Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Çaldağı, Toprak Çocukları ve “Himayei Eşcar” Sen sade toprağı tanı toprağa inan. Ayırt etme öz anandan toprak ananı. Toprağı sev anan kadar.* sının 1665’ten 4526’ya yükseltilmiş olmasından kıvanç duyuyorum. Ve ne kadar yakarıyoruz hükümetlerin, belediyelerin, toplumsal çabaların doğayı koruma yolunda atacakları adımlar, gösterecekleri azim, takınacakları davranışlar için! Neden bu ülkeyi bu denli savruk kullanıyoruz; neden her yerde ağaç köklüyoruz; neden getirisi felaket olabilecek bir maden uğruna, emperyalizmin çıkarları uğruna ovaları, ormanları yok ediyoruz? Çocuklarımız, torunlarımız, gelecek kuşaklar, tüm dünya canlıları nasıl yaşayacaklar? Sonumuz nice olacak; nereye sürükleniyoruz? Hi1928 yılında Manisa meclis zabıtlarında geçen “H mayei Eşcar” (Ağaçları Koruma) cemiyetinin gösterdiği tavrı neden gösteremiyoruz? Cemiyetin görevini yapabilmek için meclisten yardım istemeye kadar varan çabalarını niçin yineleyemiyoruz? Neden toprağı anamız kadar sevmiyoruz? Neden Sırrı Erinç’in fiziki coğrafyasını okuyamıyoruz, onu beşeri tarih ile birleştiremiyoruz? Ve neden Hikmet Birand’ın daha önce de yansıttığım Alıç Ağacı ile Sohbetleri’ndeki şu sözlerini belleğimize yerleştirmiyoruz?: “Sohbetlerimizi dinleyenler, sanıyorum ki, unutmayacaklardır seni. Sonra, belki bir gün gelir, biz de, seni, dallarında öten kuşları, çiçeklerine konan kelebekleri kendimiz gibi beller; hepimiz için şenelttiğimiz bu dünya yurdunda, onların da bizim gibi yaşamaya hakkı olduğunu anlar, hiçbirinize kıyamaz oluruz”. Zaman zaman sorumlu “medya” dünyasından uyarıcı sesler çıkıyor; yerel yayın organlarından bazıları(!) kaybedilmek istenen bir ekosistemin peşine düşüyorlar; Turgutlu ve çevresinden doğaları yok edilmek istenen milyonlar içindeki duyarlı kişilerin sesleri duyuluyor; başta Hasan Ören olmak üzere Manisa milletvekillerinin TBMM’de hükümeti uyaran, parlamentoyu bilgilendiren üst düzey görevlerini yapıyorlar. HİMAYEİ EŞCAR Salih Özbaran, Emekli Tarih Profesörü Işık Öğütçü, babası Orhan Kemal’i ölüm yıldönümünde anarken Nâzım Hikmet’in “Çocuklarımıza Nasihat” şiirinden yaptığı alıntıydı bu dizeler; toprak sevgisinin yüceliğini tanımlıyor, “5 Haziran Dünya Çevre Günü”nde yol göstermişti bizlere. Ne denli ihtiyacımız var böylece dile getirilmiş öğütlere, bilgece deyişlere! Ne kadar gereksinim duymaktayız doğaya, ağaca, yeşile göz dikmiş olanları uyaracak ve uyandıracak “nasihat”a. Ve ne kadar ihtiyacım var benim, Kasaba’mın Çaldağı’ndan insanlığa nefes veren çam ağaçlarının nikel madeni için nefeslerini kesmeye niyetlenen zihniyete “dur” diyeceklere. Ne kadar gerek duymaktayız, aynı zamanda, 1894 yılına ait Salnâme’de, Aydın vilayetine bağlı Turgutlu’yu (Kasaba’yı) kayda alırken “Ormanlar” kısmına yerleştirdiği “Çaldağı”nı anımsamaya: “Kasaba’da Marmara Nahiyesi civarında Çaldağı namiyle tahminen yüzbin dönümü mütecaviz [aşan] orman olub eşcarı [ağaçları] meşe ve çam ve çınardan ibarettir”. Nasıl unutabiliriz 90.yılını idrak ettiğimiz, işgalcilerin neden olduğu korkunç yangında kimi kasaba halkını bağrına basan, ama acılar içinde tepesinden seyrettiği katliama tanık olan, alevleri seyreden Çaldağı’nı! Nasıl ortak duygular içine giremeyiz, 1938 yılında takınılan bir davranışı canlandıran sözcüklerle! Nasıl unutabiliriz toprağın değerini bilen ve onun için kararlılık gösteren “toprak çocukları”nın Ege Bölgesi’nin altını sayılan incir ve üzüm için, doğa için, çevre için içtikleri andı! Neden anımsamayız Anadolu gazetesinin 14 Ağustos 1938 tarihli sayısında İzmir Halkevi’nde yapılan İzmir İncir ve Üzüm Satış Kooperatifleri Birliği’nin ilk genel kurul toplantısının ardından Mustafa Kemal Atatürk’e çekilen telgrafta toprağa ve Atatürk’e bağlılığa ilişkin şu cümlelerin erdemini: “Genel kurulun alkışlar içinde müttefikan verdiği karara imtisalen [bağlılıkla] ortak kooperatiflerimizin ve kooperatiflerimizi kuran toprak çocuklarının ebedi bağlılığı ile hududsuz minnet ve şükran hislerini bir daha arza müsaadelerini istirham eyliyorum Büyük Başbuğumuz”.** Burada dikkatleri çeken deyimin “toprak çocukları” olduğunu sanıyorum ve günümüzde doğayı altüst eden girişimlere bakarak bunun çok daha fazla önemsenmesi gereğine inanıyorum. Anılan tarihten geriye doğru baktığımda yani Cumhuriyet rejiminin ilk 15 yılında, 590 tarım kredi koopretifinin kurulduğunu, yalnızca 1937 yılında 20 milyon lira kredi sağlandığını gözümün önüne getirdiğimde sıklıkla çirkin moda gereği çamur atılan o sürecin önemini çok daha iyi kavrayabiliyorum, memleketim olan Turgutlu’nun anılan süreçteki gelişimini dikkate aldığımda 1940 yılında içine doğduğum kararlı, tutkulu, elindeki çok sınırlı olanağı kente, doğaya ve bu bilinçle kültüre adayan çabanın değerini çok daha fazla önemsiyorum. 1938 yılında sadece Üzüm Kooperatifi üye sayı Ben ise, memleketimdeki insanımın ve doğanın geleceğini derinden etkileyecek olan tahribatın acısıyla bir şeyler yazmaya çalışabiliyorum ancak; oturduğum yerden şu soruları yükseltiyorum: Hangi hemşerime soruldu, adını dahi bilemediğimiz bir firmaya devredilirken benim memleketimin tabiatı? Değer mi bütçede bir delik kapatmak için arkaik bir yöntemle Çaldağı’mı darmadağın etmek, güzelim insanlarının güzelim ormanını, ovasını, suyunu ve havasını yaşanamayacak duruma getirmek? Hangi yönetici, politikacı, vicdan sahibi kişi bu soruya gönül rahatlığıyla yanıt verebilir? Yetkililere yeniden ve yeniden sesleniyorum: Kıymayın Çaldağıma, kulak verin yörenin insanlarına; dinleyin zararlarının Gediz yoluyla İzmir’e kadar uzanacağını dile getiren bilginlere! Tekrarlayacağım birkaç sözüm daha var, hem de arkamda yarım yüzyılı bırakan tarihçiliğimin tanıklığıyla, bilinciyle: Son pişmanlık fayda etmez. Başa gelebilecek felaket üstüne sığınacak dualar da yarar sağlamaz! Memleketimin nikel için kazılmasına izin verenler de yiyor ve çocukları, torunları yıllarca yiyecek güzel ovaların binbir çeşit ürününü, soluyacak havasını. Vazgeçiniz Türkiye Cumhuriyeti bütçesine getirilmek istenen 35 doların rantından! * “Sen kendi cennetini kur”, Cumhuriyet, 2 Haziran 2012. ** Profesör Oğuz Oyan’ın Tariş Genel Müdürlüğü döneminde ve Profesör Zeki Arıkan’ın eşgüdümünde birçok akademisyen’nin katkılarıyla hazırlanan Tariş Tarihi, İzmir, 1993, s. 182. Düşününüz bu güzel vatanı ve orada alınteriyle yaşayan “toprak çocukları”nı; “himayei eşcar” derneğini, onların toprağını, suyunu, havasını. Ve Kasaba’nın “bağ ve bağçesi cihanı tutmuştur” diyerek hayran kalan, yeşilliğini öven ve “çınar ve kavak ve bîdi sernigun [salkım söğüt] ve gayrı eşcaratı gunâgun kesretinden [değişik türdeki ağaçların bolluğundan]” söz eden UNESCO damgalı 17.yüzyılın Evliya Çelebi’sini ! VE HATIRLAYINIZ EVLİYA ÇELEBİ’Yİ TOPRAK ÇOCUKLARI D Ü N Y A G Ö S T E RG E L E Rİ Parçacık Fiziğinin Standart Modeli’nin gelişimi Avrupa’nın bir numaralı parçacık fiziği laboratuvarı CERN’de, 4 Temmuz’da yapılan açıklama ile Higgs bozonu olması kuvvetle muhtemel yeni bir atomaltı parçacığının keşfedildiği bildirildi. Dünyanın peşinde olduğu bu parçacık, Standart Model’in eksik olan parçacısıydı. Bu model, evrenin nasıl oluştuğunu ve nasıl geliştiğini açıklayan en iyi kuramdır.Standart Model, temel parçacıkları iki gruba ayırır. İlk başta kuarklardan (atomun çekirdeğinde bulunan proton ve nötronlar gibi) ve leptonlardan (çekirdeğin yörüngesinde dolaşan elektronlar ve nötrinolar gibi) oluşan fermiyonlar gelir. İkincisi bozonlardır. Bunlar fermiyonların birbirleriyle etkileşimi sağlayan, doğanın kuvvetlerini taşıyan ayar bozonları ve maddeye kütlesini kazandıran Higgs bozonlarıdır. Higgs bozonu kavram olarak 1964 yılında ortaya atıldı. Dolayısıyla fizikçilerin bunları kuram aşamasından çıkartıp gözlem haline getirmesi için aradan 48 yıl geçmesi gerekti. Model’in 16 parçacığından hiçbiri Higgs kadar “ele geçirilemez” bir yapıya sahip değildi. Yandaki grafikte de görüldüğü üzere müon ve tau, varlıkları daha öngörülmemişken keşfedildi. Bunların ikisi de leptondur. Negatif yük kavramı 1830’lu yıllarda telaffuz edilmeye başlanmışsa da, daha sağlam bir öngörü 1881 yılında Alman bilim insanı Hermann von Helmholz tarafından gerçekleştirildi. Elektronun antimadde ikizi pozitron, 1928 yılında bir denklemin içinde boy gösterdi ve 4 yıl sonra bir deneyde kendini belli etti. CBT 1322/ 14 20 Temmuz 2012