocam, kulağını bana ver: (.......) Tabakatülarz (jeoloji) âlimleri bu toprağın tarihini gayri müsavi beş bölüğe ayırıyorlar. Ben size jeoloji dersi verecek değilim. Kısaca söyleyeyim ki bu devirlerin de araları milyonlar ve yüz binlerce yıl sürmüştür. Her devrin tabakalarında tesadüf edilen eserler ve müstehaseler (fosiller) delaletleriyle hükümler veriliyor. Birinci devirde balıklar, ikincide kurbağalar, zahifeler yani sürünen hayvanlar, üçüncüde kuşlar ve memeliler, dördüncüde insan görülüyor. Yeryüzünde hayatın ne zaman başladığını takriben bile tayin mümkün değildir. (Gürpınar’ın bu satırları yazdığı sırada yeryüzünde hayatın ne zaman başladığı henüz bilinmiyordu. Canlı varlıkların yaşları radyoaktif bozunmanın, güneş sisteminin ve dünyamızın yaşı ise termonükleer tepkimelerin mekanizmasının keşfiyle anlaşılabilmişti.) Bu hususta kabul edilebilecek bir şey varsa o da soğumaya başlamış olan suların yetmiş derece hararete yaklaşmış olduğu zamandan evvel arz üzerinde hayat olamayacağıdır. Yeryüzünde hayat en basitten, en küçükten başlıyor. Uzviyette gittikçe tekemmül ederek nevilere, cinslere ayrılıyor. Böyle böyle insan vücuda geliyor.” Aydınlanma edebiyatı, bilimsel düşüncenin halk içinde güçlenmesinin ve yayılmasının en güçlü kanallarından biridir. Hüseyin Rahmi Gürpınar da, genç Cumhuriyetin bir yazarı olarak bu büyük mücadeleye eserleriyle katkıda bulunmuştur. YALIN KAVRAYIŞ TÜRK BİLİM ADAMINA MONAKO’DAN ÖDÜL TÜBA GEBİP Üyesi Doç. Dr. Mehmet Cihat Alçiçek, Monako Devlet Başkanı Prens II. Albert tarafından, eski Devlet Başkanı Prens III. Rainier adına verilen ve araştırma desteği içeren Institute of Human Paleontology ödülünü kazandı. Doç. Dr. Mehmet Cihat Alçiçek’e ödülü TÜBAGEBİP desteği ile yaptığı Kuaterner dönemi çalışmaları nedeniyle verildiği açıklandı. Pamukkale Üniversitesi Jeoloji Bölümü öğretim CBT 1322/ 12 20 Temmuz 2012 üyesi Doç. Dr. Alçiçek’e, ödülü daha sonra belirtilecek bir tarihte ve Monako Devlet Başkanı Prens II. Albert tarafından, Institute of Human Paleontology’de düzenlenecek bir törenle verilecek. Alçiçek, ödülle ilgili şunları söyledi: “Özellikle TÜBAGEBİB desteğinin çalışmalarına çok önemli bir ivme kazandırdığını düşünüyorum.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle